9. Hukuk Dairesi 2016/19841 E. , 2020/6786 K.
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili asıl davada; davalı Şirkete ait işyerinde 01/07/2005 tarihinde çalışmaya başladığını, bu çalışmasının 08/10/2013 tarihine kadar sürdüğünü, davacının muhabir olarak görev yaptığını ve en son yol ve yemek ücreti dahil 1.099,00 TL ücret aldığını, bunun yanında 80 -100 TL civarında teşvik parası aldığını, dini bayramlarda 250-300 TL civarında harçlık ödendiğini, basın iş yasasına tabi olduğunu ve kıdem tazminatına hak kazandığını, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil çalışma alacaklarının ödenmediğini, ayrıca asgari geçim indiriminin de ödenmediğini, yıllık ücretli izinlerini kullanmadığını, 5953 sayılı yasanın 14. maddesi gereğince ikramiye alacaklarının ödenmediğini, bütün bunlardan dolayı iş sözleşmesini kendisinin feshettiğini, davacının gazeteci olarak 1994 yılında çalışmaya başlamasına rağmen sigorta priminin 15/05/1999 tarihinde ödenmeye başlandığını, her yıl 28 gün izin kullanabildiğini, geriye kalan izinlerini kullanmadığını, işyerinde haftanın 6 günü sabah 08.00 akşam 17.00 saatleri arasında çalıştığını, haftanın 5 günü akşam 20.00 ye kadar çalıştığını, genel ve mali seçimlerde haftada en az 3 gün gece 1,5 lara kadar çalıştığını, yurt dışı görevlerinde de fazla çalışma yapmak durumunda kaldığını, ayda en az iki hafta tatilinde çalıştığını, genel tatillerin tamamında çalıştığını iddia ederek kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti hafta tatili ücreti, ikramiye yıllık ücretli izin asgari geçim indirimi, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsilini; birleşen davada ise fazla saatlerde çalışma alacaklarının %5 fazlalık alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili asıl ve birleşen davalarda; davacının davalı Şirkette 01/07/2005 tarihinde çalışmaya başladığını, bu tarihten itibaren her yıl yenilenen belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştığını, davacı tarafından imzalanan sözleşmelere göre 01/03/2006 tarihinden evvelki dönemlere ait kıdem hakkını diğer çalıştığı işyerlerinden aldığını, davacının davalı şirket ile kıdem ücretine esas olan iş sözleşmesinin 01/03/2006 tarihinde başladığını kabul ettiğini, davalı Şirkette muhabir olarak çalışan gazeteci Kocaeli 4. Noterliğinin 08/10/2013 tarihli ve 25061 yevmiye numaralı ihtarnameyi çekerek iş sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini, davacının 08/10/2013 tarihinde işe hiç gelmediğini, Basın Kanununa göre ücretin peşin verilmesi nedeni ile SGK'ya çıkışının 31/10/2013 tarihinde bildirildiğini, davacının iş sözleşmesinin önelli feshi halinde yasada belirtilen sürelere uygun davranmış olması halinde kıdem tazminatına hak kazanabileceğini, somut olayda ise sözleşmesini fesih edenin davacı olup, belirli sürelerle ihbar külfetine dahi uymadan derhal fesih ettiğini, davacının iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkili şirketin davacının tüm alacaklarını ödediğini, iş sözleşmesini geçerli bir sebep göstermeden haksız olarak yasada belirtilen ihbar önellerine dahi uyulmadan fesih eden davacının kıdem tazminatını almaya hak kazanamayacağını, ayrıca davacıya asgari geçim indirimi ücretleri ve ikramiye alacaklarının ödendiğini, basın kanunun zarar eden şirketlerin zarar ettiği yıllara ilişkin olarak ikramiye ödemesi yapmayacağının açıkça düzenlendiğini, davacının yıllık izinlerinin çoğunu kullandığını, kullanmadığı izin ücretlerinin ise kendisine ödendiğini, fazlaya ilişkin alacaklarını aldığını, zaten çok fazla çalışma yapılmadığını, yine davacının hafta tatillerinde çalışmasının söz konusu olmadığını, dini, resmi bayram ve genel tatillerde çalışması karşılığı alacaklarının kendisine ödendiğini savunarak asıl ve birleşen davaların reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak davacı, davalı Şirkete bağlı olarak 01/07/2005 tarihinde çalışmaya başladığı, bu çalışmasının 08/10/2013 tarihine kadar sürdüğü ve muhabir olarak görev yaptığı, davacının çalışma süresi ve muhabir olarak çalıştığı konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı, iş sözleşmesini fazla mesailerinin ödenmemesi, hafta tatili ve genel tatil çalışmalarının karşılığının ödenmemesi ayrıca ikramiyelerinin ödenmemesi sebebiyle haklı olarak fesh ettiğini iddia ettiği, işyerinde fazla mesaide bulunduğunu tanık beyanları ile ispat ettiği, yalnız davacı hafta tatili ve genel tatillerde çalıştığını ispat edemediği, davalı işverenin davacının ikramiyelerinin ödediğini yazılı belgelerle ispat edemediği, davacının fazla çalışma alacaklarının ödenmemesi ayrıca ikramiyelerin ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini fesh etmekte haklı bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Anayasa Mahkemesi’nin 13.06.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinin iptaline dair 19.11.2019 gün ve 30953 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/74 K. sayılı 'İPTAL' kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olan ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinde “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” hükmü mevcuttur. Anılan ek 1 inci maddede, fazla saatlerde çalışmaların (günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalışmaları) %5 fazlalıkları ayrı ayrı düzenlenmemiş, aynı kurala tabi kılınmıştır.
Anılan Kanun maddesinin düzenleniş şekline göre Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olan norm cümlesi, ek 1 inci maddenin kapsamında yer alan gece ve gündüz devrelerindeki günlük sekiz saatlik iş müddetini aşan fazla çalışmalar ile ulusal bayram, genel tatiller ve hafta tatili çalışmalarının tamamı için sonuç doğuran bir düzenleme olup, bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının bu alacakların tümünün %5 fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Yukarıdaki tespit ve açıklamalara göre iptal kararının kapsamı belirlendikten sonra bu iptal kararının bağlayıcılığı ve ne zaman hukukî sonuç doğuracağı sorununun ele alınması gereklidir.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da
bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada 'İptal kararları geriye yürümez' kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, 'Devlete güven' ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve 'İptal kararlan geriye yürümez' kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında; Mahkemece birleşen davada talep edilen fazla çalışma alacağının %5 fazlalığını hüküm altına almıştır. Ancak 19.11.2019 tarihli ve 30953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/74 K. sayılı iptal kararı ile söz konusu %5 fazlalığın dayanağı olan norm iptal edilmiştir. O halde Anayasa Mahkemesi’nce itiraz üzerine verilen bu iptal kararı Resmî Gazete’de yayımlanmakla sonuç doğurduğundan iptal kararının temyiz aşamasında gözetilerek uyuşmazlığa tatbikînin sağlanması gereklidir.
Bunun sonucu olarak Mahkemece, Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak bu alacakların %5 fazlalığına ilişkin talebin reddine karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
Ayrıca, davanın açılış tarihi itibariyle %5 fazla ödemeye dair yasal düzenleme yürürlükte olduğundan, bu alacakların salt daha sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedilmesi gerektiğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varılmıştır. Buna bağlı olarak da Mahkemece bozma sonrası verilen hükümde söz konusu red nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemelidir.
3-Ayrıca birleşen dava ve asıl dava yönünden birlikte hüküm kurulup kurulmayacağı hususunun açıklığa kavuşturulması gereklidir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, alacaklar hüküm altına alınmıştır.
Öğreti ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre birleştirilmiş olsa dahi her dava bağımsızlığını korur. Bu olgunun sonucu olarak Mahkemece hüküm verilirken karar başlığında asıl davanın ve birleşen davanın taraflarının ayrı ayrı gösterilmesi, hüküm yerinde de asıl dava ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, açıklanan bu olgu göz ardı edilerek tek bir dava varmış gibi hüküm kurulması, alacak kalemlerinin yargılama giderlerinin her dava yönünden ayrı ayrı hüküm altına alınmaması isabetsizdir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 01.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.