12. Ceza Dairesi 2016/2528 E. , 2017/8211 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK'nın 85/1, 62/1, 63 maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Olası kast, TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de, olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)
Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, , 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,
Şeklinde belirtilmiştir.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.
Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.
Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.
Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün ya da muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle ya da böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.
Bu açıklamalar ışığında, olay günü Eyyübiye İlkokulu bahçesinde icra edilen düğünde çok sayıda insan bulunduğu ve dosya içinde mevcut CD görüntü tutanağının incelenmesi ile halay çeken grubu kameraya çeken ölenin yakınında bulunduğu görülen sanığın, babasına ait silah ile birden çok kez havaya ateş ettiği, silahın tutukluluk yapması ile silahı yere doğru doğrultugu sırada silahın ateşlenmesi sonucu yerden seken merminin ölene isabet ederek silahlı mermi yaralanmasına bağlı kaburga ve omurga kırığı ile iç organ harabiyetinden gelişen iç ve dış kanama sonucu ölümün gerçekleştiği olayda, sanık ve ölenin bulundukları konum, merminin vücuda giriş yeri, sanığın kendi savunmalarına da yansıdığı üzere, havaya eteş ettiği sırada silahın tutukluk yapması neticesinde tabancayı aşağıya indirdiğinde merminin tükendiğini düşünerek tekrar tetiğe basmış olması karşısında, gerçekleşen sonucun sanık tarafından öngörüldüğü halde gerçekleşmesini istemediği anlaşılan sanık hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine karar verilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanık müdafinin duruşmalı inceleme isteminin, hükmedilen cezanın on yıl hapis cezasından aşağı olması nedeniyle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 318 ve 5271 sayılı CMK'nın 299. maddeleri gereğince reddine karar verilerek,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, mahkumiyet hükmünün kanuna aykırı olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 01.11.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
(M)
MUHALEFET ŞERHİ:
Sanığın olay tarihinde okul bahçesinde icra edilen düğün ortamında kalabalık insanların bulunduğu bir anda babasına ait tabancayı evden alıp getirerek havaya 4 5 el ateş ettikten sonra ikrarı ve tanık beyanlarına göre tabancayı yere doğru doğrultup yine tetiğe bastığı yere değen merminin sekerek 2 3 metre mesafede bulunup düğünü kameraya çeken maktüle isabet ederek maktülün önce yaralanmasına ve hastanede ölmesine sebep olduğu şeklinde gerçekleşen olayda ihtilaf konusu olan sanığın hangi saikle hareket ettiğidir. Sanığın bu eylemi nedeniyle öldürme sonucunu öngörebileceği kuşkusuzdur. Çünkü elinde öldürmeye elverişli silah ve çok yakınında kalabalık insan topluluğu vardır. Sanık havaya 5 el ateş ettikten sonra eyleminden vazgeçmeyip tabancayı yere doğru doğrultmasına rağmen tetiğe basmaya devam etmiştir. Sanığın havaya doğru 4 5 el ateş etmesi sonucu etrafındaki 1- 2 kişinin ölmesini olası kast saymakta şüphe yoktur. Çünkü netice öngörülüp olursa olsun mantığıyla hareket edilerek hiçbir önlem almadan eyleme devam etme durumu söz konusu olacaktır. Somut olayda havaya ateş ederken ölüm olayı meydana gelmese bile tabancanın yere doğru doğrultulup ateş edilerek yerden sekecek bir kurşunun da aynı olumsuz sonucu doğuracağı şüphesizdir. Çünkü elverişli araç bulunduğu gibi 2-3 metre mesafede insanların olması da ölüm sonucunu doğuracak ortamın olduğunu göstermektedir. Burada sanık olası kastın tanımında anlatıldığı gibi kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceğini ciddi bir şekilde mümkün görmesine rağmen fiili işlemiştir. Sanık hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket ettiğinden kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık sanık belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleştiğinden sanığın bu sonuçlar (ölüm) açısından da kasten hareket ettiği kabul edilmelidir. Çünkü somut olayımızda sanık, asıl kastettiğinden başka hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün ya da muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Olayımızda da sonucun meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan sanık silahıyla ateş etmeye devam etmiştir.
Benzer olaylarda Yargıtay'ın kararlarında da olası kast yorumunun yapıldığı gözlemlenmektedir. Yargıtay 12. C.D' nin 2015/16102- E, 2016/8916-K, sayılı 26/05/2016 tarihli kararında belirtildiği üzere; olay tarihinde uzman çavuş olan sanığın, kardeşinin düğün merasiminde havaya ateş ettiği, silahın tutukluk yapması üzerine silahı yere paralel şekilde tutup arkasına vurduğu sırada düğün yerinde bulunan mağdurun silahtan çıkan kurşunla hayati tehlikeye neden olacak şekilde yaralandığı olayda mesleği gereği silah kullanmasını ve silahın özelliklerini bilen sanığın kalabalık insan topluluğunun olduğu düğün mahallinde silahının tutukluk yapması üzerine merminin çıkarılması esnasında, patlayabilecek merminin kalabalık olan düğün yerindekilere isabet ederek yaralanmalarına veya ölmelerine neden olabileceğini öngörmesine rağmen, silahın arkasında vurarak mermiyi çıkartmaya çalışarak hareketinin muhtemel sonuçlarını kabullendiğini eylemli olarak ortaya koyduğu anlaşılmakla olası kastla yaralama suçunu işleyen sanık hakkında, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle yaralama suçundan hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiği belirtilmiştir.
Yine Yargıtay 1. C.D'nin 2012/4421 - E, 2012/9985- K sayılı, 26/12/2012 tarihli ilamında;
Sanığın kalabalık nişan töreni sırasında hedef gözetmeksizin, iki-üç el tabancayla havaya ateş ettiği sırada çevrede bulunan kişi ya da kişilerinde isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine rağmen, atışlarına devam ettiği, bir ara tabancanın tutukluk yapması nedeniyle tabancayı yere paralele yakın vaziyette tuttuğu ve bu sırada da tetiğe basmak suretiyle yeniden ateş eden sanığın, kendisine yaklaşık 5,5 metre mesafede sandalye üzerinde oturan ve aralarında hiçbir husumet bulunmayan maktülü baş bölgesinden tek isabetle vurup öldürmesi eyleminde, sanığın olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerektiği halde, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle insan öldürme suçundan hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiği dile getirilmiştir.
Keza, Yargıtay 1. C.D.'nin 2014/663- E. 2015/2219- K sayılı, 13/04/2015 günlü ve takrir pusulasına eklenen kararda ise sanığın olay günü akrabasının köydeki düğününe katıldığı gelin ve damadın araçtan inecekleri sırada tabancasını çıkararak havaya doğru rastgele ateş etmeye başladığı, çevrede bulunan kişi ya da kişilerinde isabet alıp yaralanabileceğini ya da ölebileceğini öngörmesine rağmen, atışlarına devam ettiği bir ara tabancanın tutukluk yapması nedeniyle tabancayı yere doğru vaziyette tutarak kurcalamaya başladığı bu sırada silahın ateş alması ile tam karşısındaki istikamette, kendisine yaklaşık 8- 10 metre mesafedeki maktülu baş bölgesinden tek isabetle vurup öldürmesi eyleminde, sanığın olası katla hareket ettiği ve olası katla öldürme suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle insan öldürme suçundan hüküm kurulmasınını bozmayı gerektirdiği belirtilmiştir.
Tüm bu örnek kararlardan ve olayın oluş şeklinden anlaşılacağı üzere, tebliğnamedeki bozma isteyen görüş ve değerlendirmeye göre sanığın olay tarihinde düğün yerinde insanların bulunduğu ortamda genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde havaya doğru ateş ettiği sırada tabancanın tutukluk yapması üzerine tetik hakimiyetini bırakmadan ve hiçbir önlem almadan silahını atışa elverişli duruma getirmeye uğraşırken tetiğe basınç uygulayarak ateşlediği silahtan çıkan kurşunun topluluk içinde bulunan vc düğünü kameraya çeken 2- 3 metre mesafedeki ...' ye yerden sekme sonucu isabet etmesi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiği sanığın öldürme sonucunun meydana gelebileceğini öngörmesine rağmen eyleminden vazgeçmeyip sürdürmesinin, olası kastla insan öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeden taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmasının aleyhe temyiz olmasa da suç vasfına yönelik olarak mahkeme kararının bozulup CMUK'un 326/son maddesi gereğince, ceza süresi açısından sanık hakkında kazanılmış hak hükümlerinin uygulanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.