16. Ceza Dairesi 2019/7849 E. , 2020/1439 K.
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç :Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, Cumhurbaşkanına suikast
Hüküm :1-Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 11.07.2017 tarih 2017/99, 2017/280 numaralı kararının kaldırılarak
sanık hakkında Cumhurbaşkanına suikast suçundan
CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca verilen beraat kararı,
Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 11.07.2017 tarih 2017/99, 2017/280 numaralı kararının kaldırılarak
sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 309/1, 62/1, 53, 58/9, 63. maddeleri ve 3713 sayılı Kanunun 5/1.
maddesi uyarınca hükmedilen mahkumiyet kararı
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesinde, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
I-Jandarma Genel Komutanlığı açısından; sanığa müsnet cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, Cumhurbaşkanına karşı suikast ve fiili saldırı, Türkiye Cumhuriyeti hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek ve silahlı terör örgütüne üye olmak; ... açısından ise sanığa müsnet silahlı terör örgütüne üye olmak suçlarının niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan Jandarma Genel Komutanlığı ve ...’nın davaya katılmasına ilişkin verilen kararlar hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden bu suçlara ilişkin temyiz istemlerinin CMK 296/1. maddesi gereğince REDDİNE,
II-Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları Dairemizin 22.03.2019 tarih 2018/7103 Esas, 2019/1953 sayılı kararında açıklandığı üzere:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun maddi unsuru/tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.
Suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de, bu husus suçun unsuru değildir.
Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur.
Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür. Elverişli nitelikteki belirli bir araç fiilin işlenişine katkı sunmakla birlikte, sunduğu katkı tek başına vahamet arz etmiyorsa ve fail, fiilin işlenişi üzerinde müşterek hakimiyet kurmamışsa, failin sorumluluğunun TCK'nın 309. maddesine yardım etmek olarak değil ve fakat konumu, eylemin niteliği ve delil durumu itibariyle TCK'nın 314/2 ya da 220/6 veya 220/7 maddesi delaletiyle 314/2 veya 315. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Suça iştiraktan söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.
Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri /görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.
15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dâhil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş, 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
15 Temmuz 2016 günü işlenen somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulunduğu mahal ve konumuna uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai (ya da garantör olunan hallerde ihmali) harekette bulunarak bu suça iştirakin her halinin mümkün olduğunun kabulü gerekir.
TCK'nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.
Şayet emrin konusu suç teşkil ediyorsa, Anayasanın 137/2 ve TCK'nın 24/3 maddeleri gereğince böyle bir emrin yerine getirilmesinden emri veren azmettiren, yerine getiren ise fail olarak sorumlu tutulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Bölge Adliye Mahkemesince gerekçeli kararına göre özetle: İstanbul Kara Harp Akademisinde Kurmay Albay olarak görev yapmakta iken;
Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayınlanan sıkıyönetim komutanları listesinde 'Kırşehir İli Sıkıyönetim Komutanı olarak' atanan, aynı gece saat 23.00 sularında konsey tarafından Kırşehir sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirildiğini telefon ile öğrenen, darbenin başarılı olması ve kendisine verilen görevi yerine getirmek üzere tereddüt etmeksizin, Kara Harp Akademisindeki sıralı komutanlarına haber vermeksizin, aracında bulunan silah ve sayısal olarak üzerinde bulundurulması mutat olmayacak mermiler ile birlikte İstanbul İlinden Kırşehir'e hareket eden, 16.07.2016 günü saat 02:44 sıralarında Ankara iline gelip, 02.44'ten 07.15'e kadar yaklaşık 4.30 saat Ankara ilinde kalıp, 16.07.2016 günü 07.30 sıralarında Ankara ilinden hareket ederek Haymana ilçesini takiben 11.05 itibari ile Kırşehir ili sınırlarına ulaşan, twitter hesabı üzerinde sanık tarafından yapılan 'Yavrum beni sıkıyönetim komutanı yapmışlar, sıkıyorsa bölgeme yanaş' şeklindeki paylaşımı iyibariyle sıkıyönetim atama listesinde kendisine verilen Kırşehir sıkıyönetim komutanlığı görevini üstlenmek amacıyla hareket eden, olay tutanakları ve tanık beyanlarına göre; 16.07.2016 günü saat 11.30 civarında Kırşehir ilinde kolluk kuvvetleri tarafından durdurulmak istendiğinde, Nevşehir ili Hacıbektaş ilçesi istikametine hareket edip aniden durarak, araçtan inip elindeki silahı kolluk kuvvetlerine doğru tutarak ateş edip, devamında aracına binerek geri geri kolluk kuvvetlerinin üzerine doğru hareket edip, kolluk kuvvetleri tarafından havaya nişan almak suretiyle ateş edilmesi üzerine Hacıbektaş ilçesine doğru yön değiştirerek hareket eden ve Hacıbektaş İlçesi girişinde yakalanan, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün haberleşme aracı olan By-lock'u kullanan, konumu, rütbesi ve mesleki tecrübesi itibariyle gelen emir mesaj muhtevasının açıkça suç teşkil etmesi nedeniyle yerine getirilmesinin cezai sorumluluk doğuracağını bilebilecek durumda olan, darbe teşebbüsünün halen devam ettiği süreçte güvenlik güçlerine ateş etmek suretiyle cebir ve tehdit içeren eylemi icra eden sanığın, hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya konan kalkışma ile eş zamanlı olarak, iştirak iradesi gereğince bulunduğu mahal ve konumuna uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan doğrudan ika ettiği icrai hareketleri ile müsnet suça TCK'nın 37. maddesi kapsamında fail olarak iştirak ettiğinin kabulünde hukuki isabetsizlik bulunmadığından:
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip tartışılarak, silahlı terör örgütü FETÖ/PDY'nin 15 Temmuz 2016 günü ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinde oluşturduğu 'mahrem' yapılanmanın kullandığı kamu gücü, silah, vasıta ve mühimmattan istifade ederek planlayıp icra ettiği Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna, sübutu kabul olunan, iştirak iradesi kapsamında ve iş bölümü doğrultusunda bulunduğu mahal ve konumuna uygun, amaca hizmet eden ve neticeye katkı sunan eylemlerinin, amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde, Anayasayı ihlal suçunun sübutu kabul ve vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafii ile katılan vekillerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri ve yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Suç tarihinin, son icrai hareket tarihi olan '16.07.2016' yerine Bölge Adliye Mahkemesinin karar başlığında “15-16.07.2016” olarak yazılması,
2- Bölge Adliye Mahkemesince müsnet suçlardan davaya katılma hakkı bulunmayan Jandarma Genel Komutanlığı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
3- Sanıktan ele geçirilen dijital materyallerin imajlarının kaydedilmesi amacıyla temin edilip faturası dosya içerisinde yer alan harici bellekler için sarfedilen 755,20TL’nin yargılama giderinden olmaları nedeniyle mahkumiyetine karar verilen sanıktan tahsiline karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafii ile Cumhurbaşkanlığı vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususların 5271 sayılı CMK'nın 303/1-c maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; Bölge Adliye Mahkemesinin karar başlığında suç tarihinden “15-'ibarelerinin çıkarılması, hükmün B12. paragrafından 'Jandarma Genel Komutanlığına ise 1.362 TL' ibarelerinin çıkarılması, hükmün B13. Paragrafından ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında yapılan ibaresinden sonra gelecek şekilde '755,20TL sarf gideri' ibaresinin eklenerek, aynı paragraftan 'toplam 550,00 TL' ibarelerinin çıkarılarak yerine 'toplam 1305,20TL' ibareleri eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4.Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.