4. Hukuk Dairesi 2021/6228 E. , 2022/1479 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki sigorta tahkim yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince başvurunun reddine dair karara karşı davacılar vekili tarafından itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 09/06/2018 tarih 2018/İHK-4741 sayılı itirazın kabulü ile başvurunun kabulüne dair verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili; müvekkillerinin eşi ve babası olan ...’nun, sevk ve idaresindeki trafik sigortası bulunmayan araç ile 07/12/2009 tarihinde yaptığı tek taraflı trafik kazası neticesinde vefat ettiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile her bir müvekkili yönünden 3.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının faizi ile birlikte davalıdan tahsili talebinde bulunmuş, 06/06/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini müvekkili ... yönünden 125.332,21 TL, müvekkili ... yönünden 24.667,79 TL olarak arttırılmıştır.
Davalı vekili; zamanaşımı def’inde bulunduklarını, davacıların talebinin teminat dışı kaldığını belirterek başvurunun reddini savunmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince, başvuruya konu tek taraflı kaza sonucu ölüm nedeniyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu kapsamında ceza zamanaşımı süresinin sekiz yıl olduğu, kaza tarihinin 07.12.2009 olup davalı sigorta kurumuna 11/12/2017 tarihinde ve Tahkim Komisyonuna ise 18/01/2018 tarihinde başvurulduğu, sekiz yıl dava zamanaşımı süresinin 07/12/2017 tarihinde dolduğu gerekçesiyle başvurunun zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararına karşı davacılar vekilince, taksirle ölüme sebebiyet verme suçuna ait on beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı ve başvurunun kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek itiraz edilmiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetince; başvuruya konu davacıların desteğinin ölümüyle ile sonuçlanan trafik kazasında, taksirle öldürme suçuna ilişkin on beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kanaatiyle başvuranlar vekilinin itirazı yerinde görülerek başvurunun kabulü ile davacı ... için 125.332,21 TL, davacı ... için 24.667,79 TL destek zararının, 14.12.2017 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı ... Hesabından alınarak davacı başvuru sahiplerine verilmesine karar verilmiştir. İtiraz Hakem Heyeti kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davalı vekilinin, davacılardan ...’ya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 30. maddesinin 12. fıkrası gereği sigorta tahkim komisyonlarının 40.000,00 TL'yi geçmeyen kararları kesindir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun 01.06.1990 tarihli, 3/4 sayılı kararı uyarınca Yargıtayca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir. Davacılar ihtiyari dava arkadaşı durumunda olduğundan 40.000,00 TL'lik kesinlik sınırı her bir davacı yönünden ayrı ayrı gözetilmelidir. Uyuşmazlık Hakem Heyetince başvurunun zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karara davacı vekilinin itirazı üzerine İtiraz Hakem Heyetince, itirazın kabulü ile davacılardan ... yönünden 24.667,79 TL tazminatın davalıdan tahsiline dair verilen karar kesin niteliktedir. Bu nedenle, davalı vekilinin İtiraz Hakem Heyeti kararına karşı davacılardan ...’ya yönelik temyiz isteminin miktar yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin, davacılardan ...’ya yönelik temyiz itirazlarına gelince:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) no’lu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin davacılardan ...’ya yönelik temyiz dilekçesinin hükmün kesin olması nedeniyle REDDİNE, (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalının, davacılardan ...’ya yönelik temyiz itirazlarının reddiyle kararın ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 6.035,71 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 02/02/2022 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, davacıların desteğinin sevk ve idaresindeki, trafik güvencesi olmayan araçla yaptığı tek taraflı trafik kazası sonucunda ölümünden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Davalı taraf süresinde zamanaşımı def'inde bulunarak davanın reddini istemiştir.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince, başvuruya konu tek taraflı trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu
kapsamındaki sekiz yıllık ceza zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle başvurunun zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; karara davacılar vekili itiraz etmiştir.
Sigorta Tahkim Kurulu İtiraz Hakem Heyetince; başvuruya konu davacıların desteğinin ölümüyle sonuçlanan trafik kazasında, taksirle ölüme sebebiyet verme suçuna ilişkin on beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle itirazın kabulü ile hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatlarının davalıdan tahsiline karar verilmiştir: Kararı davalı temyiz etmiştir.
Olay trafik kazası sonucu desteğin ölümünden kaynaklanmakta olduğundan 2918 sayılı KTK'nun 109. maddesi uygulanacaktır. Buna göre, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl için de zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de gereklidir.
Bu madde uyarınca uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup, mahkumiyet veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kara verilmesi aranmaz. Haksız fiile konu olayın suç teşkil edip etmediğini de kural olarak hukuk hakim / hakemi belirleyecektir. Hiç kuşkusuz hukuk yargılamasında, ceza mahkemesince suçun sanık tarafından işlendiğinin ya da işlenmediğinin kesin olarak hükme bağlandığı hallerde hukuk hakimi, ceza mahkemesinin bu tespiti ile bağlıdır.
Somut olayda, tek taraflı trafik kazası 07.12.2009 tarihinde meydana gelmiş, davacılar Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetine 18.01.2018 tarihinde başvurmuşlardır. Davacıların desteği, tam kusuruyla meydana gelen tek taraflı trafik kazası, sonucu vefat etmiştir. Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin aracı kullanırken kendisinin tam kusuru ile meydana gelen eylemi, TCK 179/2 maddesinde tanımlanan ve 'Topluma Karşı Suçlar' kategorisinde düzenlenen 'trafik güvenliğini tehlikeye sokma' suçunu oluşturmaktadır. Bu suçun mağduru kamu güvenliğidir.
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun varlığı sabit olduğundan, 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesi uyarınca ceza zamanaşımını uygulaması gerekmektedir. Buna göre davacıların desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK'nın 179/2. maddesinde düzenlen ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresinde tabi olması; 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; hakeme başvurunun olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra yapılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleştiği hususu sabittir. Davacıların başvurusunun zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği gerekçesiyle kararın davalı yararına bozulması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY
Dava; davacıların desteği olan traktör sürücüsünün %100 kusuruyla meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle ölenin desteğinden yoksun kalanların açtıkları tazminat istemine ilişkindir. Davalı taraf süresinde zamanaşımı def'inde bulunmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince davacıların desteğinin tek taraflı trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle ceza zamanaşımı süresinin, eylemin, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğundan bahisle sekiz yıllık uzamış zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle başvuru reddedilmiş, bu karara davacılar vekili itiraz etmiştir. İtiraz Hakem Heyeti, eylemin taksirle öldürme suçunu oluşturduğundan bahisle on beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği düşüncesiyle itirazın kabulüne karar vermiş, karara davalı vekili temyiz etmiştir.
Davanın dayanağı trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle destekten yoksun kalmaya ilişkin olduğundan somut olayda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109. maddesi uygulanacaktır. Anılan düzenleme uyarınca, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup mahkûmiyet veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi aranmayacağı gibi suçun çeşitli nedenlerle soruşturulamaması da ceza zamanaşımının uygulanmasını engellemez. Ceza mahkemesince suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak hükme bağlandığı hâllerde hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin bu tespiti ile bağlı olmakla birlikte dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediğini kural olarak hukuk hâkimi/hakem belirleyecektir.
Somut davada, trafik kazası 07/12/2009 tarihinde meydana gelmiş, davacılar Sigorta Tahkim Komisyonu’na 18/01/2018 tarihinde başvurmuşlardır. Davacıların desteği, sürücüsü olduğu traktörün direksiyon hâkimiyetini kaybederek %100 kusurlu bir şekilde tek taraflı trafik kazasında vefat etmiştir.
Dairemizin çoğunluğu ile farklı kanaate vardığımız husus, dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediği, ediyorsa taksirle öldürme suçuna mı yoksa trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna mı vücut verdiği hususudur.
a) Taksirle Öldürme Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85. maddesi uyarınca kanun koyucu, taksirle bir veya birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma hâllerini cezai müeyyideye bağlamıştır.
Söz konusu suçun konusu, bir kişinin başka bir kişi tarafından taksirle öldürülmesi eylemidir. Ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden davacılar, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine tazminat davası açmaktadırlar. Somut davada olduğu gibi kişinin %100 kusuruyla kendi ölümüne neden olması hâlinde taksirle öldürme suçunun tek muhatabı ölenin kendisi olduğundan ölen bakımından cezayı gerektiren bir fiilden bahsedebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığından bu suç için öngörülen zamanaşımı süresinin eldeki tazminat davasında uygulanması mümkün değildir.
b) Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli
olabilecek şekilde sevk ve idare eden; alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişiler cezalandırılmaktadır.
Söz konusu suç TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Genel Tehlike Yaratan Suçlar” başlıklı birinci bölümünde yer almakta olup kasten işlenebilen bir suçtur. %100 kendi kusuruyla tek veya çok taraflı trafik kazasında ölümüne neden olan kişinin eyleminde davanın, cezayı gerektiren bir fiilden kaynaklandığından bahsetmek mümkün değildir. Çünkü davanın konusu, ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden kişilerin, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine açtıkları tazminata ilişkin olup, zarar trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan doğan bir sonuç değildir.
Haksız fiilin konusu ölümle neticelenen trafik kazası sonucu ortaya çıkan zararın tazmini, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun konusu ise genel tehlike yaratan suçun cezalandırılmasına ilişkindir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kaynaklanan bir zarar ve bunun gideriminde yarışan haklar söz konusu olmadığı gibi, ceza yargılamasının beklenmesiyle elde edilecek bir yarar da bulunmamaktadır. Aksi takdirde kişinin %100 kendi kusuruyla ölümünden, diğer taraf aleyhine sonuç çıkarılmış olur ki kanun koyucunun amacının bu olmadığı açıktır.
Öte yandan uzamış zamanaşımının benimsenmesinde kanun koyucunun bir diğer amacı da ceza ve hukuk yargılaması arasındaki paralelliği sağlamak ve ceza yargılaması için öngörülmüş zamanaşımı süresince suçtan zarar görenin hakkını arama imkânını kaybetmesini önlemektir. Böylece esasen; hukuki belirlilik, hukuki güvenlik, yargı kararlarındaki istikrar ve yargıya güven tesis edilmektedir. Buna karşılık kişinin %100 kendi kusuruyla ölümüne neden olma eyleminden doğan zarar ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu arasında böyle bir bağlantı kurulabilmesi de mümkün değildir.
Yukarıda açıklandığı üzere somut olayda tazminat davası, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığı için uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla zamanaşımı süresinin, 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde dolduğunu kabul etmek zorunludur. Olayın meydana geldiği ve davacıların murisinin vefat ettiği tarihte davacı mirasçılar zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmişlerdir. Bu tarihten itibaren iki yıl içerisinde başvuru yapılmadığından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.