14. Hukuk Dairesi 2019/2787 E. , 2020/4311 K.
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 01/02/2011 gününde verilen dilekçe ile mirasçılık belgesinin iptali istenmesi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 05/03/2019 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Dava, mirasçılık belgesinin iptaline yöneliktir.
Davacı Hazine vekili, ... uyruklu miras bırakan ...'nin 03.03.1992 tarihinde vefat ettiğini, 1062 sayılı Kanun ile bu Kanuna dayanılarak çıkarılan 13.01.1939, 14.2.1942 ve 18.11.1957 Kararnamelerle ... uyruklu kişilerin Türkiye'deki taşınmazları üzerindeki mülkiyet haklarına sınırlandırma getirildiğini; 01.10.1966 tarihli kararnameyle de taşınmazlarına el konulduğunu belirterek, davaya konu mirasçılık belgesindeki davalıların murisi ...'nin ölmeden önce ... vatandaşı olduğunu, bu kişinin taşınmazları üzerindeki miras hakkının, mirasçıları Türk vatandaşı olsa dahi mirasçı olarak belirlenen davalılara geçmeyeceği ve mirasçılık belgesinde yasal kısıtlamaların gösterilmediği iddiasıyla, Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.07.1994 tarihli ve 1994/677 Esas, 1994/785 Karar sayılı mirasçılık belgesinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece 2011/195 Esas, 2012/517 Karar sayılı ve 04/06/2012 tarihli ilamı ile davanın reddine karar verilmiş hükmü, davacı Hazine vekili temyiz etmiştir.
Hüküm, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2012/5523 Esas, 2013/2755 Karar sayılı ve 13.03.2013 tarihli ilamı ile miras bırakanın ... Uyruklu olup olmadığının duruksamasız belirlenmemiş olduğundan bahisle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda 2013/464 Esas, 2014/45 Karar sayılı ve 14/01/2014 tarihli ilamı ile davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı Hazine vekili temyiz etmiştir.
Hüküm, Dairemizin 2015/2895 Esas, 2015/3614 Karar ve 02.04.2015 günlü ilamı ile onanmış, onama kararına karşı davacı Hazine vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Dairemizin 2015/10333 Esas, 2016/412 Karar ve 14.01.2016 tarihli ilamı ile oyçokluğu ile karar düzeltme talebinin kabulüne ve Dairemizin 2015/2895 Esas, 2015/3614 Karar sayılı ve 02.04.2015 günlü onama ilamının kaldırılmasına ve Kilis Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/464 Esas, 2014/45 Karar sayılı ve 14/01/2014 tarihli hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne ve Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.07.1994 tarihli ve 1994/677 Esas, 1994/785 Karar sayılı mirasçılık belgesinin iptaline karar verilmiştir.
Hükmü davalılar vekili temyiz etmiştir.
I- A) 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının; 'Mülkiyet hakkı' kenar başlıklı 35. maddesinde, Herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu; bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği; mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı,
B) 28.5.1927 tarihli ve 1062 sayılı 'Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye'deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun'un 1. maddesinde, 'İdari mukarrerat veya fevkalade veya istisnai kanunlarla Türkiye tebaasının hukuku mülkiyetini kısmen veya tamamen tahdit eden devletlerin Türkiye'deki tebaasının hukuku mülkiyeti dahi icra Vekilleri Heyeti karariyle Hükümet tarafından mukabelei bilmisil olmak üzere kısmen veya tamamen tahdit ve menkulat ve gayrimenkulatına vaziyet olunabilir.
Vaziyed edilen emvalin varidatı ve ledelicap tasfiyelerinden mütevelit hasılatı, vesaika istinaden isbat edecekleri zarar nispetinde, zarar gören Türk tebasına tevzi olunur.',
C) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun;
1) 'Mirasçılık belgesi' kenar başlıklı 598. maddesinde, 'Başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir.
Mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından kendilerine bildirilmesinden başlayarak bir ay içinde itiraz edilmedikçe, lehine tasarrufta bulunulan kimseye, sulh mahkemesince atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verilir.
Mirasçılık belgesinin geçersizliği her zaman ileri sürülebilir.
Ölüme bağlı tasarrufun iptaline ilişkin dava hakkı saklıdır.',
2)Mirasın mirasçılar tarafından kazanılmasını düzenleyin 599. maddesinde,
'Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.
Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.
Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler.',
3) 'Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması' kenar başlıklı 705. maddesinde,
'Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.',
Hükümlerine yer verilmiştir.
II- Anayasanın 35. maddesinde herkesin miras ve mülkiyet hakkına sahip olduğu ve bu hakların korunmasına ilişkin hükümlerden herkesin faydalanacağı düzenlenmiştir. ... Hükümetinin Türk vatandaşlarının ...'de bulunan taşınmazlarına müdahalelerde bulunması üzerine, 1062 sayılı Hudutları Dâhilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye’deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkındaki Kanunla sınırlayıcı hükümler getirilmiştir.
1062 sayılı Kanunun 1. maddesine göre idari kararlar veya olağanüstü veya istisnai kanunlarla Türk vatandaşlarının mülkiyet haklarını kısmen veya tamamen sınırlandıran devletlerin Türkiye'deki tebaasının mülkiyet hakları Bakanlar Kurulu Kararıyla mukabele-i bilmisil olmak üzere kısmen veya tamamen sınırlandırılacak, menkul ve gayrimenkullerine el konulacak, el konulan malların gelirleri ve tasfiyelerinden doğacak hâsılat ise belgelerle ispat edilen zararları oranında zarar gören Türk vatandaşlarına dağıtılacaktır.
1062 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulunun 13.01.1939 günlü ve 2/17317 sayılı Kararı ile ... ve ... uyruklulara ait taşınmazların başkalarına devir ve ferağı yasaklanmış; 14.02.1942 günlü ve 2/17317 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile de muvazaalı temliklerin önlenmesi yönünden ... ve ... uyruklu özel ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı, malları üzerinde haciz konularak satışlarının yapılması yasaklanmış, kamulaştırma bedelinin de Hazine elinde emaneten muhafaza edilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
18.11.1957 günlü ve 4/9697 sayılı Kararla da ... uyruklulara ait olan taşınmazların rızai taksim ve ifrazına müsaade edilmemiş, ortaklığın giderilmesinin ancak mahkeme kararı ile olabileceği, satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verildiği takdirde paranın Hazine yedinde emaneten muhafaza edilmesi kabul edilmiştir.
01.10.1966 günlü ve 6/7104 sayılı ... Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkındaki Yönetmeliğin 1. maddesinde; ... uyruklu tüm özel ve tüzel kişilerin Türkiye'de bulunan taşınır ve taşınmaz mallarına Hazinece el konulacağı, 11. maddesinde ise Hazinenin müdahil olarak katılması gerektiği öngörülmüştür.
1062 sayılı Kanunun ve bu Kanununa dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararlarının amacı, Türk vatandaşlarının mülkiyet haklarını kısmen veya tamamen sınırlandıran devletlerin Türkiye'de bulunan vatandaşlarının mülkiyet haklarını benzer sınırlamalara tâbi tutmaktır.
Somut olayda, muris 03.03.1992 tarihinde ... vatandaşı olarak vefat etmiş olup davalı mirasçıları ise Türk vatandaşıdır.
4721 sayılı Kanunun 599. madde hükmü uyarınca, davalı Türk vatandaşı mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanmıştır. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması kural olarak tescille olmasına karşın aynı Kanunun 705. maddesi uyarınca, mirasçılar terekeye dahil taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet hakkına tescilden önce sahip olmuşlardır.
Anayasanın 35. maddesi herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğunu; bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceğini öngörmüştür. 1062 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan 1939, 1942, 1957 ve 1966 tarihli kararnamelerle getirilen sınırlamalar iradi tasarruflara ve muvazaalı işlemlere yönelik olup, ... uyruklu kişilerden kanun gereğince miras hakkı kazanan Türk vatandaşlarının miras haklarına herhangi bir sınırlandırma getirmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Türk vatandaşlarının mirasçı olduğunu tespit eden Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.07.1994 tarihli ve 1994/677 Esas, 1994/785 Karar sayılı mirasçılık belgesinin iptaline yönelik açılan davanın reddedilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatıranlara iadesine, 02.07.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, veraset ilamının iptaline ilişkindir.
Uyuşmazlık, murislerinin ... vatandaşı olmasına karşın mirasçıları olan davalıların Türk Vatandaşı olması halinde mirasçılık belgesinde hak yoksunluğu ile gösterilip gösterilmeyeceğine ilişkindir.
Hazine tarafından açılan davada yerel mahkemece 04.06.2012 tarihinde davanın reddine karar verilmiş, temyiz talebi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 13.03.2013 tarihli karar ile eksik inceleme gerekçesi ile hüküm bozulmuştur.
Bozma sonrası yerel mahkeme 14.01.2014 tarihli karar ile davanın reddine karar vermiş, bu kararın temyizi üzerine Dairemizce , 02.04.2015 tarihli kararı ile hükmü onamış davacının karar düzeltme talebi üzerine bu defa 14.01.2016 tarihli karar ile karar düzeltme talebinin kabulü ile onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının kesin bozulmasına karar verilmiştir.
Kesin bozma ilamına usulen uyan yerel mahkeme, 05.03.2019 tarihli karar ile uyuşmazlığa konu Gaziantep 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1994/677 Esas-1994/785 Karar sayılı veraset ilamının iptaline karar vermiştir.
Eldeki temyiz talebi, yukarıda kesin bozmaya uyularak verilen yerel mahkeme kararına yöneliktir.
İşin esasından önce ön sorun olarak usuli kazanılmış hak konusunun aşılması gerekmektedir.
Usul Kanunumuzda usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.
Gerçekten mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez. Bundan başka, mahkemenin bozma kararına uygun karar vermesine rağmen Temyiz Dairesinin ilk bozmasıyla benimsenmiş olan kanuna veya usule ait hükümlere aykırı şekilde ikinci bir bozma kararı vermesi, usul hükümleriyle hele de, tutulan istikrarı zedeler ve hatta kararlara karşı umumi güveni dahi sarsar. (09.05.1960 tarih 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)
Aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 gün ve 2003/8-83 E., 2003/ 72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K.; 25.01.2017 gün ve 2015/9-463 E., 2017/137 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen 'usuli kazanılmış hak' olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları da bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 2119 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK'nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü - C. V, 6. b İstanbul 2001, s 4738 vd).
Dairenin, 14.01.2016 tarihli karar düzeltme talebinin kabulü ile onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının kesin bozulmasına oy çokluğu ile verdiği karar sonrasında yerel mahkeme bozma ilamına uymuş ve davanın kabulüne karar vermiş olup davacı yararına usuli kazanılmış hak doğmuş ve bu hakkın yargı makamları tarafından korunması zorunluluktur.
Kaldı ki usuli kazanılmış hak, kamu düzenini ilgilendirdiğinden artık yerel mahkemeyi bağladığı kadar temyiz mahkemelerini de bağlayacı bir uygulamadır. Usuli kazanılmış hakkın istisnalarından yeni bir yasa, bir yasa maddesinin iptali halleri bulunmamaktadır. Somut olayda, oyçokluğu ile verilen ve hukuki değerlendirme farklılığın olduğu dosyada maddi hatta olduğu da ileri sürülemeyeceğine göre davacı yararına doğan usuli kazanılmış hak nedeniyle verilen kararın onanması kaçınılamaz.
Bir cümle işin esasını da izah etmek gerekirse; muris, ... uyruklu ise mirasçılarından Türk vatandaşı olanların 1062 sayılı Yasadan kısıtlamalarına tabi olacağı, mirasçılara intikal eden hakkın murisin sahip olduğundan daha fazla olamayacağı, muristen daha fazlasına mirasçıların hak kazanamayacağı dikkate alındığından Dairemizin kesin bozması yerindedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2004/1803-3241 Esas, Karar sayılı ilamı da bu doğrultudadır. Bu durumda mirasçılara sadece amenete alınan bedelleri intikal edecek olup düzenlenecek mirasçılık belgesinde taşınmazlar bakımından hak kısıtlamalarının gösterilmesi gerekir.
Yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan değerli çoğunluğun bozma düşünmesine katılamıyorum.