Ceza Genel Kurulu 2012/12-1537 E. , 2013/580 K.
İtirazname : 2008/279162
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANTALYA 7. Asliye Ceza
Günü : 13.06.2008
Sayısı : 1200-764
Taksirle öldürme suçundan sanık V.M..'in 5237 sayılı TCK'nun 85/1. maddesi gereğince 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.06.2008 gün ve 1200-764 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.06.2012 gün ve 23250-15872 sayı ile;
“Sanık müdafinin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir, ancak;
Maktülün tali kusurlu olduğu olayda, sanık hakkında tayin olunan hapis cezasının, seçenek yaptırımlara çevrilmesi hususu reddedilirken gösterilen gerekçe yasa maddesinin tekrarından ibaret olup, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışları yönünden mahkemeyi olumsuz kanaate ulaştıran sebeplerin neler olduğu denetime olanak verecek biçimde açıkça gösterilip yeterince tartışılıp değerlendirilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire Üyesi M.B..; 'yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 30.08.2012 gün ve 279162 sayı ile;
“...Gerek 765 sayılı Türk Ceza Yasası döneminde uygulanma olanağı bulunan 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 3. fıkrasında, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 50. maddesinin 4. fıkrasında taksirli suçlardan verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların, miktarına bakılmaksızın paraya çevrilebileceği düzenlenmiştir. Buradan hareketle 765 veya 5237 sayılı Yasalardan hangisi uygulanırsa uygulansın olayda bilinçli taksir hali bulunmadıkça taksirli suçtan verilen hapis cezasının, uzun süreli de olsa paraya çevrilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.
5271 sayılı CMK'nun 230. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan ve emredici nitelik taşıyan; 'mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar gösterilir' hükmü karşısında, somut olayda olduğu gibi, hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi yönündeki talepler üzerine mahkemece gerekçesi de gösterilmek suretiyle olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi zorunludur.
5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin 1. fıkrasında; 'kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; adlî para cezasına çevrilebilir' düzenlemesi yer almaktadır.
13.06.2008 günlü hüküm oturumunda sanık müdafiinin, 'daha önceki yazılı ve sözlü savunmalarımızı tekrar ediyoruz, kaza müvekkilin şeridinden meydana gelmiştir bu nedenle olayda kusuru yoktur, müvekkilin beraatine karar verilmesini talep ediyoruz, mahkeme aksi kanaatte ise cezanın alt sınırdan takdiri ile kanuni ve takdiri indirim maddelerinin uygulanmasını, verilen cezanın tedbire çevrilmesini talep ediyoruz' şeklinde beyanda bulunduğu, buna karşılık yerel mahkemece; yasada belirlenen cezanın alt sınırından uzaklaşılarak hüküm kurulduktan sonra, “dosya kapsamına, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarına, suçunu inkar etmesine göre ve takdiren sanık hakkında TCK'nun 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” karar verilmek suretiyle hükmolunan üç yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilmeyeceği yönünde irade ortaya konulmuştur. Hâkim, alt sınırdan uzaklaşarak hükmettiği üç yıl hapis cezasını paraya çevirmek için gösterdiği diğer yasal nedenlerin yanında ayrıca bu miktar hapis cezasını paraya çevirmenin somut olayın özellikleriyle bağdaşmayacağını da belirtmiştir.
Yukarıda ayrıntısıyla açıklanan suçun işlenmesindeki özellikler ve dosya içeriğine göre hükmolunan üç yıl hapis cezasının para cezasına çevrilmemesine ilişkin olarak yerel mahkemece gösterilen gerekçede herhangi bir isabetsizlik ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 19.11.2012 gün ve 27122-24454 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemece sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın suç tarihinde Antalya ili .. mahallesi .... sokak üzerinde yönetimindeki otomobil ile seyir halinde iken, karşı yönden bisikleti ile gelen 1992 doğumlu olup ilköğretim 7. sınıfa giden ölene çarpması sonucunda ölümle sonuçlanan yargılamaya konu trafik kazasının meydana geldiği,
Ölü muayene raporunda; ölümün genel beden ve kafa travmasına bağlı burun ve kaide kırığı ile müterafik ağız burun boşluğu kanamasından gelişen mekanik asfiksi sonucu gerçekleştiği,
08.02.2008 tarihli trafik kazası tespit tutanağı ile Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma sırasında dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen 17.08.2007 tarihli rapora göre; olayda ölenin asli, sanığın ise tali kusurlu olduğu,
Kovuşturma aşamasında yapılan keşif neticesinde komiser yardımcısı bilirkişi tarafından düzenlenen 12.11.2007 tarihli bilirkişi raporuna göre; olayda sanığın asli kusurlu olduğu, ölenin ise kusurunun bulunmadığı,
Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığının 16.04.2008 günlü raporuna göre ise; sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde seyrini sürdürürken yola gereken dikkatini vermediği, hızını mahal şartlarına göre ayarlamadığı, direksiyon hakimiyetine gerekli özen ve ehemmiyeti göstermediği, kendi seyir şeridini takiben seyrini sürdürmeyip karşı şeridi kullandığı, bu haliyle karşı yönden yol ortalarına yakın halde seyrederek gelen ölenin bisikleti ile çarpıştıkları ve meydana gelen olayda sanığın asli kusurlu olduğu, ölenin ise bisiklet ile kendi şeridinde seyrini sürdürürken karşı yönden şerit ihlali yaparak gelen otomobili gördüğünde iyice yolun sağ tarafına yanaşarak önlem alması gerekirken bu hususa özen göstermediği, önlem almayarak otomobil ile çarpıştığı, olayda tali kusurunun bulunduğu tespitine yer verildiği, yerel mahkemece bu raporun hükme esas alındığı,
Sanığın sorguda; olay tarihinde kendi şeridinde saatte 30 km. hızla yolun sağından gittiğini, karşı taraftan iki bisikletli çocuğun yarışarak geldiğini, bir tanesinin kendi üzerine doğru geldiğini, frene basıp sağ tarafa iyice yanaştığını ve durduğunu, buna rağmen bisikletli çocuğun üzerine gelerek aracına çarptığını ve yere düştüğünü, olayda kusurunun olmadığını söylediği,
Mahkemede; idaresindeki otomobil ile Sütçüler caddesinden kuzeye doğru giderken sağı virajlı olan bir yola geldiğinde karşıdan 3-4 tane bisikletli çocuğun yarış yaparak geldiklerini, onları görünce iyice sağa kaçmasına rağmen ölenin gelip aracının ön camının sağ tarafına çarptığını, gelen bisikletlilerin yolu tamamen kaplamış olarak geldiklerini beyan ettiği,
Yargılama aşamasında yapılan dört celsenin üçüne sanığın katıldığı, duruşma tutanaklarına sanığa ait herhangi bir olumsuzluğun yansımadığı, sanığın pişmanlığına ilişkin bir beyanının da bulunmadığı,
Yerel mahkemece; “Dosya kapsamına, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarına, suçunu inkar etmesine göre ve takdiren sanık hakkında TCK’nun 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK'nun 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; 'Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir'.
Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz' şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı halinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
5237 sayılı TCK'nun 50. maddesinin gerekçesinde, “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması halinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması halinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Ayrıntıları 07.06.1976 gün ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.
Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hakime TCK'nun 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hakimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nun 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, olayın gerçekleşmesinde asli kusurlu olan sanık hakkında hükmolunan 3 yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesine ilişkin olarak; “Dosya kapsamına, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarına, suçunu inkar etmesine göre ve takdiren sanık hakkında TCK’nun 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” şeklinde gösterilen gerekçede, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışları yönünden mahkemeyi olumsuz kanaate ulaştıran sebeplerin neler olduğuna açıkça yer verilmemiş olmakla birlikte, sanığın yargılama sürecinde pişmanlığını gösteren söz ve davranışının bulunmadığı da göz önüne alındığında, kendisini bu süreçte bizzat gözlemleyen ve olumlu kanaate ulaşmayan yerel mahkemenin hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi hususunda gösterdiği gerekçenin TCK'nun 50/1. maddesinde belirtilen kıstasları kapsayacak biçimde kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla da uyumlu olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; 'sanık hakkında hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmemesine ilişkin gerekçenin kanuni ve yeterli olmadığından bahisle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25.06.2012 gün ve 23250-15872 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3-Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.06.2008 gün ve 1200-764 sayılı hükmü usul ve kanuna uygun bulunduğundan ONANMASINA
4-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.11.2013 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 03.12.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.