6. Ceza Dairesi 2020/706 E. , 2021/17380 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Suç örgütü kurmak ve yönetmek, suç örgütüne üye olmak, örgüte bilerek isteyerek ve isteyerek yardım etmek, örgüt propagandası yapmak, nitelikli hırsızlık, nitelikli yağma, 150/1 delaletiyle yağma, silahla tehdit, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, iş yeri dokunulmazlığının ihlali, 6136 sayılı Yasaya muhalefet, görevi kötüye kullanma, rüşvet
HÜKÜMLER : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Bir kısım sanıklar müdafiileri duruşmalı inceleme isteminde bulunmuş ise de; takdiren duruşmasız olarak yapılan incelemede;
Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında rüşvet vermek suçundan (İddianame 4. Olay) açılan kamu davası ile ilgili karar verilmemiş ise de, zamanaşımı süresi içerisinde bu konuda yerinde karar verilmesi olanaklı görülmüştür.
I- ... vekilinin; sanıklar ... ve ... hakkında suç işlemek için silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında silahlı suç örgütüne üye olmak; sanık ...'in örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan; sanıklar Arif Akçakaya, ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... haklarında örgüte üye olmak veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek ile sanık ... hakkında örgüt propagandası yapmak suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
... Belediyesinin suç örgütü kurmak ve yönetmek, örgüte üye olmak, örgüte bilerek isteyerek ve isteyerek yardım etmek ile örgüt propagandası suçlarından zarar görmesi mümkün olmadığı ve bu suç yönünden davaya katılma ve hükmü temyiz etme hakkı bulunmadığından temyiz talebinin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığı ile CMUK'un 317. maddesi uyarınca REDDİNE;
II- Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ..., ... ve ... hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların incelenmesinde:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin verilen kararların 5271 sayılı Yasanın 231/12. maddesi uyarınca itiraz yolu açık olup temyizi olanaklı olmadığından, itiraz merciince karar verilmek üzere, dosyanın incelenmeksizin mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE,
III- Sanık ... hakkında ihaleye fesat karıştırma (İddianame 9. olay), suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde:
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, katılanlar ... Belediye vekili ile İçişleri Bakanlığı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun ve takdire dayalı bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
IV- Sanıklar ... ve ... hakkında nitelikli hırsızlık (İddianame 2/A- ufo, 2/B-çöp kutusu) sanıklar ..., ... ve ... hakkında nitelikli hırsızlık (iddianame 2/A-çöp kutusu), sanık ... hakkında görevi kötüye kullanma (İddianame 8. Olay); sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında görevi kötüye kullanma (İddianame 11. olay) suçlarından verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde:
5271 sayılı CMK'nın 223 (9) hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; 5271 sayılı CMK'nın 223 (9)'da yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “Kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri ile” sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; dava zamanaşımı süresi dolduğu için dosyanın esasına girmeden davayı düşürmek gerekir.
İkinci görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde davanın zamanaşımından düşürülmesi gerekir.
İkinci görüş doktrin tarafından ağırlıklı olarak benimsenmiştir. Örneğin; Prof. Dr. C. Şahin de bu konuda, Adalet Dergisi (Yıl:2013, Sayı:45, Shf.:224/239)'nde yayımlanan “Dava Zamanaşımı Sanığın Aklanmasına Engel Olabilir mi?” başlıklı makalesinde; “...Fıkrada geçen “Derhal” sözcüğü ile, henüz yargılamanın başında olma değil, “Dosyanın mevcut durumu” ifade edilmektedir. Yani, yargılamanın geldiği aşama itibariyle dosyadaki mevcut delillere göre, “Herhangi, başka, yeni bir araştırmaya gerek olmaksızın” beraat kararı verilebilecek bir noktada, sanığın daha lehine olan beraat kararı yerine, örneğin zamanaşımı nedeniyle daha aleyhine olan düşme kararı verilmesi yasaklanmaktadır. İlgili hükmün (5271 sayılı CMK'nın 223 (9)) burada yapılmamasını istediği şey delil takdiri değil, yeni delil araştırmasıdır. İlave bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebilecekse, dava zamanaşımı dolmuş olsa bile, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı değil, dosyanın mevcut durumu itibariyle beraat kararı vermek gerekmektedir.” diyerek ikinci görüşü benimsediğini açıkça ortaya koymuştur.
Biz de bu ve aşağıda açıklayacağımız diğer gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “Çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “Davanın esasına girmeden”, “Delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “Fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı CMK’nın 223 (9)’ncu maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı, kolluk amiri (Örneğin; 5271 sayılı CMK'nın 119. maddesi hükmü uyarınca yapılan aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (5271 sayılı CMK'nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “Herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir.) bile, “Delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, 5271 sayılı CMK'nın 223 (9). madde ve fıkrası bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, “Derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A.S. 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “Yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “İlâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ...” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 223 (9)’ncu madde ve fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “Düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.
5271 sayılı CMK'nın 223. maddesinin âmir hükmü uyarınca; dava zamanaşımı süresi dolmasaydı, davanın esasına girip, işbu kararı bozmamız gerekirdi diyorsak artık; sırf yargılama dava zamanaşımı süresi içinde sonuçlandırılamadı diye davayı düşüremeyiz, yâni sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’a yüklenen nitelikli hırsızlık, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’a yüklenenen görevi kötüye kullanma suçları yönünden sorgu tarihlerinden (26.09.2012 ile 02.10.2012) inceleme tarihine kadar 8 yıllık olağan zamanaşımı sürelerinin dolduğu anlaşılmış ise de; kararı bozup, dava zamanaşımından düşme kararı vermek yerine, CMK'nın 223/9. maddesinin âmir hükmü uyarınca, usul ve yasaya uygun olan beraat kararlarının onanması gerekmiştir.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, katılanlar ... vekili ile İçişleri Bakanlığı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun ve takdire dayalı bulunan hükümlerin tebliğnameye kısmen uygun olarak ONANMASINA,
V - Sanıklar ... ve ... hakkında nitelikli hırsızlık (iddianame 2-B olay), sanıklar ... ve ... hakkında özel evrakta sahtecilik; (iddianame 9.olay) sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’ya yönelik silahla kasten yaralama (İddianame 10. olay); sanıklar ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik nitelikli kasten yaralama, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve silahlı tehdit suçlarından (İddianame 17. Olay); sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında 6136 sayılı yasaya muhalefet suçundan (İddianame 19. Olay) kurulan mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde:
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, katılan ... vekili ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... müdafiilerinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye aykırı olarak ONANMASINA,
VI- Sanık ... hakkında rüşvet (iddianeme 4. Olay) suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde:
Sanık ... müdafiinin temyiz itirazının vekalet ücreti verilmesine yönelik olduğu görülmekle;
Sanık ... hakkında 252/1. maddesi uyarınca rüşvet suçundan kamu davası açıldığı halde, hüküm kurulurken suç adının görevi kötüye kullanma suçu olarak gösterilmesi yerinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1136 sayılı Kanun’un 168. maddesi ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık ... yararına hazine aleyhine maktu vekalet ücreti tayin olunması gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan ... vekili ile sanık ... müdafiinin itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla CMUK'un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasına “Karar tarihinde yürürlükte bulunan 2015 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.000.00 TL vekalet ücretinin hazineden tahsili ile kendisini vekil ile temsil ettiren sanığa verilmesine” cümlesinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
VII- Sanıklar ... ve ... hakkında suç işlemek için silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında silahlı suç örgütüne üye olmak; sanık ...'in örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan verilen mahkumiyet; sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik nitelikli yağma (İddianame 1. olay); sanık ... hakkında 6136 sayılı yasaya muhalefet (İddianame 3. olay), sanık ... hakkında mağdur ... karşı tehdit ve nitelikli yağma ile sanık ... hakkında mağdur ...’e karşı 150/1 delalatiyle tehdit suçundan ( İddianame 5. olay) kurulan mahkumiyet; sanıklar ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik 15.07.2010 tarihli tehdit eylemi (İddaname 7. olay) ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında mağdurlar ..., ... ve ...’e karşı 17.01.2011 tarihli tehdit (İddianame 15. olay) suçundan; sanıklar ..., ..., ..., ..., ... hakkında ihaleye fesat karıştırma suçundan verilen beraat ile sanıklar ... ve ... hakkında görevi kötüye kullanma suçundan (İddianame 9. olay) kurulan mahkumiyet; sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ...’ya yönelik kasten yaralama (İddianame 10. olay), sanıklar ... ve ...”in mağdur ...’a karşı silahla tehdit iddianame 13. olay); sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında ihaleye fesat karıştırmak (İddianame 11. ve 16. olay); sanıklar ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik kasten yaralama (İddianame 17. olay); sanık ... hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet (İddianame 19. olay) suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelemesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2013 gün ve 2012/6-1490, 2013/59 Esas- Karar sayılı kararı ışığında; TCK.nın 220.maddesi kapsamında bir örgütün varlığından bahsedebilmek için en az üç kişinin suç işlemek amacıyla bir araya gelmesi, bu kişiler arasında devamlılık içeren katı veya gevşek bir hiyerarşik ilişki bulunması, bu kişilerin örgüt araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye muktedir olması gerekir. Suç işlemek için anlaşmada ise; suç işlemek üzere iradelerin bir araya gelmesi söz konusudur, burada da devamlılık vardır. Ancak örgütlenme yoktur.
Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığından bahsedebilmek için örgütün hangi suç ve/veya suçları işlemek amacıyla kurulduğu da tespit edilmelidir
Çünkü örgütün amacı bir suç programını gerçekleştirmektir. Yani belirsiz sayıda suç işlemektir. Suç sayılmayan ancak hukuka aykırılık teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek için kurulmuş ise amacı kanunda suç olarak tanımlanan fiilleri işlemek olmayan bir örgütlenme bu anlamda suç örgütü olarak algılanamaz.
Suç örgütü kurma ve yönetme ile örgüte üye olma, suçları yönünden suç örgütünün işlemeyi amaçladığı suç ve/veya suçların en azından hazırlık hareketi ile ilgili ciddi bulgu, emare ve/veya delil olmalıdır. Suç örgütü kurma bağımsız bir suç kabul edildiğine göre, amacı olmayan bir örgütlenmede suç örgütünün bir veya birkaç amaç suç işlemesi için kurulmalı ve suçların işlenmesine dair TCK'nın 220/1.maddesinde gösterilen unsurlar ile ilgili bulgulara ulaşılmalıdır.
Suç işlemek için örgüt kurmak iştirak kavramına yakındır. Ancak birkaç noktada iştirakten ayrılır. İştirak şerikler arasında anlaşma net bir şekilde belirlenmiş olan bir veya birden fazla suç işlemek içindir. İşlenecek suçun sayısı, konusu ve mağdur bellidir. İştirak gereği suç işlendiğinde anlaşmanın gereği yerine gelmiştir. Yeni bir suç işleme söz konusu değildir.
Suç işlemek için örgüt kurmada bir veya birkaç suç işlendikten sonra daha programlanmış suçları işlemek için örgüt devam eder. Örgüte iştirak eden failler işlenen suçtan dolayı iştirak gereği cezalandırılır, yani katkıda bulunana uygulanır. Örgüt kurucuları kendi başlarına veya başkaları ile anlaşma yapılmasını başlatandır. Faaliyeti ile örgütün doğmasına sebebiyet vermektedir. Örgüt yönetenler ise üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyen, koordine edenlerdir. Örgüte sonradan katılmak ile iş bölümü gereği bir görev üstlenen örgüt üyesi olur. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, yardım eden kişi de örgüt üyesi sayılacaktır.
Suç örgütü vasıtasıyla suç teşkil eden fiil gerçekleşmelidir. Yasal dayanak olmaksızın yalnızca isnat edilen suçların aynı olduğundan bahisle (özellikle suç örgütü kurma veya yönetme adı altında) uygulama da yapılamaz.
Bu açıklamalar karşısında;
Kurucu ve yönetici olduğu kabul edilen sanıklar ... ve ... ile suç örgütüne üye olmakla suçlanan sanıklarla devamlılık içeren kanunun suç saydığı fiilleri işlemek (suç işleme programı altında) amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna ve adı geçen sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ettiğine, diğer örgüt üyelerine talimat verdiğine, diğer üyelerin anılan sanıklardan suç öncesi izin veya suç sonrası icazet aldığına dair dosya kapsamında delil bulunmadığı gibi telekomünikasyon yoluyla iletişimin kayda alınmasına ilişkin tutanaklarda bu yönde kesin bir bulguya rastlanmadığı, örgüt lideri olarak gösterilen sanıklar ... ve ... hakkında suç işlemek için silahlı suç örgüt kurmak ve yönetmek; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında silahlı suç örgütüne üye olmak; sanık ...'in örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan hükümlülüklerine yeterli, kuşkudan uzak, kesin, inandırıcı ve hukuka uygun kanıtlar bulunmadığı gözetilmeden, yüklenen suçlardan beraatleri yerine, yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
2- İddianame anlatımındaki 1. olayda; sanıklar ... ve ...’ın vefat eden ...’un talimatıyla, mağdur ...’un aracındaki sağlam kilidi zorla aldıklarının ileri sürüldüğü olayda; mağdur ...’un olaydan hemen sonra adli makamlar nezdinde bir müracaatının bulunmadığı, tape kayıtlarından yola çıkılarak beyanına başvurulduğu ve 18.10.2011 tarihli kolluk beyanında suç tarihinde iş yerine gelen sanıkların aracındaki sağlam kilidi istediklerini, verdiği olumsuz yanıt üzerine tehditvari davranışlar sergilediklerini belirttiği, kovuşturma evresinde “ benim mağduriyetim yok, nasıl olayın geliştiğini de bilmiyorum, rahmetli ... ile bir alış verişimiz olmuştu, bir araba satmıştık, bir parça tedarik edecektik, biraz geciktirdik, elemanlarına demiş o da ...'a gidin 3 gün zaman tanıyın demiş, gelen giden kimse bana sıkıntı yaratmadı yani, zaten bir tanışıklığımız vardı, bir problem yaşamadım” şeklinde açıklamada bulunduğu, sanıkların da tüm aşamlarda suçlamaları reddettikleri anlaşılmasının karşısında; tape kayıtları üzerinden kendisine ulaşılan mağdur ...’un aşamalarda değişerek gelişen beyanları dışında sanıkların atılı suçtan mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve hukuka uygun kanıtlar bulunmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan beraatleri yerine, yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
3- İddianame anlatımındaki 4. olayda; 09.06.2010 tarihinde devriye görevi yapan kolluk tarafından şüphe üzerine durdurulan sanık ...’ün yapılan üst aramasında 6136 sayılı yasa kapsamında silah ele geçen silahın tape kayıtlarıdan yola çıkılarak sanık ...’a ait olduğunun iddia edildiği olayda; bu olay nedeniyle ... hakkında ... 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.03.2011 gün, 2019/95 Esas ve 2011/106 sayılı kararıya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararı verildiği, ...’ün söz konusu silahın vefat eden dedesinden kaldığını belirttiği, sanık ... da tüm aşamlarda suçlamayı reddettiği, tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın savunmasının aksine atılı suçu işlediğine dair mahkumiyetine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince yüklenen suçtan beraati yerine yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
4- İddianame anlatımındaki 5-a-b olaya ilişkin olarak;
a- Sanık ...’in hakkında olumsuz konuşmalar yaptığı inancıyla mağdur ...’e gönderdiği 30.06.2010 tarihli mesajların içeriklerine göre; eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 106/1-2.cümle maddesinde tanımlanan takibi şikayete olan bağlı sair tehdit suçunu oluşturduğu ve mağdurun 6 aylık şikayet süresi içerisinde şikayetinin bulunmadığının anlaşılması karşısında; adı geçen sanık hakkında TCK'nın 73/1 ve CMK'nın 223/8. maddeleri gereğince düşme kararı verilmesi yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi;
b- sanık ...’in; mağdur ...’den olan alacağını tahsili amacıyla diğer sanık ... ile birlikte 27.12.2010 tarihine yakın bir zaman diliminde mağdur ...’in iş yerine gidip zorla cep telefonu aldıklarının ileri sürüldüğü olayda; mağdurun olaydan hemen sonra kolluk ve/veya Cumhuriyet Savcılığına başvurmadığı, tape kayıtlarından yola çıkılarak kendisine ulaşıldığı ve olaydan çok sonra 19.10.2011 tarihinde alınan beyanında sanık ...’in geçen kış telefonda seni vururum dediğini, neden böyle konuştuğunu bilmediğini, aralarında bir husumetinin bulunmadığını, cep telefonunu sanık ...’e olan borcundan dolayı rızasıyla verdiğini belirttiği ve kovuşturma evresinde de iddia konusu olayın doğru olmadığını beyan etmesi karşısında, mağdurun aşamalardaki beyanıda dikkate alınarak sanık ... hakkında örgüt kurma suçu kapamında uygulanan iletişimin denetlenmesi tedbiri sırasında tutulan tape kayıtları dışında mağdurun yağma kastıyla tehdit edildiğini gösterir her türlü şüpheden uzak, somut ve hukuka uygun kanıtlar bulunmadığınadan sanıklar ... ve ...’in eylemlerinin bir bütün halinde 5237 sayılı TCK’nın 106/2-c maddesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturduğu düşünülmeden delillerin takdirinde ve suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi
5- İddianame anlatımındaki 7. (15.07.2010 tarihli) ve 15. (17.01.2011) olaylarda;
a) 15.07.2010 tarihinde mağdur ...’un iş yerine gelerek “istifa et” dedikten sonra olay yerinden ayrılan sanıklar ..., ... ve ...’ın fiilerinin
5237 sayılı TCK’nın düzenlenen tehdit boyutuna ulaşan söz ve davranışlar niteliğinde olmadığı gözetilmeden, anılan suçtan beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi,
b) 17.01.2011 tarihinde mağdurlar ..., ... ve ...’in araçlarına örgüt faaliyeti çerçevesinde sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... tarafından silahlı saldırı gerçeleştirıldiğinin iddia edildiği olayda; Oluş ve dosya içeriği, mağdurların anlatımı, sanıkların inkara yönelik savunmanları ve VII-1 numaralı bozmanın gerekçesine göre, sanıkların atılı suçtan mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve hukuka uygun kanıtlar bulunmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan beraatleri yerine, yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
6- İddianamedeki 9. olayda belediye başkanı olan ... ile başkan yardımcıları olan ... ile ...’ın toki kentsel projesi kapsamında yıkımı yapılacak yerlerle ilgili işin yapılmasını yasal mevzuata aykırı şekilde ihale yoluna başvurmadan yıkım kararı aldıkları olayda; tüm dosya kapsamına göre belediye başkanı olan sanık ... ile başkan yardımcıları olan sanıklar ... ve ... hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından verilen soruşturma izni üzerine 5237 sayılı TCK’nın 257/1 maddesi uyarınca ... 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/694 esasına kayıtlı olarak kamu davası açıldığı, yürütülen yargılama sırasında alınan bila tarihli 3 kişilik heyetten oluşan bilirkişi raporunda kamu zaranının bulunduğu kesin delillerle ispatlanamadığından “görevi kötüye kullanma suçunun varit” olmadığının tespit edildiği, birleşen mevcut dosyada alınan 01.04.2013 tarihli bilirkişi raporunda ise kamu zararına neden olduklarının belirtilmesi karşısında; raporlar arasındaki çelişkiyi giderir ayrıntılı heyet raporu alındıktan sonra, sonucuna göre sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...’in hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
7- İddianameki 10. olayda; tüm dosya kapsamı ile bozma ilamının VII-1 no.lu gerekçesine göre; sanık ... ile sanık ...’in, diğer sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’ün mağdur ...’yı silahla kasten yaralama eylemlerine iştirak ettiklerine ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin, inandırıcı herhangi bir delilin bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçtan beraatlerine yerine, mahkumiyetlerine karar verilmesi,
8- İddianame anlatımındaki 13. olayda; 12.11.2010 tarihinde mağdur ...’ın aracına silahlı saldırı gerçekleştiği, uyaptan yapılan incelemeyde, olaydan sonra suçun faili olarak tespit edilen dava dışı Bircan Yeni hakkında ... 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/32 Esasına kayıtlı olarak dava açıldığı, yargılama sonucunda 04.10.2012 tarihinde verilen hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi 09.07.2014 tarihli ilamı ile dava dışı sanık Bircan Kaya’nın eyleminin silahla tehdit ve mala zarar verme suçunu oluşturtuğu belirtilerek hükmün bozulduğunun anlaşılması karşısında; ...’ya ait dosyanın akıbeti araştırılarak, olanaklı ise bu dosya ile birleştirildikten, olanaklı değil ise, denetime olanak sağlaması açısından dosyanın onaylı suretleri dosya içerisine konulup, gerektiğinde olay günü itibari ile sanıklar ... ve ...’ın HTS kayıtları ile baz istasyonu sinyal bilgilerinin temin edilerek dava dışı ... irtibatları bulunup bulunmadığının araştırılıp, sonucuna göre tüm delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi;
9- İddianame 11. ve 16. olaylarda, belediye tarafından yapılan ihalelerde;
a) Bir kısım sanıklar haklarında alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının tamamının suç işlemek amacıyla örgüt kurma (TCK’nın 220. maddesi) suçundan verildiği, bu suçtan TCK'nın 220. maddesi uyarınca verilen mahkumiyet kararlarının ise VII-1 no.lu bozmada değinilen gerekçeyle dairemizce bozulduğu, hal böyle olunca
anılan delillerin ihaleye fesat karıştırma suçları yönünden kullanılamayacağı dikkate alındığında, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında ihaleye fesat karıştırmak suçunu işlediklerine ilişkin delillerin yeniden değerlendirilmesi yapıldıktan sonra sonucuna göre, sanıkların hukuki durumunlarının değerlendirilmesinin zorunluluğu,
b) Kabule göre de;
ı- 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nın 235. maddesinde düzenlenen ihaleye fesat karıştırma suçu için aynı maddenin 3. fıkranın b bendinde İhaleye fesat karıştırma suçunun işlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.' şeklinde yeniden düzenlenmesi karşısında; ... Belediyesi tarafından mülkiyeti kendisine ait olan bir kısım yerlerin kiraya verilmesi amacıyla 14.09.2010 ve 05.07.2011 tarihinde yapılan ihalelerde, yargılama aşamasında alınan 01.04.2013 (asıl) ile 11.07.2013 (ek) tarihli bilirkişi raporları da dikkate alındığında belediye açısından bir zarar meydana gelip gelmediği hususu üzerinde durularak ve gerekirse bu konuda yeniden bilirkişi raporu alınıp sonucuna göre, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 235/3-b maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışmasız bırakılması;
ıı- Birden fazla ihaleye fesat karıştırma suçundan katılan kurumlara yönelik eylemlere kendi içerisinde ayrı ayrı zincirleme şekilde mahkumiyet hükümleri kurulan sanıklar ... ve...’ın eylemleri yönünden, ihaleye fesat karıştırma suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında, bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamı, diğer bir ifadeyle kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerektiği, aksinin kabulü halinde, somut olayda olduğu gibi hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK'nın 'Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi' başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde 'Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir' şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacağı, bu nedenle ihaleye fesat karıştırma suçlarında fail hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece zincirleme suç olarak kabulüyle aynı Kanunun 3, 61. maddeleri de gözetilerek tek hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden ve suç kastının nasıl yenilendiği, eylemlerin neden bağımsız suç kabul edildiği denetime imkan verecek şekilde gerekçeleriyle gösterilmeden sanıklar ..., ... ve ... hakkında 2 kez ayrı ayrı mahkumiyetlerine karar verilmesi,
10- İddianamedeki 17. olayda; sanıklar ..., ... ve ...’ün mağdur ...’a yönelik eylemlerinin 5237 sayılı TCK'nın 86/2. maddesinde yazılı basit kasten yaralama suçunu oluşturduğu, anılan suçun kovuşturulmasının şikayet koşuluna tabi olduğu, mağdur ...’ın 18.10.2012 tarihli talimat ifadesinde şikayetçi olmadığını belirttiği gözetildiğinde; sanıklar ..., ... ve ...’ün TCK'nın 73/6. maddesi gereğince şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmedikleri sorularak, kabul etmesi halinde, 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi gereğince kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
11- 17.10.2011 tarihli arama tutanığına göre; sanık ...’ın ikametinde mermi ve bıçak ele geçtiği, alınan 2011/5220 sayılı uzmanlık raporuna göre, ele geçen bıçağın 6136 sayılı Yasa kapsamında bulunmadığına ilişkin tespitin yapılmasına karşın, mermi hakkında bir tespitin bulunmadığı, hal böyle olunca ele geçen mermi ve/veya mermiler hakkında bilirkişi raporu alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, katılanlar ... Belediyesi ve İçişleri Bakanlığı vekilleri, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... müdafiileri, sanıklar ... ve ...’in temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 01.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.