Hukuk Genel Kurulu 2012/3-1345 E. , 2013/412 K.HÂKIMIN SORUMLULUĞUNA ILIŞKIN TAZMINAT DAVASIADIL YARGILANMA HAKKININ IHLALIÖN INCELEMEUSUL EKONOMISIZAMANAŞIMIISPAT YÜKÜÖN SORUNTELLALLIK SÖZLEŞMESINDEN KAYNAKLANAN ALACAĞIN TAHSILITEBLIGAT KANUNU MADDE 21'IN UYGULANMASIHUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 48HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 47HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 30HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 137HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 46
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 3.Hukuk Dairesince;
“Davacılar dilekçelerinde; davacı Bülent aleyhine İzmir 3.Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan dava ile ilgili olarak tarafına bir davetiye ulaşmamasına rağmen, davaya bakan Hâkim Güzin tarafından gıyabında yargılama yapılarak davanın hükme bağlandığını, mahkemece verilen karardan ise ancak gerçekleştirilen icra işlemleri ile haberdar olunduğunu, ancak eski hale getirme ve icra işlemlerini durdurma çabalarının sonuç vermediğini, bu nedenle davacı tarafa 7.500 TL ödenilmek zorunda kaldığını, buna bağlı olarak ise banka kredi mevduat hesapları ve kredi kartı borçlarının ödenilememesi nedeniyle aylık ortalama %4 civarında faiz ödendiğini, haciz işlemleri nedeniyle mesleki ve sosyal çevrelerinde kişilik haklarının zedelendiğini ileri sürerek; adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi ve davacıların kişilik haklarının zedelenmesi nedeniyle 7.500 TL manevi tazminatın ödeme tarihinden işleyecek aylık %4 faizi ile birlikte, 5.000 TL manevi tazminatın ise haciz tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte Devletten tahsiline karar verilmesini talep etmiş, dava dilekçesi ekinde sübut delillerini de sunmuştur.
Davalı hazine vekili, cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde icra emrinin 18.01.2010 tarihinde, haczin 04.02.2010 tarihinde yapıldığı belirtildiğinden BK. 60.maddesi uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, diğer taraftan HMK. nun 48.maddesine göre açıkça belirtilmesi gereken sorumluluk nedenlerine ilişkin delillerin davacı tarafça sunulmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
6100 sayılı HMK. nun 48/2 maddesi gereğince açılan tazminat davası ilgili hâkime ihbar edilmiş; ihbar olunan, dava dilekçesinde belirtilen hususların hâkimin sorumluluğunu düzenleyen ve HMK. nun 46. maddesinde tahdidi olarak sayılan sorumluluk nedenlerinin hiç birisine uymadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar tarafından, aynı tarihte Dairemiz onama kararında imzası bulunan başkan ve üyeler aleyhine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda tazminat davası açılması nedeniyle, Dairemizin 20.07.2011 günlü ve 2011/1 Esas sayılı kararı ile davadan çekilmeye ve dosyanın Yargıtay 1.Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Yargıtay 1.Başkanlığının 28.12.2011 günlü yazısı ile yeni katılan üyelerle birlikte Dairemizin davadan çekilmeye ilişkin kararının yeniden incelenmesi için gönderilmesi üzerine dava dosyası ele alınarak davadan çekilme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakıldığından, davalı vekilinin zamanaşımına ilişkin savunması ön inceleme (Discovery) olarak değerlendirilmiş, yapılan inceleme sonucunda dairemiz onama kararırın davacı Bülent’e 12.05.2010 tarihinde tebliğ edildiği, iş bu davanın ise 11.05.2011 tarihinde açıldığı tespit edilmekle yerinde bulunmayan zamanaşımı definin BK nun 60.maddesi uyarınca reddine karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Bir davaya bakmakla görevli hâkimin bu görevini ifa ederken kasıt veya ağır ihmaliyle davanın taraflarından birine zarar vermiş olması halinde, zarar görene karşı hâkimin hukuki sorumluluğu ve bu sorumluluk nedeniyle Devlet aleyhine dava açılabilme koşulları 6100 sayılı HMK. nun 46-49. (HUMK. nun 573-576.) maddelerinde açıkça hüküm altına alınmıştır.
Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının bu dava ile anılan yasa hükümleri uyarınca hâkimin hukuki sorumluluğuna dayanılarak Hazineden tazminat talebinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın ileri sürülüş biçimine göre, davaya bakmakla görevli olan hâkimin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar verdiğini, karardan dolayı zarar gördüğünü, hâkimin davranışı ile zararı arasında illiyet bağının bulunduğunu ispat edilmesi gerekmekte olup; ispat yükü, TMK. nun 6.maddesi gereğince davacı üzerindedir.
Davaya konu edilen karar ve dosyadaki diğer kanıtlar birlikte incelendiğinde; davacılardan Bülent aleyhine tellallık sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemi ile İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığı, anılan mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen kararın davalı Bülent tarafından temyiz edildiği, ilamın derecaattan geçerek kesinleşmesi üzerine dava dosyasının İzmir 3.Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiği, davalının görevsiz mahkemede tebligat yapılmış olan adresine gönderilen davetiyenin “muhatabın adres bırakmadan ayrılmış olması nedeni ile” iade edildiği, bunun üzerine mahkemece avukat olan davalının ikametgâh adresi Mernisten, işyeri adresinin ise barodan araştırıldığı, davalının işyeri adresine gönderilen tebligatın ise Tebligat Kanununun 21.maddesi uyarınca 11.12.2009 tarihinde tebliğ edildiği ancak davalının davaya karşı cevap vermediği, davaya bakan mahkemece verilen 30.12.2009 tarihli karar ile davanın kabul edildiği, karara karşı davalı tarafça temyiz yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 08.04.2010 gün ve 2010/2527 E. 2010/6087 K. sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verildiği, anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davalı aleyhine açılmış bulunan alacak davasında taraf teşkilinin usul ve yasaya (Tebligat Kanunun 21.maddesi ile Tebligat tüzüğünün 28.maddesine) uygun olarak sağlandığı açıktır. Ayrıca davalı Bülent tarafından sunulan temyiz dilekçesinde de adres olarak, mahkemece tebligat çıkartılan işyeri adresinin belirtilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla; HMK. nun 46/1.maddesinde düzenlenen hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin şartın gerçekleşmediği anlaşılmakla; davanın reddine ve aynı kanunun 49 maddesi gereğince davacıların 500’er TL disiplin para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan sebeplerle
1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46. madde hükümlerine dayalı olarak açılan hâkimin sorumluluğuna ilişkin tazminat davasının REDDİNE,
2- Aynı yasanın 49. madde hükmüne göre 500’er TL disiplin para cezasının davacılardan ayrı ayrıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3- Peşin alınan 186 TL karar ve ilam harcından, alınması gerekli 21,15 TL maktu karar ve ilam harcının mahsubu ile artan 164,85 TL harcın talep halinde davacılara iadesine,
4- Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, yatırılan avanstan kullanılmayan 69,40 TL nin HMK. md. 333 gereğince davacılara iadesine, kararın tebliğ giderinin iade edilecek avanstan karşılanmasına,
5- Davalı tarafından yapılan 14 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile davalı hazineye ödenmesine,
6- A.A.Ü.T ne göre takdir olunan 2.400 TL vekâlet ücretinin davacılardan tahsili ile davalı hazineye ödenmesine,”
Dair oybirliği ile verilen 12.06.2012 gün ve 2012/1-2 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı vekili 6100 sayılı HMK 46.maddesine dayanarak devlet aleyhine tazminat davası açmıştır.
Davacı vekili 11.05.2011 tarihli dava dilekçesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edilerek yargılama yapıldığını, taraf teşkili sağlanmadan aleyhine karar verildiğini, bu haksız karar nedeni ile evinde haciz yapıldığını, yine haksız karar nedeni ile 7500 TL ödemek zorunda kaldığını, haksız işlemler nedeni ile kişilik haklarına saldırıldığını, değerlerinde tahribat olduğunu iddia ederek 7500 TL maddi, 5000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı Maliye Bakanlığı vekili 15.03.2012 tarihli cevap dilekçesinde; “ davanın süresi geçtikten sonra açıldığını, hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine dava açılabilmesi kanunda tahdidi olarak sayıldığını, eldeki mevcut davanın açılmasına neden olarak gösterilen mahkeme kararına bakıldığında ise kararı veren hakimlerin ne kasıtlı bir davranışları ne ağır bir ihmal içinde bulunduklarına dair en küçük bir emare dahi bulunmadığını, konunun tamamen delillerin değerlendirilerek soyut kanun hükümlerinin somut olaya tatbik edilmesi sonucunda hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaatleri doğrultusunda vardıkları hükümlerden ibaret olduğunu savunarak davanın reddini savunmuştur.
İhbar edilen hakim Güzin cevap dilekçesinde : “HMK 46.maddede sayılı nedenlerden hiç birisinin oluşmadığını, dava konusu hususun temyiz dilekçesinde dile getirildiğini, temyiz sebeplerinin usul ve esastan Yargıtay 3.H.D. tarafından reddedildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini” savunmuştur.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 3.Hukuk Dairesi yukarıda başlık bölümünde belirtilen karar ile davanın reddine karar vermiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesinin esasa kayıt edilmesini müteakiben tensip zabıt düzenlenmiş, dava ve cevap dilekçesinin karşılıklı tebliğinden sonra taraflar duruşmaya davet edilmiş, davacı vekili mazeret bildirmiş, takip eden celse davacı vekili mazeretsiz duruşmaya katılmamış ve davacı vekilinin yokluğunda esas hakkında karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerde işin esasına geçilmeden önce 6100 sayılı HMK’nun 137/2 ve 139.maddeleri dikkate alındığında öninceleme duruşması yapılmadan tahkikat duruşmasına geçilip geçilmeyeceği önsorun olarak tartışılmış ve şu sonuca varılmıştır;
Önsorunun anlaşılabilmesi için dosyadaki aşamalar hakkında kısaca bilgi verilmesi gereklidir:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hukukumuzda ilk derece yargılamasının beş temel aşamadan oluşması öngörülmüştür. Bunlar, sırası ile; dilekçelerin karşılıklı verilmesi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hükümdür. Bu aşamalar içinde yeni olan ise “ön inceleme” aşamasıdır
Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere 'ön inceleme' adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir (Prof. H. Pekcanıtez/Prof. O. Atalay/Prof. M.Özekes, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları,2011, 11 Bası, s.375,376).
6100 sayılı HMK’nun 137.maddesinde önincelemenin kapsamı, HMK 138.maddesinde öninceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar, HMK 139.maddesinde öninceleme duruşmasına davet, HMK 140.maddesinde ise yapılması zorunlu olan öninceleme duruşması düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK önincelemenin kapsamı başlıklı 137.maddesinde dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138.madde dikkate alınarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde kararını vermeden önce bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği, öninceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyeceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği belirtilmiştir.
Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bir kısım üyeler tarafından 6100 sayılı HMK 137.maddenin 2.fıkrasındaki “ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez” düzenlemesi dikkate alındığında öninceleme tamamlanmadan tahkikat duruşmasına geçilemeyeceğine ilişkin hükmünün öncelikle gözetilerek, buna göre karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş kurul çoğunluğunca; eldeki dosyada gelinen aşama, davacının tebligatlara rağmen duruşmaya gelmemiş olması da dikkate alındığında, dosyanın öninceleme yapılmaması gerekçesi ile kararın bozulmasının,usul ekonomisi bakımından(HMK.30)yerinde olmayacağı, bu eksikliğin sadece eleştiri konusu yapılmasının uygun olacağı gerekçesiyle kabul edilmemiştir.
İşin esası hakkında yapılan görüşmeler sonunda ise;
Davacı, davalı olduğu İzmir 3. Sulh Hukuk mahkemesine çeşitli aşamalarda verdiği dilekçelerde farklı adresler bildirmiştir.
Davalının görevsiz mahkemede tebligat yapılmış olan adresine gönderilen davetiyenin “muhatabın adres bırakmadan ayrılmış olması nedeni ile” iade edildiği, bunun üzerine mahkemece avukat olan davalının ikametgâh adresi Mernisten, işyeri adresinin ise Baro Başkanlığı’ndan araştırıldığı, davalının işyeri adresine gönderilen tebligatın ise Tebligat Kanununun 21.maddesi uyarınca 11.12.2009 tarihinde tebliğ edildiği ancak davalının davaya karşı cevap vermediği, davaya bakan mahkemece verilen 30.12.2009 tarihli karar ile davanın kabul edildiği, karara karşı davalı tarafça temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 08.04.2010 gün ve 2010/2527 E. 2010/6087 K. sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Mevcut bu durum dikkate alındığında ihbar edilen hakimin 6100 sayılı HMK 46.maddesinde belirtilen sorumluluk nedenlerinin gerçekleştiğinin kabulü mümkün olmayıp dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi, belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 3.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12.maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.04.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.