8. Hukuk Dairesi 2021/10017 E. , 2021/11902 K.
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen temyiz isteminin reddine dair ek kararın davacı ... mirasçıları ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine ... (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/8855 Esas, 2020/4328 Karar sayılı ilamı ile temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir. Davacı ... mirasçıları ... ve ... vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla dosya incelendi,gereği düşünüldü:
K A R A R
Mahkemece verilen önceki hüküm bozulmuş olup ... bozma ilamında özetle; 'dayanılan tapu kaydı ile 1937 tarihli ve 83 nolu vergi kaydının taşınmazlara aidiyetinin ispat edilemediği, 331 tarihli ve 189 ile 201 nolu özel idare kayıtlarının 1937 yılındaki yazımda muamele görmedikleri ve muameleden kaydırıldığı, kayıtlarda hudut bulunmadığı, bu nevi kayıtların uygulama olanağının olmadığı gibi hukuken değer verilmesinin de mümkün olmadığı, dayanılan 8 Mart 1315 tarihli ve 15-30 nolu ve 09.03.1956 tarihli ve 23 nolu mahkeme kararlarında Hazine taraf olmadığından bağlayıcı niteliğinin de bulunmadığı, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1965/169 sayılı dosyasında davacılar ... ve ... tarafından Hazine aleyhine tescil davası açıldığı, bu davada dayanılan 937 tarihli ve 31/2-43 ve 945 tarihli ve 1 nolu vergi kayıtlarını ibraz ettikleri, dava sonucunda verilen hükmün Hazinenin temyizi üzerine ... 8. Hukuk Dairesinin 19.09.1964 tarihli ve 3236 Esas, 3606 Karar nolu bozma ilamında 937 tarihli ve 31/2-43 nolu vergi kaydının miktarı kadar yerin kayıt maliklerine verilmesi, miktar fazlasına ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin, 945 tarihli ve 31 nolu vergi kaydına dayanan davacıların zilyetlik iddialarının gerçek dışı olduğu, zilyetlikle birleşmeyen kayda değer verilemeyeceğinin belirtildiği, mahkemesince bozma ilamına uyulmakla usuli müktesep hak doğduğu, 937 tarihli vergi kaydına istinaden sahibi olan davacılara toprak tevzii komisyonunca yer bırakıldığının belirtme tutanaklarından anlaşıldığı, bu kayda istinaden maliklerine tapulamaca yer verilip verilmediğinin belirlenerek, miktarı kadarı yer verilmiş ise miktar fazlası üzerinden zilyetlikten dolayı hak iddia edemeyeceklerinin kabulü gerekeceği, mahkemece 1989 tarihli keşifteki bilirkişi beyanlarına göre davacı taraf yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşullarının gerçekleştiği kabul edilmişse de, 01.04.1982 tarihinde yapılan keşifte dinlenen Hazine tanıklarının tamamı ile bir kısım yerel bilirkişilerin, bu yerlerin 1950 yılına kadar kimse tarafından zilyet edilmediğini, boş olduklarını, ancak 1950'den sonra traktörün Türkiye'ye girmesi ile peyderpey sürüldüğünü beyan ettikleri, 35 yıldan beri davacıların bu yerde zilyet oldukları kabul edilse bile keşif tarihinden geriye doğru hesaplandığında Hazine tapularının oluştuğu 1964 tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresinin gerçekleşmediği, toprak tevzi komisyonunca 1952 yılından yapılan çalışmalarda bu yerlerin sürülmeyen yerler olarak belirlenmesinin de Hazine tanıklarının ve bir kısım bilirkişilerin beyanını teyit ettiği, zilyetlikle birleşmeyen vergi kayıtlarına değer verilemeyeceği, mahkemece bu yönlerin düşünülmeksizin 1989 tarihinde yapılan keşifteki bilirkişilerin mücerret beyanlarına değer verilmek suretiyle hüküm kurulmasında isabet bulunmadığı' belirtilmiştir. Mahkemece bozma ilamına karşı önceki hükümde direnilmesine karar verilmiş, temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulu'nun 04.10.2000 tarihli ve 2000/16-1013 Esas, 2000/1207 Karar sayılı ilamıyla, 'Özel Daire bozma ilamına uymak gerekirken direnilmesinde isabet bulunmadığı' belirtilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında Hazine adına tespit edilen 43 parsel sayılı taşınmaz hakkında, davacı ... tarafından satın alma ve eklemeli zilyetlik nedeniyle adına tescili istemiyle; ... ve arkadaşları tarafından, Hazine adına tespit edilen 25, 28, 34, 32, 54 parsel sayılı taşınmazlar hakkında, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle adlarına tescili istemiyle ve ... tarafından, 43 parsel sayılı taşınmaz hakkında benzer nedenlerle adına tescili istemiyle açılan davalar, eldeki dava dosyası birleştirilmiş ve müdahil ..., davacı ...'in ölümüyle mirasçılarından ...'in payını noter satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını öne sürerek, 19.09.2002 tarihli harçlandırılmış dilekçesi ile davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda asıl ve birleşen davaların reddine, çekişmeli 25, 28, 32, 34, 54, 43, 29, 33, 57, 60, 26, 27, 30, 15, 16, 18, 39, 285, 286, 19, 20, 23, 31, 35, 37, 38, 42, 45, 46, 51, 52, 55, 56, 59, 61, 62, 64, 17, 22, 287, 47, 48, 21 parsel sayılı taşınmazların Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hükmün, ... mirasçıları ve arkadaşları vekili, ... ve arkadaşları, ..., ... mirasçıları, ... ve arkadaşları, ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 25.12.2018 tarihli ve 2017/3261 Esas, 2018/8153 Karar sayılı ilamıyla, onanmasına karar verilmiş olup, iş bu onama ilamına karşı ... ve ... ile arkadaşları tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuş, Dairemizin 19.09.2019 tarihli ve 2019/2016 Esas, 2019/5377 Karar sayılı ilamıyla, karar düzeltme istemi reddedilmiştir. Davacı ... oğlu ... mirasçıları olan ... ve ... vekili tarafından, murislerinin 2001 yılında öldüğü mirasçılarının davaya dahil edilmediği ve aleyhlerinde verilen kararı yeni öğrendikleri öne sürülerek, 09.07.2020 tarihli dilekçe ile temyiz talebinde bulunulması üzerine, Mahkemenin 10.07.2020 tarihli ek kararı ile temyiz talebinin reddine karar verilmiş, adı geçenler vekilince iş bu ek kararın da temyiz edilmesi üzerine ... (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2020/8855 Esas, 2020/4328 Karar sayılı ilamı ile 'Mahkemece verilen temyiz talebinin reddine dair ek karar, davacı ... oğlu ... mirasçıları vekiline 19.07.2020 tarihinde (e-teb.) tebliğ edilmiş olup, davacılar vekilince 04.08.2020 tarihinde (havale ve harç tarihi) temyiz talebinde bulunulmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 29/son maddesi hükmü uyarınca, Kadastro Mahkemeleri adli tatile tabi değildir. Diğer yandan; 6100 sayılı HMK ile yürürlükten kalkan ancak temyize ilişkin hükümleri karar tarihinde halen yürürlükte olan HUMK'un 432. maddesinde 'Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir ve ...'a gönderme için yatırılan parayı kullanarak ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. Bu ret kararı tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebilir, temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya kararı veren mahkemece ...'a yollanır.' hükmü düzenlenmiştir. Mahkemenin ek kararında temyiz süresi 15 gün olarak gösterilmiş ise de, yukarıda açıklanan maddeye göre süre kanunen belirlenmiş olup 7 gündür. Hukuk Genel Kurulu'nun 12.12.2012 tarihli ve 2012/9-1170 Esas, 2012/1172 Karar sayılı ilamında, yasada öngörülen süreler ve bu sürelere uymamanın neticeleri açıkça belirtilmiş olup, anılan kararda, 1086 sayılı HUMK ile 6100 sayılı HMK'da öngörülen sürelerin nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrıldığı, sürelerin önemli bir kısmının, taraflar için konulmuş süreler olup tarafların, bu süreler içinde belli işlemleri yapabileceği veya yapmaları gerektiği, bu süre içinde yapılamayan işlemlerin tekrar yapılamayacağı ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğuracağı, taraflar için konulmuş sürelerin; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrıldığı, kanunda belirtilen sürelerin; kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu sürelerin kesin olduğu ifade edilmiştir. HGK’nin kararında da değinildiği üzere, yasada mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken, bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK'un 159. ve halen yürürlükte olan HMK'nin 90. maddesinde belirtildiği gibi, kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Bu açıklamalar ışığında, hakimin kanunda belirlenen süreyi çoğaltmasına ilişkin tasarrufu sonuç ifade etmeyeceğinden, davacı vekilinin temyiz isteminin açıklanan nedenlerle süre yönünden reddine karar verilmiş olup davacı ... mirasçıları ... ve ... vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Somut olayda; İlk Derece Mahkemesinin 10.07.2020 tarihli temyiz isteminin reddine dair kararda, bu kararın temyiz süresinin 15 gün olarak belirtildiği, gerekçeli kararın davacılar vekiline 19.07.2020 tarihinde tebliğ edildiği, vekilin de mahkemece belirtilen 15 günlük sürenin son gününün 3 Ağustos 2020 Pazartesi günü olmakla birlikte, bu tarihin kurban bayramının 4. günü olması nedeniyle resmi tatil olup takip eden ilk iş günü olan 4 Ağustos 2020 tarihinde (ancak yasayla düzenlenen 7 günlük süre geçtikten sonra ) temyiz ettiği anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın, 'Temel hak ve hürriyetlerin korunması' başlığı altında düzenlenen 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Yine 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesinin 1.ç bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur.
Kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bunları salt göstermesi yetmez; aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri zorunludur. Yargı kararlarına başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş; yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi de birçok kararında; başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğu kabul edilerek, dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Anayasa Mahkemesinin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli ve 29757 sayılı, 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan kararı).
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde;
1.... (Kapatılan) 16.Hukuk Dairesi'nin temyiz isteminin süreden reddine dair 15.10.2020 tarihli ve 2020/8855 Esas, 2020/4328 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2.10.7.2020 tarihli ek karar'ın incelenmesine gelince; Mahkemece dosyanın 16.02.2011 tarihinde karara çıktığı, dosyanın taraflarca temyiz edildiği 13.02.2015 tarihinde temyiz incelemesi için ...'a gönderildiği, ... (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 2017/3261 Esas, 2018/8153 Karar sayılı ilamı ile 25.12.2018 tarihinde onanmasına karar verilmiş olup, bir kısım (başkaca) taraflarca karar düzeltme yoluna gidilmiş, ... 16. Hukuk Dairesinin 2019/2016 Esas, 2019/5377 Karar sayılı ve 19.09.2019 tarihli red kararı sonunda hükmün kesinleştiği ve tapuya gönderildiği, kesinleşen kararlara karşı kararı veren mahkemece inceleme yapılamayacağı, talep edenlerin dosyada taraf sıfatının da bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Hükmü temyiz eden ... ve ... ; dosya davacılarından 27.03.1998 tarihinde ölen (... ve ... oğlu) ...'in mirasçıları olup; murisleri olan davacının yargılama sırasında öldüğü halde, kendileri davaya dahil edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam edilip hüküm kurulduğunu belirterek temyiz isteminde bulunmuşlardır. Murisin ölümü ile külli halefiyet yoluyla adı geçenlerin dosyada taraf sıfatı kazandığı tartışmasız olup; mahkemece kendilerine husumet yaygınlaştırılmamış olması nedeniyle gerekçeli kararda yer almamaları 'dosyada sıfatlarının bulunmadığı' şeklinde değerlendirilemeyeceği gibi adı geçenler yönüyle kesinleşmiş bir karardan da bahsedilemeyeceğinden ve bu nedenle ' kesinleşen kararlara karşı kararı veren mahkemece inceleme yapılamayacağı' şeklindeki gerekçe de isabetsiz olduğundan; 10.07.2020 tarihli temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararın da kaldırılmasına karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmesine karar verilmiştir.
3. Mahkemenin 16.02.2011 tarihli ve 2001/2 Esas, 2011/10 Karar sayılı kararının incelenmesine gelince; davacılar (... mirasçıları) ... ve ... temyiz itirazları çekişmeli 26-27 ve 30 parsel sayılı taşınmazlara yöneliktir. Mahkemece 26-27 ve 30 parsel sayılı taşınmazların Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinde; davacı ..., kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak Hazine ve Köy Tüzelkişiliği aleyhine dava açmış ve neticeten Islahiye Kadastro Mahkemesi'nin 29.03.1991 tarihli ve 1968/ 949 Esas, 1991/139 Karar sayılı kararı ile de çekişmeli bu üç taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedenine dayanarak müstakilen ... adına tesciline karar verilmiş; (... vekili onama talep etmiş olup) Hazine, Köy Tüzelkişiliği ve diğer bir kısım kişilerin temyizi üzerine, ... (Kapatılan) 16.Hukuk Dairesinin tarafından 1991/14683 Esas, 1992/5560 Karar sayılı kararı ile Hazinenin temyiz itirazları kabul edilerek, hüküm araştırmaya yönelik olarak bozulmuş; bozma sonucu verilen 1995 tarihli ve 1993/96 Esas, 1995/16 Karar sayılı kararı ile de (önceki kararda direnilerek) yine çekişmeli 26-27 ve 30 parsel sayılı taşınmazların davacı (muris) ... adına tesciline karar verilmiş; direnme üzerine dosya Hukuk Genel Kurulu'na gönderilmiş ve Hukuk Genel Kurulunca 4.10.2000 tarihli ve 2000/16-1013 Esas, 2000/1207 Karar sayılı karar ile direnme kararı bozulmuştur. Ancak bu direnme kararından sonra ve HGK kararından önce davacı (... oğlu) ... 1998 tarihinde ölmüş olup her ne kadar diğer davacılar ile birlikte ... vekili olarak da Av...., HGK kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş ve sonraki aşamalarda da davayı takip etmiş ise de ölüm ile vekalet ilişkisinin son bulduğu ve adı geçen vekilin temsil yetkisinin kalmadığı tartışmasızdır. Taraf teşkili dava şartlarından olup, mahkemece bu şart yerine getirilmedikçe davanın esasına girilerek hüküm kurulamaz.Buna göre ...'in mirasçıları usulünce davaya dahil edilip taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekirken; mirasçıları usulüne uygun şekilde davaya taraf edilmeden, savunma ve delilleri sorulmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte ayrıntısıyla açıklanan nedenlerle ... (Kapatılan) 16.Hukuk Dairesinin temyiz isteminin süreden reddine dair 15.10.2020 tarihli ve 2020/8855 Esas, 2020/4328 Karar sayılı kararının kaldırılmasına; 2. nolu bentte açıklanan nedenlerle Mahkemenin temyiz talebinin reddine dair 10.07.2020 tarihli ek kararının ortadan kaldırılmasına; 3. nolu bentte yazılı nedenlerle temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile 16.02.2011 tarihli hükmün, çekişmeli 26-27 ve 30 parsel sayılı taşınmazlarla sınırlı olamak üzere, bu üç taşınmaz yönünden 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince ... Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyenlere iadesine, 02.12.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.