Hukuk Genel Kurulu 2015/4 E. , 2015/2776 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şanlıurfa 4.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.01.2013 gün ve 2011/62 E.-2013/26 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 01.10.2013 gün ve 2013/8612 E.-2013/16401 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada saklı tutulan ve sonradan açılan ek davada Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi uyarınca reddedilen bölümün bedelinin 5999. sayılı Yasa uyarınca tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1) Dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5999 sayılı Yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. maddenin 6. ve 8. fıkra hükümleri ile geçici bu maddeyi değiştiren ve 11.06.2013 günü yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesinin 6. ve 9. fıkra hükümlerine göre, geçici 6. maddenin bedele ilişkin hükümleri vuku bulduğu tarih itibari ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır ve dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın dava tarihindeki değerinin tespit edilmesi gerekir.
Bu durumda; mahkemece mahallinde yeniden keşif yapılarak, daha önce açılan davada ödenen miktarın taşınmazın kaç metrekaresinin bedeline tekabül ettiği hesaplanıp bakiye kısmın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi yönünden bilirkişi kurulu raporu alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi,
2) Bir kısım davacılar tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru sebebiyle AİHS'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile tazminata hükmolunduğu anlaşılmış olup, başvuranlar lehine hükmedilen tazminatın niteliği dikkate alındığında, kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davasında hüküm altına alınan alacaktan mahsup edilemeyeceğinin düşünülmemesi,
3) 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde değişiklik yapan ve 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile 'kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir' hükmü getirilmiş olduğundan ilam harcı ve vekalet ücretinin maktu olarak takdir edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER: Davacılar vekili ve davalı bakanlık vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi Hüseyin Gök’ün hissedar olduğu Şanlıurfa İli Merkez Karaköprü Beldesi Kızlarkayası Mevkii 740 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmaza davalı kurum tarafından kamulaştırmasız el atılması nedeniyle ve fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak açılan tazminat davasında Şanlıurfa Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/24 esas sayılı dosyası ile tazminat verilmesine karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, sonrasında Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/519 esas ve Şanlıurfa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/477 esas sayılı dosyalarında açılan ek davaların, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinde yazılan 20 yıllık hak düşürücü süre nedeniyle reddedildiğini beyanla, taşınmazda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 24.669.00 TL’nin kanuni faizi ile tahsilini, aksi taktirde ek davada reddedilen 24.669 00 TL tazminat alacağının Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/24 esas numaralı dosyasında kısmi dava açma tarihi olan 24.09.1996 tarihinden itibaren yürütülecek kanuni faizi ile birlikte davalı kurumdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı bakanlık vekili; bakanlık tarafından 11.10.2011 tarihli yazı ile dava konusu taşınmazın kamulaştırılması için karar alındığını, aynı parsele ilişkin sebebi ve karşı tarafı aynı olan davaların ayrı esaslarla açılmasının usule aykırı olduğunu, davacıların tamamının AİHM’de açtıkları tazminat davası neticesinde davacılar lehine maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini, aynı parsel için üçüncü kez tazminat kararı verilmesinin doğru olmadığını, yine talep konusunun daha önce dava konusu yapıldığını ve karar verildiğini, bu nedenle kesin hüküm ve derdestlik itirazlarının bulunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin davalı kuruma geçtiği, ancak tazminatın tam olarak davacılara ödenmediği, ek davanın zamanaşımı nedeniyle reddedildiği, sonrasında davanın 5999 sayılı yasa kapsamında kaldığı, taşınmazın tazminat hesabına ilişkin rapor ile bu yöndeki Şanlıurfa 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/24 esas sayılı dava dosyası gözönüne alındığında, taşınmazın niteliğinin el atma tarihi itibariyle belirlenip, değerin güncel ve dava tarihi itibariyle kesinleştiği, ilk dosyada bilirkişi kurulunca 49.669.00 TL olarak belirlenen kamulaştırmasız el atma bedelinin 25.000.00 TL’si için kabul kararı verildiği, arta kalan 24.669.00 TL için ise ek dava açıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacılar vekili ve davalı bakanlık vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme, dava konusu uyuşmazlığın kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili için açılan ilk davada saklı tutulan bakiye alacağın 5999 sayılı yasanın 6. maddesi uyarınca tahsili istemine ilişkin olduğu, ek davanın; öncesinde kısmen el atılan ve bedeli tahsil edilen taşınmazın arta kalan kısmının kamulaştırılmaksızın el atılması nedeniyle tahsili istemine ilişkin olmadığı, önceki kısmi davada 740 parsel sayılı taşınmazın tamamının dava konusu olduğu, dolayısı ile şimdiki ek davadaki istemin, esas davada tüm taşınmazın bedeli olarak tespit edilen 49.669.00 TL'den idarece ödenmeyen bakiye para alacağına ilişkin olduğu, kısmi davada taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığı ve davalı idarenin sorumluluğunun kesinleşen hükümle tespit edildiği, bu kararın tespite ilişkin bölümünün dava dosyası için de kesin hüküm oluşturacağı gerekçesiyle önceki kararda direnmiştir.
Direnme kararını davacılar vekili ve davalı bakanlık vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık,
1)Davacılar tarafından kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan ilk(kısmi)davanın kabulünden sonra saklı tutulan bakiye alacağın tahsili istemiyle açılan ek davanın Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi uyarınca reddedilen bölümünün bedelinin 5999 sayılı yasa uyarınca tahsili istemiyle açılan eldeki davada, ana dosyada hükme esas alınan ve tüm taşınmazın değerini belirleyen bilirkişi raporunun somut olayda kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre de; açılan ek davada taşınmazın değerinin ek dava tarihine göre belirlenmesinin doğru olup olmadığı,
2)Davacıların bir kısmı tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru üzerine adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle verilen tazminatın, kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan eldeki tazminat davasında hükmolunan alacaktan mahsup edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere 5999 sayılı yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen “Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmin” başlıklı geçici 6.maddenin 6.fıkrası;
“ …İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının müracaat tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata ilişkin temyiz hakkı saklıdır…”
Aynı yasanın geçici 6.maddesinin 8.fıkrası;
“…Bu maddenin tazminata ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir…”
Hükmünü içermektedir.
Yine 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanunun 21.maddesi ile 2942 sayılı yasada değişiklik yapan “Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti” başlıklı Geçici 6. Maddesinin 6.fıkrası;
“…İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir. Dava açılması hâlinde, fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre mahkemece bu Kanunun 15 inci maddesine göre bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir. Tespit edilen bedel, bu maddenin sekizinci fıkrasına göre idarece ödenir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen bedele ilişkin temyiz hakkı saklıdır…”
Aynı yasanın geçici 6.maddesinin 9.fıkrası ise;
“…Bu maddenin bedele ilişkin hükümleri, vuku bulduğu tarih itibarı ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açtıkları tazminat davası süre bakımından dava hakkının düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanır. Evvelce açtıkları davalar sonunda tazminat almaya hak kazanmış veya süre dışındaki sebeplerden dolayı davaları reddedilmiş olanlar hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz. Ancak, gerek iç hukuka ve gerekse milletlerarası hukuka göre evvelce açtıkları davalar sonunda hak kazanmış oldukları tazminat henüz ödenmemiş olanlara, idare tarafından nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir…
Hükmünü getirmiştir.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6.maddesi;
“Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır…
Şeklinde düzenlenmiştir.
AİHS’nin 6. maddesi, kanun metninden de anlaşılacağı üzere “medenî hak ve yükümlülükler “ ile “ceza hukuku alanı “ olmak üzere ikili bir ayrım yapmıştır.
Sözleşme kapsamındaki hukuk davalarında tarafların davacı ya da davalı olduklarına bakılmaksızın her iki taraf için de 6. madde uygulanır. Ancak ceza davaları açısından öngörülen güvenceler ise, yalnızca kendisine bir suç yöneltilen kişiye (şüpheli veya sanık için) uygulanır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, uyuşmazlıkların ulusal yargıda hangi mahkemelerin görev alanına girdiği konularıyla ve ulusal ölçekteki görev paylaşımıyla ilgilenmemektedir.
AİHM için önemli olan adil yargılanma koşullarının yerine getirilmesidir.
AİHS’nin 6. maddesinde belirtilen “makul süre”; hem hukuk davasında davacı ve davalı, hem de ceza davasında sanık ve mağdur açısından değerlendirilir. Amaç ise yargılamanın hızlandırılması, davaların mümkün olduğunca çabuk sonuçlandırılmasıdır. Bununla birlikte, bu konuda AİHM’in kesin sınırları yoktur. Bir uyuşmazlığın çözümünde eldeki davanın uzayıp uzamadığı konusu her uyuşmazlıkta farklılık arz eder. Burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için ölçüt, 'Hakimin davayı nedensiz yere bitirmemesi veya uzatmasıdır'.
Makul sürede davanın sonuçlanmaması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmak için, uzayan davanın sonuçlanmasının ve iç hukuk yollarının tüketilmesinin beklenmesine gerek yoktur.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davanın, kök muristen intikal eden 740 parsel sayılı taşınmaza yapılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası olduğu, daha önce el atma nedeniyle idare aleyhine açılan kısmi davanın kabulle sonuçlanıp kesinleştiği, bakiye kısım için sonradan açılan ek davaların ise 2942 sayılı Yasanın 38. maddesi gereğince hak düşürücü süre yönünden reddedildiği, 5999 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle davaları reddedilen şahıslara, idare ile uzlaşma yapması, uzlaşma gerçekleşmezse dava hakkı tanınması üzerine bu hakka dayalı olarak önceki kısmi davada tespit edilen bedelden ödenmeyen yer için dava tarihindeki değerinin tahsili amacıyla dava açıldığı, yine yargılamanın devam ettiği sırada adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla AİHS’nin 6.maddesi uyarınca (Başvuru no:71867/01, 71869/01, 73319/01, 74858/01) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru neticesinde AİHS’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine dair karar verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda; gerek dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5999 sayılı Yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. maddenin 6. ve 8. fıkra hükümleri ile geçici bu maddeyi değiştiren ve 11.06.2013 günü yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesinin 6. ve 9. fıkra hükümleri uyarınca, geçici 6. maddenin bedele ilişkin hükümlerinin vuku bulduğu tarih itibari ile bu maddenin kapsamında olan kamulaştırmasız el koymadan dolayı açılan tazminat davalarının, dava hakkının süre nedeniyle düştüğü gerekçesiyle reddedilmiş olanlar hakkında da uygulanacağı ve davanın açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazın dava tarihindeki değerinin tespit edilmesinin gerektiği, gerekse; AİHM tarafından hükmedilen tazminatın niteliğinin, kamulaştırmasız el atma tazminatı olmayıp, adil yargılanma hakkının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle hükmedilen tazminat niteliğinde olduğu dikkate alındığında, eldeki davanın, tüm taşınmazın bedeli olarak tespit edilen ve idare tarafından tamamı ödenmeyen bakiye alacağın tahsiline yönelik kabul edilmesi ve “makul süre” şartına uyulmaması nedeniyle AİHM tarafından hükmedilen tazminatın, kamulaştırmasız el atma tazminatından mahsup edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle; kamulaştırmasız el atma bedelinin tahsili amacıyla fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan bu dava ... mahallinde yeniden uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak, daha önce açılan davada ödenen miktarın taşınmazın kaç metrekaresinin bedeline tekabül ettiği hesaplanıp, bakiye kısmın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi yönünden bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından ek davanın, asıl davada tüm taşınmaz bedeli olarak tespit edilen ancak idare tarafından ödenmeyen bakiye alacağa ilişkin olduğu, ilk davada alınan bilirkişi kurulu raporunun ek dava yönünden kuvvetli delil olduğu, kaldı ki yerel mahkemece kısmi davada kesinleşen rapor doğrultusunda karar verildiği ve ilk dava tarihinden itibaren paranın enflasyon karşısındaki değer kaybının da üzerinde gerçekleşen yasal faiz uygulanarak ek dava tarihindeki rayiç değerin tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekili ve davalı bakanlık vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 02.12.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.