8. Hukuk Dairesi 2012/981 E. , 2012/2448 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katkı payı alacağı
... ile ... aralarındaki katkı payı alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Karşıyaka 2. Aile Mahkemesinden verilen 26.09.2011 gün ve 1308/915 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 03.04.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Avukat ... ve karşı taraftan davacı vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili, evlilik içinde vekil edeninin geliri ile alınarak davalı adına tescil edilen iki parça taşınmazla ilgili rayiç değerlerinin kısmi tutarı olarak fazla hakları saklı kalmak üzere şimdilik 15.000 TL'nin yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 9.6.2011 tarihinde harcını yatırdığı dilekçesi ile talebini 123.227 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı ... vekili, sadece davacının değil, davalının da çalışarak gelir elde ettiğini, davacının evlilik içinde kendi adına edindiği taşınmazları satıp bedellerini yediğini, şimdi vekil edeninin taşınmazlarına göz koyduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, ıslah isteğine karşı da süresinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 15.000 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dava tarihi olan 27.12.2006 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, ıslah edilen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine hüküm, kabul edilen kısım bakımından davalı vekili, reddedilen bölüm yönünden ise davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 27.11.1967 tarihinde evlenmiş, Almanya’da kadının 10.7.1998'de açtığı dava sonunda Nurtingen Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.1.1999 tarih 19 F 766/97 sayılı ilamı ile boşanmalarına karar verilmiş, boşanma kararı 4.3.1999 tarihinde kesinleşmiştir. Kadının 21.4.2006 tarihinde açtığı dava sonunda Karşıyaka 1.Aile Mahkemesinin 2006/372-403 Esas ve Karar sayılı ilamı ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmiş, tanıma kararı da 9.5.2006 tarihinde kesinleşmiştir. Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.) rejimi geçerlidir.
Dava konusu Ortaköy 43 ada 64 parselde 5 numaralı bağımsız mesken 12.8.1986, Maltepe 4023 ada 20 parselde 11 numaralı bağımsız mesken ise, 11.10.1995 tarihinde davalı adına satın alınarak tapuya tescil edilmişlerdir. Davacının isteği 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı eş tarafından edinilen taşınmazlara yapılan katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, dosya arasına getirtilen belgelere göre her iki tarafın da çalışarak gelir elde ettikleri görüldüğünden davacının mal ayrılığı döneminde edinilen taşınmazların alımına katkısının bulunduğunun kabulü gerektiğine, TKM’nin 152.maddesi gereği erkeğin evi geçindirme yükümlülüğü ile tarafların kişisel harcamalarıyla mahkemece, usulüne uygun şekilde belirlenen taşınmazların rayiç değerlerinin toplamı 195.000 TL gözönüne alındığında Almanya’da çalışarak gelir elde ettiği belirlenen davacının katkı alacağının, kabule karar verilen 15.000 TL'den daha fazla olmakla beraber davacının talebinin fazla kısmı zamanaşımı sebebiyle reddedildiğine göre taleple bağlı kalınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasında usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmadığından kabul edilen kısma yönelen davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.
Davacı vekilinin ıslahla artırılan ve zamanaşımı sebebiyle reddedilen bölüme yönelen temyiz itirazlarına gelince; davacı taraf, dava dilekçesindeki 15.000 TL katkı payı alacağı talebini 9.6.2011 tarihinde harcını yatırdığı dilekçesi ile 123.227 TL olarak ıslah etmiş, davalı vekili ise, süresinde artırılan miktar bakımından 10 yıllık zamanaşımının geçtiğini açıklayarak zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Mahkemece zamanaşımı def’i yerinde bulunarak ıslahla artırılan miktarla ilgili talebin reddine karar verilmiştir.
Az yukarıda açıklandığı üzere taraflar ... mahkemesinde 10.7.1998 tarihinde açılan, kabulle sonuçlanan ve 4.3.1999 tarihinde kesinleşen kararı ile boşanmışlardır. Tanımanın kabulüne ilişkin karar ise, 9.5.2006 tarihinde kesinleşmiştir. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 59. maddesi uyarınca; “Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.”
Hemen belirtmelidir ki, her mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Kesin hüküm teşkil eden mahkeme kararları-istisnalar dışında- icra kabiliyeti de taşırlar. Ne var ki, hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımayan mahkeme kararları da bulunmaktadır.
Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki sonucu birlikte taşıyıp taşımadığı, kesin hüküm teşkil eden o mahkeme kararının hukuki niteliğine göre belirlenir. Aynı sonuç yabancı mahkeme kararları için de söz konusudur.
Kesin hüküm, bir uyuşmazlığı nihai olarak ortadan kaldıran ve o hususun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfıdır ve kararın aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple yeniden kaza organı önünde muhakeme konusu yapılamamasıdır.
İstisnalar dışında icra kabiliyeti olan kararlar, hem maddi hem de şekli kesinlik taşıyan kararlardır.
Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir. İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.
Tanıma; “Bir mahkeme kararının kesin hüküm kuvvetinin yabancı ülkede kabulü”; tenfiz ise; “Bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin sonucu olarak, maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü harekete geçiren vasfı”dır.
Her mahkeme kararı hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımamakta; bazı kararlar nitelikleri gereği yalnız kesin hüküm teşkil etmekte, fakat icra kabiliyetleri bulunmamaktadır.
İşte bu tür yabancı mahkeme kararları yalnız tanınabilir; tenfiz edilemezler. Çünkü icra kabiliyetleri yoktur.
Tespit kararları ile yenilik doğurucu kararların Türkiye’de yalnız tanınmaları mümkün olup; bunlara tanıma şartları uygulanacaktır. Eda kararlarının ise, hem tanınmaları hem de tenfizleri mümkündür.
Boşanma kararları hukuksal nitelikçe yenilik doğurucu kararlardandır. Yenilik doğrucu kararlar ise, bir hukuki durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için hak sahibinin iradesinin kafi gelmemesi ve durumun ancak bir mahkeme kararı ile doğmasının gerekli olduğu hallerde açılan dava sonucu verilen karardır. Bu kararların hukuki alanda etkili olmaları için icraya ihtiyaçları yoktur. Bu kararlar taşıdıkları inşai tesir (yenilik doğrucu etki) ile arzu edilen sonuçları doğururlar. Hukukumuzda, yenilik doğurucu oldukları kabul edilen kararlar, babalık kararı, evlenmenin butlanı, ölüme bağlı tasarrufların iptali, nesebin reddi, evlat edinmeye izin ve boşanma kararları olarak sayılabilir. Bu kararların icra özelliği olmayıp; yabancı mahkeme kararı sadece bu kararlara yönelikse ve Türkiye’de nüfus kayıtlarında işlem yapılması amaçlanıyorsa, tanıma kararı bu amacı gerçekleştirmeye yeterli olacaktır.
Görülmektedir ki, boşanma kararları hukuki nitelikçe yenilik doğurucu kararlardan olmakla, tanınmaları olanaklıdır.
Ne var ki, bir boşanma kararı aynı zamanda icraya koymayı gerektiren, bir eda kararını (tazminat, nafaka, çocuk teslimi gibi) da taşıyorsa bu halde kararın eda bölümü için tenfiz şartlarının aranması gerekir.
Diğer taraftan, tanıma yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş bir kararın kabul edilmesi işlemi olup; tanımada amaç, sadece kararın maddi anlamda kesinliğinden yararlanılmasıdır.
O halde, tanıma kararı verilebilmesinin ön koşulu bir yabancı mahkeme kararının varlığı ve bu kararın kesinleşmiş olmasıdır.
5718 sayılı Kanunun (MÖHUK), yukarıya metni aynen alınan 59.maddesinde; yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği düzenlenmiştir.
Bu hükümle, yabancı mahkemeye ait ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme kararının tanınmasından itibaren değil, tanımaya konu yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren etkisini göstereceği kabul edilmiştir.
Bir başka deyişle, tanıma kararları nitelikleri gereği, verildikleri andan geriye etkili olarak yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarih itibariyle hüküm ifade edecektir. Bunun sonucu olarak da; boşanma kararının tanınması halinde taraflar, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren boşanmış kabul edilecek; boşanmanın kesinleşmesine bağlı hukuki sonuçlar da, yine bu tarihten itibaren hüküm ifade edecektir.
Açıklanan bu yasal düzenlemeye paralel bir başka düzenleme de, 23.11.2006 gün 26355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 58. maddesinde yer almaktadır. Sözü edilen düzenlemede; yabancı mahkemelerce verilen boşanma kararları için Türk mahkemelerince tenfiz veya tanıma kararı verilip, tanıma ve tenfiz kararının kesinleşmesi halinde; boşanma tarihinin tanıma ve tenfiz kararının kesinleşme tarihi değil; yabancı mahkemece verilmiş olan kararın kesinleşme tarihi olacağı kabul edilmiştir.
Aynı Yönetmeliğin 157.maddesinde:
“(1)….Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümleri uyarınca, yabancı devlet mahkemelerinden verilen ve ilgili devletin kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların işleme konulabilmesi için, yetkili Türk mahkemesince tenfiz edilmesi veya tanınması zorunludur.
(2) Devletimizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin bu konudaki hükümleri saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu hükme göre de, yabancı mahkeme kararlarının Nüfus Müdürlüklerince işleme konulabilmesi için, yetkili Türk Mahkemesince tenfizi veya tanınması gerekmektedir. Öte yandan, 5718 sayılı Kanunun (MÖHUK) 52. maddesinin ilk cümlesinde, kararın tenfiz edilmesinde “hukukî yararı” bulunan “herkes”in tenfiz isteminde bulunabileceği düzenlenmiştir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, bu düzenleme, daha önceki Kanun metninde olmayıp, 5718 sayılı Kanunla getirilmiştir.
MÖHUK.nun 8.maddesine göre, “Zamanaşımı, hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tabidir.”
Şıpka, “... Yabancı mahkemenin boşanma kararının Türkiye'de tanınması ön koşulu ile, bu boşanma kararı yabancı mahkemede kesinleştiği andan itibaren hükün doğurmuş sayılacağından, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda da Yargıtay'ın kabul ettiği zamanaşımı süresi olan bir yıllık süre, yabancı mahkemede kesinleşen boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlaması gerekir. Zira boşanma kararlarının tenfizi için belirli bir zamanaşımı süresi bulunmadığından, yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş boşanma kararı uzun yıllar sonra Türkiye'de açılan tenfiz kararının kesinleştiği tarihten başlatmak, 5718 sayılı MÖHUK'un 59. maddesinin hükmüne, amacına ve gerekçesine aykırı olduğu gibi, bu uygulama sonucunda, 20-25 yıl önce yabancı ülkelerde boşanmış olan eşleri, bugün dahi mal rejimi tasfiyesi ya da katkı payı davaları ile karşı karşıya getirebileceği endişemizi belirtmek isteriz” görüşünü savunmuştur. (Doç. Dr..., Türk Hukukunda, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar. 1. baskı, 2011, İstanbul, s: 365, ayrıca aynı kitap, s: 361 vd. bkz, Dairenin 8.6.2009 tarih ve 2030 E, 2937 sayılı kararı hariç bugüne kadarki kararları aynı yöndedir.)
Tüm bu açıklamalar karşısında her ne kadar tanıma kararı 9.5.2006 tarihinde kesinleşmiş ise de, yabancı mahkeme ilamı 4.3.1999 tarihinde kesinleştiğinden hukuki sonuçlarını bu tarih itibariyle doğurduğu, anılan madde hükmü gereğidir. Dava mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazlarla ilgili katkı payı alacağı isteğine ilişkin olduğuna göre olayda, Borçlar Kanununun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören TMK.nun 5.maddesi yollamasıyla 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama da yoktur. Davacı dava dilekçesinde fazla haklarını saklı tutarak alacağının yalnızca 15.000 TL bölümünü dava etmiştir. Daha sonra ıslah isteğinde bulunarak talebini artırmıştır. Böyle bir durumda zamanaşımı; alacağın, ancak dava dilekçesine konu edilen ve harçlandırılan 15.000 TL'lik bölümü hakkında kesilmiş olur. Dava dilekçesinde belirtilen harca esas değer dışında kalan alacak miktarı bakımından, diğer bir ifade ile dava dışı kalan alacak bölümü açısından ise
zamanaşımı işlemeye devam eder. Bu durumda yabancı mahkeme kararının kesinleştiği 4.3.1999 tarihi ile 9.6.2011 ıslah tarihi arasında kanunda belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresi de geçtiğine göre mahkemece yazılı şekilde ıslahla artırılan miktar bakımından davanın reddine karar verilmiş olması da doğrudur. Davacı vekilinin temyiz itirazları da bu bakımdan yerinde değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümleri yazılı 21,15 TL onama harcının peşin harçtan mahsubu ile artan 220,25 TL'nin temyiz eden davacıya iadesine ve 18,40 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 872,60 TL'nin de temyiz eden davalıdan alınmasına 03.04.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Taraflar... Asliye Mahkemesi’nin 04.03.1999 tarihinde kesinleşen ilamı ile boşanmışlardır. Söz konusu boşanma ilamı hakkında ...1. Aile Mahkemesi’nin verdiği 2006/372 Esas 2006/403 Karar sayılı tanıma kararı 09.05.2006 tarihinde kesinleşmiştir. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin temyize konu dava ise 27.12.2006 tarihinde açıldıktan sonra, 09.06.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle talep miktarı 108.227 TL artırılarak 123.227 TL olarak belirtilmiştir. Davalı tarafça, ıslah dilekçesinden sonra süresinde zamanaşımı def’inde bulunulmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 15.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, ıslah ile artırılan miktara ilişkin davanın ise BK.nun 125.maddesindeki on yıllık zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme hükmünün kesinleştiği 04.03.1999 tarihinden başlatılması gerektiğinden ve ıslah tarihi itibarıyla da bu süre geçmiş olduğundan, bu bölüme ilişkin davanın reddine karar verilmiştir.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 50. maddesi hükmüne göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı kanunun 58/1.maddesine göre de, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi, yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. 59.madde de, yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceğine yer verilmiştir. Karşılığı mülga 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanununda bulunmayan 59.madde, yabancı mahkemede verilen kararların ülkemizde maddi hukuk bakımından hüküm ifade etmeye başlayacağı tarihi göstermeye ilişkin olup, önemli bir eksikliğin giderilmesi bakımından oldukça yerinde bir düzenlemedir.
Bu hükümler gereğince; yabancı mahkemelerce verilen boşanma kararları, yetkili Türk mahkemelerince tanıma veya tenfiz kararı verildiği taktirde sonuç doğurur. Yabancı ilamla ilgili tanıma veya tenfiz kararı verilmedikçe veya bu yönde açılan dava reddedildiği takdirde, o ilam, Türkiye’de hukuki sonuç doğurmaz ve taraflar boşanmış sayılamazlar. Tanıma tenfiz kararı verildikten sonra, eşler yabancı mahkemenin boşanmaya ilişkin verdiği kararın kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış sayılırlar.
Maddi hukuka ilişkin 5718 sayılı Kanun ile getirilen bu düzenleme, özellikle miras hukuk ve aile hukuku bakımından önemli haksızlığı gidermiş ve boşluğu doldurmuştur. Ancak unutulmaması gereken ayrıntı, yabancı mahkemelerce verilen hükümle sağlanan haklardan Türkiye'de yararlanmak için, tanıma tenfiz kararının alınmasının gerekliliğidir. Başka bir anlatımla yabancı mahkemenin verdiği kesinleşmiş kararla sağlanan haktan, ancak Türkiye'de tanıma tenfiz kararının alınmasından sonra yararlanılabilir.
Yabancı mahkemece verilen boşanma kararı Türkiye’de tanınmadıkça kesin hüküm etkisi doğmayacağına ve eşler boşanmış kabul edilmeyeceğine göre, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının kullanılabilmesi, yabancı ilamın tanınmış olması halinde mümkündür. Yabancı mahkemece verilmiş boşanma kararı hakkında tanınma veya tenfiz karar verilmedikçe, boşanmaya bağlı dava haklarının kullanılması imkanı bulunmadığına göre, zamanaşımı süresinin, hakkın kullanılabilir duruma geldiği tarihten, başka bir ifade ile tanıma veya tenfize ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren başlaması gerekir.
O halde 4721 sayılı TMK’nın 178.maddesindeki bir yıllık ya da BK’nın 125.maddesindeki on yıllık zamanaşımı süresi, boşanmaya bağlı dava haklarının kullanılabilir hale geldiği, tanıma kararının kesinleşmesi tarihinden başlar (2.H.D.'nin 15.7.2009 gün 8466/4071, 15.07.2009 gün 8466/14071 ve 8. H.D.’nin 08.06.2009 gün 2030/2937 sayılı kararları). Aksi uygulama, eşlerin tanıma tenfiz kararından önce açacakları mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın, boşanmanın (davanın görülebilirlik şartı) gerçekleşmemiş olması nedeniyle, tanıma tenfiz kararından sonra açacakları davanın ise, zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle reddedileceği sonucuyla karşılaşmalarına neden olacaktır. Bu durum ise, eşlerin boşanmayla elde ettikleri haklarına ulaşmayı zorlaştıracak ve hak arama özgürlüğünü ortadan kaldıracağından adil ve hakkaniyete uygun bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, yerel mahkemece ıslah ile artırılan miktara ilişkin olarak zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle verilen ret kararının bozulması yerine, onanması yönündeki Sayın çoğunluğun kararına katılmamaktayım. 03.04.2012