Hukuk Genel Kurulu 2019/850 E. , 2021/1 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 9. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
EK KARAR : 16/10/2019 Bakanlığı vekili Av. Melahat Alaftan
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesince davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 16.10.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/1 K. sayılı ek karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
2. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
3. Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
4. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, dava ve temyiz dilekçeleri birlikte değerlendirildiğinde 10.000,00TL manevi tazminatın tahsilinin istenmesi ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi karşısında, davacı tarafından temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
5. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
6. Bölge Adliye Mahkemeleri 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı HMK’nın istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.
7. 6100 sayılı HMK’nın istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341. maddesi;
“(1) İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.). Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir…” düzenlemesini içermektedir.
8. İlk derece mahkemeleri tarafından verilen ve miktar veya değeri 3.000 (yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 2019 yılı için 4.400) Türk Lirasını geçmeyen mal varlığına ilişkin davalardaki kararlar kesindir. Kesinlik sınırı bakımından manevi tazminat istemleri için bir istisna getirilmiş ve miktarı ne olursa olsun manevi tazminata ilişkin kararlara karşı istinaf yoluna başvurunun mümkün olduğu belirtilmiştir.
9. Aynı Kanunun temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362. maddesinde;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
10. HMK’nın 341/2. maddesi gereğince manevi tazminat davaları yönünden kesinlik sınırı olmaksızın istinaf yoluna başvurulabilmesine rağmen temyize ilişkin olarak bu şekilde bir istisna yer almadığından manevi tazminat açısından temyiz kesinlik sınırı göz önüne alınarak temyizin mümkün olup olmadığı değerlendirilecektir.
11. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.
12. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15. maddesinin 3. fıkrasında;
“İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak”
hükmü yer almaktadır.
13. Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.
14. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilinir; temyiz incelemesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, 2. Baskı, Kasım 2018 s. 645).
15. Öte yandan bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla veya istinaf incelemesi sonucu verdiği kararlar için dahi ayrım yapılmaksızın HMK’nın 362. maddesinde belirtilen kırk bin Türk Liralık temyiz kesinlik sınırı uygulandığından Yargıtay hukuk dairelerince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararların temyizi için de bu parasal sınırın esas alınması ve bu miktarı geçen kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aksinin kabulü hâlinde Kanun’un bölge adliye mahkemesi için ilk derece mahkemesi veya istinaf incelemesi yapan mahkeme olarak tanıdığı kırk bin Türk Liralık parasal sınır dâhilinde kesin karar verme yetkisini Yargıtay hukuk dairelerine tanımadığı gibi bir sonuç ortaya çıkar ki kanun koyucunun bunu amaçladığından bahsedilemez.
16. Yukarıda belirtildiği üzere miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar temyiz edilemez. HMK’nın Ek Madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre hesaplama yapıldığında 2019 yılı için temyiz kesinlik sınırı 58.800,00TL’dir.
17. HMK’nın 366. maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. maddesi uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak bu hükme rağmen temyiz edilen karar kesin olduğu hâlde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş ise de, 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 E., 1990/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz talebinin reddine karar verilebilecektir. Bu İçtihadı Birleştirme Kararı HUMK hükümleri nedeniyle verilmiş olsa da HMK’daki benzer düzenlemeler de aynı yorum ve sonucu doğurduğu için HMK hükümlerine göre temyiz yönünden de uygulanması gerekir.
18. Tüm bu açıklama ve yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda davacı tarafça 10.000,00TL manevi tazminatın tahsili talep edilmiş, Özel Dairece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ve dava konusu 10.000,00TL manevi tazminat yönünden davacı tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. Bu durumda dava değeri 2019 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 58.800,00TL’nin altında kaldığı anlaşılmakla, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından, davacının temyiz isteminin miktar itibarıyla reddine karar vermek gerekmiştir.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada, Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verildiği, bu nedenle HMK’nın 341. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiği, HMK’nın 341/2. maddesi gereğince manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği, kararın kesin olmadığı ve temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca, davacının temyiz isteminin reddi gerekir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacının temyiz isteminin miktardan REDDİNE, 02.02.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 46. maddesine dayalı manevi tazminat istemine ilişkin uyuşmazlıkta Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyetine geçtikten sonra Yargıtay’ın ilgili Özel Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararlarda, kesinliğin veya kanun yolu olan temyizde ilk derece mahkemesi kararlarının tabi olduğu 6100 sayılı HMK’nın 341. maddesi hükmünün (ki bu madde kapsamında ilk derece mahkemesince manevi tazminata ilişkin verilen kararlarda miktar ne olursa olsun kanun yoluna tabi olacaktır) yoksa Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının tabi olduğu 362. maddesi hükmünün uygulanacağı ön sorun olarak incelenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı yargısal faaliyet nedeni ile davalıdan manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Çoğunluk görüşü ile Yargıtay ilgili Özel Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararın Yargıtay Kanunu’nun 41/3 maddesi uyarınca “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Özel Dairenin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararın temyiz incelemesini yaptığı” gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesinin temyiz edilemeyen kararlarına ilişkin 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesi hükmündeki kesinlik sınırının aranacağı, dolayısı ile manevi tazminat dahil (Kararın verildiği tarih olan 2019 yılı için 58.800,00TL) verilen miktar kesinlik sınırının altında ise temyiz incelemesinin yapılamayacağına, kısaca talep edilen gerek maddi ve gerekse manevi tazminat miktarlarının karar tarihi itibari ile Bölge Adliye Mahkemeleri kararları için aranan 41.530,00TL’lik sınırın altında olduğundan, temyiz incelemesi yapılamayacağından, temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Kanun yolu incelemesini olanaksız kılan bu yorumun benimsenmesi eşitlik, adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkı ilkesi yanında, 6100 sayılı HMK sistematiğine uygun değildir.
Mevzuatımızda Kanunlar ile Yargıtay’ın Özel Dairesi tarafından bazı uyuşmazlıklara ilk derece mahkemesi olarak bakması kabul edilmiştir. Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararının üst mahkeme olması nedeni ile kanun yolu olarak istinafa tabi tutulmaması, temyize tabi tutulması kaçınılmazdır. Ancak açıkça düzenleme olmadığı sürece, Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında aranan kesinlik sınırının Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararlarda aranması HMK düzenlemelerine aykırı olacaktır. Zira Yargıtay’ın özel Dairesi ilk derece mahkemesi olarak karar vermiştir. İlk derece mahkemesi kararlarında ise kesinlik, 6100 sayılı HMK’nın 341. maddesinde düzenlenmiş, karar tarihi itibari ile manevi tazminat istemlerinde miktara bağlı olmaksızın kanun yolu olarak kabul edilmiştir.
Belirtmek gerekir ki görev kamu düzenindendir ve görevde kıyas kabul edilemez. Ayrıca asıl olan kanun yoludur. Kanun yolunun sınırlamalara tabi tutulması ancak açık düzenleme ile olacaktır.
Keza HUMK zamanındaki temyiz incelemesi hükümleri ile 6100 sayılı HMK zamanına ilişkin temyiz hükümleri farklıdır. Kabul edilen üçlü yargılama sisteminde ilk derece mahkemesi olarak yargılama yaptığı temyiz sınırının Bölge Adliye Mahkemesi kararları miktarının esas alınması hâlinde dava tarihi itibari ile 58.800,00TL’nin altında tüm tazminat istemlerine kanun yolu, dolayısı ile manevi tazminat yönünden miktar aranmadığından manevi tazminat istemine karşı kanun yolu kapatılmış olacaktır.
Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak karar vermesi, kanun ile verilmiş bir görevdir. İlk derece mahkemesi olarak verdiği kararlarına karşı, HMK sistematiğinde ilk derece mahkemelerinin tabi olduğu kanun yolu hükümlerinin uygulanması gerekir. Davacı manevi tazminat isteminde bulunduğuna ve manevi tazminat kararlarında miktara bakılmaksızın kanun yolu öngörüldüğünden, temyiz incelemesinin yapılmaması kanuna aykırı olacaktır. Bölge Adliye Mahkemesinin kararlarının tabi olduğu HMK'nın 362. maddesinin kıyasen uygulanması, usul hukukunda kıyasen uygulanacak hükümlerin açıkça belirtilmesi ilkesi karşısında isabetli olmamıştır.
Kabul edilen gerekçe ile olağan ilk derece mahkeme kararları ile Yargıtay Özel Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararlar arasında kesinlik bakımından kıyas yolu ile farklılık yaratılmıştır. Olağan ilk derece mahkemesinde manevi tazminat istemi ister kabul edilsin, ister reddedilsin, taraflar açısından kanun yolu açıkken, ilk derece mahkemesi olarak Yargıtay Özel Dairesinde çözümlenen uyuşmazlıkta taraflara kanun yolunun sınırlandırılması, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkının ihlâlidir. Zira adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararı önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 07.11.2013, § 52). Sayın çoğunluğun görüşüne açıklanan gerekçelerle katılınmamıştır.