Ceza Genel Kurulu 2012/1471 E. , 2014/35 K.MALA ZARAR VERMEELEKTRONİK İŞLEMLERCEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 38/ATÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 51TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 151TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 152TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 167TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 170
Mala zarar verme suçundan sanık T.. Ö..'ün 5237 sayılı TCK'nun 151/1, 152/2, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Alaşehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2009 gün ve 305-432 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.07.2012 gün ve 9895-8607 sayı ile;
“Tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık hakkında TCK'nun 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Katılanın, sanığın kayınpederi olduğunu beyan etmesi karşısında; sanığa ait aile nüfus kayıt tablosu getirtilip sonucuna göre 5237 sayılı TCK'nun 167/1-b maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.08.2012 gün ve 142694 sayı ile;
“Ulusal yargı ağı projesi (UYAP) ortamından alınan nüfus aile kayıt örneğine göre, 188...TC numaralı sanık T.. Ö..'ün suç tarihinde katılan T.. K..'ın kızı olan S.. Ö.. ile evli olduğu, sanığın kayınpederi olan katılana karşı işlemiş olduğu mala zarar verme suçu bakımından TCK'nun 167/1 maddesindeki 'yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların; a) haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, b) üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın, c) aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz' şeklindeki düzenlemeye göre sanığın şahsi cezasızlık halinin bulunduğu anlaşılmıştır.
5320 sayılı CMK'nun yürürlük ve uygulama sekli hakkında kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesinde, olayın daha fazla aydınlanması gerekmeden davanın düşürülmesine karar verilmesi gereken hallerde Yargıtay ilk derece mahkemesi yerine geçerek kendisinin son kararı alabileceği seklindeki düzenleme karşısında, sanığın, katılanın damadı olduğunun nüfus kaydı ile belirlenmesinden sonra yeniden yargılama yapılmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığından Yargıtay'ın davanın esasına hükmedebileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Zaten yerel mahkemenin de resmi nüfus aile kayıt tablosuna itibar edip ceza verilmesine yer olmadığına karar vermek dışında yapacağı başka bir araştırma bulunmaması nedeniyle yargılamayı çabuklaştırmak için özel dairenin 1412 sayılı CMUK'nun verdiği yetkiye dayanarak ceza verilmesine yer olmadığına kararı vermesi yerine hükmün bozulmasına karar vermesinin usul ekonomisi kurallarına aykırılık oluşturduğu ve yargılamayı gereksiz yere uzatacağı' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün 'katılanın, sanığın kayınpederi olduğu gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulması' isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda Yargıtayca karar verilmesi mümkün olduğundan, 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesine göre sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 167/1-b ve 5271 sayılı CMK'nun 223/4-b. maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 06.11.2012 gün ve 8307-12097 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın mala zarar verme suçundan mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün sanığa ait aile nüfus kayıt tablosu getirtilmemesi eksikliğinden bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın resmi nikahlı eşi Sultan'ın, aralarındaki geçimsizlik nedeniyle babası olan katılanın A.. ilçesi Ç.. köyünde bulunan evine gittiği, sanığın olay gecesi saat 01.00 sıralarında eşinin bulunduğu katılanın evine geldiği, ancak eşini almadan oradan ayrıldığı, bir süre sonra sanığın eşi olan Sultan'ı telefonla arayarak, 'bak her tarafı yakıyorum' dediği, biraz sonra katılanın evinin yakınlarındaki arazide bulunan saman balyalarının yanmaya başladığının görüldüğü, olayda katılana ait üç adet saman balyasının yandığı,
Yargılama sırasında yerel mahkemece aile kayıt tablosunun çıkartılmadığı, Özel Daire bozma kararından sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çıkartılan nüfus aile kayıt tablosuna göre; sanık ile katılanın kızı Sultan’ın suç tarihini de kapsayacak şekilde 02.02.2006 ile 27.03.2012 tarihleri arasında evli oldukları,
Anlaşılmaktadır.
Mala zarar verme suçu 5237 sayılı TCK'nun 151. maddesinde, bu suçun nitelikli halleri ise 152. maddesinde düzenlenmiş, aynı kanunun 'Şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep' başlıklı 167. maddesinde de; '(1) Yağma ve nitelikli yağma hariç, bu bölümde yer alan suçların;
..b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,
...Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz...' hükmü getirilmiştir.
Yine aynı kanunun 'Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması' başlıklı 170. maddesinde;
'(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır',
'Fikri İçtima' başlıklı 44. maddesinde de;
'İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır' şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Anayasamızın 141/4. maddesinde; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinde de, davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP), Yüksek Mahkemeler de dahil olmak üzere bütün yargı organları ile birlikte adli tıp ve icra daireleri arasında bilgi alışverişinin elektronik ortama taşınması, evrakın elektronik ortamda güvenli bir şekilde depolanması, kişilere internet üzerinden hizmet verilmesi, diğer kurumlarla elektronik ortamda hızlı, etkin ve güvenilir bilgi alışverişinin sağlanması ve bu kurumlardan istenilmesi gereken bilgilerin sistem tarafından hazır edilmesi, kısaca adalet hizmetlerinin daha hızlı ve güvenilir bir şekilde yerine getirilmesi amacıyla uygulamaya konulan bir bilişim sistemi projesidir.
Bu doğrultuda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasasının “Elektronik İşlemler” başlıklı 445. maddesinde; “Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır” şeklindeki düzenleme ile Ulusal Yargı Ağı Projesinin işlevi ve kullanılacağı alanlar tanımlanmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa, 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 95. maddesi ile eklenen 'Elektronik işlemler' başlıklı 38/A maddesinde;
'(1) Her türlü ceza muhakemesi işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılır. Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır.
(2) Kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilir ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilir.
(10) Yargı birimlerinin ihtiyaç duyduğu nüfus, tapu, adlî sicil kaydı gibi dış bilişim sistemlerinden UYAP vasıtasıyla temin edilen bilgi, belge ve kayıtlar, zorunlu olmadıkça ayrıca fiziki olarak istenilmez. UYAP’tan dış bilişim sistemlerine gönderilen bilgi ve belgeler ayrıca zorunlu olmadıkça fiziki ortamda gönderilmez...' şeklinde düzenleme getirilmiştir.
5460 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3. maddesinin 1. fıkrasının,
(e) bendinde “Aile kütüğü”; “Nüfus olaylarına ilişkin kayıtların kâğıt veya elektronik ortamda tutulduğu kütük”,
(k) bendinde “Kimlik Paylaşımı Sistemi”; “Genel Müdürlükçe merkezî veri tabanından ayrı olarak elektronik ortamda tutulan, Kimlik Paylaşımı Sisteminden yararlanacak kurumların istifadesine sunulan ve sınırlandırılmış bilgiler ihtiva eden aile kütüğü kayıtları”,
(m) bendinde; “Merkezî veri tabanı”; “Genel Müdürlükte elektronik ortamda tutulan aile kütüğü kayıtları”,
(n) bendinde “MERNİS”; “Merkezî veri tabanı ve Kimlik Paylaşımı Sistemini de kapsayan Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi”,
(r) bendinde “Nüfus kaydı”; “Aile kütüğüne işlenmiş kişisel bilgiler”,
(s) bendinde “Nüfus kayıt örneği”; “Aile kütüğüne işlenmiş kişisel bilgilerin özetlerini gösterir belge” olarak tanımlanmıştır.
Aynı kanunun 44. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendi uyarınca, adli makamların nüfus kayıt örneklerini alma yetkisi olduğu vurgulanmış, “Kimlik ve Adres Paylaşımı Sistemlerinin Kullanılması” başlıklı 45. maddesindeki; “Bakanlık (İçişleri), Kimlik Paylaşımı Sistemi ve Adres Paylaşımı Sistemi veri tabanlarında tutulan bilgileri bu Kanunda belirtilen esas ve usûller çerçevesinde kurumlar ile diğer kişilerin hizmetine açabilir” hükmü ile de bu bilgilerin kullanılması düzenleme altına alınmıştır.
Bu düzenlemeler ile İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde “Kimlik Paylaşımı Sistemi” adı altında elektronik ortamda tutulan aile kütüğü kayıtlarından diğer kurumların ve bu kapsamda adli makamların da doğrudan yararlanmasının kanuni dayanağı oluşturulmuştur.
Bununla birlikte 10.07.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kimlik Paylaşımı Sistemi Uygulama Yönetmeliğine dayanılarak, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı arasında 26.09.2006 tarihinde imzalanan protokole göre, “Uyap'ı kullanan tüm yargı birimlerinin nüfus bilgilerine ulaşabilmesi” imkanı sağlanmış olup, halen Yargıtay dahil olmak üzere tüm adli makamlardaki yetkili birimler, ilgili kişilerin nüfus kayıtlarına ulaşabilmektedir.
Yargıtay Özel Dairelerince, UYAP sistemi kullanılarak çıkartılan nüfus kayıt örneklerine dayanılarak eksiklikler temyiz aşamasında tamamlanmakta, bu belgelerin temin edilmiş olması nedeniyle artık yerel mahkeme hükümlerinin bozulması yoluna gidilmemektedir. Bu bağlamda; dosyada bulunmayan ve suç vasfının belirlenmesi açısından önem taşıyan mağdurlar ile sanıkların nüfus kayıt örneklerinin UYAP'tan çıkartılması nedeniyle bu eksikliğin bozma nedeni yapılmaması sürdürülen bir uygulamadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 13.12.2011 gün ve 231-262 ile 232-258 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Diğer adli makamlar gibi Yargıtay Dairelerinin de yürürlükte bulunan mevzuata göre UYAP sisteminden gerek nüfus kayıt bilgilerini, gerekse diğer bilgileri çıkartarak kullanmasında ve kararlarına dayanak yapmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, usûl ekonomisi de gözetilerek yargılamaların süratle sonuçlandırılabilmesi için gerektiğinde temyiz aşamasında UYAP sistemi kullanılarak nüfus kayıt örneği çıkarılmalı ve inceleme sırasında göz önüne alınarak yargılamaların gereksiz yere uzamasının önüne geçilmelidir.
Yargılama dosyasında bulunmayan ve buna bağlı olarak duruşmada okunmayan nüfus kayıt örneğinin temyiz aşamasında temin edilerek dosyaya konulması suretiyle bu eksikliğin giderilmesinin Ceza Muhakemesi Kanunu açısından da ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu konuya ilişkin olarak, 5271 sayılı CMK'nun “Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar” başlıklı 209/1. maddesinde;
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur”,
“Delilleri Takdir Yetkisi” başlıklı 217/1. maddesinde;
“Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir” şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.
Sanık ile katılanın kızının evli olduğu hususunun iddianamede anlatılması ve dosya içeriğindeki bilgilerden de anlaşılması karşısında, mevcut ve taraflarca bilinen bir durumun belgelendirilmesi mahiyetindeki nüfus aile kayıt tablosunun temyiz aşamasında çıkartılarak dosyaya konulması, ortaya konulmuş yeni bir delil niteliğinde değildir. Dolayısıyla nüfus aile kayıt örneği, bu özelliği gözönüne alındığında CMK'nun 217/1. maddesi kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Bununla birlikte, sanığın katılanın kızı ile evli olduğunu gösteren aile nüfus kayıt örneğinin CMK'nun 209. maddesi uyarınca duruşmada okunması gereken belgeler arasında olduğunda da şüphe bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu belgenin duruşmada okunmaması ve sanığın hukuki durumunun buna göre belirlenmemesi hukuka aykırıdır. Ancak her hukuka aykırılık bozma nedeni oluşturmamaktadır. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinde sayılan hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni sayılabilmesi için esasa etkili olması gerekir. Esasa, yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi olmayan nisbi hukuka aykırılık halleri ise tek başına bozma nedeni oluşturmayacaktır. Ancak, aile nüfus kayıt örneğinin incelenmesi sonucunda yerel mahkemece değerlendirilmesi gereken yeni hususların ortaya çıkması ihtimali bulunan durumlarda, hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekecektir.
Diğer taraftan, temyiz mercii olan Yargıtayın davayı bu aşamada bitirmesi, 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesinde dokuz bent halinde sayılan hallerle sınırlı ve istisnai bir durumdur. Yargıtayın bu yetkisini kullanması, işi yeniden mahkemeye göndermeye gerek olmadığını gösteren iki temel şartın bulunmasına bağlıdır.Buna göre:
a- Maddi sorunun daha fazla aydınlatılması için bir soruşturma gerekmemelidir.
b-Maddi sorun bakımından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 gün ve 115-138 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği üzere; bu düzenleme ile temyiz aşamasında belirlenen hukuka aykırılıkların doğrudan Yargıtayca giderilmesi, yeni bir karar verilmek üzere dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine ihtiyaç duyulmadığı durumlarda, yargılamanın gereksiz yere uzamasına engel olunması ve işin temyiz denetimi aşamasında bitirilmesi amaçlanmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Özel Daire tarafından temyiz incelemesi sırasında dosyada bulunmayan, sanık ile katılanın kızı Sultan'ın evli olduklarını gösteren nüfus aile kayıt tablosunun UYAP sistemi kullanılarak çıkartılması ve yerel mahkeme hükmünün 'katılanın sanığın kayınpederi olduğu gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulması' isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu aykırılığın 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesine göre Yargıtay tarafından giderilmesi mümkün olduğundan, 5237 sayılı TCK'nun 167/1-b ile 5271 sayılı CMK’nun 223/4-b maddeleri gereğince 'ceza verilmesine yer olmadığına' karar verilmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilebileceği düşünülebilir ise de; katılanın sanığın kayınpederi olması nedeniyle TCK'nun 167/1-b maddesi uyarınca sanığa ceza verilmemesi durumunda, TCK'nun 44. maddesi gözönüne alındığında aynı kanunun 170. maddesinde yazılı suçun oluşup oluşmadığının da yerel mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve sekiz Genel Kurul Üyesi ise; 'itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği' düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.02.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.