12. Ceza Dairesi 2019/10744 E. , 2021/1053 K.
Mahkemesi : Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : Askeri Ceza Kanunu'nun 146. maddesi atfıyla TCK'nın 85/1, 22/3, 62, 53. maddeleri gereğince mahkûmiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, Askeri savcı, sanık müdafii, katılan ..., ... ve ..., katılanlar ..., ..., ... vekili, katılan ... vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Olası kastla öldürme suçundan P. Çvş. olarak askerlik görevini yapan sanık hakkında Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığının 11/11/2013 tarihli iddianamesi ile Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi nezdinde kamu davası açıldığı, 21/07/2014 tarih 2013/2589 esas - 2014/759 sayılı kararıyla sanığın bilinçli taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verildiği, anılan kararın askeri savcı, sanık müdafii, katılan ..., katılanlar ..., ..., ... vekili, katılan ... vekili tarafından temyiz edildiği, dosyanın Askeri Yargıtay’a gönderilmesi sonrasında 27.04.2017 tarih ve 30050 sayılı Resmi Gazetenin Mükerrer sayısında yayımlanan Yüksek Seçim Kurulunun 27.04 2017 tarihli ve 663 sayılı kararına göre 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun halk oylaması sonucu kabul edildiğinin ilan edildiği, Anayasa değişikliği uyarınca askeri mahkemelerin kaldırıldığı, 926 sayılı Kanuna eklenen geçici 45. madde ile Askeri Mahkemelerde bulunan dosyaların ne şekilde devredileceğinin düzenlendiği buna göre de Askeri Yargıtayda bulunan dosyaların Yargıtay’a devredileceğinin hüküm altına alındığı, dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmakla, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Olay tarihinde Diyarbakır/Lice/Tapantepe 48'nci Mot.P.Tug. 5'nci Komd.Tb.Emn. Des. Bl. K.'lığı emrinde askerlik görevini yapmakta olan sanık P. Çvş. ... ile P.Er...'in olay tarihinde ŞOK-4 olarak tabir edilen 7,8,9 ve 10 numaralı 4 adet nöbet mevziisinden oluşan bölgede gündüz Ani Müdahale Mangası (AMM) olarak diğer on dört askerle birlikte görevli oldukları, olay günü nöbet sürelerinin bitmesi ve yapılan içtima sonrasında bölük merkezine gitmekte olan sanığı, P.Atğm ...'ın sanığa P.Er ...'ye ait silahı alarak doldur boşalt yapmasını ve P.Er ... ile birlikte 10. mevziiye giderek ...'ye silahını teslim etmesini istediği, sanığın P.Er ...'ye ait silahı P.Atğm. ... nezaretinde şörjör takılı olmayan tüfeğe doldur boşalt işlemi yaptığı, 10 numaralı mevziiye gidecekleri sırada P.Er ...'ın kendisine ait dolu şarjörlerden bir tanesinin hücum yeleğinde olmadığına fark ettiği, bunun üzerine sanık ile birlikte şarjörü aramak üzere AMM dinlenme odası olarak kullanılan konteynırın içine girdikleri, burada şarjörü aramaya başladıkları, bir müddet sonra P.Er ...'ın konteynırın kapısına gelerek dışarıda bulunan ve kendisinden önce 10 numaralı mevziide nöbet tutmuş olan P.Er...'e seslenerek kendisine ait şarjörü görüp görmediğini sorması üzerine görmediğini ancak birlikte arayabileceklerini söyleyerek hep birlikte konteyner içeresinde aramaya başladıkları, bu esnada P.Er ...'ın 411434 seri numaralı tüfeğini mazgalın kenarına bıraktığı sanığın ise P.Er ...'ye ait 688052 seri numarali G-3 piyade tüfeğinin emniyetini açarak kurma kolunu çekip bıraktığı, kurma kolu sesi üzerine sanığa yaklaşık 2,5 metre mesafede bulunan P.Er...'ın sanığa dönerek 'silahı bırak, silahla şaka olmaz' dediği, buna karşın sanığın tüfeği omzuna dayalı vaziyette doğrultarak bir kez tetiğe basmak suretiyle...'in göğüs bölgesinden yaralandığı, olay yerine gelen askerlerle birlikte dışarıya çıkartıldığı, yapılan tüm müdahalelere rağmen vefat eden...'in hakkında düzenlenen ölü muayene ve otopsi tutanağına göre ölümünün ateşli silah yaralanmasına bağlı kot ve sternum kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanmasıyla gelişen iç kanama sonucunda meydana gelmiş olduğunun anlaşıldığı olayda;
1-Katılanlar ..., ..., ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Katılanlar ..., ..., ... vekillerinin yokluğunda verilen 21/07/2014 günlü kararın, vekillerine 08/03/2016 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından katılanlar vekilinin kararı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra 21/03/2016 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin REDDİNE,
2- Askeri savcı, sanık müdafii, katılan ..., ... ve ... ile katılan ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince ise;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre,
Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de; olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)
Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,
Şeklinde belirtilmiştir.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza ... arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.
Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.
Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.
Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.
Somut olayda ise, P.Er ...'ye teslim etmesi için sanığa teslim edilen ve doldur boşalt işlemi yaptırılan G-3 piyade tüfeğinin emniyetini açarak kurma kolunu çekip bıraktığı, kurma kolu sesi üzerine sanığa yaklaşık 2,5 metre mesafede bulunan P.Er...'ın sanığa dönerek 'silahı bırak, silahla şaka olmaz' dediği, buna karşın sanığın şaka yakmak maksadıyla tüfeği doğrultarak tüfeğin tetiğine bir kez bastığı ve...'in göğüs bölgesinden yaralandığı olayda, her ne kadar sanığın aşamalarda tüfeğin şarjörünün olmadığını zannederek şaka yaptığını, tetiğe basmadığını, havanın sıcak olması sebebiyle tüfek elinden kayarken tetiğe elinin değdiğini ve tüfeğin patladığını iddia etmiş ise de, olayın görgü tanığı olan ...'ın beyanında sanığın elinde bulunan tüfeğin doldur boşalt sonrasında şarjörünün olmadığını, kayıp olan şarjörü aramak için konteyner içine girdiklerinde ölen ile birlikte şarjörü ararken sanığın gülerek kendisine emanet edilen tüfeği omzuna sabit şekilde dayadığını ve ölene doğrulttuğunu, şaka yapma niyetinin olduğunu gülmesinden anladığını ancak kendisini ölenin uyarmasına rağmen silahın namlusunu başka yöne çevirmediğini, kendilerinden başka kimsenin olmadığını, ölen ile sanık arasında 2,5 metre bulunduğunu, silahın birden ateş aldığını, sanığın tetiğe bastığını, sanığın savunmasında belirttiği şekilde tüfeğin kayması neticesinde ateş aldığının doğru olmadığını beyan ettiği, dosya kapsamına ve mahkeme kabulüne göre doldur boşalt istasyonundan itibaren olayda kullanıldığı Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı uzmanlık raporu ile sabit olan ...'ye ait 688052 seri numarali G-3 piyade tüfeğinin sanığın hakimiyetinde olduğu, olayın gerçekleştiği konteyner içerisinde sanık, ölen ve görgü tanığı dışında kimsenin bulunmadığı, tanık ve ölenin sanığın beyanı ile doğrulandığı üzere kayıp olan şarjörü aradıkları böylelikle, patlama anında silaha şarjör takılı olduğuna göre doldur boşalt istasyonundan olay anına değin belli bir aşamada tüfeğe sanık tarafından şarjör takıldığının kabulünün gerektiği, bu kapsamda sanığın emniyetini açarak kurma kolunu çekip bıraktığı, bu surette tam dolduruşa getirdiği tüfeğini yakın mesafeden ölene doğrulttuğu ve tetiğe basması neticesinde ateş aldığının anlaşıldığı; sanığın ölen ile şakalaşmak maksadıyla eylemini icra ederken, suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceğini öngörmesine rağmen, fiili işlediği, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullendiği, namlunun ucunun ölene doğru olması, tüfeği ölene doğrultarak tetiğe dokunması suretiyle bu hareketi ile ölene zarar verebileceğini öngörmesinin muhtemel olduğu, buna göre olay tarihi itibariyle yaklaşık bir yıldır asker olan, temel eğitim gören, emniyet ve kaza önleme özel talimatı ile emniyet ve kaza önleme özel talimatlarından haberdar olan, emir verilmeden tam dolduruş yapılamayacağı, dolu ve boş tüfeğin personele doğrultulmayacağı ve tetik düşürülmeyeceği hususlarında emirleri tebellüğ etmiş olan sanığın atış mesafesi (Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğü tarafından düzenlenen uzmanlık raporuna göre yakın atış olduğunun tespit edildiği), kullanılan silahın niteliği, elverişliliği (Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğü tarafından düzenlenen uzmanlık raporuna atışına mani mekanik bir arızasının bulunmadığı), etki alanı ve dosyadaki kanıtlar gözönünde bulundurulduğunda; sanığın eylemini olası kastla gerçekleştirdiği gözetilmeksizin, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde taksirle yaralama suçu üzerinden değerlendirme yapılması,
Kabul ve uygulamaya göre ise,
5237 sayılı TCK'nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarının taksirli suçlarda uygulanma olanağı bulunmadığı gözetilmeden, taksirle öldürme suçundan hüküm kurulurken anılan madde ile sanık hakkında hak yoksunluğuna hükmedilmesi,
Kanuna aykırı olup, askeri savcı, katılan ..., ... ve ... ile katılan ... vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 03/02/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.