T.C.
İSTANBUL
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2020/325
KARAR NO:2021/174
DAVA :Tazminat
DAVA TARİHİ:09/07/2020
KARAR TARİHİ:02/03/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı ...'ın müvekkili şirket nezdinde 01.08.2011/2012 vade tarihleri arasında ... nolu ... Sağlık Sigorta Poliçesi kapsamında sigortalı bulunduğunu, sigortalı ...'ın 03.05.2012 tarihinde dava dışı...'nın sürücüsü, dava dışı ...'nın maliki olduğu ... plakalı aracın ... ... tren istasyonu önünde seyir halinde iken karşıdan karşıya geçmekte olan dava dışı ...'a çarpması sonucu yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, mevcut kaza neticesinde yaralanan sigortalının tedavisi ile ilgili olarak sigortalıya 20.053,10 TL tazminat ödendiğini, sigortalı ile müvekkili şirket arasında mün'akit bir delil anlaşması mahiyetinde olan Sigorta Poliçesi Umumi Şartları ve Türk Ticaret Kanunu'nun 1301. Maddesinin amir hükmüne göre müvekkili şirketin, hasar bedelini ödedikten sonra sigortalısının haklarına kanunen halef olduğunu, bu sebeplerle trafik kazasına kusurlu hareketi ile sebebiyet veren sürücü...'ya ve ... plakalı aracın maliki ...'ya, müvekkil şirketin ödemiş olduğu tedavi giderlerinin rücuen tahsili amacıyla 12.09.2012 tarihinde .... Asliye Hukuk Mahkemesi'nde ... Esas numarasıyla tazminat davası yöneltildiğini, işbu davanın, .... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ... Esas, ... Karar numaralı ilamı ile 01.04.2014 tarihinde kabul edildiğini, dilekçeleri ekinde sunmuş oldukaları gerekçeli karardan da anlaşılacağı üzere kazaya sebebiyet veren ... plakalı aracın sürücüsü ve malikinin kusurları oranında davacı müvekkilin sigortalısına ödemiş olduğu tedavi giderlerinden sorumlu olduğunu ve müvekkili şirketin rücu hakkının bulunduğunun ispatlandığını, ancak işbu kararın, davalıların temyiz yoluna başvurması üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 2017/3614 Esas, 2018/1268 Karar numarılı ilamı ile 22.02.2018 tarihinde bozularak döndüğünü, bu nedenlerle; her türlü fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sigortalı ...'ın tedavi giderleri için ödenen 20.053,10-TL bedelin, ödeme tarihi olan 25.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikten davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirket vekilinin, dava dilekçesinde, dava dışı sigortalısı ...'ın 03/05/2012 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu yaralanması nedeniyle oluştuğunu ve dava dışı sigortalıya ödediğini iddia ettiği 20.053,10 TL tutarındaki tedavi giderinin müvekkil kurumdan tahsilini istediğini, müvekkili kurum aleyhine yürütülen davanın haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, 5510 Sayılı Yasa’nın 101. Maddesinde, “ Bu Yasada aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Yasa hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür” hükmü getirilmiş olup, 5510 sayılı Yasa’nın “Sağlık Hizmetlerinden Yararlanma Şartları ” başlıklı 67/1. Maddesine13.02.2011 tarihli 6111 sayılı Yasa’nın 36. Maddesiyle “acil haller” ibaresinden sonra gelmek üzere ”trafik kazası halleri” ibaresinin eklendiği de dikkate alındığında, dava konusu uyuşmazlık bakımından iş mahkemelerinin yetkili olması nedeniyle davanın görev yönünden reddine karar verilmesini, Karayolları Trafik Yasası’nın 109/1. maddesinde “ Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı…” 109/4. Maddesinde, “ Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrayacağı …” hüküm altına alınmış olduğundan, dava tarihi itibariyle dava konusu alacak bakımından zamanaşımı süresinin dolduğunu, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, 5521 sayılı Yasa’nın 10/09/2014 tarih, 6552 sayılı Yasa’nın 64. maddesinde maddesiyle değişik 7. Maddesinde, “5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı dava açılabilmesi için dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi ve Kurum tarafından taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Dava öncesi Kuruma yapılacak müracaata Kurumun 60 gün içerisinde cevap vermemesi halinde talep reddedilmiş sayılır ve dava açma hakkı doğar.” Düzenlemesi yapılmış olup, müvekkil kurum aleyhine açılacak davalarda müvekkil kuruma yazılı olarak başvuru yapılması ön koşuldur. Yasal düzenleme gereği davacı şirket müvekkil kuruma yazılı olarak başvuru yapmadığından, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini, sgorta şirketlerinin halefiyet ve halefiyete dayalı rücu hakkından söz edilebilmesi için “yapılan ödemenin sigortacılık mevzuatına ve tekniğine uygun bir ödeme olması ve “ sigorta şirketinin halefiyet hakkının bulunması” koşullarının gerçekleşmesi gerektiğini bu unsurun birarada bulunması durumunda sigorta şirketinin yaptığı ödeme için halefiyeti ve halefiyete dayalı rücu hakkı söz konusu olacağını, sigorta şirketinin rücu hakkının, sigorta şirketinin yaptığı ödemenin, akdedilen sigorta poliçesi/sözleşmesi hükümlerine, özel şartlara ve poliçeler için Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenen Genel Şartlara uygun bir ödeme niteliği taşıması gerektiğinden, poliçe/ sözleşme hükümlerine, poliçe/ sözleşme genel ve özel şartlarına aykırı ya da uygun olmayan ödemeler bakımından sigorta şirketinin rücu hakkından söz edilemeyeceğini, halefiyet hakkının hukuk sisteminde sözleşme ya da yasadan doğan bir hak niteliği taşımakta olup, sigorta şirketinin halefiyet hakkının yasal dayanağı 6102 sayılı Yasa’nın 1472. Maddesi/ 6762 sayılı Yasanın 1301. Maddesine dayandığını, davacı sigorta şirketinin özel hukuk hükümlerine tabi olarak sigortalısı ile yaptığı sözleşmenin ifası sonrasında sigortalısına ödediği tedavi giderleri bakımından halefiyet ilkesi gereği müvekkili kuruma rücu hakkı bulunmadığından davacı şirket taleplerinin reddine karar verilmesini, 5510 Sayılı Yasa’nın 93/1. Maddesinde, “ Bu Yasa gereğince sigortalılık ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucunda kurum nezdinde doğan alacaklarının devir ve temlik edilemeyeceği…” hüküm altına alındığından, müvekkil kurum tarafından genel sağlık sigortası kapsamında sağlanan sağlık hizmet bedelleri ile ilgili olarak sağlık hizmet sunucularının ve sigortalıların müvekkil kuruma karşı sahip oldukları talep haklarının 3. Kişilere devredilmesi mümkün olmadığı gibi “ sigorta şirketinin halefiyet hakkının yalnızca zarar sorumlularına karşı kullanmasının mümkün olduğu “ ( Yargıtay 11. HD’nin 08/03/2010 gün, 2010/1318-2489 sayılı kararı) da dikkate alınarak özel sigorta şirketlerine devredilmesinin de mümkün olmadığını, bu nedenle, sigorta şirketlerinin Karayolları Trafik Yasasının 98. Maddesi dayanak yapılarak müvekkil kurumdan rücuen talepte bulunması söz konusu olamayacağından davanın reddine karar verilmesini, Karayolları Trafik Yasasının 04/04/2015 tarih, 6645 sayılı Yasanın 60. Maddesi ile değişik 98. Maddesinde, “13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesinin birinci fıkrasına “kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın” ibaresinden sonra gelmek üzere “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde” ibaresi ve aşağıdaki cümle eklenmiştir. Ancak, Sosyal Güvenlik Kurumu, bu kapsama girenler yönünden genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmetlerine ilave sağlık hizmetlerini belirler, protez ve ortezler için farklı birim fiyatı tespit eder. Bu sağlık hizmetleri sağlık uygulama tebliğindeki istisnai sağlık hizmetleri kapsamına dâhil edilmeyeceği” hüküm altına alındığını, 27/08/2011 yayın tarihli Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4/1. Maddesinde, “Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı…”, Geçici 1/1. Maddesinde, “Kanunun yayımı tarihinden önce meydana gelen trafik kazalarından kaynaklanan ve anılan tarih itibariyle ödenmemiş tüm tedavi gideri bedelleri Kanunun Geçici 1 inci maddesi kapsamında Kurumca ödenir. Bu tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle ilgili sigorta şirketlerinden ve Güvence Hesabından tahsil edilen tutarlar bakımından ilgili sigorta şirketlerine ve Güvence Hesabına herhangi bir iade yapılmaz. Bu tutarlar Kuruma bu Yönetmelik uyarınca aktarılan tutarlardan mahsup edilemeyeceği”, müvekkil kurumun trafik kazaları sonucu oluşan tedavi giderlerinin ödenmesi usul ve esaslarının belirlenmesi konulu 2012/5 sayılı Genelgenin “6111 Sayılı Kanununun Yürürlük Tarihinden Sonra Verilen Hizmetler” başlıklı 1. Maddesinde, “Trafik kazasının oluş tarihine ve kazazedenin genel sağlık sigortalısı olup olmadığına bakılmaksızın 25/02/2011 tarihinden itibaren Kurumla sözleşmeli/protokollü üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarınca verilecek tüm sağlık hizmet bedelleri Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) hüküm ve ekleri esas alınarak Kurumca karşılanacağı…” düzenlendiğini, Karayolları Trafik Yasasında 04/04/2015 tarihli 6645 sayılı Yasa’nın 60. Maddesi ile yapılan değişik ve konu hakkındaki Yönetmeliğin 4/1. Ve geçici 1/1. Maddeleri ile 2012/5 sayılı Genelgenin 1. Maddesinde “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde” karşılanacağı hüküm altına alınarak müvekkili kurumun trafik kazaları sonucu oluşan tedavi giderleri nedeniyle oluşan sorumluluğunun sınırının açıkça belirlendiğini, bu kapsamda yasal düzenleme dikkate alınarak, trafik kazaları nedeniyle oluşan tedavi, tıbbi malzeme, ilaç, refakatçi ve yol giderlerinin müvekkili kurum tarafından Sağlık Uygulama Tebliği hükümleri uyarınca karşılandığını, ancak, müvekkili kurum tarafından karşılanmayan iş göremezlik, maddi-manevi tazminat talepleri ve bakıcı giderleri yönünden ise sigorta şirketlerinin sorumluluğunun devam ettiğini, bu nedenlerle müvekkili kuruma başvuru yapılmadan dava açılmış olduğundan, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddini, görev itirazlarının kabulü ile davanın görevsizlik nedeniyle reddini, zamanaşımı def’inin kabulü ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddini, yasal dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı yana yükletilmesine ve davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 01/11/2014 tarihli dilekçesi ile; dava dilekçesinde her nekadar takip dayanağı sözleşme üzerindeki imzanın davacı şirket temsilcilerine ait olmadığı ileri sürülmüşse de bunun nedeni, anılan sözleşmenin tamamen sahte olarak düzenlendiğinin zannedilmesi olduğunu, dava dilekçesi hazırlanırken davalının kendisini davacı şirkete gerçeğe aykırı olarak 'avukat' olarak tanıttığını belirtmişse de bu kişi ile davacı şirketin 'hukuk danışmanlığı sözleşmesi' imzaladığının gözardı edildiğini, ve davalının davacı ile imzaladığı sözleşme üzerinde tahrifat yaparak 'hukuk' sözcüğünü sildiği ve belgeye 'danışmanlık sözleşmesi' başlığı altında düzenlenmiş bir sözleşme görünümüne kavuşturduğunu ve buna dayanarak da takip başlattığını sonuç olarak dava dilekçesinde ileri sürülen, takip dayanağı sözleşmenin sahte olduğu iddiası gerçeğe uygun olmakla birlikte, sözleşme üzerindeki imzanın davacı şirket temsilcisine ait olmadığına ilişkin iddianın belirtilen nedenlerle gerçeğe aykırı düştüğünü ancak bu iddianın nedeninin; davalının belge üzerinde yaptığı tahrifat ile davacı temsilcilerini yanıltmasından kaynaklandığını, dolayısıyla davacının kötü niyetli kabul edilemeyeceğini belirterek bu nedenle dava dilekçesinin ıslahı edilmesinde hukuki yarar görüldüğünü beyan etmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık bulunan hususların; davacı sigorta şirketinin dava dışı sigortalısının geçirdiği trafik kazası sonucu ödenen tedavi giderlerinin sağlık poliçesi kapsamında rücuen tahsili isteminden ibaret olduğu görülmüştür.
DELİLLER;
.... Asliye Hukuk Mahkemesi'ne müzekkere yazılarak ... Esas ... Karar sayılı dosya uyap üzerinden celp edilmiştir.
... A.Ş'ye müzekkere yazılarak dava konusu poliçe ve hasar dosyası celp edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava, trafik kazası sonucu ödenen tedavi giderlerinin sağlık sigortası poliçesi kapsamında rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.03.1944 Tarih E. 37, K. 9, RG. 3.7.1944 sayılı kararında 'Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dâva, sigorta poliçesinden doğan bir dâva değildir. Bu dâva, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dâva gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dâva açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu dâvası için de söz konusudur' şeklinde vurgulanmaktadır.
Öte yandan, TTK'nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. maddesinde “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda; davacı sigorta şirketinin sigortalısı dava dışı yaralan ve tedavi hizmetinden faydalanan kişi ile davalı S.G.K arasındaki temel hukuki ilişkinin haksız fiile dayalı olduğu, davalının 6111 sayılı yasa uyarınca belgeli tedavi giderlerinden sorumlu olduğu bu sebeple eldeki davada davalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın H.M.K md.2 gereğince Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 2014/9335E -8819K, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi'nin 2020/1868E-2068K, 2018/696E-670K sayılı ilamları da aynı doğrultudadır.)
Görev, kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerektiğinden, görevsizlik kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE; HMK 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın usulden görevsizlik sebebiyle REDDİNE;
2-Mahkememizin görevsizliği sebebiyle HMK 20 madde gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliği ile kararın kesinleşmesinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde yasal süre içerisinde talep edilmesi halinde dava dosyasının görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE gönderilmesine,
3-Belirtilen 2 haftalık süre içerisinde talepte bulunulmaması veya süresinden sonra taleple bulunulması halinde mahkememizce davacının açılmamış sayılacağına dair karar verileceğinin ihtarına,
4-HMK 331 maddesi uyarınca harç vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
5-Artan gider avansının dosyasına aktarılmasına,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.02/03/2021
Katip ...
e-imzalıdır
Hakim ...
e-imzalıdır