6. Ceza Dairesi 2015/1267 E. , 2015/45591 K.
Tebliğname No : 6 - 2013/98099
MAHKEMESİ : İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde İle Görevli)
TARİHİ : 31/12/2012
NUMARASI : 2009/255 (E) ve 2012/370 (K)
SUÇLAR : Yağma, Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak, Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve bu örgüte üye olmak, Örgüte yardım etmek
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık F.. Y.. savunmanı tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30/12/2013 ve 17/04/2015 tarihli tebliğnameleri ile Dairemize gönderilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Sanık F.. Y.. savunmanı Avukat D... Dr. D... G...'ün süresinden sonra olan duruşmalı inceleme isteminin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
I-Sanıklar F.. Y.., F.. Y.., N.. Y.., A.. A.. S.. Y.., M.. A.. ve B.. A.. hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan düşme hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanıklar hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunda, katılan doğrudan doğruya suçtan zarar gören konumunda olmadığından, katılan vekilinin anılan suçtan verilen düşme hükümlerine yönelik temyiz isteminin, 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince, istem gibi REDDİNE,
II-Tüm sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak ve örgüte yardım etmek suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; katılan A.. B.. vekilinin temyiz itirazı yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin istem gibi ONANMASINA,
III-Sanıklar F.. Y.., F.. Y.., N.. Y.. ve A.. A.. hakkında yağma suçundan kurulan mahkumiyet; sanıklar S.. Y.., M.. A.. ve B.. A.. hakkında yağma suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 29/09/2009 tarih ve 2009/333 esas numaralı iddianamesiyle; sanık A.. K.. ve katılan A.. B..'ın, Karakaya F... Y... S...'nin ortak sahipleri oldukları, “Yalvaç” soy ismindeki sanıkların “Y... P...”, “Akmermer” soyisimli sanıkların ise “A... P... “ isimli petrol istasyonlarını işlettikleri, katılanın arkadaşı olan ve yine “A... P...” isimli petrol istasyonunu işleten A.... A....'ın, katılan tarafından sanıklarla tanıştırıldığı, A.. A.. ile sanıklara ait petrol istasyonları arasında, akaryakıt alım satımı yapıldığı, bu ticaret sırasında A.. A..'ın petrol istasyonu işleten sanıklara 225.000.- TL borçlandığı, bu borcunu ödeyememesi üzerine, sanıkların, A.. A..'ı katılanın kendileri ile tanıştırdığını ileri sürerek parayı katılandan tahsil etmeye karar verdikleri,
Bu kapsamda;
Birinci eylem: 2004 yılının Haziran ayında sanıklar F.. Y.., F.. Y.., N.. Y.. ve S.. Y..'ın katılanın ortağı olduğu oto servisine geldikleri, katılanı silahla tehdit edip döverek 225.000.- TL parayı iki gün içerisinde ödemesini istedikleri, bu eylem üzerine korkan katılanın birkaç gün içerisinde parayı toparlayarak sanıklardan F.. Y..'ı servise çağırdığı, sanıklar F.. Y.., N.. Y.., S.. Y.., A.. A.., M.. A.. ve B.. A..'in hep birlikte olay yerine geldikleri, katılan tarafından hazır edilen 225.000.- TL parayı aldıktan sonra, “senin borcun 500.000.- TL oldu, servisine el koyuyoruz, bir daha buraya gelme” diyerek katılanı iş yerinden kovdukları,
İkinci eylem: Katılanın, kendisinin ve ailesinin tehdit edilmesinden korktuğu için şikayette bulunmadığı ve İzmir'i terk ettiği, sanıkların fiilen el koydukları servisin ait olduğu “K... L... Ş...'ni” ve tüm mallarını resmen üzerlerine almak için plan yaptıkları, bu kapsamda katılanın ortağı olan sanık A.. K.. ile anlaşarak, “E... L...” isimli yeni bir şirket kurdukları, oto servisindeki tüm malları boşaltıp yeni şirkete aktardıkları, iş yerinde bulunan katılana ait nüfus cüzdanını ele geçirdikten sonra, katılanın kardeşi olan ve fiziken katılana çok benzeyen M.. B..'a ulaştıkları, bu kişiyi de tehdit ederek bankaya götürdükleri, katılana benzerliğinden yararlanarak K... Ş...'nin K... B.... K... şubesinde bulunan hesabından 22/06/2004 tarihinde 235.000.- TL çektikleri,
Üçüncü eylem: Yine 22/06/2004 tarihinde, katılanın kardeşi M.. B..'ı tehdit edip notere götürerek, abisi A.. B.. adına imza atmasını sağladıktan sonra, K... L... şirketine ait olan ve plakalı araçları, sanık A.. A..'in ortağı olduğu “A... A... Ü... L..” şirketi üzerine devrettikleri iddiasıyla üç ayrı yağma suçundan dava açıldığı,
Sanıklar savunmalarında özetle; katılanı akaryakıt işi yaptığından dolayı tanıdıklarını, T... P... isimli iş yerinin ortakları olan, katılan A.. B.. ve C... T...'ın, kendilerine ait “Y... P...” ve “A... P...” isimli iş yerlerinden akaryakıt aldıklarını, A.. B..'ın ayrıca F... S... de pompa koyarak burada da kendilerinden aldıkları akaryakıtı satmaya devam ettiğini, ödeme güçlüğüne düşünce oturup konuştuklarını, katılanın borçları karşılığında K... L... şirketindeki hisselerini kendilerine devretmeyi teklif ettiğini, bunun üzerine yeni bir şirket kurularak malların buraya devredildiğini, olayda zor kullanma yahut tehdit olmadığını beyan ettikleri, sanık F.. Y.. savunmanının temyiz dilekçeleri ekinde, “Y... P...” şirketinden, “K... L...” şirketi adına kesilmiş 31/03/2004 tarihli 8.155.800.000 TL tutarında 52481 sıra numaralı fatura ile yine “K... L...” tarafından keşide edilmiş bila tarih ve alacaklı kısmı boş bulunan Y.. K.... B...'na ait çekin onaylı örneğini ibraz ederek, bu evrakın taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi ortaya koyduğunu ileri sürdüğü, ayrıca K... L... şirketinin, yeni kurulan E... L... şirketine devredilmesi sırasında, işlemlerin usulüne uygun olarak düzenlenen beş fatura ile yapıldığını ve bunun karşılığında, yeni şirketin hesabından eski şirkete 22/07/2004, 23/07/2004 ve 03/08/2004 tarihlerinde ödeme yapıldığını belirterek buna ilişkin evrakın örneğini ibraz ettiği,
Katılan A.. B..'ın mahkemedeki ifadesinde; iddianamedeki eylemleri doğruladığı, T... P... isimli şirkete 2003 yılına kadar ortak olduğunu ancak sanıklara herhangi bir borcu bulunmadığını, sanıkların A... P... sahibi A... A...'tan alacaklarını tahsil edemeyince, kendisine yöneldiklerini beyan ettiği, ancak birinci eylemde kendisini tehdit ettiği ve para almak için servise geldiğini iddia ettiği kişiler arasında hangi sanıkların bulunduğunu açıkça ortaya koymadığı olayda;
Öncelikle katılan A.. B..'dan birinci eylemde kendisinden tehditle para istediği ve daha sonra da tahsilat için oto servisine gelip parayı alarak iş yerine el koyduğunu iddia ettiği kişiler arasında hangi sanıkların bulunduğunun açıkça sorulması,
Katılanın ortağı olduğu “K... L...”, bu şirketin mallarının bir kısmının devredildiği “E... L...”, sanıkların ortağı olduğu “Y... ve A... P...” isimli şirketler ile 2003 yılına kadar katılanın, C... T... ile birlikte ortağı olduğu öne sürülen “T... P...” isimli şirketin suç tarihi ve öncesine ait tüm defter, belge ve hesapları üzerinde bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak;
“K... L...” şirketine ait malvarlığının “E... L...” şirketi üzerine ne şekilde, hangi tarihte ve kimin imzasıyla devredildiği, karşılığında ödeme yapılıp yapılmadığı, devir belgelerinde katılan adına atılan imzaların gerçekten A.. B..'a ait olup olmadığının saptanması,
Katılanın ortağı olduğu “K... L...” ve “T... P...” şirketleri ile bir kısım sanıkların ortağı olduğu “Y... ve A... P...” isimli şirketler arasında akaryakıt alım satımına ilişkin ticaret bulunup bulunmadığı, varsa alınan malların karşılığının ödenip ödenmediğinin açıkça tespit edilmesinden sonra delillerin bir bütün halinde değerlendirilerek, sanıkların hukuki durumunun ve suçun vasfının belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde eylemlerin tek bir yağma suçunu oluşturduğu kabul edilerek bir kısım sanıklar hakkında mahkumiyet ve bir kısım sanıklar hakkında ise beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan A.. B.. vekili ile sanıklar F.. Y.., F.. Y.., N.. Y.. ve A.. A.. savunmanlarının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03/12/2015 tarihinde genel usule ilişkin muhalefetiyle ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtayın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıta'ya gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1 – Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırdığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabül ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.