9. Hukuk Dairesi 2021/1530 E. , 2021/5434 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01.11.2000-09.11.2008 tarihleri arasında çalıştığını, en son brüt 1.780,00 TL ücret aldığını, 09.11.2008 tarihinde küresel ekonomik kriz bahane edilerek yeniden yapılanmaya gidileceğinden bahisle iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshedildiğini, feshin haklı bir nedene dayanmadığını, davacının Basın İş Kanunu kapsamında çalışmış olmasına rağmen sigorta primlerinin 1475 ve 4857 sayılı Yasalar kapsamında ödendiğini, itibari hizmet süresinin tespiti için ayrıca dava açtıklarını, fazla mesai yapmasına, genel tatiller ile hafta tatillerinde çalışmasına karşın ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izin ücreti ve ikramiye alacağı da bulunduğunu ileri sürerek; kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücreti alacakları ile bu alacakların gününde ödenmemesi nedeni ile %5 fazlaları ve ikramiye ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının havalimanına gelen ve haber teşkil eden kişilerle ilgili haber ve görüntü elde etmekle görevli olduğunu, serbest zamanlı çalıştığını, fazla mesai yapmasının mümkün olmadığını, 2008 yılı Şubat-Ağustos aylarına ait fazla mesai, genel tatil, hafta tatili sütunu içeren maaş bordrolarını hiçbir çekince koymaksızın imzaladığını, bu aylara ilişkin taleplerinin başkaca incelemeye gerek olmaksızın reddinin gerektiğini, davacının haftalık izinlerini kullandığını ve tüm genel tatil ve bayramlarda da çalışmasının söz konusu olmadığını, davacıyla 4857 sayılı Kanun kapsamında iş sözleşmesi yapıldığını, 4857 sayılı Kanunda fazla mesai, ulusal bayram, genel tatil ücreti, hafta tatili alacağının günlük %5 fazlasıyla talep edileceği yönünde bir hüküm bulunmadığını, davacının iş sözleşmesinin tümüyle davalının ekonomik koşullarının kötüleşmesi, giderlerinin artması, buna paralel olarak gelirlerinin azalması nedeniyle faaliyetlerini devam ettirebilmek için aldığı tedbirler nedeniyle organizasyonunun küçültülmesi ve bu bağlamda personel azaltılması zorunluluğuyla olduğunu, davacının yıllık izinlerini kullandığı, kabul anlamına gelmemek kaydı ile Basın İş Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca ikramiyeye hak kazanabilmesi için işverenin kar elde etmesi gerektiğinin oysaki davacının çalıştığı dönemde davalı şirketin zarar ettiğini savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin, 16.10.2018 tarih ve 2015/28585 Esas-2018/18437 Karar sayılı ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamında özetle; davacının, davalı nezdindeki çalışmasının bir kısmının İş Kanunu, bir kısmının ise Basın İş Kanunu kapsamında gerçekleştiği ve her dönemin tabi olduğu kanun hükümleri uyarınca ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, Basın İş Kanunu kapsamında gerçekleşen çalışma dönemi bakımından yıllık izin ücreti alacağının son ücret üzerinen ve 29. madde yani iki kat uygulanmaksızın hüküm altına alınması gerektiği ile davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmeden önce ve kısmi dava olarak açıldığı dikkate alınarak, davalının süresinde yaptığı ıslaha karşı zamanaşımı itirazının da dikkate alınması gerektiği hususları belirtilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda da davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin, 08.10.2019 tarih ve 2019/6961 Esas-2019/17537 Karar sayılı ilamı ile bozma gereğinin tam olarak yerine getirilmediği ve bozma ilamından sonra Mahkemece aldırılan ve hükme esas teşkil eden bilirkişi raporunda; davacının Basın İş Kanunu kapsamında gerçekleşen çalışma dönemine ilişkin fazla mesai ücreti hesaplanırken, 240 saat yerine 225 saat katsayısı kullanıldığı hususları belirtilerek tekrar bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Bozmadan sonra verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Anayasa Mahkemesi’nin 13.06.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinin iptaline dair 19.11.2019 gün ve 30953 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/74 K. sayılı 'İPTAL' kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu norm denetimini, görülmekte olan bir davada Mahkemenin başvurusu üzerine, bir başka ifadeyle itiraz (somut norm denetimi) yoluyla gerçekleştirmiştir. Anayasa Mahkemesince, ilk incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davanın konusunun, 5953 sayılı Kanun'a tabi bir basın mensubu olan davacının, çalıştığı dönemde mesai saatleri dışında yapmış olduğu çalışmaları karşılığında kendisine ödenmesi gereken fazla çalışma ücretinin günlük yüzde beş fazlasıyla tahsiline karar verilmesi talebi olduğu, bu talebin dayanağını da Kanun'un 'Çalışma Müddeti ve fazla mesai' başlıklı ek 1. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin oluşturduğu, burada 14 üncü maddede düzenlenen aylık ücretin ödenmediğine ilişkin bir iddia veya bu yönde bir talep de bulunmadığı, dolayısıyla 5953 sayılı Kanun'un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun'un 1 inci maddesiyle değişik 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulama imkânı olmadığı gerekçesiyle bu fıkraya ilişkin başvurunun yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmiş, esas incelemesini de 5953 sayılı Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesine hasren yaparak bu norm ile sınırlı bir iptal kararı tesis edilmiştir.
5953 sayılı Kanun’un ek 1 inci maddesinde, günlük iş süresinin gece ve gündüz devrelerinde sekiz saat olduğu kural altına alındıktan sonra takip eden fıkrada günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerde yapılan çalışmaların “fazla saatlerde çalışma” olduğu açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan 5953 sayılı Kanun’un ek 1'inci maddesinin 8'inci fıkrasının 2'nci cümlesinde ise “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” hükmü mevcut idi. Anılan ek 1'inci maddede, günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının %5 fazlalıkları ayrı ayrı düzenlenmemiş, fazla saatlerde çalışmalar aynı kurala tabi kılınmıştır.
Anılan Kanun maddesinin düzenleniş şekline göre Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan hüküm, ek 1 inci maddenin kapsamında yer alan günlük sekiz saatlik iş müddetini aşan fazla çalışmalar, ulusal bayram ve genel tatiller ile hafta tatili çalışmalarının tamamı için sonuç doğuran bir düzenleme olup, bu bağlamda Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı bu alacakların tümünün %5 fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
İptal kararının kapsamı bu şekilde belirlendikten sonra, bu iptal kararının bağlayıcılığı ile hangi uyuşmazlıklar bakımından hukukî sonuç doğuracağı sorunu ele alınmalıdır.
T.C. Anayasası’nın “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Aynı maddenin beşinci fıkrasına göre ise “İptal kararları geriye yürümez.”
İptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında “Türk Anayasal sisteminde, 'Devlete güven' ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasadaki bu düzenlemeden güdülen amaç, iptal edilen kanuna dayanılarak, daha önce yapılan işlemlerin geçerliliklerini koruyacağıdır. Ancak iptal kararının geriye yürümeyeceğini mutlak olarak anlamak ya da kabul etmek mümkün değildir. Bir kere iptal kararları geriye yürümeyecekse, dava mahkemelerinin davaları durdurarak sorunu Anayasa Mahkemesine havale etmesinin bir anlamı olmayacaktır (Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, ..., 2003, s.214).
Nitekim bu mülâhazalarla somut norm denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal kararı verilmesi durumunda, bu kararın geriye yürümesi gerektiği kabul edilmiştir. T.C. Anayasası’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.”
Anayasa’da yer alan açık hüküm gereğince, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilmesi durumunda, iptal kararı, itiraz yoluna başvuran mahkeme bakımından bağlayıcıdır ve geriye yürür. Bununla birlikte, bu kararın henüz kesinleşmemiş ve görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davalara etkisi ayrıca değerlendirmeye muhtaçtır.
İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C. Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.
Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, Metin: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, ..., 1966, s. 180; Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214; Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, ..., 2003, s.214; Aliefendioğlu, Yılmaz: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, ..., 1996, s.305; Tunç, Hasan: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 esas karar sayılı kararında da “Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler” hususları belirtilmiştir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında da “Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...” hususları ortaya konulmuştur.
Açıklanan bu hukuki olgular ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile hafta tatili ücretinin %5 fazlalıkları hüküm altına alınmış ise de, 19/11/2019 tarih ve 30953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile belirtilen alacakların %5 fazlalıklarının dayanağı olan norm iptal edilmiştir. Ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, bu iptal kararının kesinleşmemiş davalara da tatbiki gerektiğinden, Mahkemece fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile hafta tatili ücreti alacaklarının %5 fazlalıkları talebi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile hafta tatili ücretinin %5 fazlalıkları talebi, dava tarihinden sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedileceğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına vekalet ücretini ve yargılama giderine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varıldığından, bu husus da mahkemece gözetilmelidir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 03.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.