Ceza Genel Kurulu 2015/1110 E. , 2016/229 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Hırsızlık suçundan sanık ...'ün beraatine ilişkin, Beyoğlu 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2009 gün ve 342-151 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 2. Ceza Dairesince 25.07.2012 gün ve 24482-28216 sayı ile, 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi amacıyla mahalline iade edilmiştir.
Duruşma açarak değerlendirme yapan İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesince 04.04.2013 gün ve 131-281 sayı ile sanığın beraatine karar verilmiş, hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 08.09.2014 gün ve 7978-19933 sayı ile;
'02.07.2012 tarihinde kabul edilerek, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 2. maddesinin 2. fıkrası gereğince, şikayetçi kurumun zararını tazmin etmesi halinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilerek; dosya içerisindeki 06.03.2013 tarihli bilirkişi raporunda normal tarife üzerinden hesaplanan kaçak elektrik bedelinin 907,09 TL olduğunun bildirilmesi karşısında; sanığa bilirkişi tarafından belirlenen değer esas alınmak suretiyle katılan kurumun zararını makul bir süre içerisinde giderme imkanı tanınıp, 'şikayetçi kurumun zararını gidermesi halinde 6352 sayılı Yasanın Geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine' dair bildirimde bulunularak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve soruşturma sonucu delil takdiri yoluna gidilmek suretiyle yazılı biçimde hüküm kurulması' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi ise 26.05.2015 gün ve 339-197 sayı ile;
'...Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.07.2012 tarihli yazısı ile mahkememiz dosyasının iade edildiği ve mahkememizce bozma doğrultusunda işlemler yapılarak, sanığın kaçak elektrik bedelini ödemediğinin belirlendiği ve sonrasında 04.04.2013 tarihinde sanığın beraatine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay bozma kararında belirtilen hususla ilgili işlemlerin daha önceden yapıldığı, sanığın üzerine atılı suçu işlemediği, eylemin hukuki ihtilaf boyutunda kaldığı ve bu nedenle eylemin suç oluşturmadığı' gerekçesiyle direnerek sanığın önceki hükümde olduğu gibi beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.11.2015 gün ve 367080 sayılı 'bozma' istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan sanığa, katılan kurumun zararını gidermesi halinde 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine dair bildirimde bulunularak hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden beraat kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkin ise de, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanığa duruşma gününün tebliğ edildiği ancak sanığın duruşmaya katılmadığı, bu şekilde aleyhine olan bozma kararına karşı sanıktan diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanığın beyanının alınması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam olunarak yokluğunda direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...;
'A) Genel Olarak
Temyiz üzerine verilen bozma kararı sonrasında mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen kurallar yönünden 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi henüz yürürlükte bulunmayıp halen 5320 sayılı Kanunun 8. maddesine göre 1412 sayılı CMUK'nın 326. maddesi yürürlükte bulunmaktadır. 1412 sayılı CMUK'nın 326. maddesi 2. fıkrasında sanık ya da müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunmaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi yargılamaya devam edilerek davanın gıyapta bitirebileceği, ancak 'Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği' belirtilmiştir. Yani kural, davetiyeye rağmen duruşmaya katılma olmasa da yargılamaya devamla karar verilebileceği, istisnası ise, verilecek ceza bozma konusu olan cezadan daha ağır ise sanığın dinlenilmesi gerektiğidir.
İstisna olarak düzenlenen ve uygulamada aleyhe bozma olarak tanımlanan durum, kanunun lafzi yorumuna göre sadece 'bozma konusu olan cezadan' daha ağır bir ceza verilecek olmasıdır. Yani sanık hakkında verilen ve ceza içeren bir kararın bozulması halinde bozma üzerine mahkeme bozmaya uyduğu takdirde vereceği ceza daha ağır olacağı için bu kural uygulanacaktır. Bu durumda kural, beraat kararının aleyhe bozulmasını da kapsamaktadır. Ancak yine kanunda belirtildiği gibi verilecek cezanın daha ağır olması yani beraat yerine cezaya hüküm olunması halinde bu kural uygulanacaktır. Bunun içinde mahkemenin aleyhe olan bozma kararına uyarak; Yargıtay bozma kararı doğrultusunda aleyhe bir karar verebileceğini belirtmesi gerekir. Aksine mahkeme bozma ilamını haklı bulmaz ve verdiği beraat kararının doğru olduğu kanaatiyle direnme kararı verirse mahkemeden sanığın mutlaka dinlenmesini beklemek, yasanın gerek lafzına gerekse düzenleme amacına aykırı düşecektir.
B) Yargıtay Genel Ceza Kurulu Kararları
Yargıtay Genel Ceza Kurulunun 1412 sayılı Kanunun yürürlük zamanında ve 01.06.2005 tarihinde sonra konuyla ilgili vermiş olduğu istikrar kazanmış kararlarda özetle; 'Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya bakacak mahkemece CMUK'nın 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhe sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma; kendi savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmaktadır. Bu hüküm, savunmada hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardır...' (03.10.2010 tarih 3/168-178, 11.06.1996 tarih 1/122-129, 26.12.1994 tarih 2/345-363, 17.04.1989 tarih 5/94-148 sayılı...)
Ceza Genel Kurulunun belirtilen kararlarında bu kuralın savunma hakkının sınırlanmasının sonucu olduğu, sonuç olarak sanığın lehe olan bir düzenleme olduğu belirtilmektedir. Genel Kurulun istikrar kazanmış kararlarına göre aleyhe bozma üzerine, direnme (+ beraat) kararı verilmesi için mutlaka sanığın bozma kararına karşı beyanlarının alınması gerekecektir.
C) Yasal Düzenlemeler ve Sanığın Lehine olan Kararın Tespiti
Yargıtay Ceza Genel Ceza Kurulunun kararları karşısında beraat kararının mı yoksa zamanaşımı nedeniyle düşme kararının mı veya gecikmiş olarak verilen beraat kararının mı sanığın lehine olduğunun belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanaatimizce hiç kuşkusuz en süratli şekilde verilen beraat kararı sanığın en lehine olan durumdur.
Anayasanın 141/4. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 290. maddesine göre 'Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez.' Benzer hüküm 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan CMUK'nın 309. maddesinde de mevcuttur.
5271 sayılı CMK'nın 307. maddesinde ve yine 5320 sayılı Kanunun 8. maddesine göre yürürlükte bulunan CMUK'nın 326. maddesinde 'Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği' hükme bağlanmıştır.
5271 sayılı CMK'nın 193/2 maddesine göre 'Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.'
Kanun koyucu tarafından Anayasanın 141/4. maddesi doğrultusunda; savunma hakkının kısıtlanmaması için yargılanma aşamasında uyulması gereken konulara ilişkin CMK'nın çeşitli maddelerinde düzenlemeler getirilmiş ve son olarak hükümden önce son sözün hazır olan sanığa verileceği (CMK'nın 216/3) belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi yargılamanın en çabuk şekilde bitirilmesi amaçlandığı gibi bu amaca ulaşırken sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması esas alınmıştır. Yargılama sonucunda ulaşılan sonucun sanığın lehine olması durumunda sanığın savunma hakkını güvence altına alan usul kurallarına uyulmaması önemsenmemiş, amaca aykırı bir şekilcilik öngörülmemiştir.
Kanunun bu düzenleme biçimi ve amacı ve ceza yargılamasının temel hedefi gözetildiğinde, süratle sonuçlanan bir davada sanığın lehine konulan bir kanun hükmünün ihlal edilmemesi mi yoksa sanığın beraat etmesi yani aklanması mı sanığın lehine değerlendirilecektir. Somut olaya geldiğimizde sanığın lehine (suçu işlediği sabit olmadığından beraatine) karar verilmiş, karar temyiz incelemesi sonucunda sanığın suçu işlediği ve bu nedenle mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle bozulmuştur. Burada bozma kararının sanığın aleyhine olduğu kuşkusuzdur.
Ancak Yargıtay Ceza Dairesinin vermiş olduğu aleyhe bozma kararı kesin bir sonuç değildir, yerel mahkemenin bu karara direnme yetkisi bulunmaktadır. CMUK'nın 326 maddesinde bozma kararı üzerine mahkemenin öncelikle taraflara davetiye göndererek bozma kararına karşı beyanlarını sorması gerektiği daveti uymadıkları takdirde yokluklarında karar verilebileceği ancak bozma konusu cezadan daha ağır bir ceza verilecek olması halinde savunma hakkının korunmasını teminen sanığın bozma kararına karşı beyanlarının mutlaka sorulması gerektiği, mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı bulunduğu, daire kararına uyma zorunluluğu bulunmayıp ceza genel kurul kararına uymak zorunluluğu düzenlenmiştir.
Uyma Kararı; Yargıtay dairesinin verdiği bozma kararı üzerine işi yeniden ele alan mahkemenin Yargıtay'ın görüşüne uygun bularak ve bozma kararı doğrultusunda yargılama yapmayı kabul etmesidir. Alt mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılamada 'uymadan sonraki serbestlik' ilkesinden yararlanarak serbestçe karar verebilirse de bunun istisnası CMUK'nın 326. maddesinde düzenlenmiş olup; bozmanın belirli bir eksiklik nedeni ile yapılması halinde uyma kararı verildikten sonra mahkeme bozma kararındaki eksikliği gidermek zorundadır. İkinci istisna ise aleyhe temyiz bulunmaması halinde sonuç cezayı ağırlaştırmamaktır. (aleyhe bozma).
Sonuç olarak ve özetle yerel mahkeme bozma kararı üzerine yaptığı yargılamada sonuç kararını vermeden önce bozma kararına uyma ya da direnme yönünde bir karar verecek, verdiği bu karar doğrultusunda işlem yapacak ya da yeni bir karar verecektir.
Mahkeme bozma kararından önce mahkûmiyet kararı vermiş ve bozma kararı aleyhe olup bozmaya uyulması halinde mahkemenin bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa daha fazla ceza vermesi gerekiyorsa CMUK'nın 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Mahkemenin direnme kararı vermesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak sanığa önceki cezadan yani bozma kararına konu olan cezadan daha fazla ceza verilmesi mümkün olamayacağından, sanığın aleyhine sonuç doğması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Zira sanık dinlenmeden aleyhine bir karar verilmesi söz konusu olmamaktadır.
Mahkemece bozma kararından önce beraat kararı verilmesi ve bozma kararının aleyhe olması durumlarında, bozmaya uyulması halinde mahkemenin, bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa bu kez ceza vermesi gerektiğinden, CMUK'nın 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Direnme kararı verilmesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak önceki beraat kararından daha aleyhe bir karar verilmesi söz konusu olamayacağından, sanığın aleyhine sonuç doğmaması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Dinlenmemesi verilecek kararın niteliğine göre aleyhe bir sonuç doğurmayacaktır.
D) Sonuç
Sonuç olarak yukarıda da belirtildiği üzere sanığın beraatine ilişkin kararın aleyhe bozulması halinde, mahkemece direnme kararı verilmesi durumunda bu direnme kararının doğal sonucu mahkemenin önceki kararını tekrarlamasıdır yani yine beraat kararı vermesidir. Mahkeme beraat kararı verirken CMK'nın 223. maddesinde de belirtilen beraat sebeplerinden birisine ve herhalde önceki gerekçeye göre hüküm kuracaktır. Bu durumda mahkemenin herhangi bir eksik araştırma ve soruşturmaya veya yeni bir kanıt tartışmasına girmemesi nedeniyle sanığın yokluğunda beraat kararı verilmesi sanığın aleyhine bir sonuç doğurmayıp aksine bir an önce aklanması sonucunu doğurması ve adil yargılanma hakkından yararlanmasını temin etmesi nedeni ile lehine sonuç doğuracaktır. Bu gerekçelerle sanığın savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesinden bahisle, beraat kararının aleyhe bozulması üzerine direnme kararının doğal sonucu olarak verilen beraat kararından önce sanığın mutlaka bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulması gerektiğine dair sayın çoğunluk görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.05.2015 gün ve 339-197 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.