Hukuk Genel Kurulu 2016/1799 E. , 2021/388 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalılardan ... Poligon San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 04.04.2008-24.02.2009 tarihleri arasında davalılara ait işyerinde çalıştığını, davalılardan ... Uluslararası Nak. Dış Tic. Ltd. Şti. (Omay Uluslararası Ltd. Şti.)’nin alt işveren, diğer davalı ... San. Tic. A.Ş. (Mitaş Poligon A.Ş.)’nin ise asıl işveren olduğunu, ücretleri ödenmeyen müvekkilinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5.1. Davalı ... A.Ş.(yeni unvanı:Mitaş Enerji ve Mad. İnş. İşl. Tic. A. Ş.) vekili cevap dilekçesinde; davacı ile müvekkili arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığını, husumet yokluğundan davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin aydınlatma direği imaliyle, diğer davalı ... Ltd. Şti.’nin taşımacılık faaliyetiyle uğraştığını aralarında herhangi bir asıl-alt işveren, sözleşme ya da grup firma ilişkisi bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
5.2. Davalı ... Ltd. Şti.’ye dava dilekçesi ve duruşma günü usulüne uygun tebliğ edildiği hâlde cevap dilekçesi sunmadığı gibi yargılamaya da katılmamıştır.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 3. İş Mahkemesinin 25.11.2011 tarihli ve 2009/200 E., 2011/773 K. sayılı kararı ile; ... Poligon A.Ş.’nin teknolojik nedenlerle nakliye işini Omay Uluslararası Ltd. Şti.’ye yaptırdığı, Omay Uluslararası Ltd. Şti.’nin ise işçilerini sadece aldığı bu işte çalıştırdığı, davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 25.09.2014 tarihli ve 2014/20084 E., 2014/28085 K. sayılı kararı ile; “….1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı ... San.Tic.A.Ş.'nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Dosya içeriğinde davacıya ait sigorta kayıtları mevcut olduğu halde herhangi bir araştırma yoluna gidilmeden davacının iddia ettiği hizmet süresi esas alınarak hesaplama yoluna gidilmiştir.
Sigorta sicil kayıtları resmi kayıtlar olup davacının iddia ettiği hizmet süresi yönünden herhangi bir araştırma ve tespit yoluna gidilmeden dava dilekçesinde belirtilen çalışma süresinin esas alınması hatalıdır.
Mahkemece öncelikle sigorta kayıtlarında geçen işyerlerinin davalılara ait olup olmadığı farklı işyerleri iseler aralarındaki ilişkinin niteliği belirlenmeli, Omay firmasına ait taşıma irsaliyeleri ve tanık beyanları ile birlikte bir değerlendirmeye tabi tutularak sonuca gidilmelidir. Eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 3. İş Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 2014/2445 E., 2015/458 K. sayılı kararı ile; bozma öncesi gerekçe ve Özel Daire bozma kararına aynen yer verildikten sonra direnildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı ... A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalılara ait işyerinde geçen hizmet süresinin belirlenmesi hususunda sigorta sicil kayıtlarının araştırılması ve tespiti yoluna gidilmeksizin iddia edilen hizmet süresinin esas alınmasının hatalı olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre hizmet süresinin tespitine ilişkin mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 141. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddeleri hükümleri karşısında gerekçe içerip içermediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141. maddesinin üçüncü fıkrasında, 'Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır' hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
14. Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsamı gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir'.
15. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
16. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
17. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukuki gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.
18. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde 'zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)' olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
19. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472).
20. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 19.06.1991 tarihli ve 1991/2-323 E., 1991/391 K.; 10.09.1991 tarihli ve 1991/281 E.,1991/415 K.; 25.09.1991 tarihli ve 1991/355 E.,1991/ 440 K.; 19.04.2006 tarihli ve 2006/4-142 E., 2006/229 K.; 05.12.2007 tarihli ve 2007/3-981 E., 2007/936 K.; 23.01.2008 tarihli ve 2008/14-29 E., 2008/4 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 18.06.2008 tarihli ve 2008/3-462 E., 2008/432 K.; 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 24.02.2010 tarihli ve 2010/1-86 E., 2010/108 K.; 28.04.2010 tarihli ve 2010/11-195 E., 2010/238 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 06.12.2018 tarihli ve 2017/11-101 E., 2018/1869 K ile 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 E, 2020/165 K. , 04.02.2021 tarihli ve 2017/10-1968 E, 2021/31 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
21. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
22. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
23. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
24. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen HMK'nın geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin ikinci fıkrasında, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
25. Bu açık düzenleme karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, 1086 sayılı HUMK'un 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
26. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararı ile sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
27. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının gösterecek, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
28. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (HGK'nın 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.,2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
29. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
30. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK'nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
31. Somut olayda; kararın Özel Dairece, davacının davalılara ait işyerinde geçen hizmet süresinin belirlenmesi yönünden araştırmaya yönelik bozulduğu, mahkemece önceki hükümde direnildiği, direnme kararında önceki kararın gerekçesi ile bozma kararına yer verildikten sonra, '...Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına direnilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.' yazılmak suretiyle direnildiği, bu hâli ile Anayasa'nın ve HMK'nın aradığı anlamda herhangi bir gerekçe oluşturulmadan sadece 'direnildiği' belirtilerek verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararının hangi neden ya da nedenlerle yerinde olmadığına ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği görülmüştür.
32. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile ayın yönde düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesindeki hükümler gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
33. Öte yandan, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 25.02.2009 yerine 16.12.2014 olarak gösterilmiş ise de, bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiştir.
34. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... San. Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı ... San. Tic. A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.