4. Ceza Dairesi 2017/18556 E. , 2017/24048 K.
İş ve çalışma hürriyetinin ihlali ve birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-c, 62/1-2, 117/1, 119/1-c ve 62/1-2. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 8 ay hapis ve dört kez 10 ay hapis cezaları ile cezanlandırılmasına, bu cezaların anılan Kanun'un 51. maddesi gereğince ertelenmesine dair İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 24/01/2013 tarihli ve 2012/570 Esas, 2013/79 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından 09/04/2017 gün ve 6132 sayı ile kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/04/2017 gün ve KYB. 2017-24365 sayılı ihbarnamesi ile dava dosyasının dairemize gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Aynı Makemenin 16/03/2016 tarihli aynen infaza ilişkin ek kararının, ilk kararın kanun yararına bozulması halinde hukuken geçersiz olacağı düşünülerek yapılan incelemede,
Dosya kapsamına göre, sanığın mağdurlara 'ya kürtleri buradan göndereceksin yada dükkanına zarar vereceğiz, senin yaptığını taksimdeki orospular yapmaz...” şeklinde sözlerle her dört müştekiyi de aynı anda tehdit ettiğinin ve onlara yönelik çalışma hürriyetini ihlal ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, anılan suçların birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi nedeniyle, zincirleme suç hükümleri gereği bir kez ceza verilip, bu cezanın Türk Ceza Kanunu'nun 43/2. maddesi ile artırılması gerekirken, her bir müşteki için ayrı ayrı ceza verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Sanık ve haklarında atılı suçlardan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar kurulan diğer iki sanık için, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2012/97593 soruşturma sayılı dosyası üzerinden 05/07/2012 tarihli iddianameyle 'Şüphelilerin akrabaları olan Samet Dinç'in şikayetçilerden Levent Karagöz ile çalışmış olduğu iş yerinde tartışması ve kavga etmesi nedeniyle 30/06/2012 günü şikayetçi Uğur Uzunere ait Kemerburgaz İstanbul Caddesinde bulunan İskele Balıkçısı isimli iş yerine geldikleri, burada şikayetçilerle tartışmaya başladıkları tüm şikayetçilere hitaben sinkaflı kelimelerle hakaret ettikleri, sinkaflı kelimelerle hep birlikte şikayetçileri tehdit ettikleri, ya kürtleri buradan göndereceksin ya da dükkanına zarar vereceğiz, bu iş yerinde kürt çalıştırmayacaksın, bu senin yaptığını Taksimdeki orospular yapmaz demek suretiyle birden fazla kişi ile beraber tehdit, hakaret, iş ve çalışma hürriyeti aleyhine suç işledikleri, Şikayetçiler beyanı, şüpheliler beyanı, tanıklar beyanı, arama yakalama görüşme tutanakları ve ekli evrak kapsamından anlaşılmakla; Şüphelilerin yargılamalarının yapılarak eylemlerine uyan müsnet suçlardan 5237 sayılı TCK'nın 106/1.1. cümle, 2-c, 125/1, 43/2, 117/1, 119/1-c, 44, 53, 61, 62 maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları' talebiyle kamu davası açıldığı,
Dosyanın İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2012/570 Esasına kaydedildiği, yapılan yargılama sonucunda, 'Yukarıda açık kimliği yazılı Şüphelilerin akrabaları olan Samet Dinç'in şikayetçilerden Levent Karagöz ile çalışmış olduğu iş yerinde tartışması ve kavga etmesi nedeniyle 30/06/2012 günü şikayetçi Uğur Uzunere ait Kemerburgaz İstanbul Caddesinde bulunan İskele Balıkçısı isimli iş yerine geldikleri, burada şikayetçilerle tartışmaya başladıkları tüm şikayetçilere hitaben sinkaflı kelimelerle hakaret ettikleri, sinkaflı kelimelerle hep birlikte şikayetçileri tehdit ettikleri, ya kürtleri buradan göndereceksin ya da dükkanına zarar vereceğiz, bu iş yerinde kürt çalıştırmayacaksın, bu senin yaptığını Taksimdeki orospular yapmaz demek suretiyle birden fazla kişi ile beraber tehdit, hakaret, iş ve çalışma hürriyeti aleyhine suç işledikleri, Şikayetçiler beyanı, şüpheliler beyanı, tanıklar beyanı, arama yakalama görüşme tutanakları ve ekli evrak kapsamından anlaşılmakla, Şüphelilerin yargılamalarının yapılarak eylemlerine uyan müsnet suçlardan 5237 sayılı TCK'nın 106/1.1. cümle, 2-c, 125/1, 43/2, 117/1, 119/1-c, 44, 53, 61, 62 maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları KAMU ADINA İddia ve Talep olunur.' içerikli iddianameyle açılan kamu davası üzerine yapılan yargılamalar sonucunda, TCK'nın 43/2. maddesi kapsamında zincirleme suç durumuyla 44/1. maddesi kapsamında fikri içtima durumu olmaksızın atılı tüm suçların aynen iddianamede anlatılan şekilde her üç sanık yönünden de, mağdur sayısı kadar olmak üzere 4(dört) kere tüm yasal unsurlarıyla birlikte ayrı ayrı sübuta erdiği, duruşmaya katılan mağdurların sanıklardan şikayetçi olmadıklarını belirtmeleri karşısında atılı takibi şikayete bağlı hakaret suçu yönünden düşme kararı verilmesi gerektiği, sanık ...'in adli sicil kayıt örneğinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kayıt mevcut olup, diğer iki sanığın ise sabıkasız oldukları ve tüm sanıkların suçlarını tevil yollu ikrar ettikleri, dosyada mevcut tüm delillerden anlaşılmış olmakla' şeklindeki gerekçeyle kanun yararına bozmaya konu edilen sanık ... hakkında, hakaret suçlarından şikayet yokluğu nedeniyle kamu davalarının düşmesine dair kararlar verildiği, diğer eylemleri nedeniyle de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-c, 62/1-2, 117/1, 119/1-c ve 62/1-2. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 8 ay hapis ve dört kez 10 ay hapis cezaları ile cezanlandırılmasına, bu cezaların anılan Kanun'un 51. maddesi gereğince ertelenmesine karar verildiği,
Bu hükümlerin 08.03.2013 tarihinde temyiz edilmeksizin yöntemince kesinleştiği, sanığın denetim süresi içerisinde 27.11.2013 tarihinde gerçekçekleştirdiği kasten yaralama eylemi nedeniyle, İstanbul 80. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/380 E.-2014/384 K. sayılı ve 30.12.2014 tarihli kararıyla neticeten 3 ay 22 gün hapis cezasına mahkum edildiği bu kararın 11.02.2016 tarihinde Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleşmesi üzerine erteli cezaların infazı için ihbarda bulunulduğu, İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2012/570 Esas, 2013/79 Karar sayılı ve 16/03/2016 tarihli ek kararıyla erteli cezaların aynen infazına karar verildiği anlaşımıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanığın mağdurlara 'ya kürtleri buradan göndereceksin yada dükkanına zarar vereceğiz, senin yaptığını taksimdeki orospular yapmaz...” şeklinde sözlerle her dört müştekiyi de aynı anda tehdit ettiğinin ve onlara yönelik çalışma hürriyetini ihlal ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, anılan suçların birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi nedeniyle, birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit ve iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarından birer kez ceza verilip, bu cezalarda Türk Ceza Kanunu'nun 43/2. maddesi uayarınca artırım yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309.maddesinin 1.fıkrasında “Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunması halinde bu maddede düzenlenen olağanüstü yasa yoluna konu olabileceği belirtilmiştir.
Y.C.G.K.'nun 17.7.2007 gün ve 2007/145-172 sayılı, 27.3.2007 gün ve 2007/73-76 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere hükümdeki diğer yasaya aykırılıklar giderilmeden, uyuşmazlık konusunda karar verilmesi halinde, hukuka aykırılıkları giderme ve ülkede uygulama birliğini hukuka uygunlukla sağlama amacına hizmet için öngörülen 'Kanun yararına bozma' kurumu, bünyesinde hukuka aykırılık taşıyan hükümleri onaylama sonucunu doğuracaktır.
Uyuşmazlık konusunda bir karar vermeden önce, kanun yararına bozma istemine konu edilen hükümlerde başkaca yeni hukuka aykırılıkların bulunup bulunmadığının değerlendirlmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda;
1-Anayasanın 141, CMK’nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet Savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine imkan verecek biçimde olması gerekir. Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimini yapabilmesi için; kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, cezada artırım ve indirim gerektiren nedenlerin kanuni bağlamda tartışılması gerekirmektedir. Kanun yararına bozmaya konu edilen hükümlerde ise, açıklanan bu hususlara uyulmayarak gerekçesiz hükümler kurulmuştur.
2-5271 sayılı CMK'nın 226. maddesinde'(1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. (2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır. (3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir. (4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa
müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.' biçiminde düzenleme yapılmıştır. Sanık ... hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2012/97593 soruşturma sayılı ve 05/07/2012 tarihli iddianamesiyle 5237 sayılı TCK'nın 106/1.1. cümle, 2-c, 125/1, 43/2, 117/1, 119/1-c, 44, 53, 61, 62 maddeleri uyarınca cezalandırılması için kamu davası açılmasına karşın, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeye aykırı olarak ek savunma hakkı verilmeden, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-c, 62/1-2, 117/1, 119/1-c ve 62/1-2. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 8 ay hapis ve dört kez 10 ay hapis cezaları ile cezanlandırılmasına, bu cezaların anılan Kanun'un 51. maddesi gereğince ertelenmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
3-5271 sayılı CMK'nın 231/6. maddesinde '(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.'
biçiminde düzenleme yapılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16/02/2010 tarih ve 4/253-28 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, sanığın kabulü, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmalıdır. Gerek koşulları oluştuğu halde bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaması, gerekse hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin objektif koşulların gerçekleşmiş olmasına karşın bu koşulların oluşmadığından bahisle bu kurumun uygulanmamasına ilişkin hukuka aykırılıkların, hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle bu hususların yasa yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde de bir kuşku bulunmamaktadır.
Sanığın adli sicil kaydının incelenmesinde, suç tarihi itibariyle sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair bir adet kayıt bulunmaktadır.
Sanık, ceza verilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini beyan etmiştir.
Sanığa isnat edilen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit ve iş ve çalışma hürriyetinin ihali suçları nedeniyle dosyaya yansıyan ve talep edilen somut maddi bir zarar bulunmamakta, manevi zarar ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel oluşturmamaktadır. Sanık hakkında yükletilen suçlardan hüküm kurulurken sabıkasız oluşu ve duruşmada gözlemlenen hali olumlu değerlendirilerek takdiri indirim uygulanmasına, yine verilen cezanın süresiyle niteliği, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan ötürü sabıkasının bulunmaması ve suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık nazara alınıp yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılarak hükmolunan hapis cezalarının ertelenmesine karşın, 'atılı suçun mahiyeti göz önünde bulundurulduğunda, 'hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi' durumu sözkonusu ise de, adli sicil kayıt örneğinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kayıt mevcut olup mahkememizde bu yönden olumlu kanaat oluşmadığından,' biçimindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Oysa ki; CMK'nın 231/6. maddesi uyarınca, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapıldıktan sonra, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili bir karar verilmesi gerektiği gözetilmemiş ve her iki suç yönünden kanuni olmayan ve yetersiz gerekçeyle, CMK'nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
4-5271 sayılı CMK'nın 210/1. maddesinde 'Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir.' biçiminde düzenleme yapılmıştır. Sanık atılı suçlamaları kabul etmemiş, mağdurlar ise kendi araların birbirleriyle farklılıklar içeren anlatımlarda bulunmuşlardır. Olayın tek tanığı durumunda bulunan Füsun Uzuner ise anılan yasal düzenlemeye aykırı olarak duruşmaya çağrılmamış ve dinlenmemiştir.
5-Sanığın, akrabası olan Samet Dinç'in şikayetçilerden Levent Karagöz ile çalışmış olduğu iş yerinde tartışması ve kavga etmesi nedeniyle 30/06/2012 günü şikayetçi Uğur Uzunere ait Kemerburgaz İstanbul Caddesinde bulunan İskele Balıkçısı isimli iş yerine geldikleri, burada şikayetçilerle tartışmaya başladıkları tüm şikayetçilere hitaben sinkaflı kelimelerle hakaret ettikleri, sinkaflı kelimelerle hep birlikte şikayetçileri tehdit ettikleri, ya kürtleri buradan göndereceksin ya da dükkanına zarar vereceğiz, bu iş yerinde kürt çalıştırmayacaksın, bu senin yaptığını Taksimdeki orospular yapmaz demek suretiyle birden fazla kişi ile beraber tehdit, hakaret, iş ve çalışma hürriyeti aleyhine suç işledikleri iddia edilmiş, hakaret suçlarından şikayet yokluğu nedeniyle kamu davalarının düşmesine dair kararlar verilmiş, sanığın diğer eylemleri nedeniyle de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-c, 62/1-2, 117/1, 119/1-c ve 62/1-2. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 8 ay hapis ve dört kez 10 ay hapis cezaları ile cezanlandırılmasına ve bu cezaların ertelenmesine karar verilmiştir. Ancak; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/11/2014 tarih ve 2013/4-663-2014/498 E-K. sayılı kararında açıklandığı üzere, sanığın mağdurlara yönelik eylemlerinin aynı yer ve zamanda, birbirini takip eden söz ve davranışlarla gerçekleştirilip geçekleştirilmediği, hukuken bir bütün halinde tek bir suçu oluşturup oluşturmadığı ve bu bağlamda, TCK'nın 42. ve 44. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasının gerektiği gözetilmemiştir.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Yargıtay incelemesi sırasında saptanan yukarıda belirtilen yeni hukuka aykırılık nedenleri, Kanun yararına bozma konusu yapılmadığından belirtilen Kanun yolunun niteliği gereği resen giderilemeyecektir.
Kanun yararına bozma konusunun bu aşamada sonuçlandırılması, yapılan açıklamalar ışığında olanaklı bulunmamaktadır.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1) Kanun yararına bozma isteği hakkında bu aşamada bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,
2) Hükümlerde saptanan yeni hukuka aykırılık nedenleri açısından, Kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdiri için, dosyanın Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMEK üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, bu hususun değerlendirilmesinden sonra, diğer kanun yararına bozma isteminin incelenmesine, 03/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.