Hukuk Genel Kurulu 2018/437 E. , 2021/1566 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesince davalı vekilinin tashih talebinin kabulüne dair verilen ek kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının birlikte iş yapma konusunda anlaştıklarını, yapılacak iş konusunda davalının sermaye olarak para koyması karşılığında müvekkilinin teminat olarak 600.000USD bedelli bonoyu imzalayarak davalıya verdiğini, ancak taraflar arasında birlikte çalışmanın gerçekleşmediğini, davaya konu bononun bedelsiz kaldığını, davalının elinde bulunan bononun 250.000USD’lik kısmını İstanbul 24. İcra Müdürlüğünün 2014/4719 E. sayılı dosyası ile takibe koyduğunu ileri sürerek; takibin durdurulmasına, icra takibine konu senedin bedelsiz olduğunun tespiti ile müvekkiline iadesine, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacının uzun yıllardır birbirlerini tanıdıklarını, davacının müvekkilinden kısa süreliğine 600.000USD borç istediğini, buna karşılık olarak da takip konusu bononun alındığını belirterek davanın reddini savunmuş ve davacı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Ek karar:
6. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.05.2015 tarihli ve 2014/545 E., 2015/376 K. sayılı kararı ile; davacının nakden ihdas kaydının aksini yazılı delil ile ispat edemediği, yemin deliline de dayanılmadığı, bu nedenle dava konusu bononun takibe konu kısmından sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; davalının talebi üzerine de vekâlet ücreti hususunda taraflar duruşmaya davet edilmek suretiyle ve gerekçeli karara şerh edilerek 09.03.2016 tarihinde ek karar ile hükümde “…Talebin kabulü ile mahkememizin 14/05/2015 gün ve 2014/545 E-2015/376 K sayılı kararının hüküm kısmının 3. maddesinde maddi hata ile yazılan “ davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklindeki ibarenin “davacıdan alınıp davalıya verilmesine” şeklinde, 4 maddesinde maddi hata ile yazılan “ davacıdan alınarak davalıya verilmesine” şeklindeki ibarenin “davalıdan alınıp davacıya verilmesine” şeklinde HMK 304. maddesi gereğince DÜZELTİLMESİNE,
Dair, tarafların yüzünde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/03/2016.” şeklinde düzeltilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 20.02.2017 tarihli ve 2016/6298 E., 2017/1283 K. sayılı kararı ile;
“…Mahkemece kısmen kabul ile sonuçlanan 06.05.2015 tarihli kararda hüküm fıkrasının 3 ve 4 nolu bentlerinde karar altına alınmış olan vekalet ücretlerinde davacı ve davalı tabirlerinin sehven yer değiştirdiği iddiasıyla davalı tarafından tavzih talebinde bulunulmuştur. Mahkeme duruşma açmak suretiyle tarafları dinleyerek hükmün tavzih yoluyla düzeltilmesine karar vermiş ise de tavzih yoluyla ancak hükmün infazında tereddüt oluşturacak hataların giderilmesinin söz konusu olabileceği, önceki hükmü değiştirecek şekilde tarafların sorumluluklarını artıran yada eksilten yeni hüküm kurulamayacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde tavzihle sonucun değiştirilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.10.2017 tarihli ve 2017/726 E., 2017/1056 K. sayılı kararı ile; 09.03.2016 tarihli ek kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 305. maddede ön görülen 'hükmün tavzihi' değil, HMK’nın 304. maddede yer alan 'Hükmün tashihi' niteliğinde bulunduğu, düzeltilen hususlar yönünden 'açık yazı' hatasının varlığının kabulü gerekeceği ve HMK’nın 305/2. madde sınırlamasına tabi olmayacağı, maddedeki 'açık yazı hatasının' sadece 'harf' hatası olarak dar yorumlanmasının haklar dengesi ve kanun koyucunun bu maddeyi düzenleme amacıyla bağdaşmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Ek Karara İlişkin Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemenin 09.03.2016 tarihli ek kararının maddi hatanın düzeltilmesi niteliğinde mi, yoksa tavzih niteliğinde mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre mahkemece maddi hata olarak nitelendirilen düzeltmenin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
13. Öncelikle HMK’nın 183. maddesine göre; tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hataları, karar verilinceye kadar düzeltilebilir. Taraflardan birinin yazı ve hesap hatasını düzeltmesi sonucunda yargılama uzamışsa yargılama giderlerinin belirlenmesinde bu durum da dikkate alınır.
14. Bu madde, tarafların dilekçeleri veya dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hatalarıyla ilgili olup hüküm veya karar başlığındaki açık hatalar bu hükme göre değil, HMK 304. maddedeki hükme göre düzeltilecektir.
15. Hükmün tavzihi HMK’nın 305. maddesinde;
“(1) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez”
şeklinde düzenlemiştir.
16. Hâkim karar verdikten sonra kanun yollarına başvurulup bozulmadığı sürece kendiliğinden kararını değiştiremez. Bu kural, ilk derece mahkemeleri kadar üst derece mahkemeleri için de geçerlidir. Ancak bazı hâllerde hüküm açık olmayabilir, hükmün uygulanması aşamasında tereddütler ortaya çıkabilir ya da birbirine aykırı fıkralar içerebilir. İşte Kanun, açık olmayan, uygulama aşamasında tereddüt yaratan ya da çelişkili olan hükmün açıklanması, tereddüt ve çelişkilerin giderilmesi için 'hükümlerin tavzihi' müessesini düzenlemiştir.
17. Kesin hüküm ilkesi, mahkemenin verdiği karara geri dönüp değiştirmesine engeldir. Fakat, bir hükmün anlamının açık olmaması ya da çelişkili hüküm sonuçları içermesi nedeniyle hükmün gerçek anlamının saptanmasında güçlük çekildiği takdirde, tarafların hükmü veren mahkemeye başvurarak hükmün açıklığa kavuşturulmasını isteyebilecekleri genellikle kabul edilmektedir. Böylece, mahkeme verdiği hükmün gerçek anlamını ortaya koymaktan başka bir şey yapmayacağından, bundan kesin hükmün zarar görmesi söz konusu olmayacaktır. Genel ilkelerden çıkarılması mümkün olan bu tavzih olanağını HMK açık bir biçimde düzenlemiştir. HMK m. 305/1'e göre, hüküm yeterince açık değilse ya da icrasında kuşku uyandırıyor veya birbirine aykırı hüküm sonuçları içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da duraksama veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir (Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: Medenî Usûl Hukuku Dersleri, İstanbul 2020, s.784).
18. Hükmün tavzihi kararı veren mahkemeden talep edilir; bu kapsamda hüküm ilk derece mahkemesince verilmiş ise ilk derece mahkemesinden; bölge adliye mahkemesi ya da Yargıtay tarafından verilmiş ise bu mahkemelerden hükmün tavzihi (açıklanması) talep edilir.
19. Tavzih bir kanun yolu değildir. Zira tavzih hükmün kesinleşmesini önlemediği gibi, tavzih talebi bir üst mahkeme tarafından değil bizzat hükmü veren mahkemece incelenir. Öte yandan belirtmek gerekir ki, tavzih talebinde bulunmak için belli bir süre öngörülmemiştir. HMK’nın 305. maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği üzere “hükmün icrası tamamlanıncaya kadar” hükmün tavzihini istemek mümkündür.
20. Tavzih kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur; hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişme (tenakuz) varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, C. III, s. 5275).
21. Tavzih talebi haklı ise, mahkeme hükmündeki bu kapalılık, açık olmayan hâl, tereddüt ya da çelişkiyi ortadan kaldırır. Ancak, tavzihle hükümde belirtilen haklar ve borçlar sınırlandırılamayacağı gibi genişletilemez ve değiştirilemez (m. 305/2). Bu çerçevede hükmün tavzihine karar veren mahkeme, daha önce unuttuğu bir hususu hükme ekleyemez ya da hükmünü düzeltemez. Zira tavzihin amacı, hükümdeki hatanın düzeltilmesi ya da eksik kalan, unutulan talepler hakkında karar verilmesi değildir (Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2005).
22. Hemen belirtmek gerekir ki, tavzih kararı nihâi bir karar olduğundan kanun yollarına başvurulması mümkündür.
23. Hükümlerin tashihi ise HMK'nın 304. maddesinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin birinci fıkrasına göre, 'Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir'.
24. Bu hüküm ile dikkatsizlik ya da özensizlik sonucu oluşan maddi hataların ya da hesap hatalarının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Bu tür yanlışlıklar hükmün özünü, esasını değiştiren, tadil eden türden olmayan maddi hatalardır. Örneğin mahkeme karar başlığında taraflardan birinin soyadının ya da adının veya şirketin unvanın eksik veya yanlış yazılması; basit ve hüküm içeriğinden maddi hata yapıldığı anlaşılan hesap hataları gibi. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2020 tarihli ve 2016/10-1884 E., 2020/919 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece yapılan duruşma sonucunda davalı vekilinin talebi kabul edilerek, 06.05.2015 tarihli ve 2014/545 E., 2015/376 K. sayılı kararın hüküm kısmında yer alan ve taraf vekilleri lehine hüküm altına alınan vekâlet ücretlerinin takdir edildiği 3 ve 4. bentlerinde maddi hata yapıldığı gerekçesiyle 3. bentteki “davalıdan alınarak davacıya verilmesine” ibare, “davacıdan alınıp davalıya verilmesine” şeklinde; 4. bentteki “davacıdan alınarak davalıya verilmesine” ibare de “davalıdan alınıp davacıya verilmesine” şeklinde ek karar ile düzeltilmiştir.
26. Yerel mahkemece yazım hatası bulunduğundan bahisle yukarıda açıklanan şekilde hüküm fıkralarında düzeltme yapılmış ise de düzeltilen bu hususların şerh, yazı ve benzeri hesap hatası olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü yapılan değişiklik ile vekâlet ücreti bakımından taraflara tanınan hak ve borçlar değiştirilmiş olup, HMK’nın 304. maddesi uyarınca hükmün tashihi olarak kabulü doğru değildir.
27. Öte yandan HMK’nın 305/2. maddesine göre hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların tavzih yoluyla sınırlandırılması, genişletilmesi ve değiştirilmesi mümkün olmadığından hüküm fıkralarının tavzih yoluyla düzeltilmesi de mümkün değildir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece hükümde düzeltilen kısmın maddi hata niteliğinde olduğu, bu nedenle mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçeyle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
29. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin ek karara ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.12.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.