Hukuk Genel Kurulu 2015/3340 E. , 2019/1274 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “rücu” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 5. İş Mahkemesince davanın ... yönünden reddine, davalı ... yönünden kabulüne dair verilen 27.01.2014 tarihli ve 2012/382 E., 2014/13 K. sayılı karar davacı ... vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.01.2015 tarihli ve 2014/4994 E., 2015/1307 K. sayılı kararı ile:
'…Dava rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın ... yönünden kabulüne, diğer davalı ... yönünden reddine karar verilmiştir.
Dava, 11.08.2010 tarihli iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahibine bağlanan gelir ve yapılan ödemelerin tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunu'nun 21. ve 23. maddeleridir.
Mahkemece, davalı işveren yönünden 23. madde koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılıp yöntemince incelenmemiştir.
5510 sayılı Kanunun 8’inci maddesinde sigortalıların hangi tarihte bildirilmesi ve tescil edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Buna göre; Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı olanların Kuruma bildirim yükümlülüğü işverene ait olup; 7’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalının işe giriş bildirgesi ile bildirilmesi gerekir. İnşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerinde işe başlatılacak sigortalılar için, en geç çalışmaya başlatıldığı gün; yabancı ülkelere sefer yapan ulaştırma araçlarına sefer esnasında alınarak çalıştırılanlar ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek işyerlerinde, ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihten itibaren bir ay içinde çalışmaya başlayan sigortalılar için, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç söz konusu bir aylık sürenin dolduğu tarihe kadar; Kamu idarelerince istihdam edilen 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'na göre işsizlik sigortasına tabi olmayan sözleşmeli personel ile kamu idarelerince yurt dışı görevde çalışmak üzere işe alınanların, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren bir ay içinde, işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmeleri gerekir.
5510 sayılı Kanunun “Süresinde Bildirilmeyen Sigortalılıktan Doğan Sorumluluk” başlıklı 23’üncü maddesinin 1. ve 2’nci fıkralarındaki düzenlemeye göre; işverenin rücu alacağından sorumluluğu için, çalıştırılan sigortalının işe giriş bildirgesinin süresi içinde Kuruma verilmemiş olması ve zararlandırıcı sigorta olayının da işe giriş bildirgesinin Kuruma verilmesinden veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten sonra meydana gelmemiş olması gerekir. Başka bir deyişle; sigortalının bildirimi kanunda belirtilen sürelerden sonra yapılsa bile, zararlandırıcı sigorta olayı işe giriş bildirgesinin verildiği veya çalışmanın Kurumca tespit edildiği tarihten sonra meydana gelmiş ise; işverenin anılan düzenleme kapsamında sorumluluğu yoluna gidilemez.
Sözü edilen madde ile; işverenin kaçak işçi çalıştırmasının önlemesi amaçlanmış olup, maddenin düzenleniş şeklinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 23’üncü maddeye göre işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk ilkesine dayanır. Zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemiş ise, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerekir. Öte yandan; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51’inci maddesindeki; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” ve 52’nci maddesindeki “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükümleri gözetilerek, zarar gören (sigortalının) müterafik kusurları da nazara alınarak söz konusu maddeler kapsamında Hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gereği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmiş olması, usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…'
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, rücu istemine ilişkindir.
Davacı ... vekili; davalı ...'e ait iş yerinde çalışan sigortalı İsmet Akman'ın 11.08.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat ettiğini, iş kazasının ...'ın İsmet Akman'ı ...'e ait iş yerinde öldürmesi şeklinde gerçekleştiği ve ...'ın İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.12.2011 tarihli kararı ile müebbet hapis cezası ile cezalandırıldığını, işveren ...'in 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 23. maddesi gereği sigortalının işe giriş bildirgesini kazadan sonra Kuruma verdiği için sorumlu olduğunu, sigortalının hak sahiplerine 4.489.98TL peşin sermaye değerli gelir bağlandığı ve 308.00TL cenaze yardımı yapıldığını ileri sürerek fazlaya dair hakkı saklı kalmak kaydıyla 5510 sayılı Kanun'un 21 ve 23. maddeleri gereğince şimdilik 2.398.99TL'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; müvekkiline ait iş yerinde İsmet Akman'ın kişisel husumeti bulunan bir şahıs tarafından öldürülmesinin iş kazası olarak kabul edilemeyeceğini, söz konusu olayın iş kazası olarak kabul edilmesi durumunda müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını ve 3. kişinin ağır kusuru nedeniyle illiyet bağının kesildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vasisi ... duruşmada alınan beyanında; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davacı Kurumun sigortalısı olan ve davalı ...'e (Asya Petrol Ürünleri Tic A.Ş.) ait iş yerinde pompacı olarak çalışan İsmet Akman'ın 11.08.2010 tarihinde gece saat 04.00 sıralarında iş yerine alkollü olarak gelen diğer davalı ... tarafından öldürüldüğü, olayın sigortalı İsmet Akman'ın iş yerinde çalıştığı sırada meydana gelmesinden dolayı iş kazası olduğu, olayla ilgili İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/343 E., 2011/427 K. sayılı dosya üzerinden yapılan yargılama neticesinde davalı ...'ın kasten adam öldürmek suçundan dolayı mahkumiyetine karar verildiği, 17.12.2013 tarihli raporda olay nedeniyle davalı ...'ın haksız tahrik altında sigortalıyı öldürmesinden dolayı %90 oranında kusurlu bulunduğu, olayın meydana gelmesinde davalı işveren ...'in ise kusuru olmadığı gerekçesiyle davalı ... aleyhine açılan davanın reddine, davalı ... aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ... vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece; 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesindeki sorumluluk hâllerinin işveren davalı ...'e uygulanmasının belirtildiği ancak işverenin bu sorumluluğunun uygulanabilmesi için olayla illiyet bağının bulunması gerektiği, işveren olarak davalının her türlü iş güvenliği tedbirini aldığı olayın tamamen maktul ile davalı ...'ın iş yeri dışındaki husumetlerinden kaynaklandığı, işverenin objektif sorumluluk hâllerinin bu durumda uygulanmasının söz konusu olmadığı, olayın mesai saati içerisinde ve iş yerinde meydana gelmesinin işverene sorumluluk yüklemek yönünden yeterli olmayacağı, somut olayda illiyet bağının bulunmadığı ve işveren yönünden 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesinin uygulanmasının mümkün görülmediği gerekçesiyle ve önceki gerekçeler de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sigortalının davalı ... tarafından iş yeri dışındaki husumetlerinden dolayı iş yerinde öldürülmesi şeklinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle davalı işverenin 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi kapsamında sorumluluğuna gidilip gidilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, yerel mahkemenin direnme kararının 4. paragrafında '...duruşmaya katılan tarafların görüşleri alındıktan sonra usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmasına karar verildiği ve bozma doğrultusunda işlem yapıldığı anlaşılmıştır.' ifadesinin maddi hata sonucu yazıldığı sonucuna varılarak bu ifadenin direnme kararından çıkarılmasına ve maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesine karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
5510 sayılı Kanun'da Kurumun rücu hakkı farklı konumdaki sigortalıları da içerecek şekilde 21, 23, 39 ve 76. maddelerinde düzenleme konusu yapılmıştır. Dava konusu uyuşmazlık ise 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi olmakla birlikte ilgili madde süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan doğan sorumluluk başlığı altında;
'Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, 21 inci maddenin birinci fıkrasında yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı olduğu halde, 8 inci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen süre içerisinde bildirimde bulunmayanlara, bildirimde bulunulmayan sürede meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenmez.' şeklinde düzenlenmiştir.
Süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan doğan sorumluluğun düzenlendiği 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi gereği işveren, çalıştırdığı sigortalıya karşı sorumlu olmasa dahi, Kuruma karşı sorumlu olacaktır. Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi hâlinde işveren, maddede belirtilen sigorta olaylarının (iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık) gerçekleşmesi ve Kurumun sigortalıya veya hak sahiplerine yardımda bulunması koşuluna bağlı olarak rücu davasına konu olan borçtan sorumlu olacaktır.
Kanundan kaynaklanan bu borç ile sosyal sigortanın korunması ve uğradığı zararın giderilmesi hedeflendiği gibi, işveren bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeye, yani işe giriş bildirgesi vermeye zorlanmakta, bu itibarla kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmeye çalışılmaktadır (Başterzi, S., Yıldız, G. B.: “Sosyal Sigortalar Kurumunun İşverene Rücu Hakkı”, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, İşveren Özel Eki, Eylül 2005, s. 3-22.). Ancak bildirimin kazadan önce ancak geç yapıldığı durumlarda, kayıt dışı istihdam bulunmadığından Kurumun 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi anlamında rücu hakkı doğmayacaktır. Anayasa Mahkemesi 506 sayılı Kanun 'un 10. maddesi (5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi) ile ilgili verdiği 20.05.1992 tarihli, 1991/61 E., 1992/34 K. sayılı kararında “Sosyal Sigortalar Yasası'nın 10. maddesindeki işveren, işyerinde çalıştırdığı işçiyi yasal süresi içinde Kuruma bildirmeyen işverendir. Buna karşılık 26. maddedeki işveren ise bu yükümlülüğünü yerine getiren işverendir. … 10. maddedeki işveren, işyerinde meydana gelen sigorta olayından doğan zararı, kusurlu olsun olmasın Kuruma ödemekle yükümlüdür. 26. maddedeki işveren ise, ancak kasdı, işçilerin sağlığını koruma ya da iş güvenliği ile ilgili kurallara aykırı davranışı veya suç sayılır bir eylemi sonucunda, işyerinde meydana gelen sigorta olayından doğan zararı kusuru oranında Kuruma karşı tazminle yükümlüdür. Yasa koyucunun, her iki madde kapsamına giren işverenler yönünden, ayrı hukuksal durumları ayrı kurallara bağlı tutmasında, eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır… İşyerinde çalıştırdığı işçiyi bildirmeyen (kaçak işçi çalıştıran) işveren, doğal olarak prim ödeme yükümlülüğünü de yerine getirmemektedir. Çalıştırdığı işçiyi bildirmeyen işverenin işyerindeki işçiler de sosyal güvenlik hakkından yararlandırılmaktadır. Bu durumda, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun önceden elde ettiği gelir (prim) kaynaklarından yapmış olduğu sosyal yardım harcamalarını bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemiş işverenden istemesi, sosyal sigorta sisteminin gereğidir.” şeklinde konuya açıklama getirmiştir.
Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi hâlinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hâllerinde ilgililere Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, 5510 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrasında yazılı sorumluluk hâlleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir. Burada işverenin kusurlu olması şartı aranmaz. İşveren zararlandırıcı sigorta olayından dolayı değil, bildirim yükümlülüğüne aykırı davrandığı için sorumlu tutulur.
Somut olayda işverenin iş kazası gerçekleşmeden önce bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediği konusunda uyuşmazlık bulunmamakla birlikte, söz konusu iş kazasında işvereni 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi kapsamında sorumlu tutabilmek için illiyet bağının bulunup bulunmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Yukarıda yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, Kurumun iş kazası veya meslek hastalığından dolayı maddi yardımda bulunması, işverenin de bildirim yükümlülüğünü ihlal etmiş olması 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesinde belirtilen sorumluluğun doğması açısından yeterlidir (Civan,O. E.: İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Rücu Hakkının Hukuki Niteliği ve Sosyal Güvenlik Kurumu Karşısında Sorumluluğun Koşulları, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 64 (3) 2015, s. 531-594.).
Kurum tarafından meydana gelen olay, iş kazası veya meslek hastalığı olarak nitelendirildiği sürece, olay tümüyle işçinin veya üçüncü kişinin ağır kusuru sonucu meydana gelse dahi 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi gereği işverenin sorumluluğuna gidilmelidir. İşçi iş yerinde bulunduğu esnada meydana gelen silahlı saldırı sonucu hayatını kaybederse, olayın sosyal güvenlik mevzuatı çerçevesinde iş kazası olarak kabul edileceği şüphesizdir. Silahlı saldırı şeklinde gerçekleşen iş kazasında, Kurum tarafından sigortalı veya hak sahiplerine gerekli parasal yardımlar yapılacağından dolayı, bildirim yükümlülüğünü ihlal eden işveren kusuru bulunmasa dahi 5510 sayılı Kanun'un 23. maddesi kapsamında sorumludur.
Ne var ki, söz konusu zararlandırıcı sigorta olayında işveren hiç kusuru olmasa bile, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarından sorumlu tutulacağı açık olmakla birlikte, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51 ve 52. maddeleri gereğince Kurumun rücu alacağından uygun bir indirimin yapılması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 15.03.1995 tarihli ve 1994/800 E., 1995/166 K. sayılı ilamında da “...Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, hak sahiplerinin işverenden isteyebileceği tazminat (tavan) miktarını önce kusur durumunu hiç gözetmeksizin belirlemek ve belirlenen tazminat miktarını geçmemek üzere davalının olaydaki kusursuzluğu dikkate alınarak Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uygulanarak varılacak sonuç uyarınca rücu alacağına hükmetmekten ibarettir...” şeklinde açıklama yapılarak bu husus vurgulanmış ve işverenin kusursuzluğu göz önüne alınarak hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: 1- Yerel Mahkemenin direnme kararının 4. paragrafında '...duruşmaya katılan tarafların görüşleri alındıktan sonra usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmasına karar verildiği ve bozma doğrultusunda işlem yapıldığı anlaşılmıştır.' ifadesinin maddi hata sonucu yazıldığı sonucuna varılarak bu ifadenin direnme kararından çıkarılmasına ve maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesine,
2-Davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.12.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.