Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/6867 E. , 2021/5992 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6867
Karar No : 2021/5992
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : ...ve ...adlarına velayeten, kendi adlarına asaleten ..., ...
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Bakanlığı
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN_KONUSU : .... İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 11/08/2012 tarihinde doğan küçük ...'ın doğum sırasında ve doğum sonrasında yapılan yanlış tıbbi müdahaleler sonucu sağ kolunun sakat kalmasında idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranılan zararlara karşılık 250.000,00 TL maddi, 750.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 1.000.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesi'nce; Adli Tıp Kurumu raporu ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu olayda idareyi tazminata ödeme yükümlülüğü ile sorumlu tutmaya elverişli maddi ve hukuksal bir durumun olmadığı, gerçekleşen zararda idareye yüklenebilecek bir kusurun bulunmadığı ve idarenin sorumluluğuna gidilebilecek bilgi ve belgenin de dava dosyasında mevcut olmadığı, bu haliyle olayda gerçekleşen zarar ile tıbbi müdahale arasında bir illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, doğum sırasında gerekli tedbirlerin alınmamasının, uzman doktorlar tarafından gerçekleştirilmesi gereken bir doğumun asistan doktorlar tarafından gerçekleştirilmesinin olayın meydana gelmesinde etkili olduğu, bebekte oluşan brakial pleksus yaralanmalarında erken teşhis ve tedavinin hastalığın iyileşmesindeki öneminin büyük olduğu, durumun fark edilmesi üzerine küçük Ahmet Yasin'in 3-4 gün boyunca yeni doğan ünitesinde bekletilmesi yerine hemen MR çekilip tam olarak teşhis konulmuş ve gerekli tıbbi müdahaleler yapılmış olsaydı ömür boyu kolunu kullanmaktan yoksun kalmayacağı, komplikasyon yönetiminin iyi yapılmadığı, komplikasyonun aktif izlenmediği, zamanında sevk ve yönlendirme olmadığı için de küçüğün ancak doğumdan 5 ay sonra 18/01/2013 tarihinde ancak ameliyat edilebildiği, doğuma katılan doktorun, doğan bebeğin kolundaki durumu hemen fark etmemesi, fark ettikten sonra ise küçükteki durumu önemsememesi ve kısa sürede iyileşeceğini belirterek kendilerini oyalaması hususunun idarenin hizmet kusurunu açık bir şekilde ortaya koyduğu, dolayısıyla sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği, küçükte meydana gelen sakatlığa hatalı tıbbi müdahale ile tedavideki gecikme ve yanlışlıkların sebep olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin tetkikinden;
1- Davacılardan ...'ın İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesine 11/08/2012 tarihinde saat 14.45'te sancılı ve miadında gebe olarak müracaat ettiği, çekilen ultrasonografide fetal ağırlığın 3768 gr, baş geliş olduğunun tespit edildiği, normal doğumun başlaması için takibe alındığı,
2- Takip edilmekte olan gebenin saat 16:25 civarında tam açıklık sağlanınca doğum masasına alındığı, fetal kalp atımlarının ritmik olduğu, gebenin ağrıları ile birlikte sekronize ıkındırıldığı, başın perineye taçlandırılması üzerine lokal anestezi uygulanarak mediolateral epizyotomi (doğum kesisi) açıldığı, saat 16.30'da 3950 gr ağırlığında, apgar skoru 7-8 olan canlı erkek bebek doğurtulduğu, gerekli dikiş ve kanama kontrolleri sonrası hastanın servise alındığı,
3- Bebeğin sağ kolunda güçsüzlük tespit edilmesi nedeni ile hasta ve eşine pediatri doktoru eşliğinde bilgi verildiği, bebeğin postnatal (doğumdan sonraki dönem) fizik muayenesinde sağ kolunda moro (sıçrama) ve yakalama refleksinin alınmaması üzerine takip ve tedavi amacı ile yeni doğan servisine yatışının yapıldığı, bebeğin kolunun ultrasonografisinin (USG) çekildiği, ortopedi konsültasyonunun yapıldığı, 2 gün sonra 14/08/2012 tarihinde kontrole gelmek üzere taburcu edildiği,
4- Hasta Tedavi Bilgi Raporuna göre, küçüğün aynı hastaneye 16/08/2012, 17/08/2012, 18/09/2012, 03/10/2012, 12/10/2012, 19/10/2012 tarihlerinde Ortopedi, Beyin ve Sinir Cerrahisi, Yeni Doğan, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Çocuk Nörolojisi, Çocuk Kliniklerine muayene için getirildiği,
5- Davacılar tarafından, sağ koldaki şikayetlerin geçmemesi üzerine başvurulan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 04/12/2012 tarihinde çekilen EMG raporu ile 'sağ brakial pleksus,..ağır derecede hasara yol açan tutulum...' tespitlerine yer verildiği,
6- Davacılar tarafından, küçük ...'ın doğum sonrasında başlayan ve devam eden sağ kolu oynatamama şikayeti ile (doğumdan yaklaşık 5 ay sonra) 17/01/2013 tarihinde müracaat edilen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde küçüğün muayenesinde, sağ kol omuz seviyesinde anterior fleksiyon (öne doğru bükülme) dışında hareket gözlenmediği, sağ koldaki kısıtlılığın tedavisine yönelik olarak 18/01/2013 tarihinde ameliyat uygulandığı, 21/01/2013 tarihinde postoperatif (ameliyat sonrası dönem) takiplerde sorun olmayan hastanın salah ile taburcu edildiği,
7- Küçük ... hakkında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen 10/07/2013 tarihli Özürlü Sağlık Kurulu Raporunda; 'brakial pleksus, üst ekstremite özür oranı %100, tüm vücut fonksiyon kaybı %60' tanı ve tespitlerine yer verildikten sonra, sonuç olarak, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybının % 60 olduğunun belirtildiği,
8- Bilahare küçük ...'ın, sağ kolda uyuşma ve ağrı şikayeti ile 02/07/2014 tarihinde İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniğine yatırıldığı, 03/07/2014 tarihinde sağ kola yönelik cerrahi girişim yapıldığı, stabil bulgularının olması üzerine 04/07/2014 tarihinde taburcu edildiği,
9- Doğuma katılan hekimler hakkında davacılar tarafından yapılan şikayet neticesinde hazırlanan 05/03/2013 tarihli Ön İnceleme Raporunda; '...doğum sonrasında bebeğin sağ kolunun hareketlerinin kısıtlı olduğu tespit edilerek anne ve babaya bilgi verildiği, uygun önerilerle anne ve bebeğin kontrollere çağırıldığının dosya ve ifadelerden anlaşıldığı, doğumu takiben çocuğun kolunda ortaya çıkan sinir zedelenmesinin klasik bir omuz takılması olmadan veya herhangi bir zor doğum bulgusu olmaksızın, öngörülemeyecek şekilde meydana gelmiş bir doğum komplikasyonu olan brakiyal pleksus zedelenmesi olarak düşünülmesi gerektiği, diabet hastalığı, önceki doğumunda da omuz takılması olması, zor doğum öyküsünün bulunması, doğum öncesi ultrasonografi ile tahmini fetal ağırlığın 4500 gr dan daha fazla olması, doğumunda uzamış travay gibi sinir yaralanması riskini artıran herhangi bir bulgu, belirti, öykü veya travay seyrinin olayda bulunmadığı, doğum eyleminin, ulusal ve uluslarası kılavuzlara uygun olarak yönetildiği, doktorların takipte herhangi bir kusurlarının olmadığı, ortaya çıkan komplikasyonlarla ilgili olarak gerekli önlemlerin alındığı ve genel bilimsel doğrulara uygun davranıldığı, hastane tarafından doğuma katılan hekimler arasında olduğu bildirilen asistan Dr. ...'nin uzmanlık eğitimini bitirdiği ve muhtemelen ülkesine döndüğü (Azerbaycan) bilgisine ulaşıldığı, bu sebeple ifadesine başvurulamadığı, ancak adı geçenin doğumda sadece trayay takibi yaptığı, doğumda birinci derecede görev almadığı, tanık veya sanık olarak ifadesinin, özellikle objektif tetkik sonuçları ve yazılı kayıtlar da göz önünde alındığında, ön incelemenin seyrini ve sonucunu değiştirmeyeceği, doğuma katılan hekimlerin ihmal ve kusurunun bulunmadığı' tespitlerine yer verildiği,
10- Anılan rapora istinaden ilgililer hakkında soruşturma izni verilmemesi yönünde karar verildiği, davacılar tarafından yapılan itiraz neticesinde, ...Bölge İdare Mahkemesinin ...tarihli ve E:..., K:...sayılı kararı ile doğum sonrasında bebeğin sağ kolunda sinir yaralanması ve hareket kısıtlılığı meydana geldiği sabit olduğundan, bu durumun oluşu ve gelişimi, olayın niteliği dikkate alındığında ilgililer hakkında iddia olunan eylemin kapsamlı bir araştırmayı gerektirdiği gerekçesiyle itirazın kabulüne ve soruşturma izni verilmesine karar verildiği, karar üzerine ilgililer hakkında savcılıkça yeniden soruşturma açıldığı,
11- Davacılar tarafından, teşhis ve tedavi sürecindeki hata ve gecikmeler nedeniyle bebeğin sakat kaldığı ileri sürülerek uğranılan zararın karşılanması için davalı idarenin kayıtlarına 08/01/2014 tarihinde giren dilekçeyle başvurulduğu, başvurunun zımnen reddi üzerine 02/05/2014 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı,
12- İdare Mahkemesince olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu'nca hazırlanan 02/10/2015 tarih ve 6063 sayılı raporda; ' Kişide, doğum öncesi doğumun normal koşullar dışında gerçekleşebileceğine dair herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmadığı, miadında normal doğum olarak hastaneye yatırılan annenin doğum öncesi muayenesinin ilgili hekim tarafından yapıldığının anlaşıldığı, doğumun vaginal yoldan sonlandırıldığı, mevcut tıbbi belgelerde bebeğin fiziksel gelişim normal olduğu, söz konusu bulguların normal yoldan doğum yaptırılma sınırları içinde değerlendirildiği, sezeryan endikasyonunun bulunmadığı, doğum eyleminde uzama ya da aksaklık bildirilmediği, söz konusu bulgularla kişiye normal doğum yaptırılmasının doğru bir yaklaşım olduğu, küçükte saptanan brakial pleksus lezyonunun normal doğum eylemi sırasında tüm özenin gösterildiği durumlarda dahi bebeğin vaginal yoldan çıkartılması sırasındaki manevralara bağlı olarak görülebildiği ve öngörülemeyen ve önlenemeyen bir komplikasyon olarak nitelendirildiği, bebeğin fiziksel gelişimi, doğum öncesi tetkik sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, doğum eylemi sırasında bebekte pleksus brakialis lezyonu oluşması yönünden ilgili sağlık personellerine atfı kabil bir kusur tespit edilmediği' görüşüne yer verildiği, İdare Mahkemesi tarafından, söz konusu rapor hükme esas alınarak davanın reddine karar verildiği,
13- Savcılıkça açılan soruşturma akabinde ilgililer hakkında taksirle yaralama suçundan kamu davası açıldığı, dava kapsamında düzenlenen ve oluşan zararın komplikasyon olduğu yolunda görüş içeren alınan Adli Tıp Kurumu ve Yüksek Sağlık Şurası raporlarına dayanılarak ...Asliye Hukuk Mahkemesinin ...tarihli ve E:..., K:...sayılı kararıyla sanık doktorların beraatlerine karar verildiği, beraat kararının Yargıtay .... Ceza Dairesinin ...tarihli ve E: ..., K:...sayılı kararı ile onandığı anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
İdarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesiyle 'bilirkişi' konusunda atıfta bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 447. maddesinin 2. fıkrası ile mevzuatta 1086 sayılı Kanun'a yapılan atıfların, 6100 sayılı Kanun'un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Kanun'un 'Bilirkişi raporunun verilmesi' başlıklı 280. maddesinde, bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; 'Bilirkişi raporuna itiraz' başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise, tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu ile kurulan ve 15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılan değişiklik neticesinde yeniden düzenlenen Adli Tıp Kurumuna ilişkin olarak Kararnamenin 2. maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 3. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu; 7. maddesinin 5. bendinde, Adli Tıp Üçüncü Üst Kurulunun, Adli Tıp Birinci, Yedinci ve Sekizinci İhtisas Kurulları başkan ve üyelerinden oluşacağı; 16. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı; 'İhtisas Dairelerinin Görevleri' başlıklı 17. maddesinin (f) bendinde, Yedinci İhtisas Kurulu'nun görevi, ölümle sonuçlanmayan tıbbî uygulama hatalarına ilişkin işler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek olarak düzenlenmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, doğuma katılan doktor ... tarafından, doğum esnasında omuz distosisi olmamasına rağmen doğumdan sonra bebekte sağ kolda güçsüzlük olduğu fark edildiği, bu konuda çocuk doktorunun muayenesini takiben aileye bilgi verildiği, muhtemel doğum kanalında bebeğin rahim kaslarınca oluşturulan güçlerle itilerek ilerletilmesi sırasında gerilme sonrası bebeğin omuz sinirlerinde yaralanmalar olabileceği, bunun öngörülemeyeceğinin hastaya anlatıldığı, bebeğin fizik tedavi görmesi gerekebileceği konusunda ailenin ayrıca bilgilendirildiği, bu tarz sinir yaralanmasının genellikle bebeğin doğum kanalında ilerlerken veya doğum sırasında oluşan gerilime bağlı olarak oluşacağı, sezaryen endikasyonunun belirli durumlarda verielceği, ...'da da iri bebek (doğum öncesi fetal ultrasonografide tahmini fetal ağırlık: 3750 gr, doğum sonrası çocuk ağırlığı: 3950 gr) söz konusu olmadığı, gebenin doğum eylemi normal partogramına ve doğum eylemi süreçlerine uygun seyrettiğinden sezaryen yapılmasını gerektiren herhangi bir klinik bulgu, ultrasonografik değerlendirme bulgusu ve anormal doğum seyri olmadığı, Dr. ... tarafından, tam çıkımda başın perineden sıyırtılması esnasında minimal eforla fundal bası yapıldığı, bebeğin başının çıkımından itibaren takılma olmadığı, çocuğun çıkımında yardım için çocuk doktoru Dr. ...'ün çağrıldığı, ve çocuğun doğunca kendisine takip ve tedavi için teslim edildiği, sağ omzun hareket ettirilemediğinin görüldüğü ve ailenin de bilgilendirildiği ifade edilmiştir.
11/08/2012 yatış ve 14/08/2012 çıkış tarihli İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi epikriz raporunda; gebenin zor doğum öyküsü olduğu, bebekte sağ kol yakalama refleksi olmadığı, kırığa rastlanılmadığı, ortopedi, fizik tedavi ve rehabilitasyon, nöroloji servislerince takip edileceği notu düşülmüş, fakat söz konusu polikliniklere gelinmesine rağmen ilgili birimlerce yapılan tedaviye dair bilginin dosyada yer almadığı görülmüştür. Davacılar tarafından ise, hekimlerce kendilerinin yönlendirilmediği, ne kadar sürede ameliyat edilmesi gerektiği hususunda ya da tedavi edilmesi gerektiği hususunda bilgi verilmediği, ortopedi kliniğine başvurulması akabinde söz konusu klinikçe kendi işleri olmadığı hususu vurgulanarak çocuk nörolojisine yönlendirildiklerini, doğumun yapıldığı hastanede çocuk nörolojisi olmadığından kendi imkanları ile fizik tedavi hastanesine gittikleri, orada da çocuk nörolojisi olmayınca Çapa Tıp Fakültesine gidildiği ve burada ameliyat edildiği fakat olayın üzerinden 5 ay geçtiğinden hemen müdahalede bulunulmadığından düzelme olmadığı iddia edilmektedir.
Dosyada yer alan hasta tedavi özet bilgi raporu incelendiğinde;
-16/08/2012 Ortopedi Polikliniği ve Beyin ve Sinir Cerrahisi Polikliniği,
-17/08/2012 Yeni Doğan Polikliniği,
-18/09/2012 Çocuk Polikliniği ve Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Polikliniği,
-03/10/2012 Çocuk Nöroloji Polikliniği,
-12/10/2012 Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Polikliniği ve Ortopedi Polikliniği,
-19/10/2012 Çocuk Polikliniği olmak üzere 6 defa doğumun yapıldığı hastaneye başvuru yapıldığının ve ayakta tedavi gerçekleştirildiğinin yazıldığı görülmektedir. Ancak söz konusu kliniklerce uygulanan tıbbi girişimlerin neler olduğuna dair bilgiye dosyada yer verilmediği, İdare Mahkemesince de bu hususun araştırılmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, doğumda anne karnına uygulanan basının tıbbi gereklere uygunluğu ve sonuca etkisinin ne olduğu, doğum sonrası bebekte meydana gelen brakial pleksus lezyonuna yönelik tıbben hangi müdahalelerin yapılması gerektiği, doğumun yapıldığı hastanede doğumdan sonra uygulanan tetkik ve tedavilerin neler olduğu ve bu hususta eksiklik olup olmadığı; doğumdan sonra davacılar tarafından, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi ortopedi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, çocuk nörolojisi polikliniklerine yapılan başvurularda, çocukta gelişen sağ omuz sinir hasarına yönelik olarak hangi tıbbi işlem ve tedavilerin yapıldığı, bu vakalarda ameliyatın zorunlu olup olmadığı, ameliyat dışında uygulanabilecek tedavi seçeneklerinin olup olmadığı, ameliyatın başarıya ulaşması için doğumdan sonra ne kadarlık bir sürede yapılması gerektiği, doğumdan sonraki yaklaşık 5 ay içerisinde sinir hasarına yönelik olarak ameliyat tercih edilmeme nedenleri, ameliyatın bu süreçte yapılmamasının, mevcut rahatsızlığın giderilmesinde gecikmeye ve geri dönülemeyecek hasara neden olup olmadığı, başka bir ifadeyle, 5 aylık gecikmenin bebekte var olan durumu ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı, sonuca etkisinin ne olduğu, bebekte oluşan brakial pleksusun normal doğumun komplikasyonu olduğu sonucuna varılırsa, doğumun yapıldığı davalı idareye bağlı hastanedeki görevli sağlık ekibince komplikasyon yönetiminin gereği gibi yapılıp yapılmadığı, bu bağlamda, hastanede görevli olan kadın doğum uzmanının ve çocuk hastalıkları uzmanı, çocuk nöroloji uzmanı, ortopedi uzmanı, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı tarafından uygulanan tetkik ve tedavilerin yerinde olup olmadığı hususlarında taraf iddialarının açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor alınarak, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde hükme esas alınan raporun yukarıda sayılan hususları karşılamadığı açık olup, konu ile ilgili uzmanlardan oluşacak Adli Tıp Üst Kurulundan (olayda ilgisi bulunduğundan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, çocuk hastalıkları uzmanı, çocuk cerrahisi uzmanı, çocuk nöroloji uzmanı, ortopedi uzmanı, beyin ve sinir cerrahisi uzmanı, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanının da bulunduğu) yeni bir bilirkişi raporu alınmadan eksik inceleme sonucu verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, işbu davanın ihbarı için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile anılan maddenin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 61. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca gerekli koşulların oluştuğu anlaşılmakta olup; Mahkemece, bozma üzerine yeniden yapılacak yargılamada işin esası hakkında karar verilmeden önce, dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek kişi veya kişilerin tespit edilerek davaya müdahil olabilme haklarını kullanabilmelerini teminen davanın ilgililere re'sen ihbarı gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu .... İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.