18. Ceza Dairesi 2015/36932 E. , 2017/9984 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesi
HÜKÜM : Mahkumiyet
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
Görüleceği üzere; açıklanan mevzuatla, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi amaçlanmış, kişilere, temiz, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı sağlanması hedeflenmiştir.
III - Yargılamaya Konu Olay
Redifler Köyü Sivriçam Tepe Mevkiinde faaliyet gösteren Kartal Yol Yapı İnş.Taah. Tic. Ltd. Şti'nin ocak sahasından Hacıyeri Deresine taş ve pasa malzeme boşalttığının ihbarcı kurum tarafından tutulan çevre denetleme tutanağı ile tespit olunduğu, sözkonusu ihbar yazısına sanığın sorumlusu olduğu şirketin Hacıyeri Deresine boşalttığı taş ve pasa malzeme görüntülerinin de eklendiği, soruşturma kapsamında talep üzerine ihbarcı kurumdan gelen cevabi yazıda sanığın sorumlusu olduğu yukarıda belirtilen şirket tarafından işletilmekte olan Kalker Ocağı ve Konkasör Tesisinin faaliyette olduğu, ocaktaki patlamalardan dolayı köy yoluna ve Hacıyeri Deresine taşların düşmüş olduğu, ocaktan çıkan pasa malzemenin bir kısımının köy yolu alt kısmına döküldüğü, dökülen bu malzemenin Hacıyeri Deresine karışmış olduğu, yağmur ve heyelan gibi etkenlerle atılan malzemenin dereye akma ihtimalinin yüksek olduğunun tespit edildiğinin belirtildiği, ayrıca ilgili firma tarafından Hacıyeri Köyü yolu altına dökülen ve Hacıyeri Deresine karışan taş ve pasa malzemenin Çevre Kanununun 8. ve Hafriyat Toprağı,İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin 13. maddelerine aykırı olduğu ve Hacıyeri Deresine dökülen pasa malzemenin suda askıda katı madde oluşturarak bulanıklığa neden olacağından çevreye zarar verecek boyutta olduğu, ancak askıda katı madde içerikli bu kirliliğin toprakta veya suda kalıcı özellik göstermeyeceğinin belirtildiği, bu suretle sanık hakkında çevrenin kasten kirletilmesi suçundan dava açıldığı görülmektedir.
Sanık soruşturma aşamasında verdiği savunmasında; firmalarının çevreyi kasten kirletmediğini, taş çıkarılırken gerekli özen ve dikkatin yerine getirildiğini savunmuş, yargılama aşamasında verdiği savunmasında ise: taş ocağının işlettiklerini, taş çıkarmak amacıyla belirli aralıklarla patlatmalar yaptıklarını, patlama sırasında elde olmayan nedenlerle dere yatağını taşların düşebileceğini, dere yatağına taşlar düşse bile bunları daha sonra temizlediklerini, ayrıca gerekli önlemlerinin de alındığını, çevreyi kirletme kastlarının bulunmadığını savunmuştur.
Yerel Mahkemece mahallinde keşif işlemi icra edilmiş, bilirkişi raporu temin edilmiştir.
Yerel Mahkemece keşif sırasında, dava konusu yerin yapılan gözleminde: dava konusu yerin Hacıyeri Köyünden Yığılca ilçesine giden yolun hemen sol tarafında bulunduğu, bu yolun sol tarafında ilk yerde taş ocağından çıkan hafriyatın dökülmesi üzerine dere kenarına kadar hafriyatın ulaştığı, olay tarihi itibariyle dereyi kapatmış olabileceği, hali hazırda suyun aktığı yerin veya aşındırdığı yerin belli olduğu, bu yerin yaklaşık 60 metre uzanğında ikini bir kirletme alanın bulunduğu, bu yerin patlamalar sonucunda çıkan taş ve kayaların Hacıyeri Köyüne giden yolun hemen solundan başlayarak dere yatağına kadar zarar verdiği, bitki örtüsünün tahrip edildiği, dere yatağı içerisinde büyük kayaların ve taşların bulunduğu, olay tarihi itibariyle Hacıyeri Deresini kapatmış olabileceği hali hazırda kayaların ve taşların derenin hemen kenarında bulundukları ,bu ikinci kirtelme alanına yaklaşık 60 metre uzanağında aynı şekilde Hacıyeri Köyüne giden yolun hemen sol tarafında başlayıp dere yatanağında bulunan alanın tahrip edildiği, alanda bitki örtüsünün bulunmdığı ve dere yatağına taş ve çakılların biriktiği, dere yatağında taşların mevcut olduğu, suç tarihi itibariyle dere yatağının tamamen kapanmış olabileceği, her üç kirletme alanında çıkan hafriyat taş parçacıklarının, kayaların ve parçaların dereyi kirlettiği ve bitki örtüsünü tahrip ettiği gözlemlenmiştir.
Çevre mühendisi bilirkişi raporunda; 254/06 sayılı resmi gazete ile hafriyat toprağı inşaat ve yıkıntı artıklarının kontrolü yönetmeliğinin genel esaslar başlıklı 13 maddesinde özetle, “Akarsulara veya herhangi bir yere dökülmesi veya yasaktır” hükmüne aykırı olarak taş çıkarma işleminin gerçekleştirildiği, ayrıca her ne kadar firma yetkilisi tarafından jandarma nezareti tarafından çevre ve yol güvenliği alındığı beyan edilmiş ise de, alınan tedbirlerin yeterli olmadığını, aynı hükme aykırı olarak taş çıkarma işleminin gerçekleştirildiği, kabahat fiiline neden olan bu maddelerin toprakta toksit etki yaratmayacağı, topağın özümle kapasitesinin üzerine çıkarak toprağın verim kapasitesinin düşmesine neden olmayacağı, a bendinde belirtilen fiile neden olan malzeme, suda çözülmemiş halinde dağılım sağlayacak askıda katı maddelerin ihtiva ettiği için bulanıklık oluştursa da bu bulanıklık su kaynağının fotosentetik aktivitesinin azalmasına dolayısıyla su canlılığının yaşama alanın kapatılmasına neden olsa da askıda katı maddelerinin suda çökelmesi sonucunda oluşacak dip çamuru canlıların yaşama ve üreme alanlarını kapatsa da askıda katı madde parametresi tehlikeli maddelerin su ve çevresinde neden olduğu kirliğinin kontrolü yönetmeliğinin ek 1 ve ek 2 listelerinde yer almadığından dolayı suda kalıcı özellik gösteremeyeceği, ilgili firmanın atıklarını belediyenin veya mülki amirinin izin verdiği geri kazanım veya depolama depolarına dökmeleri gerektiği, patlama yapılan alanlarda yol ve çevre güvenliğini jandarma nezaretinde aldığını beyan etmesine rağmen dere yatağına kadar malzemelerin ulaşmasını engelleyince ilave tedbirleri alması gerektiği rapor edildiği görülmüştür.
Tüm dosya kapsamına göre, sanığın, askıda katı madde içeren atıkları doğrudan alıcı ortam olan suya vermesi nedeniyle, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin 4/j, 16/a-b maddelerine aykırı davranarak çevrenin kasten kirletilmesi suçunu işlediği sonucuna varılmıştır.
IV – Sonuç ve Karar
Sanığa yükletilen çevrenin kasten kirletilmesi eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanık ...’in ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 02.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.