4. Ceza Dairesi 2015/10347 E. , 2015/34623 K.
Tebliğname No : KD - 2011/15172
Tehdit suçundan sanık E.. Ö.. hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Merzifon Sulh Ceza Mahkemesince verilen 02/06/2010 gün ve 2010/185 esas, 2010/413 karar sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 18/02/2015 gün ve 2013/7509 esas, 2015/20885 sayılı kararıyla;
' Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği suç tarihine ve temyiz dilekçesinin kapsamına göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanık E.. Ö..'ın, şikayetçi A.. A..'ı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen diğer sanık E.. A.. ile birlikte tehdit ettiğinin iddia olunması karşısında, eylemlerinin TCK’nın 106/2-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunu oluşturabileceği, kanıtları değerlendirme ve suçu nitelendirme görevinin asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla esas hakkında hüküm kurulması,
Kanuna aykırı ve sanık E.. Ö..'ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN başkaca yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken CMUK'nın 326/son maddesinin gözetilmesine' oy çokluğuyla karar verilmiştir.
I-İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/04/2015 gün ve 2011/15172 sayılı yazısı ile;
' İtiraza konu uyuşmazlığın, sanık E.. Ö..'ın, diğer sanık E.. A.. ile birlikte müşteki A.. A..'ı tehdit ettiğinin ileri sürülmesi karşısında, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 106/2-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunu oluşturabileceği, kanıtları değerlendirme ve suçu nitelendirme görevinin asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesinin, 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 6. Maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 9. maddesiyle kuruluşu ve 10. maddesiyle görev alanı düzenlenmiştir.
18/04/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. maddesinin birinci fıkrasıyla Sulh Ceza Mahkemelerinin kaldırıldığı ve altıncı fıkrasıyla da bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, sulh ceza mahkemelerince verilen kararlardan Yargıtay incelemesinde olanlar hakkında sadece görev nedeniyle bozma kararı verilmeyeceği hükme bağlanmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 3. maddesi görev başlıklı olup mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenlendiği ve diğer müteakip maddelerin görev tanımının kamu düzeniyle ilgili olduğunu asliye cezanın bakması gereken bir davaya sulh ceza mahkemesinin bakmasının mümkün olamayacağı ve en son 7. maddenin ise, yenilenmesinin mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim ve mahkemelerce yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu belirtilmektedir. Ancak 6545 sayılı Yasayla 5320 sayılı Yasaya eklenen, Geçici 6. Maddesiyle Yargıtay incelemesindeki dosyalarda sadece görev nedeniyle bozma kararı verilemeyeceği hükmü bağlayıcı niteliktedir ve kanun koyucunun kamu düzenine ilişkin yeni bir düzenlemeyi öngördüğü ve benimsediği ve bu durumda CMK'nın 7. maddesinin uygulanmasının söz konusu olamayacağı önceden yapılan tüm işlemlerin geçerli olduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, müşteki A.. A..'ın fırın işlettiği, sanıklardan E.. A..'e borçlu olduğu, bu nedenle olay tarihinden birkaç gün önce sanıklar Emrah ve Erdal'ın tanık Fikret aracılığıyla müştekiye 'borcunu öde, ödemezsen karını alırız' diyerek tehdit mesajı gönderdikleri, olay tarihinde de sanıkların, iştirak halinde hareket ederek müştekinin işyerinin önüne geldikleri, burada alenen müştekiye hakarette bulundukları, ve müştekinin fırından dışarı çıkmasını istedikleri ve müştekiye yönelik olarak her iki sanığın, müştekinin fırından dışarı çıkmaması üzerine tehditte bulunduğunun anlaşılması karşısında, sanıklar Emrah ve Erdal'ın suç tarihinden önce tanık Fikret'e iletme kastıyla 'borcunu öde, ödemezsen karını alırız' diyerek tehditte bulundukları ve sonrasında bir kaç gün geçtiği ve müştekinin fırına giderek müştekiye hakaret ve tehditte bulunarak fırından dışarı çıkarmak istemeleri ve dışarıda kendisine kötü muamelede bulunacakları endişesi yarattıkları ve her iki sanığın fikir ve eylem birliği içinde hakaret ederek müşteki A.. A..'a tehditte bulunmak şeklindeki eylemlerinin TCK 106/2-c maddesi kapsamında bulunduğu konusunda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.
Sanıklar hakkında ayrı ayrı tehdit suçu işledikleri kabul edilerek verilen hükümlülük kararları hukuka aykırı niteliktedir.
Ancak Yüksek Dairece, 18/04/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. maddesi gözönüne alındığında, sanıklar hakkında görev yönünden herhangi bir bozma kararı verilmeyeceği, ancak suç vasfına yönelik sanıkların eylemlerinin kesin olarak TCK 106/2-c maddesinde yazılı yasa maddesi kapsamında bulunduğuna ilişkin bir saptama ile bozma kararı verilebileceği, bunun dışında, sanık E.. A..'ün, şikayetçi A.. A..'ı tehdit ettiğine ilişkin hakkında verilen hükümlülük kararının C.M.K'nun 231/5 maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve temyiz incelemesi dışında tutulması karşısında, sanık E.. Ö.. hakkında tehdit suçundan verilen mahkumiyet kararının 1412 sayılı C.M.K'nun 326/son maddesi uyarınca temyiz edenin sıfatı nazara alındığında aleyhe bozma yasağı kapsamında kabul edilerek eleştiri yapılmak suretiyle hükmün onanması istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
Sonuç ve istem: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18/02/2015 gün ve 2013/7509 Esas, 2015/20885 Karar sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Merzifon Sulh Ceza Mahkemesinin 02/06/2010 tarih ve 2010/185 Esas, 2010/413 Karar sayılı ilamında, sanıklar E.. Ö.. ve E.. A.. hakkında müşteki A.. A..'a yönelik eylemlerinin TCK 106/2-c maddesinde yazılı tehdit suçunu oluşturduğu ancak temyiz edenin sıfatı gözönüne alındığında, sanık aleyhine karşı temyiz bulunmadığından bozma yapılmamıştır şeklinde eleştiri yapılmak suretiyle, hükmün ONANMASINA,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde, dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi,
İtirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, tehdit suçundan sanık E.. Ö.. hakkında verilen mahkumiyet kararının, sair yönleri incelenmeksizin görev yönünden bozulmasına dair, Dairemizin 18/02/2015 tarihli kararına ilişkindir.
III- KARAR
18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. madde ile sulh ceza mahkemeleri kaldırılarak yerine sulh ceza hakimliliği kurulmuş ve sulh ceza mahkemelerinin bakması gereken işler asliye ceza mahkemelerine devredilmiştir. Aynı maddenin 6. fıkrasında “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, sulh ceza mahkemelerince verilen kararlardan Yargıtay incelemesinde olanlar hakkında sadece görev nedeniyle bozma kararı verilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz yazısında, sanığın eyleminin birlikte tehdit suçunu oluşturduğunu ve temyize konu kararı veren sulh ceza mahkemesinin görevli olmadığını kabul etmekle birlikte, 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. maddenin 6. fıkrasındaki hükmü dikkate alarak sadece görev noktasından bozma yapılamayacağını ileri sürmüştür.
Ancak, 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. maddenin 6. fıkrasındaki göreve ilişkin hüküm, yasal değişiklikler öncesinde sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren ve bu mahkemelerce yargılama yapılarak karara bağlanan ve temyiz incelemesinde bulunduğu için henüz kesinleşmeyen kararların, son yasal düzenlemelerle sulh ceza mahkemelerinin kaldırıldığı gerekçesiyle yeni baştan yargılama yapılmasının önüne geçilmek amacıyla ihdas edilmiş, bu durumun haricinde 5235 sayılı Kanun'un 11 ve 12. maddeleriyle asliye ve ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren ancak hatalı nitelemeyle, görevsiz olan sulh ceza mahkemelerince karara bağlanan hükümleri kapsamadığı değerlendirilmektedir.
Nitekim, kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken görev hususu 5271 sayılı Kanun'un 3. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş ve aynı Kanun'un 7. maddesinde “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.” hükmüne yer verilmiştir.
İddianamede unsurları açıklanan ve 5237 sayılı TCK'nın 106/2-c maddesinde düzenlenen nitelikli tehdit suçu, içerdiği yaptırıma göre asliye ceza mahkemesinin görev alanına girmektedir. Bu nedenle hüküm verildiği anda veya temyiz incelemesi safhasında sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suç olmadığından, geçici 6. maddenin 6. fıkrasındaki göreve ilişkin düzenlemenin dışında değerlendirilmelidir. Aksi durumda göreve ilişkin 5271 sayılı CMK'nın temel yaklaşımına aykırı hareket edilebileceği gibi, adil yargılanma hakkının bir uzantısı olan görevli mahkemede yargılanma hakkının da ihlaline yol açacaktır.
Öte yandan, CMUK'nın halen yürürlükte bulunan 308/4. maddesinde kanuna mutlak aykırılık hali olarak düzenlenen, “Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini görevli ve yetkili görmesi” şeklindeki emredici kural ile, CMK'nın henüz askıda olup uygulanma yeteneği bulunmamakla birlikte benzer düzenlemeyi içeren 289/1-d maddesinde öngörülen ve Yargıtaya değerlendirme ve takdir hakkı bırakmaksızın hükmün bozulacağı hallere ilişkin olan kuralların, yukarıda belirtilen geçici madde ile uygulanamaz hale geldiğinin kabulü gerekecektir. Bununla birlikte kamu düzenine ilişkin olan görev hususunun kazanılmış hakka konu olmayacağı da gözardı edilmemelidir.
Açıklanan nedenlerle, Dairemizin 18/02/2015 gün ve 2013/7509 esas, 2015/20885 karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanun'un 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 01.10.2015 tarihinde üye N... M...'ın 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. madde gereğince, görev cihetinden bozma kararı verilemeyeceği yolundaki karşı düşüncesi ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
5320 sayılı Kanuna 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 6. madde ile sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yirmi gün içinde sulh ceza hâkimliklerinin kurulacağı ve sulh ceza mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyalarının bir ay içinde yetkili asliye ceza mahkemelerine devredileceği hükme bağlanmıştır.
Yine Geçici 6. maddenin 6. fıkrasıyla bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, sulh ceza mahkemelerince verilen kararlardan Yargıtay incelemesinde olanlar hakkında sadece görev nedeniyle bozma kararı verilememesi bir emredici kural olarak öngörülmüştür.
5235 sayılı Kanunun 10. maddesinde düzenlenen sulh ceza mahkemelerine ilişkin görev düzenlemesi de, yine 6545 sayılı Kanunla kaldırılmış ve madde başlığı Sulh Ceza Hakimliği olarak değiştirilmiştir.
Geçici 6. maddenin 6. fıkrası uyarınca, sulh ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin, Yargıtay incelemesinde olanları hakkında sadece görev nedeniyle bozma kararı verilebileceği kabul edilirse, bu görevsizlik kararını verebilecek sulh ceza mahkemesi artık bulunmamaktadır. Söz konusu bozma kararı, sulh ceza mahkemelerindeki dosyaların asliye cezalara kanun gereği devredilmesi nedeniyle asliye ceza mahkemesi önüne gideceğinden bu mahkemenin bir görevsizlik kararı vermesi söz konusu olamayacaktır.
Görevin kamu düzeniyle ilgili olduğu, asliye cezanın bakması gereken bir davaya sulh ceza mahkemesinin bakmasının mümkün olamayacağı söylenebilir ise de, Geçici 6. Maddenin Yargıtay incelemesindeki dosyalarda sadece görev nedeniyle bozma kararı verilemeyeceği hükmü bağlayıcı niteliktedir ve Kanun koyucunun kamu düzenine ilişkin yeni bir düzenlemeyi öngördüğü ve benimsediği kabul edilmelidir.
Sulh ceza mahkemelerinden verilen kararlarda, davanın baştan itibaren sulh ceza mahkemesinde değil asliye ceza mahkemesinde görülmesi gerekiyorsa dava görevsiz mahkemede bitirilmiştir diyerek veya kamu davasının görülmesi sırasında suçun değişen hukuki niteliği nedeniyle verilmesi gereken görevsizlik kararı verilmeden davaya devamla iş sonuçlandırıldığında ve bu hüküm temyiz üzerine Yargıtay geldiğinde, Daire sadece görev nedeniyle bozma yapabilecekse, 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanuna eklenen Geçici 6. maddenin 6. fıkrası hükmünün hangi nedenle kanunlaştırıldığı sorusunun cevabını vermek mümkün olmayacaktır.
Ancak asliye ceza dışında, ağır cezada görülmesi gereken bir davanın sulh ceza mahkemesinde görülmesi halinde ağır ceza mahkemesine görevsizlik kararıyla dosyanın gönderilmesi için ya da bir başka delil araştırması, tartışılması gereken hukuki konu ile birlikte görev bozması da kabule göre yapılabilir. Zira, kaldırılan sulh cezalar asliye mahkemelerine dönüştürülmüştür ve söz konusu madde, sulh cezalar ile asliye ceza mahkemeleri arasındaki görev ilişkisini düzenlemektedir. Tartışılması gereken sorun varsa tartışmayı yapacak mahkeme asliye ceza olacağından, kabule göre görevsiz mahkemede yargılama yapıldığının hatırlatılmasında da bir sakınca bulunmamaktadır.
Geçici 6. maddeye benzer olarak, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna 17/7/2004 tarih 5232 sayılı Kanunla eklenen Geçici Madde 2 madde hükmünün “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir.” biçiminde düzenlendiği ve söz konusu dosyaların ilgili tarihlerde bu madde ve Kanun gereği, ceza muhakemesinin genel ilkeleri uyarınca üst görevli mahkemede yargılamaya başlanmış olmakla onlar tarafından sonuçlandırılması gerektiği düşüncesi ileri sürülmeden genel yetkili mahkemelere devredildiği düşünüldüğünde, görev düzenlemesinin Kanun koyucunun bir tercihi olduğu ve son benimsenen hükmün bağlayıcı nitelik arzettiğini tekrarlamaya gerek bulunmamaktadır.
Açıkladığımız nedenlerle sayın çoğunluğun bozma kararma katılamıyor, 5320 sayılı Kanuna 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 6/6. Madde uyarınca sulh ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin sadece görev nedeniyle bozmaya konu edilemeyeceğini ve Yargıtay C.Başsavcılığının Dairemiz bozmasına yaptığı itirazın yerinde olduğu kanaatini taşıyorum.