12. Ceza Dairesi 2019/3551 E. , 2019/8083 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs
Hükümler : 1- Sanık ... hakkında TCK’nın 277/1, 277/2, 43/1, 62, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
2- Sanık ... hakkında TCK’nın 277/1, 277/2, 43/2, 62,
53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, mahalli Cumhuriyet savcısı ve sanıklar Nurettin ile Muammer tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet savcısının ve sanıklar Nurettin ile Muammer’in sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- İncelenen dosyada; sanık ... ile adı geçenin babası olan diğer sanık ...’in 18.08.2013 tarihinde Ramazan isimli şahsı kasten yaraladıkları iddiasına ilişkin olarak kolluk görevlilerince bilgileri alınan ve sanıkların savunmalarının aksine mağdur Ramazan’ın sanıklar tarafından darp edildiğini beyanla sanıklar aleyhine ifade veren katılan ... ve onun oğlu olan diğer katılan ...’in vekilleri tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına verilen 04.04.2014 tarihli dilekçe üzerine başlatılan adli soruşturma sonunda; “Şikayetçilerin 2013 yılının Ağustos ayında meydana gelen bir yaralama olayında şüpheliler aleyhine tanıklık etmesi sebebi ile şikayetçiler ve şüpheliler arasında husumet bulunduğu, şüpheli Nurettin'in bir kaç defa karşılaştıkları zaman olaya ilişkin tanıklık yapmaması hususunda Ahmet’e ‘Tanıklık yapmayın, yoksa sonu kötü olur’ şeklinde sair tehditte bulunduğu, şüpheli Muammer'in ise 2 kez müştekilere ait olan eve giderek ‘Bize şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız, ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız’ şeklinde tehditte bulunduğu...” ibarelerine dayalı olarak sanık ...’in katılan ...’e yönelik TCK’nın 106/1-2. madde, fıkra ve cümlesindeki tehdit suçunu ve sanık ...’in katılanlar Abdullah, Ahmet ve katılan ...’ın eşi olan diğer katılan ...’a yönelik TCK’nın 106/1-1. madde, fıkra ve cümlesindeki tehdit suçunu zincirleme şekilde işlediklerinin iddia edildiği,
Yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda, “...Dosya kapsamında sanıkların atılı suçu işlediklerine dair her ne kadar katılanların beyanları dışında herhangi bir tanık beyanı vs. bulunmuyor ise de katılanların beyanları dikkate alındığında ve dosya kapsamına getirtilen mahkememizin 2013/239 E, 2014/337 K, sayılı ilamın incelenmesinde katılanların bu dosyada sanıklar aleyhine tanık olarak beyanda bulundukları, sanıkların o dosya bakımından cezalandırılmalarına karar verilirken gerekçeli kararda tanık olarak dinlenen katılanların beyanlarına atıf yapıldığı ve katılanların birbiri ile örtüşür samimi beyanları dikkate alınarak katılanların beyanlarına itibar edilmiş ve sanıkların atılı suçu işledikleri kanaatine ulaşılmıştır. Sanıkların atılı suçu işledikleri yönündeki kanaatin hasıl olmasında sanıkların mahkeme huzurundaki savunmalarında katılanlar ile aralarında husumet bulunduğunu doğrulamış olmaları da etkili olmuştur.” biçimindeki gerekçeye dayalı olarak sanıklara yüklenen fiillerin sübut bulduğu kabul edilip, gerçeği söylemekle yükümlü olan tanıkları hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden sanıkların sübut bulan eylemlerinin, iddianamede nitelendirilen tehdit suçunun yanı sıra kovuşturma evresinde ek savunma hakkı verilen TCK'nın 277/1. madde ve fıkrasındaki yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu da oluşturduğu değerlendirilerek, TCK'nın 44/1. madde ve fıkrasında düzenlenen fikri içtima kapsamında daha ağır cezayı gerektiren yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan temel cezalar tayin edilip, hükmolunan temel cezalarda TCK'nın 277/2. madde ve fıkrası uyarınca artırım yapılmak ve her iki sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Ancak, dosya içerisinde, sanık ...’in, katılan ...’e, “Tanıklık yapmayın, yoksa sonu kötü olur.”; sanık ...’in, katılanların evine iki kez giderek, onlara, “Bize şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız, ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız.” şeklinde tehditte bulunduklarına dair hukuka uygun, gerçekçi, akılcı, olayı temsil edici, kanıtlayıcı, mutlak surette her türlü kuşkuyu gidermeye yeter düzeyde delil bulunmamaktadır.
Dosyadaki deliller incelendiğinde; sanıklar aşamalarda haklarında ileri sürülen iddiaların tamamen asılsız olduğunu, katılanlarla aralarında 2009 yılında meydana gelen bir adam öldürme olayı nedeniyle başlayan ve daha sonra da devam eden husumetten dolayı katılanların kendilerine iftira attıklarını ifade ederek, suçlamaları kabul etmemişlerdir.
Katılanlardan Abdullah soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 04.04.2014 tarihli beyanında, “2013 yılının Ağustos ayında Nurettin ve Muammer ile Mehmet köyümüzde Ramazan’ı dövmüşlerdi. Bu olaya ben ve oğlum Ahmet tanık olmuştuk... Bu darp olayı yaşandıktan 20 gün kadar sonra Muammer iki kez evimize geldi. Bize ‘Siz neyinize güveniyorsunuz, biz bir sürü kişiyiz, torunlarım yetişiyor, siz ne yapabilirsiniz, olayı görmedim deyin, gördüm diyenin gözünü oyarız.’ şeklinde tehdit içerikli sözler söyledi. Ben kendisine ne gördü isem onu söylerim dedim. Savcılıkta ve jandarmada gördüklerimi söyledim. Muammer bizim eve geldiğinde eşim Suzan ve oğlum Ahmet bulunmaktalardı. Tarihlerini tam olarak hatırlamıyorum. Bu olay nedeniyle doğrudan bana yönelen bir tehdit olayı olmadı; ancak, oğlum Ahmet’i o tarihten beri sürekli şüpheliler tehdit etmektedirler. Oğlumdan bunu duyuyorum. Şüpheliler bugüne kadar telefon ile arayıp tehdit etmediler...”, duruşmanın 05.11.2014 tarihli oturumunda; “...Sanık ... ben daha tanıklık yapmadan önce yanıma gelerek ‘Tanıklık yapmayın, yoksa sonu kötü olur’ dedi. Ayrıca Muammer iki kez evimize gelerek bize hitaben ‘Şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız’ dedi. Ayrıca ‘Bu davadan ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız’ dediler.” biçiminde;
Katılanlardan Ahmet soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 04.04.2014 tarihli beyanında, “Ben 2013 yılı Ağustos ayında meydana gelen şüphelilerin Ramazan’ı dövdükleri olaya şahit olmuştum. Bu olaydan bir gün sonra köy kahvesinde oturmakta iken Nurettin bana ‘Neden Ramazan’ı hastaneye götürdün, bıraksaydın ölseydi’ dedi. Bundan birkaç gün sonra köy içerisinde karşılaştık. Bana ‘Sakın tanıklık yapma, sonu kötü olur’ dedi. Bu sırada yanımda kimse yoktu. Aynı şekilde farklı zamanlarda iki kez daha beni tehdit etti. Yine bu olaylara ilişkin de tanığım yoktur. Yine başka bir gün kahvede oturduğum sırada Muammer beni çağırdı. Birlikte yürürken bana ‘Sakın şahitlik yapmayın, sizi de onlar gibi yaparız’ dedi. Bu olayı duyan kimse olmadı. Olaydan bir ya da bir buçuk ay kadar sonra Muammer iki kez evimize geldi. Bize ‘Şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız, ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız’ dedi. Bu sırada annem, babam ve ben evde idik. Olayı başkaca gören olmadı. Ayrıca şüpheli Nurettin bu yıl içerisinde savcılığa iki kez beni ve babamı şikayet etti. Olmayan olayları olmuş gibi göstererek şüpheli olarak ifademizi aldırdı...”; duruşmanın 05.11.2014 tarihli oturumunda; “...Davanın görüldüğü sırada biz daha tanıklık yapmadan önce sanık ... bize ait eve iki kez geldi. Geldiğinde bize hitaben ‘Şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız’ dedi. Ayrıca ‘Bu davadan ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız’ dediler.” biçiminde;
Katılanlardan Suzan soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 09.04.2014 tarihli beyanında, “... Bundan yaklaşık 5-6 ay kadar evvel Muammer evimize iki kez geldi ve bana, eşim Abdullah'a ve oğlum Ahmet'e hitaben bize ‘Şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız, ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız, karını kızını hergün tarlaya koyuveriyorsun, nasıl cesaret edip bizimle uğraşacaksın’ şeklinde tehditlerde bulundu... 2013 yılı Ağustos ayında oğlum köy kahvesinde oturmakta iken Nurettin oğlumun yanına gelerek 2013 yılının Ağustos ayında meydana gelen olayla ilgili olarak oğlum Ahmet’e ‘Tanıklık yapmayın, yoksa sonu kötü olur, onları nasıl dövdüğümüzü gördünüz, sizi de aynen o şekilde döveriz’ demiş.”, duruşmanın 05.11.2014 tarihli oturumunda; “... Muammer iki kez evimize gelerek bize hitaben ‘Şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, biz de oyarız’ dedi. Ayrıca ‘Bu davadan ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız’ dediler.” biçiminde beyanlarda bulunmuşlardır.
Görüldüğü üzere, katılanların sanık ...’in evlerine geldiğini iddia ettikleri tarihe ilişkin anlatımları uyumlu değildir. İddiaya konu olaylarla ilgili herhangi bir tanık yoktur. Esasen katılanlar, iddia ettikleri olayların hemen akabinde şikayetçi olmamış, toplanması muhtemel delillerin kaybına da kendileri neden olmuştur.
Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” temel hukuk prensibi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılması için, suçun tereddüte yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesi gerekir. Oluş şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı mahkum etmek, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir.
O halde, sanıklarla aralarında husumet bulunan katılanların, herhangi bir delille desteklenmeyen, kanaat vermekten uzak, hayatın olağan akışına uygun düşmeyen, kuşkudan arınmamış, soyut beyanlarına itibar edilemeyeceği nazara alınıp, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanıklar hakkında açılan kamu davalarından sanıkların CMK’nın 223/2-e madde, fıkra ve bendi gereğince ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, sanıklar hakkında yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Katılan ...’in soruşturma evresindeki beyanına göre sanık ...’in kendisine yönelik “Sakın tanıklık yapma, sonu kötü olur.” sözlerini, 19.08.2013 tarihinden birkaç gün sonra söylediği, sanık ...’in evlerine geliş tarihleri ise 18.08.2013 tarihinden bir ya da bir buçuk ay kadar sonra olduğu, katılan ...’ın soruşturma evresindeki beyanına göre sanık ...’in evlerine geliş tarihleri 18.08.2013 tarihinden 20 gün kadar sonra, katılan ...’ın soruşturma evresindeki beyanına göre ise 09.04.2014 tarihinden 5-6 ay kadar olduğu anlaşılmakla;
28.06.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 69. maddesi ile TCK'nın 277. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “veya yapılmakta olan bir soruşturmada,” ve “şüpheli veya” ibarelerinin madde metninden çıkarılması nedeniyle karar tarihinde ve halen mevcut olan düzenleme uyarınca yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun oluşabilmesi için, “yapılmakta olan bir soruşturma” değil, “görülmekte olan”, yani; “mahkeme esasına kaydedilmiş ve henüz sonuçlanmamış” bir dava bulunması gerektiğinden, sanıkların mağdur Ramazan’ı kasten yaraladıklarına dair 04.09.2013 tarihli iddianamenin hangi tarihte mahkemesince kabul edildiği ve esasa kaydedildiği denetime olanak verecek şekilde araştırılıp, katılanlara, iddia ettikleri tehdit eylemlerinin anılan davanın açılmasından önce mi sonra mı olduğu sorularak, katılanların suç tarihine ilişkin beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi, aksi takdirde, sanıklar lehine yorum yapılarak suç tarihlerinin belirlenmesi, sonucuna göre TCK'nın 7/2. madde ve fıkrasındaki, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü gözetilerek, sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, şikayet tarihi olan 04.04.2014 tarihi suç tarihi olarak kabul edilip, eksik inceleme ve yetersiz gerekçelere dayalı olarak sanıklar hakkında yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
b) İddianamede yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan dolayı sanık ... hakkında TCK'nın 43/1. madde ve fıkrasının uygulanması talep edilmediği halde, CMK'nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınmadan, zincirleme suça ilişkin hükmün uygulanması suretiyle sanık ...’in savunma hakkının kısıtlanması,
c) Sanık ...’in katılan ...’e yönelik “Sakın tanıklık yapma, sonu kötü olur.” sözlerini hangi tarihlerde söylediği araştırılıp, tereddütsüz şekilde belirlenmeden, adliyeye karşı işlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle şikayetçilerin anılan suçun mağduru olmadıkları da gözetilmeden, “... sanık ...'in birkaç defa karşılaştığında, aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda katılan ...'e yönelik olarak zincirleme şekilde ‘tanıklık yapmayın, yoksa sonu kötü olur’ şeklinde sözler söylediği, yine aynı husumetten kaynaklı olarak sanık ...’in katılanlara ait eve giderek katılanlara yönelik olarak tek bir eylemle birden fazla mağdura karşı zincirleme şekilde ‘bize şahitlik yapanların bu devirde gözünü oyarlar, bizde oyarız, ceza alırsak sizinle her türlü uğraşırız’ şeklinde sözler söylediği...” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle sanık ... hakkında TCK’nın 43/1 ve sanık ... hakkında aynı Kanun’un 43/2. madde ve fıkralarındaki zincirleme suç hükümlerinin uygulanması,
d) Sanıklar hakkında TCK'nın 277/1-2. madde ve fıkraları ile zincirleme suç hükmü uygulanarak belirlenen 2 yıl 11 ay hapis cezasından TCK’nın 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılması sonucunda, sanıklara, 2 yıl 5 ay 5 gün hapis cezası hükmetmek yerine, 2 yıl 5 ay 6 gün hapis cezası hükmolunarak fazla ceza tayini,
e) T.C. Anayasa Mahkemesinin, TCK'nın 53. maddesine ilişkin olan 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda TCK'nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, mahalli Cumhuriyet savcısının ve sanıklar Nurettin ile Muammer’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 03.07.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.