21. Hukuk Dairesi 2019/869 E. , 2019/5707 K.
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... İş Mahkemesi
KARAR
A) Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacının iş kazasından önce 15 yıl sigortasız olarak davalı iş yerine ait hububat deposunda çalıştığını, davalı sahibi ...’in depoyu genişletmek istemesi üzerine davacıdan duvarının yıkılmasını istediğini, davacı,”duvarın traktör yardımıyla yıkılması gerektiği”talebine rağmen davalının talimatını tekrarladığını, bunun üzerine davacı ... ile yeğeni ...’nün duvarı,kenarlarından açarak yıkmaya çalışırken,duvarın davacı üzerine devrildiğini,bu iş kazası olayının 30.05.2007 tarihinde meydana geldiğini,bu kazada davacının sol bacağında kırıklar oluştuğunu,bir çok kez ameliyat olduğunu,tedavisinin ... Devlet Hastanesinde ve daha sonrasında da Özel ... Hastanesi ile ... ... Hastanesinde yapıldığını,bu kaza neticesinde davacı vücut fonksiyonlarının bir kısmını yitirdiğini,bu nedenle maluliyet oranının belirlenmesi gerektiğini, Olayla ilgili olarak ... 4.İş Mahkemesinin 2010/723 esas,692 sayılı kararı ile davalı işverene rücu davası açıldığını,davanın SGK.lehine karar bağlandığını,söz konusu dosyada yapılan bilirkişi incelememsi sonucunda davalı işverenin % 80 kusurlu bulunduğunu,ayrıca kurum müfettişleri tarafından yapılan incelemede olayın bir iş kazası olduğunun belirlendiğini,İş bu kaza nedeniyle müvekkil davacının güç kaybına uğradığını ve ömür boyu bu güç kaybının devam edeceğini,bu nedenlerle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik, 50.00 TL. kalıcı iş gücü kaybı, 50.00 TL. geçici iş gücü kaybı , 50.00 TL. bakıcı giderleri, 50.00 TL. tedavi giderleri olmak üzere şimdilik 200.00 TL.nin maddi ve 25.000 TL.de manevi tazminatın ,olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabı;
Davanın 30.05.2007 tarihinde meydana geldiğini bu nedenle talep edilen tüm alacakların zaman aşımına uğradığını ve zaman aşımı defi talebini ileri sürdüklerini,ayrıca SGK.tarafından davacıya maaş bağlandığını,davacının zararının giderildiğini,davacının kötü niyetli olarak,zaten tazmin edilen alacakların bir kez daha davalıdan talep ettiğini, ... 4.İş Mahkemesine açılıp sonuçlanan 20.12.2013 tarih ve 2010/723 esas,2013/692 sayılı kararı ile rücuan tazminata dair verilen karar gereğince açılan icra takibi sonucunda,söz konusu giderlerin müvekkil şirketten tahsil edildiğini,davacı için yapılan tedavi giderleri,geçici iş görmezlik ödeneği ve peşin sermaye değerli gelirlerin SGK.tarafından davalı şirketten tahsil edildiğini,her ne kadar davacı tarafından bunun dışında maddi kaybın oluştuğunu ileri sürülmüş ise de,bunun kanıtlanamadığını, keza davacının manevi zarara uğradığını kanıtlaması gerektiğini,manevi tazminat ile ilgili Hakim’in takdir hakkını kullanırken,ülkenin ekonomik koşulları,tarafların sosyal ve ekonomik durumları,paranın satın alma gücü,tarafların kusur durumu,olayın ağırlığı,davacının sürekli iş görmezlik oranı,işçinin yaşı gibi kriterlerin nazara alınması gerektiğini,bu hususlar incelendiğinde,davacının temelde manevi bir zararının bulunmaması hususu nazara alınarak,davanın manevi tazminat yönünden de red edilmesi gerektiğini,tüm bu nedenlerle öncelikle davanın usulden reddine,bu olmadığı takdirde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Davacının davalı iş yerinde çalışmakta iken 30/05/2007 tarihinde iş kazası geçirdiği, bu kaza nedeniyle davacının %17,2 oranında malül kaldığı, meydana gelen kazanın iş kazası olup bu iş kazasında işyerinin %80 oranında, kazazede işçinin ise %20 oranında kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
Meydana gelen iş kazasında davalının kusurlu olduğu, davacının maddi zararının oluştuğu görüldüğünden dava ve ıslah dilekçesi içeriğine göre maddi tazminat isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davacı vekili alınan hesap raporundan sonra davasını ıslah etmiş ise de davayı kısmi dava olarak açmıştır. Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını kabul edecek hiç bir ibare dava dilekçesinde yoktur. Kaza tarihi itibariyle 10 yıllık zaman aşımı süresinin ıslah tarihi itibariyle dolduğu anlaşılmakla ıslah edilen miktar bakımından davanın reddine, Manevi tazminat talebi yönünden yapılan değerlendirmede; meydana gelen iş kazasında davacının üzerine duvarın yıkılması suretiyle iş kazası geçirdiği, bu kaza nedeniyle davacının %17,2 oranında malül kaldığı, meydana gelen iş kazasında işyerinin %80 oranında, kazazede işçinin ise %20 oranında kusurlu olduğu sabittir.Manevi tazminat davalarında tazminata hükmedilirken miktar yönünden davalının kusur oranlarının matematiksel bir oranla tespiti gerekmeyip az da olsa kusurlu olmaları durumunda manevi tazminat verilmesi gerektiği, 22/06/1966, 66/7-7 sayılı İBK içeriğine ve öngördüğü koşulların somut olayda gerçekleşme biçimi, hak ve nesafet kuralları,davacının olaydan sonra duyduğu elem ve ızdırabın derecesi, psikolojik olarak etkilenme durumu, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, davacının vücudunda meydana gelen cizmani zararın boyutuna göre davacının manevi tatmin duygularının giderilmesi, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, bunların yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak davacının manevi tatmin duygusu yanında belirlenen miktarın caydırıcılık uyandırma oranı(HGK 23.6.2004, 13/291-370) gözönüne alınarak davacı lehine 15.000,00 TL manevi tazminata karar vermiştir.
D) İstinaf Nedenleri:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde ; '... 6.İş Mahkemesinin 2016/312 E. ve 2018/196 K. sayılı dosyasından verilen kararda, davacının 20.05.2007 tarihinde geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle 200.-TL maddi ve 15.000.-TL manevi tazmianta hükmedilmiştir. söz konusu kararın manevi tazminata ilişkin kabul kısmı fahiş niteklikte olup itiraz ile kaldırılması gerekmektedir. şöyle ki; öncelikle belirtmek gerekir ki kaza 20.05.2007 tarihinde gerçekleşmiş olup dosya kapsamında sunulan tüm emsal kararların incelenmesinde 10 yıllık zamanaşımı süresi ıslah atrihi itibariyle dolmuştur. bu nedenle de mahkeme haklı bir gerekçe ıslah edilen kısım açısından davanın reddine karar vermiştir. Yargıtay hukuk genel kurulu 2014/21-2372 e., 2017/379 k. 1.3.2017 tarihli kararında Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde, doğan zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir sebeple geciktiği (Örneğin, buna dair bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara dair olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Başka bir anlatımla, gelişen durum kavramı salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu sebeple zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder (Hukuk Genel Kurulu'nun 06.11.2002 gün ve 2002/4-882 E., 2002/874 K. sayılı kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; gelişen bir durumun ya da müstakbel (gerçekleşecek-gelecek) bir zararın söz konusu olmadığı tüm dosya içeriğinden ve özellikle davacının maluliyetine dair rapor ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda davaya konu iş kazasının gerçekleştiği 20.10.2001 tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin hesaplanması gerekmektedir. Buradan varılacak sonuç itibariyle davacı vekilinin 07.02.2013 tarihinde ıslah dilekçesiyle talep etiği tazminat miktarları yönünden zamanaşımı gerçekleştiğinden bu talepleri yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir.” söz konusu Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere, gelişen bir durum veya müstakbel bir zararın olmadığı sabit olan durumda, hem zararı hem de ilgilisini bilen davacı tarafın dava dilekçesinde kısmi olarak açıldığında dair tek bir ibare olmaması nitekim kaza tarihi itibariyle de alacaklarının ıslah zamanaşımına uğradığı ortadadır. belirtilen nedenle de davacı tarafın yapmış olduğu tüm itirazların reddi ile ilk derece mhkemesinin kararının bu yönüyle onanması gerekmektedir. Mahkemenin takdir etmiş olduğu manevi tazminat fahiş niteliktedir. nitekim temelde ... 6.İŞ Mahkemesinin 2016/312 E. sayılı dosyasına mesnet olan ... 4.İŞ Mahkemesinin 2010/723 E. ve 2013/692 E. sayılı dosyası ile SGK 'nın açtığı rücuen tazmiant davasında anlaşılacağı üzere davacının temelde müvekkil şirketin işçisi olmadığı arızi bir iş için çalıştığı bu nedenle de söz konusu iş kazasından dolayı sroumluluğunıun olduğu anlaşılmaktadır.bunun yanında manevi tazminata hükmedilirken davacının sürekli iş göremezlik oranı da göz önünde bulundurulmalıdır. Dosya kapsamında sabit olan %17,2'lik iş göremezlik oranı için taktir edilen manevi tazminat fahiş niteliktedir. bu nedenle de kararın kaldırılması gerekmektedir. Yargıtay 21. hukuk dairesinin 2015/19799 e. ve 2016/6523 k. sayılı kararında “ 818 sayılı Borçlar Kanununun 47. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi) hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.” Yargıtay 21. hukuk dairesi 2015/11487 e. ve 2016/5389 k. sayılı kararında Hakimin takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekir.” bu hususlar gözetilerek davanın manevi tazminat yönünden fahiş nitelikte olduğunun tespiti gerekmektedir. Davacı vekilinin vermiş olduğu istinaf başvuru dilekçesinin hukuki bir geçereliliği bulunmadığı gibi 02.03.2018 tarihli gerekçesiz istinaf dilekçesinden sonra verilen gerekçeli başvurusunun dikkate alınmaması gerekmektedir. bilindiği üzere 7036 sayılı İŞ Mahkemeleri Kanunun 7.maddesi şu şekildedir. Yargılama usulü ve kanun yolları MADDE 7- (1) İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.(2) Davaların yığılması hâlinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir.(3) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır.(4) Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.(5) Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.buna göre; Mahkemenin 22.02.2018 tarihli kararına karşı davacı vekili 02.03.2018 tarihinde bir isgtinaf başvuru dilekçesi vermiştir. vermiş olduğu dilekçesinin içeriği ile bağlı olup, yeniden vereceği bir istinaf başvuru dilekçesinin içeriğinin Başkanlığınızca dikkate alınmaması 02.03.2018 tarihli istinaf başvuru dilekçesi ile bağlı olduğunun tespiti gerekmektedir.' şeklinde ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiği yönünde istinaf sebeplerine dayanmıştır. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;davanın her ne kadar açıkça belirtilmesede belirsiz alacak davası olduğunu,ıslah edilen miktarların zamanaşımına uğramadığını,manevi tazminat miktarının az olduğuna dair itirazlarla ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiği yönünde istinaf sebeplerine dayanmıştır.
E) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Somut olayda maddi tazminatın, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihinde kesilecek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir. Dolayısı ile ıslah edilen alacaklar açısından 10 yıllık sürenin 30.05.2017 tarihinde zamanaşımına uğradığı , olayın oluş şekli,kusur oranları, hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde hükmedilen manevi tazminat miktarının dosya kapsamına uygun olduğu davacı ve davalının istinaf talebinin reddi gerektiği anlaşılmıştır. Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı ve davalının istinaf başvurusunun esas yönünden reddine, miktar itibari ile kesin olmak üzere karar vermiştir.
F)Temyiz Nedenleri;
Davacı vekili, 1. Miktar kesinlik sınırının üzerindedir.2. Davanın açılması zamanaşımını kesmiştir.3. Talep artımı zamanaşımı süresi dolmamıştır.Davamız niteliği gereği belirsiz alacak davasıdır.Ayrıca belirtilmesine gerek yoktur. HMK. m. 107 ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. Bu düzenleme belirsiz alacak davası mı oksa kısmi dava mı olduğunun belirtilip belirtilmediği karmaşasına son vermek için yapılmış bir düzenlemedir. Belirsiz alacak davası, hukuki nitelik itibariyle bir eda davasıdır. Belirsiz alacak davasında davacının dava miktarını, tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekir. Davacı müvekkilin maluliyeti ve kusur oranları SGK raporu ile belirlenmiş ve müvekkil de öğrenmiştir. Fakat müvekkilin tazminat miktarını bilebilmesi, hesabını yapabilmesi mümkün değildir. Bu sebeplerle, davamız niteliği gereği belirsiz alacak davasıdır. Müvekkilin tedavisi 444 gün sürmüştür. 15 ay gibi bir süre demektir. İstinaf kararında da belirtildiği şekilde hekim ancak tedavi bittikten sonra rapor düzenleyebilir. Maluliyet oranı da o zaman belirlenebilir. Hastalık seyrinin belirlendiği, gelişimin tamamlandığı tarih kaza tarihinden 15 ay sonradır. Yani kaza tarihine 15 ay eklenmelidir. Kaza tarihi 20.05.2007 olduğuna göre zaman aşımı başlangıcı 20.08.2008 olmalıdır. 10 yıllık zamanaşımı 2018 8. ayda biter. Karar bu yönü ile çelişkilidir. Kaldı ki kusur oranı da 2013 yılında düzenlenen (dosya içinde mevcut) bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Fakat iş kazasından kaynaklı, sürekli ve geçici iş göremezlik tazminat hesabı uzmanlık isteyen bir hesaplama tekniği gerektirmektedir. Uzmanlık isteyen hesaplama tekniğinin işçiden, ya da tarafımızdan beklenemeyeceği çok açıktır. Bu durum da açıkça gösteriyor ki iş kazasından kaynaklı tazminat alacakları NİTELİĞİ GEREĞİ BELİRSİZ ALACAKTIR. Belirsiz alacak davası açılmasının sonuçlarından biri de zamanaşımının kesilmesidir. Davacı, belirsiz alacak davasında, iddianın genişletilmesi yasağı dışında talebini artırabilir ve bu artımın zamanaşımı davanın açıldığı tarihte kesilir. Davamızda da belirsiz alacak davası söz konusudur ve dava değerinin artırılmasında, (bilirkişi raporu ile belirlenen tazminat miktarına artırılmasında) zaman aşımı söz konusu değildir. Ve dava konusu alacak zaman aşımına uğramamıştır. Yargıtay kararları ve 107. madde gerekçesi de bu yöndedir. 3. Bakıcı gideri itirazımız göz önüne alınmamıştır.4.Manevi tazminat talebimiz yüksek değildir.Davalı ile müvekkilin maddi durumu karşılaştırıldığında müvekkilin mağdur durumda olduğu görülecektir. Vücut bütünlüğünün %17 sinden fazlasını kalıcı olarak yitirmiş ve 1,5 yıla yakın hastane de kalan müvekkil adına karar verilen manevi tazminat müvekkilin durumuna göre çok az olduğunu beyanla ve res'en göz önüne alınacak nedenlerle; kararın bozulmasını talep etmiştir.
G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
1– Manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi itibariyle 47.530,00 TL’dir.
Davacı vekili, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak dava dilekçesi ile 200,00-TL ve ıslah dilekçesi ile toplamda 75.854,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece 200,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği; Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen 23/11/2018 tarihli kararda 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bölge Adliye Mahkemesi kararını, davacı taraf temyize getirmiştir. Bu kapsamda; manevi tazminat miktarının, lehine ve aleyhine hüküm verilen yönünden temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
O halde Bölge Adliye Mahkemesi kararının manevi tazminat yönünden temyiz kabiliyeti olmayıp, davacı vekiline ait temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK.'nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİNLİKTEN REDDİNE karar verilmiştir.
2- Maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Dava, davacı sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 200,00-TL maddi, 15.000,00.-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 30/05/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; davacının 30/05/2007 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu % 17,2 oranında sürekli iş göremezliğinin bulunduğu ve iş kazasının meydana gelişinde davacı sigortalının % 20 oranında müterafik kusurlu olduğu, 02.01.2018 tarihinde maddi tazminatın ıslahla arttırıldığı ve toplamda 75.854,00 TL talep edildiği anlaşılmaktadır.
İş kazası tarihinde geçerli olan Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 60/2. ve aynı yöndeki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72/1. maddelerine göre eylem aynı zamanda suç oluşturuyorsa artık o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
Somut olayda zararlandırıcı sigorta hadisesinin aynı zamanda olay tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nun 89. maddesinde belirtilen 'Taksirle Yaralama' suçunu oluşturduğu ve aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği, bu uzamış zamanaşımı süresinin ise kesilmelerle birlikte 8+4=12 yıl olduğu, buna göre ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı açıktır. Hal böyle olunca işin esasına girmek gerekirken maddi tazminatın ıslahla arttırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına, ve ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir
SONUÇ:Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, istek halinde temyiz harcının davacıya iadesine, 01/10/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.