Ceza Genel Kurulu 2013/1-18 E. , 2013/118 K.NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME UYKU HALİNDE EŞİNİ ÖLDÜRME ALEYHE BOZMA YASAĞICEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 322TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 82
Nitelikli kasten öldürme suçundan sanık Rufet 'in 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Fethiye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.03.2009 gün ve 2-35 sayılı re'sen temyize tabi olan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.03.2012 gün ve 9211-1570 sayı ile;
'Sanığın, uyku halinde olup beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan eşini öldürdüğü anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nun 82. maddenin 1. fıkrasının (d) bendi yanında (e) bendi uyarınca da hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.04.2012 gün ve 229688 sayı ile;
'Sanığın uyku halinde olan eşini öldürmesi eyleminden dolayı 5237 sayılı TCK.nun 82/1. maddesinin 'd' ve 'e' bentleri ile cezalandırılması yerine sadece 'd' bendinin uygulanması suretiyle cezalandırılmasının, anılan bentlerin her birinin müeyyidesinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olup cezanın niteliği itibariyle birden fazla hükmedilmesi sonuca etkili olmayacağından dolayı sanık hakkında ancak bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükmedilebileceği anlaşılmıştır.
Mahkemenin karar gerekçesinde suçun niteliği ve adı 5237 sayılı TCK.nun 82/1. maddesinin 'd' ve 'e' bentlerini kapsar şekilde, uyku halinde olan eşini öldürmek biçiminde doğru olarak tavsif edilmiş buna göre uygulama maddesi de doğru tayin edilmiş ancak maddenin eyleme uyan bentlerinden birinin eksik yazılmasından kaynaklanan bir hukuka aykırılık yapıldığı bu hukuka aykırılığın ise suç vasfına ilişkin olduğu görülmüş, yine hüküm sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olup aleyhe temyiz bulunmamakta ise de suç vasfında kazanılmış hak söz konusu olmadığından hükmün bozulmasına hukuken bir engel bulunmadığı anlaşılmıştır.
Ancak, sanığın uyku halinde olması nedeniyle beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan eşini öldürme eylemine uyan 5237 sayılı TCK.nun 82/1. maddesinin 'd' ve 'e' bentlerinin her birinin müeyyidesinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olması ve bu cezanın niteliği itibari ile birden fazla hükmedilmesinin sonuca etkili olmayacağından dolayı sanık hakkında ancak bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilebilecek olup, sonuçta hükmedilecek ceza miktarının değişmeyecek olması nedeniyle mahkemece yapılacak ilave bir inceleme ve araştırma da bulunmadığından mevcut hukuka aykırılığın CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak düzeltilerek onanmasının mümkün olduğu sonucuna varılmıştır.
Zira maddede sayılan hukuka aykırılık hallerinin temyiz aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan düzeltilmesinin olanaklı olduğu durumda Temyiz mercii tarafından düzeltilerek onama kararı verilmesi suretiyle makul sürede yargılama ilkesinin hayata geçirilmesi hedeflenmiştir.
Nitekim Yüksek 1. Ceza Dairesi’nin de 28/02/2011 tarih ve 2010/7518-2011/1044 sayılı ilamında, 'Sanığın on sekiz yaşından küçük çocuklarını yangın çıkarmak suretiyle öldürdüğü anlaşıldığı halde altsoyu öldürme hükmünün temel ceza tayininde esas alınmaması yasaya aykırı ise de bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, ayrıca sonuç ceza miktarı değişmediğinden ve vasıf yönünden kazanılmış hak söz konusu olamayacağından uygulama maddesinin TCK.nun 82/1-c-e yerine TCK.nun 82/1c-d-e maddesi şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak düzeltilerek onanmasına' karar verdiği görülmüştür.
Bu açıklamalar doğrultusunda söz konusu hukuka aykırılığın yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanması suretiyle giderilmesi yerine, hükmün sadece bu nedenle bozulmasına karar verilmesi, usul ekonomisine aykırı olduğu gibi yargılamayı gereksiz yere uzatacağı dolayısıyla makul sürede adil yargılanma hakkını da ihlal edeceği kanaatine varıldığından, Yüksek Dairenin bozma ilamına karşı itiraz yasa yoluna başvurulması gerekmiştir' Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.12.2012 gün ve 4408-9388 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aleyhe temyiz olmayan bir durumda eylemin TCK’nun 82/1-d maddesi yanında ayrıca 82/1-e maddesine de uyduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmak suretiyle giderilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Aleyhe bozma yasağı; 'temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii veya sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılmaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması' şeklinde tanımlanmaktadır.
Latince 'reformatio in pejus' olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, 'lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı' olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 326. maddesinin dördüncü fıkrasında; 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz' şeklinde yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza yargılama hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de yoktur. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan 'cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'aleyhe düzeltme yasağı'nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde de; 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz' düzenlemesine yer verilmek suretiyle, aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Kanunun bu açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırım ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.
Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise; temyiz davası sanık veya onun lehine ilgililer tarafından açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen cezanın ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamamasıdır.
Gerek bozma ilamında, gerekse bozmadan sonra mahkemece kurulan hükümde, yaptırım ve sonuçları yönüyle aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı, önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
Öğretideki; 'Kanun yolu davasının açılmasının bir sonucu da sadece sanık lehine açılan dava üzerine yani sanık aleyhine kanun yoluna kimsenin gitmemiş olması halinde verilecek kararın eski kararla verilen 'cezadan' daha ağır olamamasıdır' (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 1063, 1117; Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, İstanbul 1973, s. 211; Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, C. 2, s. 344; Nur Centel - Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, s. 732), 'Aleyhe değiştirmeme mecburiyeti sonuç ceza bakımındandır, suçun niteliği değişebilir. Aleyhe değiştirmeme mecburiyeti sonuç ceza bakımından kabul edilince, hırsızlıktan mahkûm olan şahıs istinaf yoluna başvurduğunda, suçun ağır hırsızlık olduğu kabul edilebilecek fakat ceza ağırlaştırılamayacaktır' (Feridun Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf ve Tekrar Kabulü Sorunu, İstanbul 1979, s. 84-85) şeklindeki görüşler de göz önüne alındığında, aleyhe bozma yasağının yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olduğu, eylemin nitelendirilmesi ve suçun adının belirlenmesinde geçerli olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.09.1992 gün ve 190-237, 29.09.1998 gün ve 196-277, 17.11.1998 gün ve 282-348, 09.07.2002 gün ve 158-289, 21.09.2004 gün ve 144-170, 07.10.2008 gün ve 198-211, 03.04.2012 gün ve 353-129 ile 05.03.2013 gün ve 1305-85 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere, temyiz davasının yalnızca sanık ya da varsa müdafii veya sanık yararına olarak Cumhuriyet savcısı veya 1412 sayılı Kanunun 291. maddesinde belirtilen kişiler tarafından açılması veya hükmün kendiliğinden temyize tâbi olması durumunda, Yargıtay'ca suçun niteliğinde yanılgıya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak şartıyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile yasal düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açacaktır ki, bu durum; eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira aynı fiil nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan suçun hukuki niteliği doğru belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya süresiz olarak kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi yoksunluklarının yanında, muhtemel bir genel veya özellikle de özel af karşısında değişik sonuçlarla karşılaşmasına rağmen, suç vasfı yanılgılı olarak belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki, bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve adalet duygusuna da uygun değildir. O halde lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında yanılgıya düşüldüğünün belirlenmesi durumunda, cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
'Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek haller ve karar düzeltilmesi' başlığını taşıyan 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin 1. fıkrasında; “Hükme esas olarak tespit edilen vakıalara tatbikinde kanuna muhalefet edilmesinden dolayı o hüküm bozulmuş ise Yargıtay aşağıda yazılı olan hallerde kendisi davanın esasına hükmeder” hükmüne yer verilmiş ve devamında dokuz bent halinde bu haller sınırlı olarak sayılmıştır. Bu hükme göre temyiz incelemesi sırasında saptanan bozmaya neden olan hususlar yeniden yargılama yapmayı gerektirmediği takdirde yerel mahkemenin yerine geçmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıntısına Ceza Genel Kurulunun 25.04.2000 gün ve 79-83 sayılı kararında yer verildiği üzere, Yargıtay’ın asıl davanın esasına karar vermesi ve davayı orada bitirmesi, maddi meselenin daha ziyade aydınlanması için bir araştırma, kısacası bir öğrenme muhakemesi gerektirmemesi ve maddi mesele bakımından yerel mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisinin söz konusu olmaması şartlarına bağlıdır.
5271 sayılı CMK’nun 225/2. maddesi uyarınca yerel mahkemenin suç niteliğinin belirlenmesinde serbest değerlendirme yetkisinin bulunması, ayrıca suç niteliğine yönelik isabetsizliğin Yargıtay tarafından düzeltilerek onanmasının yerel mahkemenin direnme hakkını elinden alacağı gerçeği karşısında, suç niteliğindeki isabetsizliğin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca düzeltilerek onama konusu yapılması mümkün değildir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Uyumakta olan eşini kasten öldürme suçundan sanığın, 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünün, Özel Dairece; 'sanığın, uyku halinde olup beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan eşini öldürdüğü anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nun 82. maddenin 1. fıkrasının “d” bendi yanında “e” bendi uyarınca de hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi” isabetsizliğinden bozulması yerindedir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.