Hukuk Genel Kurulu 2016/1512 E. , 2017/1237 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince;
“DAVA: Dava dilekçesinde, davacı aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabul edildiği; davacı tarafından açılan manevi tazminat davasının ise reddedildiği; yargılama kurallarına uyulmadığı, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği ve taraf tutmak suretiyle hüküm verildiği ileri sürülerek; 10.000,00-TL manevi tazminata karar verilmesi, talep ve dava olunmuştur.
CEVAP: Cevap dilekçesinde, hak düşümü süresinin geçtiği ve sorumluluk koşullarının da oluşmadığı savunulmuştur.
GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dava, başlangıçta ilk derece mahkemesi hakimi ihbar olunanın eylemleri nedeniyle açılmış; adı geçen, yargılama aşamasında Yargıtay üyesi sıfatını kazandığı nedeniyle 01/04/2015 gün ve 6644 sayılı Yasa ile değişik HMK'nun 47. maddesi uyarınca yargılamaya devam olunmuştur.
Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, HMK'nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa'da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.
Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular; usul kurallarına uyulmaması ve taraf tutmak suretiyle karar verilmiş bulunmasıdır.
Gerek davacı aleyhine açılan dava dosyası ve gerekse de davacı tarafından açılan dava dosyası getirtilip incelenmiş olup; her iki dosyada da verilen kararlar yasa yolundan geçmek suretiyle kesinleşmiştir. Taraf tutma konusunda ise, bir delil sunulmamıştır.
Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Yukarıda açıklanan gelişim biçimi itibariyle, hukuki süreç işlemiş; davacı tarafından da, yargısal yollara başvurulmuştur. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Davacı, arka arkaya mazeret beyanında bulunmuş; en son ihtarlı davetiye tebliğine rağmen duruşmaya katılmamıştır. Davalının istemi üzerine yargılama esastan sonuçlandırılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-HMK.'nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın ESASTAN REDDİNE,
2-HMK.'nun 49. maddesi uyarınca 700,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline,
3-Alınması gereken maktu 29,20-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 171,00-TL'den düşümü ile kalan 141,80-TL'nin istek halinde davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 3.500,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,”
dair oybirliği ile verilen 08.03.2016 gün ve 2014/29 E., 2016/14 K. sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, taraf vekili olarak görev yaptığı bazı davalarda karşı taraf vekili olan Av. ..... tarafından dosyaya sunulan dilekçelerde şahsını ve müvekkilini hedef alan gerçeğe aykırı isnatlar ile hakaret ve iftiralarda bulunulduğunu, Av. .....'nun bu eylemleri nedeniyle İstanbul Barosu Başkanlığına ve Beykoz C.Başsavcılığına bir çok şikâyette bulunduğunu ve tazminat davaları açtığını, Av. .....’nun kendisini bu şikâyet ve davalardan vazgeçirmeye çalıştığını ancak sonuç alamadığını, bunun üzerine yurt dışından telefonla yapılan aramalar ile davalardan vazgeçmesi için ölümle tehdit edildiğini, bu nedenle Beykoz C.Başsavcılığına şikâyetçi olduğunu, bu dosyaya Av. ..... hakkında yaptığı şikâyetleri ve açtığı davaları delil olarak sunduğunu, ancak savcının hiçbir araştırma yapmadan gerekçesiz bir takipsizlik kararı verdiğini, bunun üzerine Av. ..... tarafından Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/405 E. sayılı dosyası ile haksız şikâyet ve iftiraya uğradığı iddiasıyla aleyhinde 10.000 TL’lik manevi tazminat davası açıldığını, bu dosyaya cevaplarını ve delillerini bildirdikleri halde hâkim tarafından daha ilk celse hiçbir delil getirtilmeden, tanık dinlenmeden, iftira suçlamasıyla ve mesleği gereği delilsiz şikâyet olmayacağını bilmesi gerekeceği şeklinde konu ile ilgisiz bir gerekçe ile 10.000,00 TL manevi tazminat talebinin tamamının kabul edildiğini, hâkimin bu kararın gerekçesinde iftira suçunun unsurlarına atıf yaptığını ve karşı tarafın suç işlemediğini bildiği hâlde şikâyetçi olduğunu belirttiğini, hâlbuki davaya konu soruşturma dosyasındaki şikâyetin belgeye ve delile dayalı, makul şüphe üzerine anayasal şikâyet hakkı çerçevesinde yapıldığını, hâkimin usul kurallarını aşarak ve kanun maddelerini ihlal ederek, açık belgeler karşısında karşı tarafı kayırma anlamına gelecek şekilde karar verdiğini, bu kararın temyiz aşamasında dosyaya bir dilekçe vererek, kararda iftira suçuna atıf yapıldığı için CMK’nın 158/1 ve 2 fıkralarına göre TCK’nın 267 maddesi gereğince işlem yapılması için Beykoz C.Başsavcılığına ihbarda bulunulmasını talep ettiğini, ancak hâkimin kararında iftira suçunun unsurlarına dayanmasına rağmen dilekçenin altına el yazısı ile yazdığı karar ile talebini reddettiğini, bu şekilde savcılığa ihbarda bulunmaktan kaçınarak, kötü niyetli ve karşı tarafı kayırır şeklinde hareket etiğini gösterdiğini ve kendi kararının temelini ortadan kaldırdığını, bu nedenle Beykoz C.Başsavcılığına kendisi hakkında iftira yönünden ihbarda bulunduğunu, savcılıkça şikâyetin anayasal şikâyet kapsamında olduğu ve iftira suçunun unsurlarını taşımadığı tespit edilerek, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, tazminat kararının ise Yargıtay 4. Hukuk Dairesince önce tazminat miktarı yönünden bozulduğunu, bozma üzerine verilen karar ile bu kez 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiğini, bu kararın onandığını, kendisinin Av. ..... aleyhine açtığı tazminat davasının ise yine aynı hâkim tarafından karşı tarafı kayırır şekilde Kanun hükümleri ihlal edilerek reddedildiğini, bu şekilde ihbar olunan hâkimin kararlarında HMK’nın 46/1-a, c ve e bentlerinin koşullarının oluştuğunu, bu nedenle manevi zarar gördüğünü ileri sürerek 10.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili HMK’nın 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını, ayrıca HMK’nın 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerini ispata yarayacak yeterli delil sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan hâkim usulüne uygun olarak yargılaması yapılan tazminat davasında 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiğini, söz konusu kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesince manevi tazminatın miktarı yönünden bozulduğunu, bozma ilamına uyularak verilen karar ile 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiğini, bu kararın da onanarak kesinleştiğini, davacının iddia ettiği hususların doğru olması durumunda Yargıtay tarafından bu hususun değerlendirilerek kararın esastan bozulması gerektiğini, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen kararın karşı tarafı kayırma anlamına geldiğinin düşünülemeyeceğini, yine davacı tarafından taraflı olduğu iddia edilen diğer tazminat davasında ise, verilen kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesince önce onandığını, daha sonra davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile bozulduğunu, bunun üzerine yeni esasa kaydedildiğini ve halen derdest olduğunu, henüz kesinleşmemiş karara istinaden açılan bu davaya itibar edilemeyeceğini, tüm kararların hukuka ve usul kurallarına uygun olarak verildiğini ve Yargıtay denetiminden geçtiğini, bu nedenle HMK’nın 46. maddesinde belirtilen sorumluluk hükümlerinin uygulanamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce öncelikle, davacının temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesindeki temyiz incelemesinde duruşma yapılması sınırını on milyar TL olarak değiştirmiştir.
Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır. Daire kararının verildiği 08.03.2016 tarihinde bu miktar 22.400,00 TL’dir.
Eldeki davada, davacı tarafından 10.000,00 TL manevi tazminat istenildiği, bu durumda temyize konu miktarın 10.000,00 TL olduğu göz önüne alındığında davacının duruşma isteğinin miktar yönünden oybirliğiyle reddine karar verildikten sonra temyiz dilekçesi içeriğinin değerlendirilmesine geçilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46/1. maddesinde, Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri:
Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.07.2011 gün ve 2011/4 Esas 2011/4 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK'nın 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir.
Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için HMK'nın 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, Hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması, bu hususları davacının kanıtlaması gerekir.
Anılan bu yasal düzenleme dikkate alınarak, dava konusu somut olaya bakıldığında, ihbar olunan hâkimin kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle veya farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu ve hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmamaktadır.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda yukarıda detaylıca açıklandığı üzere HMK'nın 46. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisinin mevcut olmadığı anlaşıldığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
Yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacının temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması isteminin oybirliğiyle reddine, esasa ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.11.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.