T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/829
KARAR NO : 2021/858
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/11/2018
NUMARASI: 2014/362 2018/1144
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2021
İlk derece mahkemesince verilen kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette babası ... 03/11/1999 tarihinden ölümünden sonra 2000 yılından itibaren pay sahibi olarak yer aldığını, davalı şirketçe babasının ölümünden sonra ilkokul mezunu müvekkilinin cahilliğinden faydalanılarak notere götürmek suretiyle veya doğrudan okumasına müsaade edilmeden bir takım belgeler imzalatıldığını, müvekkilinin esasen hangi belgeleri imzaladığı ve nerede olduklarını bilmemekle birlikte, davalı şirketin 09.05.2012 tarihinde yapılan 2011 yılı olağan genel kurul toplantısı, 25.04.2011 tarihinde yapılan 2010 yılı olağan genel kurul toplantısı, 04.03.2010 tarihinde yapılan 2009 yılı olağan genel kurul toplantısı, 07.04.2009 tarihinde yapılan 2008 yılı olağan genel kurul toplantısı, 15.04.2008 tarihinde yapılan 2007 yılı olağan genel kurul toplantısı, 30.03.2007 tarihinde yapılan 2006 yılı olağan genel kurul toplantısı, 28.03.2006 tarihinde yapılan 2005 yılı olağan genel kurul toplantısı, 08.04.2005 tarihinde yapılan 2004 yılı olağan genel kurul toplantısı, 22.03.2004 tarihinde yapılan 2003 yılı olağan genel kurul toplantısı, 30.04.2003 tarihinde yapılan 2002 yılı olağan genel kurul toplantısı, 29.04.2002 tarihinde yapılan 2001 yılı olağan genel kurul toplantısı, 27.04.2001 tarihinde yapılan 2000 yılı olağan genel kurul toplantısı, 26.05.2000 tarihinde yapılan 1999 yılı olağan genel kurul toplantısı ile 17.06.2003 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında, toplantı tarih ve saatinin müvekkiline bildirilmediğini, müvekkilinin toplantıya bu nedenle katılamadığını, şirketin elde ettiği kardan müvekkilinin payını almadığını, genel kurullarda şirket karının olağanüstü yedeklere ayrılmasına karar verildiğini, 2008, 2007, 2006, 2005, 2004, 2003, 2002, 2001, 2000 ve 1999 yıllarına ait toplantılar ve 17.06.2003 tarihli olağanüstü toplantıda müvekkilinin yokluğunda sahte imza atıldığını, anonim şirketlerin genel kurul toplantısına paydaşların TTK'ya göre usulüne uygun olarak davet edilmesi gerektiğini, babasının ölüm tarihinden beri müvekkiline hiç bir şekilde kar payı verilmediğini, bu durumun ana sözleşmeye aykırı olduğunu belirterek, müvekkilinin usulüne uygun olarak genel kurul toplantılarına çağrılmadığından ve de imzası yokluğunda sahte olarak atılmış olduğundan, 09.05.2012, 25.04.2011, 04.03.2010, 07.04.2009, 15.04.2008, 30.03.2007, 28.03.2006, 08.04.2005, 22.03.2004, 17.06.2003, 30.04.2003, 29.04.2002, 27.04.2001 ve 26.05.2000 tarihli genel kurul kararlarının mutlak butlan ile hükümsüzlüğüne karar verilerek iptaline, 2000 - 2012 yılları arasındaki 1.000-TL kar payının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; TTK'nın 381. maddesi gereğince genel kurul kararlarına karşı açılacak iptal davalarının kararın alındığı tarihten itibaren 3 ay içerisinde açılması gerektiğini, bunun hak düşürücü süre olduğunu, davacının en son 09/05/2012 tarihinde gerçekleştirilen ve 2011 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan kararların iptalini istediğini, davacının gerek 2009 yılından önceki genel kurullara katılmış olması ve gerekse 09/05/2012 tarihinde gerçekleştirilen 2011 yılına ait olağan genel kurul toplantısı ilanı ve kendisine yapılan tebliğ ile de önceki yıllara ilişkin olarak 2000 - 2010 yılları arasında yapılan tüm olağan genel kurullardan haberi olduğunu, bu durumda davacının gerek 2000 - 2010 ve gerekse 2011 yıllarına ait genel kurul toplantıları kararları için en geç 09/08/2012 tarihinde dava açması gerekirken, 3 aylık hak düşürücü süreyi geçirdikten sonra 11/02/2013 tarihinde davayı ikame ettiğinden davanın öncelikle bu yönden reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin ve yönetim kurulunun bugüne kadar kardeş olmaları sebebiyle hiçbir hissedarın hakkına halel getirmeyecek şekilde şirketin iştigal konuları ile ilgili işleri gerçekleştirdiğini ve kararlar aldığını, tüm hissedarların ve aile bireylerinin yapılan işlerden haberi olduğunu, davacının beyan ve iddialarının aksine kar payı dağıtılmamasında ana sözleşmeye aykırı bir durum bulunmadığını, ana sözleşmede kar payı dağıtılacağı yazılı olsa dahi, genel kurul kar payı dağıtılmamasına ve karın şirket menfaatleri için yedek akçe olarak ayrılmasına karar verebileceğini, genel kurulun alacağı bu haklı kararda hukuka aykırılık bulunmadığından davacının aksi yöndeki iddialarının da dinlenmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin 2000 yılında davacının hissedar olmasını takiben 2003 yılında yasal zorunluluklar nedeniyle sadece bir kez sermaye artırımına gittiğini, bunun da davacının yararına bir şekilde bedelsiz ve eşit oranda gerçekleştirildiğini, hal böyle iken davacının aksi yöndeki beyan ve ibdalarının gerçeği yansıtmadığı gibi, üstelik aradan geçen uzunca yıllara rağmen 2000 - 2011 yılları arası tüm genel kurullara ait kararların iptalini talep etmesinin de son derece haksız ve kötü niyetli olduğunu, ayrıca noter belgelerinden de görüleceği üzere davacının çok kısa zaman aralıkları ile çok farklı imzaları kullandığını, sabit bir imzasının olmadığını ve zaman zaman kendisini vekille temsil ettirdiğinin açıkça anlaşıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacının katılmadığı halde 30/04/2003, 17/06/2003, 22/03/2004, 08/04/2005, 28/03/2006, 15/04/2008 ve 07/04/2009 tarihli genel kurul toplantılarında adına sahte imza atıldığının tespit edildiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16/11/2016 tarihli 2005/8391 Esas 2006/11756 Karar sayılı hükmünde de belirtildiği üzere davacının bizzat katılarak oylamalarda oy kullanmış gibi ve oy kullanma görevini ifa etmiş gibi gösterilmesi halinde genel kurulun yok hükmünde olduğu, bu nedenle davacının imzasının sahte olarak atıldığı bu genel kurul kararlarının yoklukla malul olduklarının tespitine karar verilmesinin gerektiği, davalı taraf her ne kadar hak düşürücü süre itirazında bulunmuş ise de, yoklukla butlan halinde hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı, dava konusu olan diğer genel kurul kararlarında ise, bilirkişi rapor ve ek raporlarında yokluk ve / veya butlan yaptırımına tabii tutulacak bir durumun bulunmadığı, bu nedenle bu kararların iptal davasına tabi olabileceği, ancak genel kurul kararlarının iptali için de hak düşürücü sürenin dava konusu diğer genel kurul kararları yönünden geçmiş bulunduğu, bu nedenle söz konusu kararlar yönünden davanın reddinin gerektiği, kaldı ki bir an için hak düşürücü süre dolmasaydı dahi, yoklukla malul olduklarına karar verilen ve davacının imzasının sahte olarak kullanıldığı kararlar dışındaki genel kurullarda alınan kararların esasen iptal sebebini de taşımadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2002/11904 Esas - 2003/5051 kararında, kar payı dağıtımının TTK'nun 533. maddesi gereğince genel kurulun yetkisinde olduğu, genel kurulca verilecek karar ile muaccel olduğu, ancak genel kurul direngen olup, kar payı dağıtmamakta direnirse o vakit şirket ortağının mahkemeden kar payı dağıtılması ve miktarı hususunda dava açabileceği hususundaki hükmü nazara alınarak, bilirkişi heyetinden şirketin finansal alanı, o finansal alandaki genel kurul tarihlerinde görülen Türkiye'deki ekonomik durum ve şirketin faaliyet alanı ve kapasitesi nazara alınarak; şirketin kar payı dağıtması gerekirken dağıtmamakta direngen hale düşüp düşmediği hususunda ek rapor alındığı, bilirkişi heyetinin ikinci ek raporunda şirketin faaliyet ve mali durumuna nazaran kar payı dağıtmamakta direngen hale düştüğünün kabul edilemeyeceği tespit edilmiş olup, bu tespitin de kabule şayan bulunduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 30/04/2003, 17/06/2003, 22/03/2004, 08/04/2005, 28/03/2006, 15/04/2008 ve 07/04/2009 tarihli genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunun tespitine, diğer iptal taleplerinin zaman aşımı nedeniyle reddine, davacının kar payı alacağı isteminin de reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davalı vekili; karara esas alınan imza incelemesi raporlarının eksik inceleme ürünü ve hatalı olduğunu, raporlara yönelik itirazlarının değerlendirilmediğini, bu raporlarda, farklı imzalar kullandığı sabit olan ve hatta davadan çok kısa bir süre öncesine ait bir ihtarnameye noter huzurunda attığı imzaya dahi, mahkeme huzurunda bu noter belgesi gösterilip sorulduğunda, imza benim değil diyen davacının kendi imzaları arasındaki benzerlik ve farklılıkların bilirkişilerce teknik olarak incelenmediğini, davacının toplantılara katıldığı resmi belgelerle, hükümet komiseri tutanağı ile sabitken, üstelik üzerinden yıllar geçtikten sonra imzasını inkar eden kötüniyeti açık davacının, tutanaklara da değişik imza atmış olabileceğinin açık olduğunu, nitekim raporlarda davacının eli ürünü olduğu tespit edilen 2001 ve 2007 yılı genel kuruluna ait davacı imzaları ile, eli ürünü olmadığını ifade ettikleri 2006 yılı ve farklı olmasına karşın yine eli ürünü olduğunu iddia ettikleri 2002 yılı genel kurul imzaları ile eli ürünü olmadığını ifade ettikleri 2008 yılı imzaları arasında çok büyük benzerlikler bulunduğunu, raporlardaki 2001-2002-2007 yılında yapılan genel kurullara ait hazirun cetvellerindeki imzaların davacı eli ürünü olduğu, davacının 2010-2011-2012-2013 yıllarında yapılan genel kurullara ise katılmadığı ve hazirun cetvellerinde imzasının bulunmadığı yönündeki tespitlerin doğru olduğu ve bu tespitlerin, dosyada mevcut posta kayıtları ve sair delillerle sabit olması, davacının bir kısım toplantılara katıldığını, bir kısım toplantılara ise usulüne uygun çağrıya rağmen katılmadığını doğrular mahiyette olduğunu, ayrıca davacı taleplerinin MK'nın 2. maddesine aykırı olmasına rağmen mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, artık bu aşamadan sonra toplantılara katılmayarak alınan kararlara hiçbir itirazda da bulunmayan davacının, imzanın kendisine ait çıkmadığı 2009 yılı ve öncesine ait genel kurullara ilişkin iptal talebinde bulunmasının, kötüniyet taşıdığını, TMK 2. maddesindeki dürüstlük kuralına da uygun olmaması sebebiyle, davacının genel kurul kararlarının iptalini isteme hakkının bulunmadığını, ayrıca davacının işbu davada bir taraftan genel kurul kararlarının iptalini talep etmesi, diğer taraftan ise kar payı dağıtılmasına karar verilmesini talep etmesinin de, davacının içinde bulunduğu çelişkiyi ve kötü niyeti gösterdiğini, yine davacının 2007 yılındaki toplantılara katıldığı ve tutanaktaki imzaların kendisine ait olduğu tespit edildiğine, yani davacı 2007 yılında yönetim kurulunu ve denetçileri yapılan işlemlerle ilgili ibra etmiş olduğuna göre, mahkemenin artık 2007 yılı öncesine ait genel kurullarla ilgili iptal kararı verememesi gerektiğini, davacının şirketteki hissesi 1,38 olup, davacının sahip olduğu pay oranı ve toplantılarda kararların diğer ortakların oybirliği ve/veya oybirliğine yakın nisaplarla alınmış olması itibariyle, genel kurullarda alınan veya alınacak kararlara bir etkisinin olmayacağının da açık olduğunu belirterek, kararın kabule ilişkin kısmının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı şirketin 09.05.2012, 25.04.2011, 04.03.2010, 07.04.2009, 15.04.2008, 30.03.2007, 28.03.2006, 08.04.2005, 22.03.2004, 17.06.2003, 30.04.2003, 29.04.2002, 27.04.2001 ve 26.05.2000 tarihli genel kurul kararlarının mutlak butlan ile hükümsüzlüğü ile 2000-2012 yılları arasındaki döneme ilişkin kar payının tahsili istemine ilişkindir.Genel kurul kararlarının tarihleri itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK'nın 381. maddesi hükmüne göre; kanun ve esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde iptal davası açılabilir. Kararın yoklukla malul olduğu hallerde ise iptal davası herhangi bir süreye tabi olmaksızın açılabilecektir. Somut olayda; davaya konu 30.04.2003, 17.06.2003, 22.03.2004, 08.04.2005, 28.03.2006, 15.04.2008 ve 07.04.2009 tarihli genel kurul toplantılarına ait hazirun cetvellerinde davacıya atfen atılan imzaların davacının eli ürünü olmadığı tespit edilerek söz konusu genel kurul kararlarının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Mahkemece bu hususta ATK ve grafoloji uzmanlarından oluşan iki ayrı heyetten rapor alınmış olup, raporlar birbirini doğrular niteliktedir. Bu nedenle davalı vekilinin, itirazlarının dikkate alınmadığı ve raporların hükme esas alınamayacağı yönündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Ancak dava konusu karar batıl olsa da, butlan iddiasının ileri sürülmesi TMK'nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanımı niteliğinde kabul edildiği takdirde, artık kararın hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/2104 esas 2013/19627 karar sayılı ilamında; 'genel kurul kararının butlanın ileri sürülmesi herhangi bir süreye tabi olmamakla birlikte, butlana ilişkin tespit talebinin maksatlı, gayrımeşru ve icapsız olarak geciktirilmesi, örneğin bir kararın uygulanmasına ve bu uygulamanın sonuçlarına yıllarca, itirazsız rıza ve tahammül gösterilip de, sonradan butlanının ileri sürülmesi ve bir kimsenin kararın butlanını eskiden beri bilmesine rağmen buna menfaati icabı ses çıkarmayıp da ancak hesaplayamadığı sonuçlarını gördükten sonra kararın butlanının tespitini dava etmesinin hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi gerektiği, doktrinde de, ortaklık dahil hiç kimsenin zararı sözkonusu olmaksızın uygulanmış olan batıl bir kararın sonradan butlanının ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendiği gibi, etkisi ve önemi genellikle oldukça kısa bir süre devam eden bilanço, kar ve zarar hesabı kararının butlanının uzunca bir süre geçtikten sonra ileri sürülmesinin de çok defa hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıyacağına da işaret edildiği (Bkz. Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 2009 s.156-157)' belirtilmiştir.Dava konusu butlana tabi kararların içeriğine bakıldığında, 17.06.2003 tarihli olağanüstü genel kurulda bedelsiz sermaye artışına karar verildiği, diğer tüm genel kurul kararlarının ise bilanço ve kar zarar hesapları ile yönetim ve denetim kurulunun ibrası, şirket karının ihtiyat olarak şirket bünyesinde bırakılması hususlarına ilişkin olduğu, kararların bu haliyle etkisi kısa bir süre devam eden, şirket veya ortaklara zarar verici nitelik taşımayan kararlardan olduğu anlaşılmaktadır. Davacının imzasını inkar ettiği 27.04.2001, 29.04.2002 ve 30.03.2007 tarihli toplantılara ilişkin hazirun cetvellerindeki imzanın kendisine ait olduğunun tespiti karşısında bu toplantılara katılan davacının, yokluğunda yapılan genel kurul toplantıları ve bu toplantılarda alınan kararlardan haberdar olmaması hayatın olağan akışına aykırıdır. Dava tarihinin 11.02.2013 olduğu da dikkate alındığında, söz konusu genel kurul kararlarına karşı uzun yıllar sessiz kalan davacının, yıllar sonra kararların hükümsüzlüğünü ileri sürmesi bu bakımdan hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Bu durumda davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli değildir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, belirtilen husus yeniden yargılama gerektirmediğinden kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 15/11/2018 Tarih 2014/362 Esas 2018/1144 Karar sayılı kararın HMK.'nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; 'Davanın REDDİNE'İlk Derece yargılamasına ilişkin olarak; 'Alınması gereken 59,30-TL karar ve ilam harcından 24,30-TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 35-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,Davalı tarafça yapılan 1.837,50-TL yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Davalı vekili için takdir olunan 4.080-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, Davalı tarafça yatırılan 44,40-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde iadesine, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davalı tarafından yapılan 44,63-TL istinaf yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK 'nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2021