4. Ceza Dairesi 2013/8009 E. , 2014/34667 K.
Tebliğname No : 4 - 2011/44951
MAHKEMESİ : Artvin Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 29/09/2010
NUMARASI : 2010/1 (E) ve 2010/73 (K)
SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesi
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
./..
.2.
Esas No : 2013/8009
Karar No : 2014/34667
Tebliğname No : 4 - 2011/44951
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar
./..
.3.
Esas No : 2013/8009
Karar No : 2014/34667
Tebliğname No : 4 - 2011/44951
sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
Görüleceği üzere; açıklanan mevzuatla, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi amaçlanmış, kişilere, temiz, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı sağlanması hedeflenmiştir.
III - Yargılamaya Konu Olay
1) Katılan vekilinin temyiz dilekçesi içeriğine göre güvenlik tedbiri istenilen tüzel kişi Eti Bakır A.Ş hakkındaki hükmün temyiz edilmediği kabul edilerek inceleme dışı bırakılmıştır.
2) Eti Bakır A.Ş Murgul işletme müdürü olan sanık hakkında; “2006 yılında Murgul ilçesi Damar Beldesinde bakır cevherinin çıkartılarak işlenmesi işini yapan Karadeniz Bakır İşletmeleri isimli işletmenin özelleştirme neticesinde Eti Bakır A.Ş’ye satıldığı, işletme sahasından çıkarılan bakır cevherinin ayrıştırılma işleminden sonra geriye kalan atık çamurunun herhangi bir arıtma işlemine tabi tutulmaksızın Murgul ilçesindeki Kabaca Nehrine deşarj edildiği” iddiasıyla dava açılmıştır.
3) Sanık savunmasında özetle ; Eti Bakır Aş Murgul işletme müdürü olduğunu, işletmenin, Karadeniz Bakır İşletmeleri adıyla devlet tarafından işletilirken 2006 yılı temmuzunda Eti Bakır AŞ’ye satıldığını, satın alınmadan önce arıtma tesisi olmadığını, atıkların Kabaca Deresi’ne verildiğini, işletmenin satın alınmasından sonra arıtma tesisi yapımına başlandığını, katı atıkların Kabaca Deresine inmesini engellemek için yapılması gereken 1450 metrelik tünelin, 750 metrelik kısmının tamamlandığını, arıtma yatırımı yapma yetkisinin kendisine ait olmadığını, zira arıtma tesisi için yaklaşık 15 milyon TL harcandığını ve işletme müdürlüğünü aştığını, 27.09.2006 da başladığı görevinden 31.12.2007 tarihinden itibaren de emekliye ayrıldığını, işletmedeki görevinin sona erdiğini” beyan etmiştir.
4) Dosyadaki belgelerin incelenmesinde;
a) Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 06.07.2006 tarihinde Murgul’da maden sahası bulunan Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.’ni, tesisi işletme ve maden çıkarma hakkı dâhil olmak üzere ETİ Bakır A.Ş’ye satmıştır. Satış sözleşmesine göre, fiilen yapılacak devirden sonra 3 yıl boyunca yıllık 25.000 ton konstantre bakır üretiminin devamı taahhüt edilmiştir. 14.07.2006 tarihinde işletme, alıcıya fiilen teslim edilmiş, 01.08.2006 tarihinde de üretime başlanmıştır.
b) İşletme, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun geçici 4. maddesi kapsamında 14.09.2006 tarihinde arıtma tesisi kurmaya ilişkin iş termin plânını Valiliğe sunmuş, Valilik ise, arıtma tesisinin, iş termin
./..
.4.
Esas No : 2013/8009
Karar No : 2014/34667
Tebliğname No : 4 - 2011/44951
planı sunulduktan 2 yıl sonra devreye alınması gerekirken, 3 yıllık bir geçiş süresi öngörülmüş olması gerekçesiyle planı kabul etmemiş, yeni plan hazırlanması için işletmeye 15 gün süre vermiştir. İşletme, Murgul Kaymakamlığına hitaben yazdığı yazıda, tam kapasite ile çalışılması durumunda yıllık 1 milyon m3 atık oluşacağını, atık su barajı yapılması gerektiğini bildirmiştir.
c) İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ekiplerinin, 15.02.2007 tarihinde tuttukları tutanağa göre, 2/3 kapasite ile çalışan işletmede 450 personel bulunduğu, günde yaklaşık 5000-6000 ton tüvenen madde işlendiği, 100-200 ton konsantre malzeme elde edildiği, bahsedilen işlemlerin gerçekleşmesi için 15 bin m3 su kullanıldığı, kullanılan suların bir kısmının çökeltme havuzunda dinlendirilip geri kullanım için tesise verildiği, dipte kalan çamurlu suyun ise arıtmaya tabi tutulmadan kanal vasıtası ile doğrudan Kabaca Deresine deşarj edildiği anlaşılmıştır.
d) 16.02.2007 tarihinde atık sudan alınan numunenin analizinde, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ekindeki tablo 1’e (Kıtaiçi Su Kaynaklarının Sınıflarına Göre Kalite Kriterleri) göre, limit değerlerin çok üzerinde bulgular içerdiği tespit edilmiştir. Bu cümleden olarak ; en fazla 9 olması geren pH değerinin 9,3, en fazla 70 olması gereken kimyasal oksijen değeri (KOİ)’nin 1500, en fazla 50 olması gereken kurşunun 2038, en fazla 100 olması gereken arseniğin 229, en fazla 200 olması gereken bakırın 4354, en fazla 2000 olması gereken çinkonun 2432, en fazla 5000 olması gereken demirin 5625 ve en fazla 1000 olması gereken borun ise 1492 olduğu saptanmıştır.
Görevsizlik kararı veren Borçka Sulh Ceza Mahkemesinin talebi üzerine, yukarıdaki analiz bulguları üzerinden değerlendirme yapan Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nın 15.06.2009 tarihli raporunda; numunesi alınan su, yüzey suyu olmayıp maden sanayine ait atık su olduğundan, limit deşarj değerlerinin Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ekindeki tablo 7/1’de Maden Sanayii sektörü, Kadmiyum Metali, Demir ve Demir Dışı Metal Cevherleri ve Endüstrisi, Çinko Madenciliği, Kurşun ve Çinkonun Rafinize Edildiği Tesisler, Kalsiyum, Florür, Grafit ve Benzeri Cevherlerin Hazırlanması tesisleri için kabul edilen, alıcı ortama (su) deşarj limit değerlerine göre belirlenmesi gerektiği, buna göre analiz sonuçlarının tablo 7/1 de belirlenen değerlerin çok üzerinde olduğu belirtilmiştir.
Raporda, atık suda yer alan ve limit değerlerin üzerinde olan pH, kurşun, demir, askıda katı madde, kimyasal oksijen ihtiyacının limit değerleri aşması durumunda insana ve çevreye vereceği etkiler değerlendirilmiş, atık suyun, kısa ve uzun vadede insan ve hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların ve bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip atık ve artık olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
e) 19.02.2010 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporlarında; işletmede halen arıtma tesisi olmadığı, ağır metaller içeren suyun doğrudan Kabaca Deresi’ne deşarj edildiği, derenin ilçe merkezinden geçtiği, toprakta biriken ağır metallerin toprak verimliliğini, ekosistemi, besin zinciri yoluyla insan ve hayvan sağlığını etkileyeceği, yaşam kalitesini etkilediği görüşüne yer verilmiştir.
f) Kabaca Deresi’ne deşarj edilen arıtılmamış atıksuların, Çoruh Nehri’ne karıştığı anlaşılmıştır.
4) Mahkeme, sanık hakkında beraat kararı verirken aşağıda belirtilen şu iki gerekçeye dayanmıştır;
a) 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda değişiklik yapan ve 13.05.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5491 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi, atıksu arıtma tesisini kurmamış sanayi kuruluşlarının, bu tesislerin kurulmasına ilişkin iş termin plânlarını Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde Bakanlığa sunmak, Bakanlığa sunulmasından itibaren de 2 yıl içinde işletime açmak zorundadır. 5491 sayılı Kanunun yürürlüğe girme tarihi ile kanunun verdiği toplam 3 yıllık süre, 13.05.2009 tarihinde dolmaktadır. Ancak bu tarihten itibaren şirket ve sorumlular açısından 5237 sayılı TCK'nın 181. maddesindeki tanımlanan çevrenin kasten kirletilmesi suçu oluşabilir. Oysa ki bu şikayet 25/06/2008 tarihinde yapılmıştır. 14/05/2010 tarihi itibariyle katı atık barajının birinci aşaması
./..
.5.
Esas No : 2013/8009
Karar No : 2014/34667
Tebliğname No : 4 - 2011/44951
bitirilmiş ve işletmeye alınmıştır.
b) Sanık, 30/12/2007 tarihi itibariyle çalışmakta olduğu E..B.. A.Ş M. İşletme Müessese Müdürlüğünden ayrılmıştır. Ticaret Sicil Kayıtlarına göre sanık, E..B.. A.Ş M.. İşletmesini temsile yetkili değildir. Şirketi temsile ve şirket adına işlem yapmaya, şirketi borçlandırıcı muamelelerde bulunmaya M.. C.., E.. C.. ve Ş.. C.. yetkilidir. Anonim şirketlerde önemli yatırımlara karar verme yetkisi yönetim kuruluna aittir. E..B..A.Ş M.. İşletmesinin çevreyi kirletmemek için yapması gereken atık arıtma tesisi önemli ve pahalı bir yatırımdır. Bu kararı alma yetkisi işletme müdürü olan sanığa değil, yönetim kuruluna aittir.
5) Dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesine gelince ;
Yukarıda “Genel İlkeler” ve “Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler” kısmında açıklandığı üzere çevreyi kirletmeme ilkesi, ilk defa 5491 sayılı Kanun ve ekleri ile kabul edilmiş bir yükümlülük değildir. 5491 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi, arıtma tesisi kurmamış bir kısım belediyeler, işletmeler, organize sanayi bölgeleri, diğer sanayi kuruluşları ile yerleşim birimlerinin bir an önce arıtma tesisi kurmalarını ve faaliyete geçirmelerini zorunlu kılan, aksi davranışı yaptırıma bağlayan bir düzenlemedir. Arıtma tesisi kurmamak ya da işletmeye geçirmemek çevre kirliliğinden bağımsız bir sorumluluk türüdür. Gerçek ve tüzel kişiler yanında, yerleşim birimleri ile işletmelerin gerek 5491 sayılı Kanundan önce gerekse bu Kanun’dan sonra da çevreyi kirletmeme yükümlülüklerinin bulunduğu açıktır. Aksi yorum, anılan Kanundan önce atık ve artıkların arıtılmadan ve çevreye zarar verecek biçimde doğrudan alıcı ortama bırakılmasına izin verildiği anlamına gelir ki, açıklanan mevzuat ve düzenleyici işlemler karşısında bu yorumun geçerli ve kabul edilebilir hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
Üçte iki çalışma kapasitesiyle günde tahminen 15.000 (onbeşbin) m3 su kullanılan, yıllık 1.000.000 (birmilyon) m3 atıksu ürettiği öngörülen işletmenin, fiilen işletmeyi devraldığı 14.07.2006 tarihi ile arıtma tesisi yapmadığı ve işletmeye almadığının son olarak tespit edildiği 19.02.2010 tarihleri arasında yaklaşık üç buçuk yıl boyunca suları arıtmadan Kabaca Deresine deşarj ettiği, dere vasıtasıyla atık suların Çoruh Nehri’ne ulaştığı tartışmasız olduğuna göre, atıksu içindeki atıkların niteliğine bağlı olarak suçun vasıflandırılması saklı kalmak kaydıyla, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 20, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin 4/j, 6, 16/a maddeleri gereğince alıcı ortam olan suyun, dolayısıyla çevrenin kasten kirletildiği kabul edilmelidir.
Sanığın şirketteki görev pozisyonu ve arıtma tesisinin yapım maliyetinin yüksek oluşu nedeniyle tesis yapımına ilişkin karar alma yetkisinin sanığa ait olmadığı, bu konudaki sorumluluğun şirket yönetim kurulunda olduğu yolundaki saptamaya gelince; 19.02.2010 tarihinde yapılan keşifte henüz arıtma tesisi yapılmadığı ve atık suların doğrudan Kabaca Deresi’ne deşarj edildiği göz önüne alınarak, belirtilen tarihler arasında görev yapan şirket yönetim kurulu üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması, açılması halinde davaların birleştirilmesi ve kanıtların birlikte değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir. Eksik inceleme ve yetersiz gerekçeye dayalı kurulan hüküm hukuka aykırıdır.
IV – Sonuç ve Karar
Katılan İl Çevre ve Orman Müdürlüğü vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.