Hukuk Genel Kurulu 2017/1341 E. , 2021/8 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin banka işlemi nedeniyle 31.10.2011 tarihinde gittiği şubede görevli olan davalının müvekkiline “Siz egonuzu tatmin etmek için avukatlık kimliğinde ısrar ediyorsunuz” diyerek hakaret ettiğini ve bu nedenle ceza mahkemesinde yargılandığını, söz konusu kovuşturmada müvekkilinin vekille temsil edildiğini, vekâlet ücreti yanında ayrıca yol masrafı da yaptığını ileri sürerek 1.000,00TL maddi, 2.000,00TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı vekili; müvekkilinin hakaret içeren bir beyanının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.12.2013 tarihli ve 2013/327 E., 2013/665 K. sayılı kararı ile; davalının, görevli olduğu banka şubesine 31.10.2011 tarihinde işlem yapmak üzere gelen davacıya 'Siz egonuzu tatmin etmek için avukatlık kimliğinde ısrar ediyorsunuz' sözlerini söylemesi nedeniyle ceza mahkemesinde hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verildiği, bu şekilde davacının kişilik haklarının hukuka aykırı olarak saldırıya uğradığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin tümden kabulüne, maddi tazminat talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.03.2014 tarihli ve 2014/3380 E., 2014/4722 K. sayılı kararı ile ;
“…1-Bir davada, karşı tarafa yükletilmesi gereken yargılama giderleri, o davanın ayrıntısı niteliğinde olup; talep olmasa bile, mahkemece doğrudan (re’sen) asıl hükümle birlikte karara bağlanması gerekir. Nitekim bu yön, yargılama gideri anlamında vekalet ücreti bakımından da geçerlidir. Buna bağlı olarak, yargılama giderine, ancak asıl davada hükmedilebilir. Asıl davanın kesinleşmesinden sonra, o davaya ilişkin yargılama giderleri ayrı bir dava konusu yapılamaz. Mahkemece, yukarıda açıklanan kurallara ve ilkelere aykırı olarak, maddi tazminat isteminin bir bölümünün kabulü usul ve yasaya aykırıdır. Ayrıca, ceza mahkemesince davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmiştir. Vekalet veren ile vekili arasında kararlaştırılan ücret davalıyı bağlayıcı nitelikte değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
2-Davalının yukarıda belirtilen sözü nedeniyle Diyarbakır 4. Sulh Ceza Mahkemesin'ce hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verildiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı anlaşılmıştır. Hükmün açılanmasının geri bırakılmasına dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlayıcı nitelikte değildir. Davacı, davalının görevli olduğu bankaya para çekmek amacıyla gittiği, avukatlık kimliğini ibraz ederek işleminin yapılmasını istediği, davalının ise avukatlık kimliğinin banka işlemlerinde geçerli olmadığına dair kendilerine genelge gönderildiği bu sebeple avukatlık kimliği ile işlem yapamayacağını belirterek başka kimlik istediği, çıkan tartışma sonucu davalının, “siz egonuzu tatmin etmek için avukatlık kimliğinde ısrar ediyorsunuz.” dediği anlaşılmaktadır. Davalının banka çalışanı oluşu, merkez tarafından avukatlık kimliği ile işlem yapılmamasının bildirildiği, çıkan tartışmada davacının ısrarla avukatlık kimliğiyle işlem yapılmasını istemesi üzerine belirtilen sözleri sarfettiği, bu sözlerin yaşanan olayla ilgili davacıya yöneltilmiş eleştiri ve sitem kapsamında olduğu, hakaret niteliğinde olmadığı, kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı gözetilerek manevi tazminat talebinin de tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.11.2014 tarihli ve 2014/275 E., 2014/295 K. sayılı kararı ile; bozma kararının birinci bendi yönünden uyma kararı verilmekle birlikte ikinci bent yönünden; önceki gerekçelerin yanında, banka çalışanı olan davalının davacının avukatlık kimliği ile işlem yapma hususunda ısrarcı olması üzerine belirtilen sözleri söylediğinin anlaşıldığı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 9. maddesinde avukatlık kimliğinin tüm resmi ve özel kuruluşlarca kabul edileceğine ilişkin düzenleme yer aldığı, yönetmelik hükmünün yasaya aykırı olamayacağı gibi davalı tarafından söylenen sözlerin karşılıklı saygı sınırlarını aştığı, sitem ve eleştiri kapsamında sayılamayacağı ve davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının davacıya karşı söylediği “Siz egonuzu tatmin etmek için avukatlık kimliğinde ısrar ediyorsunuz” sözlerinin eleştiri ve sitem kapsamında mı, yoksa davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminattan sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
15. TMK’nın 24. maddesi ile BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
16. TMK’nın 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
17. Davaya konu olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan BK’nın 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükümleri yer almaktadır.
18. TMK’nın 24 ve BK’nın 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
19. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
20. Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; avukat olan davacının banka işlemleri nedeniyle davalının görevli olduğu banka şubesine gittiği, kimlik ibrazının istenilmesi üzerine avukatlık kimliğini gösterdiği, avukatlık kimliği ile işlem yapılamayacağının söylenmesi ve başka kimlik ibrazının istenilmesi üzerine davacının ısrarcı olduğu, çıkan münakaşada davalının davacıya hitaben “Siz egonuzu tatmin etmek için avukatlık kimliğinde ısrar ediyorsunuz” ifadesini kullandığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
21. Yaşanan olay nedeniyle davalı hakkında hakaret suçundan kamu davası açıldığı, Diyarbakır 4. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda üzerine atılı suç sabit görülerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1 maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nun 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar verildiği, kararın 18.04.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
22. “Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 gün ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).
23. Kaldı ki, CMK'nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.
24. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hâl üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukuki statüden dışarıya çıkarılamaz.
25. Olay tarihinde uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK’nın “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde yer alan; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmünden de anlaşılacağı üzere ceza mahkemesi kararının maddi olgu yönüyle kesinleşmiş olması gerekir. Benzer hüküm 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 74. maddesinde de bulunmaktadır. Eğer bu yönden kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyorsa, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından da söz etmek mümkün değildir. Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulunun 31.01.2019 tarihli ve 2017/13-681 E., 2019/46 K. sayılı kararında da ele alınmıştır.
26. Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, davalı hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı sabit olduğu gibi, olayın oluş şekli, söylenen sözlerin içeriği ve tarafların durumu birlikte değerlendirildiğinde; Özel Dairece de belirtildiği üzere, davalı tarafından söylenen sözlerin yaşanan olayla ilgili davacıya yöneltilmiş eleştiri ve sitem kapsamında olduğunun, hakaret niteliğinde olmadığının ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığının kabulü gerekir.
27. Ayrıca, dava tarihi 03.07.2013 olmasına rağmen direnmeye ilişkin karar başlığında 12.08.2014 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.
28. Hâl böyle olunca, Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 02.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.