3. Hukuk Dairesi 2015/15527 E. , 2016/6959 K.
Davacılar ... ile davalılar ... v.d aralarındaki maddi ve manevi tazminat davasına dair ... 23.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 01.10.2013 günlü ve 2003/853 E.-2013/500 K.sayılı hükmün Bozulması hakkında dairece verilen 12.03.2015 günlü ve 2014/10175 E.-2015/4007 K.sayılı ilama karşı taraf vekillerince kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinden ...'nun eşi ...'nun, 29.03.2003 tarihinde, mülkiyeti kendisine ait olan ... plakalı aracını tamir ettirmek üzere davalılardan ...'in... ... adresindeki işyerine getirdiğini; aracın, çift sütunlu mekanik servis lifti ile kaldırıldığı sırada, liftin ayaklarının bağlı olduğu somunun kaynak bağlantılarının kopması sonucu, aracın üzerine düştüğünü ve vefat ettiğini; davalılar aleyhine, ... 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2003/585 Esas sayılı dosyası ile ceza davası açıldığını; davalılardan tamir atölyesinin sahibi ...'in, iş kazalarını önlemek için işyerinde alınması gerekli sağlık ve güvenlik tedbirlerini almadığından; diğer davalı, mekanik servis liftinin imalatçısı ....'nin sahibi ...'ın ise; kaldırma makinelerinde bulunması gerekli kriterlere uygun olmayan imalattan eksik ve hatalı üretilen ve gerekli periyodik bakım ve onarımı yapılmayan mekanik liftin imalatçısı olarak kusurlu olduklarını; müvekkillerinin, eş ve baba desteğini yitirdiklerini belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, ... için 500,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi, ... için 500,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 21.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ..., cevap dilekçesinde; davanın kendisi ile bir ilgisinin olmadığını, konu edilen ve arıza yaptığı iddia edilen lift makinesini Altındağ ....'nin üretip sattığını belirterek, husumet itirazında bulunmuş; tamirhane sahibi diğer davalı ...'in aracın düşmesini engellemek için ayrıca alması gereken önlemleri almadığını, tarafına atfedilecek bir kusur olmadığını savunarak; haksız davanın reddini karar verilmesini istemiştir.Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kusurlu olmadığını, işyerinde gerekli tüm önlemleri aldığını, asıl kusurlu olanın bu lifti imalat eden diğer davalı ... isimli imalatçının olduğunu; çünkü, bu aracı teknik şartlara ve ...'ye uygun olarak yapmadığını; müvekkilinin, defalarca, gelip aracın bakımını yapmasını istemesine rağmen, oyaladığını ve gelip bakımını yapmadığını ileri sürerek; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalı ... hakkındaki davanın husumetten reddine, davacıların ıslahla ilgili taleplerinin zamanaşımı nedeni ile reddine, davacı ... için 500,00 TL maddi, 6.000,00 TL manevi tazminatın, davacı ... için 500,00 TL maddi, 4.000,00 TL manevi tazminatın 29.03.2003 olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı ...'den alınıp davacılara verilmesine, davacıların manevi tazminata ilişkin fazla taleplerinin reddine karar verilmiştir. Karar taraflarca temyiz edilmiştir.
1)Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davacılar vekili, dava dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, murisin eşi ... için 500,00 TL maddi, kızı ... için 500,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmuş, 13.05.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini davacı ... için 97.139,04 TL'ye, davacı ... için 14.676,00TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili, ıslah dilekçesine karşı, ıslah edilen taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek, reddini talep etmiştir. Mahkemece; olayın, 29.03.2003 tarihinde gerçekleştiği, murisin bu tarihte vefat ettiği, zararın da bu tarihte gerçekleştiği, davacıların davasını zararın gerçekleşmesinden ve öğrenmesinden 10 yıl geçtikten sonra ıslah ettiği gerekçesiyle; ıslahla ilgili taleplerinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Bilindiği gibi, 'belirsiz alacak davası' 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda düzenlenmediği halde 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (m.107) ile düzenlenmiş bir dava çeşididir.
Belirsiz alacak davası, hukukî niteliği itibariyle bir eda davasıdır.Belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davacının dava açacağı miktarı ya da değeri, tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesinin imkânsız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekir. Davacı açılacak davanın miktarını tam ve kesin olarak biliyorsa, yahut bunu bilebilecek durumda ise, belirsiz alacak davası açılamaz.( ... Dergisi Mart 2012 Sayı 80 sayfa 83 vd)
Öte yandan, usul kurallarının yürürlüğe girdikten sonra halen devam etmekte olan davalara da uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Bu nedenle, davanın, ...nın yürürlük tarihinden önce veya sonra açılmış olmasının bir önemi yoktur.
6100 sayılı HMK ile HUMK'nu yürürlükten kaldırmış, ...nın 107.maddesi ile belirsiz alacak davası olarak bir dava çeşidi hukuk hayatımıza girmiştir. Eldeki dava, belirsiz alacak davasıdır. Kısmi dava değildir. Usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesi ilkesi sebebi ile, HMK.'nın 107'nci maddesi bu dava bakımından da uygulanır. Davanın taraflarının yada Hakimin davanın başlangıcında gerçek zararı hesap etmesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla davadaki alacak likit değildir. Gerçek alacak miktarı bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Bu nedenle, ıslahla arttırılan miktar zamanaşımına tabi değildir.
Davacıların, olay nedeniyle, maddi zararlarının hesap edildiği 28.03.2013 tarihli bilirkişi raporu; davacı vekiline 07.05.2013 tarihli celsede tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından maddi tazminat talepleri 13.05.2013 tarihinde ıslah edilmiştir. Zararın miktarının öğrenilmesinden itibaren davacı tarafça dava ıslah edildiğinden, ıslah talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2)Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi hükmünde, 'Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için, ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir.
Bundan başka, ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.' denilmektedir. Aynı düzenleme, yeni Türk Borçlar Kanununun 74.maddesi hükmünde de; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklinde önceki kanuna paralel şekilde düzenlenmiştir.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Öğreti ve uygulamada hukuk hakiminin, maddi olaylara ve özellikle fiilin hukuka aykırılığına ilişkin olarak ceza hakimi tarafından yapılan tespitlerle bağlıdır. Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir. Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz. Hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır.
Başka bir deyişle, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Ancak, bu bağlayıcılık ve kesin delil niteliği ceza davasında yargılanan kişi yönünden söz konusudur. Ceza mahkemesinde sanık olarak yargılanan kişi dışında başkaları hakkında açılan hukuk davasında bu kurallar uygulanamaz.
Somut olaya gelince, Ceza dosyasında iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi kurulundan alınan 30.04.2004 tarihli kusur raporunun hüküm kurmaya yeterli olduğu gerekçesiyle yeniden kusur yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmamış buna istinaden maddi tazminat miktarları belirlenmiş, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ve bahsi geçen kanun hükümleri çerçevesinde ceza dosyasında verilen kusur raporu ile bağlı olunmadığı dikkate alınmamıştır.
Aynı zamanda, bilirkişi raporunu hazırlarken, raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır.HMK'nın 279.maddesine göre: bilirkişi raporu Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak, bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir. Ceza dosyasında alınan kusur raporu doğrultusunda, maddi tazminat hesabının yapıldığı bilirkişi raporu Yargıtay denetimine elverişli değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece; tarafların kusurunun belirlenmesi hususunda, konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulundan rapor alınarak bu rapor doğrultusunda Yargıtay ve taraf denetimine elverişli maddi tazminat hesabı konusunda rapor alınıp tüm deliller birlikte değerlendirilmek sureti ile hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi de doğru görülmemiştir.' Gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuş, davacı ve davalı karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair karar düzeltme istemi yerinde olmadığından REDDİNE,
Davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine yeniden yapılan incelemede ise; karar düzeltmeye konu uyuşmazlık, davacının ıslahla artırdığı miktar yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ve açılan davanın belirsiz alacak davası mı, ya da kısmi dava mı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının ve hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek, açtığı davaya kısmi dava denir. Bir kimsenin kısmi dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır.
Davacı vekili dava dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla maddi ve manevi zararının tazminini istemiştir. Dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı tarafından kısmi dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir dava ile talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür. Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir. Ancak, kesilen zamanaşımı kesilme tarihinden başlayarak yeniden başlar. Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresince taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar. Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir.
Tüm bu bilgiler ışığında, somut olay irdelendiğinde; davacının 29.03.2003 tarihinde gerçekleşen haksız eylem nedeniyle davalı aleyhinde 03.11.2003 tarihinde fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat davası açtığı, 07.05.2013 tarihli bilirkişi raporunun tebliği üzerine, 13.05.2013 tarihinde davayı kısmen ıslah ettiği ve ıslah talebine karşı da davalı vekili süresinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Dava açılmakla, fazlaya ilişkin haklar yönünden zamanaşımı kesilmediğinden, kısmi ıslaha karşı da zamanaşımı definin yerinde olduğu ve fiilin işlendiği tarihten itibaren 6098 sayılı TBK.'nun 72.mad.(eski BK.60/1.mad.) gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinin ıslah dilekçesinin verildiği tarih itibariyle dolduğu ve bu nedenle de, yerel mahkemenin ıslahla ilgili talebinin zamanaşımı nedeni ile reddine ilişkin kararın yerinde olduğu anlaşılmıştır.
SONUÇ: Ne var ki; mahkeme kararının, Dairemizin 2014/10175 E.sayılı bozma ilamının 2 no'lu bendinde açıklanan nedenlerle bozulması gerekirken, değerlendirmede yanılgıya düşülerek 1 no'lu bendde açıklanan nedenlerle de bozulduğu bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davalının karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 12.03.2015 gün ve 2014/10175 E.- 2015/4007 K. sayılı bozma ilamının 1 no'lu bendinin kaldırılarak, hükmün, anılan bozma ilamının 2 no'lu bendinde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde düzeltme isteyene iadesine, 03.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.