12. Ceza Dairesi 2016/7068 E. , 2017/1574 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
Hüküm : CMK'nın 223/7 maddesi gereği davanın reddine
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık hakkında açılan davanın reddine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın aynı gün içerisinde saat 11.30 ve 18.00 sıralarında yapılan denetim neticesinde sırası ile 257 promil ve 246 promil alkollü vaziyette yakalandığı, sanık hakkında Elmadağ Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2014/280 ve 2014/283 sayılı iddianameleri iki ayrı kamu davası açıldığı, mahkemece; suç tarihlerinin 23/10/2014 olduğu ve eylemin aynı ilçe sınırları içerisinde alkollü araç kullanmaya ilişkin bulunduğu gerekçeleriyle mükerrir açılan incelemeye konu davanın reddine karar verilmişse de, dosya kapsamı ile sanığın ikrarından da anlaşıldığı üzere 257 promil alkol ile araç kullanan sanık hakkında ilk tutanak düzenlenmesinden sonra sanığın yeniden alkol aldığı, bu kez 246 promil alkollü olarak araç kullanması nedeniyle ikinci tutanağın düzenlendiği, bu şekilde suç işleme kastını yenilediği, ikinci alkollü vaziyette araç kullanma eyleminin ayrı ve bağımsız bir suç oluşturduğu ve sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde davanının reddine kararı verilmesi,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 01.03.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Elmadağ Asliye Ceza Mahkemesinin 12/02/2015 tarih, 2014/689 esas 2015/147 karar sayılı ilamının Mahalli Cumhuriyet savcısının temyizi üzerine yapılan inlecelenmesinde, yüksek çoğunluk tarafından, sanığın aynı gün içerisinde saat 11.30 ve 18.00 sıralarında yapılan denetimler neticesinde sırası ile 257 promil ve 246 promil alkollü vaziyette yakalandığı, sanık hakkında Elmadağ Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/280 ve 2014/283 sayılı iddianameleri ile iki ayrı kamu davası açıldığı, mahkemece suç tarihlerinin 23.10.2014 olduğu ve eylemin aynı ilçe sınırları içerisinde alkollü araç kullanmaya ilişkin bulunduğu gerekçeleriyle mükerrir açılan incelemeye konu davanın reddine karar verilmiş ise de, dosya kapsamı ile sanığın ikrarından da anlaşılacağı üzere 257 promil alkollü iken araç kullanan sanık hakkında ilk tutanak düzenlenmesinden sonra sanığın yeniden alkol aldığı, bu kez 246 promil alkollü olarak araç kullanması nedeniyle ikinci tutanağın düzenlendiği bu şekilde suç işleme kastını yenilediği, ikinci alkollü vaziyette araç kullanma eyleminin ayrı ve bağımsız bir suç oluşturduğu ve sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden davanın reddine karar verilmesi nedeniyle kanuna aykırı kararın bozulmasına karar verildiği, yüksek çoğunluğun mahkemenin anılan kararında sanığın eylemlerini tek suç olarak kabul edip incelemeye konu açılan ikinci davayı reddetmesinin kanuna aykırı olduğunu kabul edip, ret kararının bozulmasına karar vermesi usul ve kanuna uygun ise de, Alkollü araç kullanan sanık hakkında kolluk güçlerince tutulan ilk tutanaktan sonra, sanığın alkol almaya devam edip yeniden araç kullanmasından dolayı hakkında ikinci kez tutanak tutulması nedeniyle, bu şekilde suç işleme kastını yenilediği, ikinci alkollü vaziyette araç kullanma eyleminin ayrı ve bağımsız bir suç oluşturduğu ve mahkumiyetine karar verilmesi yönündeki bozma nedeni ve gerekçesine katılmadığımdan, yüksek çoğunlukla tarafım arasında görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır.
Yüksek çoğunlukla, mahkeme kararında bozma nedeni ve gerekçesi yönündeki ihtilafın dayanağının belirlenmesi ve sağlıklı bir şekilde çözümünün, öğreti ve uygulamadan yararlanılmak suretiyle açıkca ortaya konulması gerekmektedir.
Öncelikle suçların tekliği veya çokluğu kavramının açıklanması bakımından bir takım görüş ve tanımlamalara ihtiyaç bulunmaktadır. Fiil tekliği veya çokluğu ile suç tekliği veya çokluğu konusunda birçok görüş ortaya çıkmakla birlikte genelde öğreti ve uygulamada aşağıda açıklanan görüşler öne çıkmaktadır.
Neticeye üstünlük tanıyan görüşe göre; ceza hukukunda fiil teriminde anlatılan, konunun suç olarak düzenlenip hareket veya hareketler ve bunların doğurduğu netice veya neticeler (zarar) anlaşılır. Ancak hareket ve neticenin çok olması fiilin tekliğine engel değildir. Fiilin tekliğinden bahsedilmek için birinci olarak failin amacının aynı olması, ikincisi hareketlerin bütünlük arz etmesi, aralarında önemli bir zaman kesintisi olmaksızın birbirlerini takip etmeleridir. Kısaca failin amacındaki birlik ve hareketlerin bütünlük arzetmesidir.
Harekete üstünlük taşıyan sonuca göre, fiil kişinin iradesiyle hakim olduğu, belli bir neticeyi gerçekleştirmeye matuf ve dış (harici) dünyada cereyan eden bir davranıştır. Buda kendi içinde üçe ayrılıp, birincisi doğal anlamda hareket tekliğine göre, insanın bedeni davranışı birse, hareket de birdir. Bedeni davranış birden fazlaysa hareket de birden fazladır. İkinci bakış açısını gösteren hukuki hareket tekliğinde ise doğal hareket tekliği yani, tekrarlayan hareketlerle icra türü ki buna örnek olarak bir kişinin onlarca kez yumruklanmasını verebiliriz, Tipik (normatif) hareket tekliğinde tipik fiil soyut olarak veya fiil olarak birbirinden farklı hareket gerektirmesi halinde fiilin tek olduğunun kabulu gerekir. Buna örnek olarak bileşik suç, kesintisiz suç ve seçimli hareketli suçları kabul edebiliriz.
Fiil teklik veya çokluğu ile suç tekliği veya çokluğu aynı anlama gelmemektedir. Fikri içtimada fiil tek olmasına rağmen suçların sayısının çok olduğu zincirleme suçta ise fiil çokluğunun ön koşul olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Uygulama ve doktrinde ihlal edilen norm kavramına göre kural olarak fiil sayısı kadar suç bulunduğu başka bir deyişle suç sayısının tayininde normun ihlali ölçütüne dayanarak suçun bütün unsurlarıyla gerçekleşmesini aramak anlamına geleceği ancak her zaman böyle olmadığı, tek hareket veya fiilin birden fazla suçu oluşturabileceği gibi birden çok hareket veya fiilde tek suçu sonuçlayabildiği görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15/03/2016 tarih ve 201/10-847 esas ve 2016/128 karar sayılı ilamında ve bir çok genel kurul kararında zincirleme suçla ilgili olarak açıkça belirtildiği üzere özetle;
5237 sayılı TCK’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
5237 sayılı Kanunun 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır' denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; 'Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz' düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK'nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi;
Aynı suç 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008. s.316; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, Ankara, 2015, s. 489-490; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
5237 sayılı TCK'nun 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir.
Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun birçok kararlarında 'aynı suç işleme kararı' kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
CMK'nun 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır.
12. Ceza Dairesinin 27/11/2013 tarih, 2012/29612 esas ve 2013/27152 sayılı ilamında; 'Kolluk görevlilerinin yaptığı kontrolde, sanığın aynı gün içerisinde saat 15:58'de yapılan kontrolde 171 promil alkollü vaziyette araç kullanırken yakalanıp, hakkında işlem yapılarak evine bırakıldığı, saat 17:00 sularında sanığın trafikte tehlikeli şeklide araç kullandığının bildirilmesi üzerine saat 18:29 da yapılan ölçüme göre 220 promil alkollü vaziyette araç kullanırken ikinci kez yakalanarak hakkında işlem yapıldığı olayda; sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında çok kısa zaman aralığı ile aynı suçu birden fazla işlediği anlaşılmakla; sanık hakkında TCK'nın 43/1 maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,' nedeniyle kanuna aykırı hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yine 12. Ceza Dairesinin 16/01/2017 tarih, 2016/6546 esas, 2017/282 karar sayılı ilamında; 'Dosya kapsamına göre, 24/07/2014 tarihinde, saat 00:25 sıralarında, idaresindeki aracı ile seyir halinde iken maddi hasarlı trafik kazasına karışan sanığın, alkolmetre ile yapılan ölçümde 320 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, sanığın yine aynı gün saat 01:20 sıralarında idaresindeki aracı ile alkollü halde araç kullanarak maddi hasarlı trafik kazasına sebebiyet verdiği anlaşılmakla; sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanarak, hükmedilen cezanın, TCK'nın 43/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 43/1. maddesi gereğince, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılması gerektiği nazara alınmadan, yazılı şekilde 2 kez hüküm kurulmak suretiyle, sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi,' nedeniyle ve başka bir bozma nedeniyle birlikte kararın bozulmasına karar vermiştir.
Yukarıda arz ve izah edilen olaya ilişkin Ceza Genel Kurulunun ve 12. Ceza Dairesinin kararları ve bir kısım öğretiden elde edilen görüşler nazara aldığında, somut olayı irdelediğimizde;
Sanık ... hakkında kolluk güçlerince suç tarihi olan 23.10.2014 tarihinde saat 11.30 da alkolmetre ölçümüne göre 2.57 promil düzeyinde alkollü araç kullanmaktan dolayı suç tutanağı düzenlendiği, aynı gün saat 18.00 civarında yine kolluk güçlerince yapılan kontrolde bu kez 2.46 promil alkollü olarak yakalandığı ve hakkında ikince kez suç tutanağı düzenlendiği, her iki tutanak nedeniyle hukuki kesinti oluşturmaksızın aynı mahkemeye kamu davası açıldığı, mahkemece 2014/283 iddianame ile açılan kamu davasının mükerrirlik nedeniyle reddine karar verildiği, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında çok kısa zaman aralığı ile aynı gün aynı suçu değişik zamanlarda birden fazla işlediği, suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade ettiği, aynı gün içerisinde kısa bir zaman dilimi şeklinde nitelendirilebilecek makul bir zaman aralığında, sanığın alkollü olarak iki kez araç kullanması şeklinde gerçeklenen somut olayda, suç sayısının tayininde normun ihlali ölçütüne dayanılması gerektiği bu durumda suçun bütün unsurlarıyla gerçekleşmesini aramak anlamına geleceği, bu kapsamda fiillerin tek suçu değil iki suçu oluşturacağı, bu yönüyle mahkemenin iki kez alkollü araç kullanma eylemini tek suç olarak kabul etmesinin hukuken doğru bir yaklaşım olmadığı, başka bir deyişle sanığın iki ayrı fiili ile TCK'nın 179/3-2 maddesinde yazılı normu ihlal ettiği, ancak hukuki ve fiili kesintinin bulunmadığı her iki olayda, sanığa atılı suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve zaman, fiiller arasında geçen kısa sayılabilecek 6.30 saatlik makul bir süre ve sanığın birinci kez alkollü olarak yakalanıp tutanak tutulduktan sonra promil düzeyine göre alkolün etkisi halen devam etmekte iken tekrar arkadaşlarıyla birlikte alkol aldıktan sonra yine araç kullanmak suretiyle yakalandığı, bu şekilde gerçekleşen olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan tüm özelliklere göre sanığın aynı suçu işleme kararının veya kastının yenilendiğine dair herhangi bir bilgi, bulgu ve emarenin bulunmadığı aksine sanığın genel bir niyet ve planının doğrultusunda başka bir deyişle aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında aynı suç işleme kararını devam ettirdiği nazara alındığında, eylemlerin zincirleme suç hükümleri kapsamında kaldığı,
Bu itibarla mahkemece ikinci davanın reddi yerine davaların birleştirilerek anılan nedenlerle TCK'nın 43/1. maddesinde yazılı zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği düşüncesiyle yüksek çoğunluğun görüşüne katılmadığım hususunu belirtmek isterim.