DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2020/1621 E. , 2021/394 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1621
Karar No : 2021/394
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Adına Velayeten Babası … ve Annesi …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacının kayıtlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığına bağlı özel anaokulundayken gözüne cisim batması sonucunda sol gözünde meydana gelen yaralanma nedeniyle, davalı idarenin denetim ve gözetim görevini gereği gibi yerine getirmediğinden bahisle, uğranıldığı iddia edilen 40.000 TL maddi (ıslahla arttırılarak 271.947 TL), 50.000 TL manevi (ıslahla arttırılarak 80.000 TL) zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinde idarelerin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları gidermekle yükümlü olduklarının kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı,
İdarenin hukuki sorumluluğunun, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurum olduğu; bu kurumun, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine aldığı; öte yandan bu hukuki sorumluluğun, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmadığı; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuç vasfında bulunduğu; idari yargının da, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukuki sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihadıyla saptamak zorunda olduğu,
Genel anlamı ile tam yargı davalarının, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olduğu; bu tür davalarda mahkemenin, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edeceği,
İdari faaliyetten zarar gören kişinin, faaliyetin ilişkili olduğu kamu hizmetinden yararlanan durumunda veya faaliyetin içinde, kamu hizmetinin görülmesine katılan bir kişi olabileceği gibi; idari faaliyetle, kamu hizmeti ile hiçbir yönden ilişkisi olmayan üçüncü bir kişinin de olabileceği; idarenin kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olduğu; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararların, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edildiği,
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesinin esas alındığı; bu nedenle, olayın oluşumu ve zararın niteliğinin irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesinin gerektiği,
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusurunun hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleştiği ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açtığı; bu bağlamda hizmet kusurunun, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusur olduğu; hizmet kusurundan dolayı sorumluluğun, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturduğu,
Bunun yanında manevi tazminatın, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracı olduğu; olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçladığı; belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği,
Manevi zararın varlığının, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmadığı; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymalarının manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunduğu,
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 'Yürütme, gözetim ve denetim' başlıklı 56. maddesinde; 'Eğitim ve öğretim hizmetinin bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur.' hükmüne yer verildiği,
652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 'Görevler' başlıklı 2. maddesinin (a) fıkrasında; 'Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri, bedeni, zihni, ahlaki, manevi, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim proğramlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek' düzenlemesinin bulunduğu,
Dava dosyasının incelenmesinden, davacı vekili tarafından, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ... Anaokulunda çocuklarının gözüne cisim batması neticesinde gözünün görme yetisini kaybetmesi nedeniyle, Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve teftiş görevini yerine getirmediğinden bahisle oluştuğu ileri sürülen 40.000,00 TL maddi (ıslah edilerek 231.947,00 TL daha arttırılarak 271.947,00 TL), 50.000,00 TL (ıslah edilerek 80,000 TL) manevi olmak üzere toplam 90.000,00 TL (ıslah edilerek toplam 361.947,00 TL) zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı,
Bakılan davada; Mahkemelerinin, 12/10/2016 tarihli ara kararı ile '03/07/2015 tarihinde okulda gözüne delici cisim batması sonrasında davacıda meydana geldiği iddia edilen bedensel zararların oluşmasında davalı idarenin hizmet kusurlarının bulunup bulunmadığı, yapılan müdaheleler sonucu işgücü kaybının oluşup oluşmadığı, işgücü kaybı oluşmuş ise oranının ne kadar olduğu, oluşan bedensel zararın geçici olup olmadığı, yapılacak bir operasyonla düzeltilmesinin mümkün olup olmadığının, varsa tarafların kusur oranlarının tespiti amacıyla' dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderildiği; yapılan inceleme sonucunda, düzenlenen 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun … tarih ve … sayılı bilirkişi raporunda özetle, '2012 doğumlu …'nın 03/07/2015 tarihinde geçirmiş olduğu kazaya bağlı sol görme kaybı arızası nedeniyle 11/10/2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak ve ileride ihraz edeceği meslek ve mevki bildirilmemekle grup 1 kabul olunarak E cetveline göre % 28 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı' şeklinde görüş bildirildiği; yapılan tüm bu tespitler uyarınca davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranına göre oluşan maddi zararının belirlenmesi amacıyla dosya üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırıldığı; 06/09/2017 havale tarihli bilirkişi raporuna göre davacının toplam maddi zararının 271.947,00 TL olduğunun belirtildiği,
Bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edildiği; davalı idarece yapılan itirazın yerinde görülmeyerek bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu kanaatine varıldığı,
Davacının maddi tazminat istemi yönünden;
Yukarıda anılan mevzuat kapsamında, eğitim ve öğretim hizmetinin bu Kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığının sorumlu olduğu ve öğretmen ile öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini yürütmek ve denetlemek yükümlülüğünün bulunduğunun açık olduğu; bu nedenle, idarenin hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna ulaşıldığı ve bilirkişi raporuna göre davacının toplam maddi zararının 271.947,00 TL olduğunun anlaşıldığı,
Bu durumda; davacının talep etmiş olduğu 271.947,00 TL maddi zararının davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı,
Davacının manevi tazminat istemine gelince;
Manevi tazminatla ilgili olarak ise; manevi tazminatın, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik tazmin aracı olmadığı, manevi tatmin aracı niteliğinde bulunduğu; başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışının, manevi tazminatın parasal olarak benimsenmesini zorunlu hale getirdiği; olayın gelişimi ve sonucunun, ilgilinin durumu itibarıyla uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın belirlenmesinde manevi tatmin aracı olması, idarenin olaydaki kusurunun niteliği, ağırlığı, idarenin eylemi nedeniyle kişinin manevi değerlerinde bir eksilme olması, olayın üzerinde bırakacağı üzüntü, acı ve sarsıntının etkisi gibi hususların göz önüne alınacağı,
Manevi tazminata hükmedilmesi için kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi veya idarenin hukuka aykırı bir işlem yahut eylemi sonucunda ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması gerektiği,
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre olayın vuku buluş şekli, yaralanma olayının davacının bundan sonraki yaşamı üzerindeki neticeleri, tedavi süreci, kısmi uzuv kaybı ve bu nedenle duyulan elem ve ızdırabın karşılığı olarak, ancak sebepsiz zenginleşmeye yol açmayacak düzeyde davacı lehine 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği; ıslah edilerek arttırılan 30.000,00TL'lik kısım ile ilgili olarak, manevi tazminat yönünden ıslah mümkün olmadığından bu kısmın reddi gerektiği sonucuna ulaşıldığı,
İdari yargı uygulamasında faizin, idarenin tazmin borcu bağlamında kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanun'a göre hesaplanacak tutarı ifade ettiği,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralının yer aldığı; anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesinin ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanmasının, Danıştay'ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edildiği,
Buna göre, bakılan davada hükmedilen tazminata, davalı idarenin temerrüde düştüğü tarihten itibaren, yani davacıların davalı idareye başvuru yaptıkları 26/11/2015 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasının gerektiği,
Öte yandan, davalı idarece, zararın özel anaokulunda meydana geldiği, illiyet bağının kesildiği, idarenin herhangi bir kusuru bulunmadığı ileri sürülmekte ise de, eğitim ve öğretim hizmetinin bu Kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığının sorumlu olduğu açık olduğundan, anılan iddiaya itibar edilmediği gerekçeleriyle,
Davacının 271.947,00 TL maddi tazminat istemi ile 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, idareye başvuru tarihi olan 26/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin manevi tazminat istemi yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti : … Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Dava dosyasının incelenmesinden; istinafa konu kararın davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmı açısından olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmaması ve kusursuz sorumluluk kapsamında tazmin sorumluluğunun olmaması karşısında Kanun'da sayılan kaldırma nedenlerinin bulunmadığı ve dolayısıyla bu kısmın sonucu itibarıyla hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacıların istinaf başvurusunun reddi gerektiği sonucuna varıldığı,
Davalı idarenin istinaf başvurusuna gelince;
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan (maddi ve manevi) zararı ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı,
İdarenin hukuki sorumluluğunun, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile bireyler arasında bireyler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı maddi zararlar yanında manevi zararların da idarece tazmin edilmesine olanak sağlayan bir hukuksal kurum olduğu; bu kurumun, kamusal faaliyetler nedeniyle bireylerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesini, yine bu surette oluşan manevi zararların karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine aldığı,
İdarenin, Anayasamızın 125. maddesinde de belirtildiği üzere, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olduğu; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararların, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edildiği; bunun yanında, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerektiği,
Dosyanın incelenmesinden, davacılar tarafından, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı … Anaokulunda çocuklarının gözüne cisim batması neticesinde gözünün görme yetisini kaybetmesi nedeniyle, davalı idarenin denetim ve teftiş görevini yerine getirmediğinden bahisle oluştuğu ileri sürülen 40.000,00-TL maddi (ıslah edilerek 231.947,00-TL daha arttırılarak 271.947,00-TL), 50.000,00-TL (ıslah edilerek 80,000-TL) manevi olmak üzere toplam 90.000,00-TL (ıslah edilerek toplam 361.947,00-TL) zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı,
Davalı idarece Dairelerinin ara kararı üzerine dava dosyasına sunulan belgelerden ve soruşturma raporunun birlikte değerlendirilmesinden, olay günü okulda davacıların çocuğu uyku odasında elinde taç ile oynarkan gözüne batması sonucunda adıgeçenin yaralandığı; olayla ilgili soruşturma açıldığı ve okul yönetici ve öğretmenleri hakkında gerekli disiplin cezalarının verildiği ve olayın meydana gelmesinin asıl sebebinin, öğrencinin tamamen orada çalışan personelin denetimi altında iken, gözüne uyku odasında tacın ucunun batması sonucunda kaynaklandığı noktasında bir duraksama bulunmadığı; oluşan bu zararın davacılar üzerinde bırakılmayıp tazmini gerektiği hususunda da bir tereddüt bulunmadığı; davacılar tarafından da ... Asliye Hukuk Mahkemesinin E:… esasına kayıtlı dosyasında olayın meydana gelmesine sebebiyet veren kreş yetkilileri hakkında tazminat davası açıldığının belirtildiği,
Olayda, davacıların çocuğu …’nın olay tarihinde eğitim gördüğü okulun özel öğretim kurumu niteliğinde olduğu; istihdam ettiği personelin seçimi, çalıştırılması, ücretlerinin ödenmesinin tamamıyla özel okul yönetiminin seçim ve tercihine bağlı olduğu; her ne kadar davalı Bakanlığın ve İl'de bulunan ilgili idari birimlerin bu okul üzerinde denetim ve gözetim yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmakta ise de, okul içinde ( uyku odasında) yapılan etkinliklerin denetlenmesinin bu sorumluluk kapsamında düşünülemeyeceği; dolayısıyla öğrenciler açısından tehlikeli olduğuna şüphe bulunmamakla birlikte, delici bir aletle oynayan çocuğun bu eylemi sonucu olan yaralanmanın, davalı idarenin yürüttüğü hizmetle herhangi bir illiyeti bulunmadığı; hizmet kusurundan söz edilemeyeceği için oluşan bu zararın sorumluluğunun doğrudan özel okul yönetimine ait olduğu konusunda tartışma bulunmadığı,
Bu itibarla, doğduğu belirtilen zararın özel okul öğretmeninin kusurundan ve özel okul yönetiminin denetim ve gözetim eksikliğinden kaynaklandığı ve davalı idareyle herhangi bir illiyet bağı kurulamadığından, idarenin sorumluluğu cihetine gitme olanağının bulunmadığı; olayın niteliği ve özelliği dikkate alındığında kusursuz sorumluluk ilkesi kapsamında davalının tazmin sorumluluğunun da bulunmadığı anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşıldığı gerekçesiyle,
Davalı idarenin başvurusunun kabulüne, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının kabul kısmının kaldırılmasına, davanın bu kısmının da reddine, davacılar tarafından yapılan istinaf başvurusunun ise reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Sekizinci Dairesinin 11/12/2019 tarih ve E:2018/6781, K:2019/11696 sayılı kararıyla;
Anayasa'nın 125. maddesinin ilk ve son fıkralarına; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine; 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 'Yürütme, gözetim ve denetim' başlıklı 56. maddesine; 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun 1. ve 11. maddelerine; Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 67. maddesine yer verilerek,
Aktarılan mevzuatın bir bütün olarak değerlendirilmesinden, özel öğretim kurumlarının ve bu kurumlarda görevli personelin, Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde bulunduğu, gerek eğitim öğretim hizmetinin yürütülmesi gerekse yönetim bakımından, Milli Eğitim Bakanlığının denetim görevini yerine getirmekle yükümlü olduğunun anlaşıldığı; eğitim öğretim hizmetinin bir kamu hizmeti olduğu dikkate alındığında, bu hizmetin özel öğretim kurumları eliyle yürütülmesinin, idarenin denetim ve gözetim yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı; idarenin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi sonucu hizmetin kötü veya geç işlemesi veyahut gereği gibi işlememesi ve bu yüzden zarara neden olunması halinin idareye bu zararın, hizmet kusuru kriterlerine göre tazmini sorumluluğu yükleyeceği; bireylerin uğradıkları özel nitelikteki zararların, idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla tazmin edilebilecek olmasının ise Anayasa'nın ve sorumluluk hukukunun temel ilkelerinin gereği olduğu; idarenin, özel öğretim kurumlarını denetim ve gözetim yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmemesi ve bundan kaynaklı olarak özel öğretim hizmetinin yürütülmesinde meydana gelen hukuka aykırılıkların bir zarara sebebiyet vermesi durumunda, idarenin fiili ile meydana gelen zarar arasında sebep sonuç ilişkisinin bulunacağının açık olduğu,
Dava dosyasının incelenmesinden, gerekli güvenlik tedbirleri alınmadan ve kontrolleri yapılmadan davacıların, 2012 doğumlu, 0-36 aylık yaş grubunda yer alan kızlarının, 03/07/2015 günü, uyku odasına götürülmesi sonrası gözüne cisim batması sonucu görme yetisini kaybettiği, davalı idarenin denetim ve teftiş görevini gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmin edilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı,
İdare Mahkemesince, maluliyet oranının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumuna ve iş gücü kaybından kaynaklı tazminat tutarının tespiti amacıyla bilirkişiye yaptırılan inceleme sonucu, davacının kızlarının meydana gelen olay nedeniyle %28 oranında meslekte sürekli kazanma gücünü kaybetmesi sonucu 271.947,00 TL zarara uğradığının tespit edildiğinin anlaşıldığı,
… Cumhuriyet Başsavcılığının …soruşturma numaralı, 2016/17632 iddianame numaralı iddianamesinde, soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunun da irdelenerek, olay öncesinde çocukların uyku odasına alınırken tek tek kontrol edilmesi, zarar verici materyallerin bulunup bulunmadığının belirlenerek, risk unsurlarının bertaraf edilmesi, çocukların gerekli şekilde gözlemlenmesi gerekirken, bu hususların yerine getirilmemesi nedeniyle kusurlu davranışlarının, kontrolsüzlüğün ve ihmalin tespit edildiği, olaya tüm şüphelilerin ihmal ve kusurları ile birlikte sebebiyet verdikleri, üzerlerine atılı suçu işledikleri, TCK 22/5 maddesi uyarınca taksirle yaralama suçundan cezalandırılmalarının iddia ve talep olunduğunun anlaşıldığı; bu soruşturma sonucu ... Asliye Ceza Mahkemesinde E:… sayılı ceza davasının açıldığı,
Olay kapsamında, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün oluru ile Maarif Müfettişi tarafından yapılan soruşturma sonucu düzenlenen 28/09/2015 tarihli soruşturma raporunun incelenmesinden; Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan ve kurum ruhsatı gereği 36-66 aylık çocukların kaydolabileceği davaya konu özel anaokulu tarafından, davacıların, 0-36 aylık yaş grubunda yer alan kızlarının ve başka çocukların Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı özel kreş ve gündüz bakımevlerine kaydolması gerekirken, hukuka aykırı olarak kayıtlarının yapıldığı, kurum açma izni dışında faaliyette bulunulduğu, onaylı yerleşim yeri planında derslik olarak belirlenmiş olan bölümün, plana aykırı olarak uyku odası amacıyla kullanıldığı, çalışma izni olmayan kişilerin eğitim ortamında öğrencilerle birlikte bulunduğunun anlaşıldığı; aktarılan hususların dikkate alınması suretiyle soruşturma raporu sonucu, anaokul müdürü hakkında, yaş gurubu uygun olmayan öğrencileri anaokuluna kaydetmesi, çalışma izni bulunmayan kişilerin eğitim öğretim ortamında bulunmasına izin vermesi, çalışma izin onayı biten usta öğreticinin onaysız olarak çalıştırılması, onay alınmadan temmuz ve ağustos aylarında eğitim öğretim faaliyetlerine devam edilmesi, onaylı yerleşim yeri planında derslik olan yerin uyku odası olarak kullanılması fiillerinin sübuta erdiği dikkate alınarak, 1/30 oranında aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasının teklif edildiği; uzman öğretici hakkında, gerekli güvenlik tedbirlerini almadan ve kontrollerini yapmadan öğrenciyi uyku odasına götürerek, gözünün yaralanmasına yol açtığı fiilinin sübuta erdiği belirtilerek, kınama cezasının teklif edildiği; anaokul müdürlüğü hakkında ise, kurum açma iznine aykırı yaş gurubunda öğrenci kaydedilmesi nedeniyle ruhsata aykırı faaliyette bulunulduğu fiili sübuta erdiğinden kurum açma izninin iptal edilmesi, onaylı yerleşim yeri planına aykırılık ve onaysız personel çalıştırılması fiillerinin sübuta ermesi nedeniyle 15 gün geçici olarak kapatılmasının teklif edildiğinin görüldüğü,
Bu bağlamda; 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ve Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'ne aykırı olarak, Milli Eğitim Bakanlığının davaya konu özel anaokulunun, denetimi yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmemesi ile davacıların kızının görme yetisini kaybetmesi sonucu uğradığı zarar arasında nedensellik bağının bulunduğu; denetim yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesinin hizmet kusuruna yol açtığı; bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın, hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmin edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı,
Bununla birlikte, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarının artırımına olanak tanıyan 2577 sayılı Kanunun 16. maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenleme uyarınca, davanın kabul edilmesi halinde artırılan tazminat miktarı yönünden, miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihte idarenin temerrüde düşürüldüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiğinin açık olduğu,
Öte yandan; dava konusu olay kapsamında, anaokulu veya çalışanları aleyhine adli yargıda açılan tazminat davası gözönünde bulundurularak, davalı idare yanında bu kişilerin de kusurlarının bulunduğu kabul edilmek suretiyle, belirlenecek müterafik kusur oranına göre, davalı idarenin tazminle sorumlu tutulması gerektiğinden, bu hususun dikkate alınması suretiyle tazminata hükmedilmesi gerektiğinin de açık olduğu gerekçesiyle, davacıların temyiz isteminin kabulüne ve … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, ilk kararda ısrar edilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, doktrin ve yargı içtihatları doğrultusunda hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi ve hiç işlememesi hallerinin hizmet kusuru olarak kabul edildiği; somut uyuşmazlıkta zarar verici olayın davalı idarenin denetim ve gözetimi altında bulunan özel eğitim kurumu mahiyetinde bulunan bir okulda meydana geldiği; küçük yaştaki çocukların denetim ve gözetiminden okul yönetimi ve öğretmenlerin sorumlu olduğu ve öğretmenleri seçme iradesinin okul yönetiminde bulunduğu konusunda tereddüt olmadığı; ancak, okul çalışanlarının hizmet gereklerine uygun kişiler olup olmadığı, bu kişilerin öğrenciler üzerinde nezaret sağlamaya yetkin olup olmadığı, olayın meydana geldiği yerin kamu hizmetini yürütmede elverişli bulunup bulunmadığı ve hizmetin yürütülmesi sırasında icap eden tedbirlerin alınıp alınmadığı hususlarının idarenin denetim ve gözetim sorumluluğunun kapsamında bulunduğu; zarara sebep olan olayın denetimsizlik nedeniyle faaliyetine devam eden bir okulda meydana geldiği; denetimsizlik sebebiyle faaliyetin eksik ve aksak yürütülmesinin bu kadar açık olmasına rağmen, sadece somut olayda göze taç batma eylemi gözetilerek, idarenin denetim ve gözetim sorumluluğunun yok sayılmasının hukuka aykırı bir yaklaşım olduğu; davaya konu olay nedeniyle İl Milli Eğitim Müdürlüğüne yapılan şikayet üzerine hazırlanan müfettiş raporunda, olayın meydana geldiği okula 36-60 aylık çocukların kayıt edilmesi gerekirken buna uyulmadığı, çalışma izni bulunmayan eğiticilerin çalıştırıldığı, çalışma izin onayı biten öğreticilerden birinin çalışmaya devam etmesine müsaade edildiği, onay alınmadan Temmuz ve Ağustos aylarında eğitim-öğretim faaliyetlerine devam edildiği, uyku odası olarak kullanılan yerin yerleşim planında derslik olarak gösterildiği, öğreticinin gerekli tedbirleri almaması nedeniyle somut olayın vuku bulduğu ve kurumun en son 2011 yılında teftiş edildiği tespitlerine yer verildiği; bu hususlar gözetildiğinde, idarenin denetim ve gözetim görevinin yerine getirilmediğinin kolaylıkla anlaşıldığı; anılan raporda belirtilen eksikliklerin zamanında tespit edilip giderilmesi durumunda, zarar verici olayın meydana gelmeyeceğinin açık olduğu; okul içindeki aktivitelerin denetlenmesinin idarenin sorumluluğunda bulunmasa bile, günlük aktivitelerin ehil kişiler eliyle yürütülüp yürütülmediğinin tespit ve denetim sorumluluğunun idareye ait olduğu; davaya konu olayın vuku bulduğu okulun en son 2011 yılında teftiş edildiği; aradan geçen 4 yıllık sürede, idarenin herhangi bir denetimde bulunmadığı; ısrar kararında, idarenin denetim yükümlülüğünü ihlal ettiğinin kabul edildiği; ancak, buna rağmen idareye kusur izafe edilmediği; bunun çelişkili olduğu; bir an için hizmet kusurunun bulunmadığı düşünülecek olsa dahi, somut olay yönünden idarenin kusursuz sorumluluğunun söz konusu olabileceği belirtilerek, ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı özel anaokulunda kayıtlı bulunan davacı, 03/07/2015 tarihinde, anaokulunun uyku odasında gözüne cisim batması nedeniyle yaralanmıştır.
Bahse konu olay nedeniyle, hastaneye götürülerek tedavi altına alınan davacı, sol gözünden 03/07/2015 ve 01/09/2015 tarihlerinde ameliyat edilmiştir.
Bunun üzerine davacının ebeveynleri, 26/11/2015 tarihinde davalı idareye başvurarak, meydana gelen olayda denetim ve teftiş görevinin gereği gibi yerine getirilmediğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen 100.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 200.000,00 TL tazminatın ödenmesini istemişlerdir.
Anılan başvurunun zımnen reddi üzerine de, temyizen incelenen dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 125. maddesinin ilk fıkrasında; 'İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.' kuralı yer almakta olup, aynı maddenin son fıkrasında; idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır. Aynı Kanun'un 16. maddesinin 4. fıkrasında, 'Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.' hükmü yer almıştır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 'Yürütme, gözetim ve denetim' başlığını taşıyan 56. maddesinde; 'Eğitim ve öğretim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur.' kuralına yer verilmiştir.
5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler, özel hukuk tüzel kişileri veya özel hukuk hükümlerine göre yönetilen tüzel kişiler tarafından açılacak özel öğretim kurumlarına kurum açma izni verilmesi, kurumun nakli, devri, personel çalıştırılması, kurumlara yapılacak malî destek ve bu kurumların eğitim-öğretim, yönetim, denetim ve gözetimi ile yabancılar tarafından açılmış bulunan özel öğretim kurumlarının; eğitim-öğretim, yönetim, denetim, gözetim ve personel çalıştırılmasına ilişkin usûl ve esasları düzenlemek olduğu; 11. maddesinde, kurumların ve bu kurumlarda görevli personelin, Bakanlığın denetimi ve gözetimi altında olduğu, eğitim- öğretim ve yönetim bakımından yapılan denetimlerde, kurumun özel yönetmeliğinin de dikkate alınacağı kurala bağlanmıştır.
5580 sayılı Kanun'a dayanılarak çıkartılan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 67. maddesinin dava konusu olayın meydana geldiği tarihteki halinde, özel öğretim kurumlarının her yıl denetleneceği kuralı yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle illiyet (nedensellik) bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, kamu hizmetinin özel kişiler eliyle gördürüldüğü hallerde, hizmet kusurunun tespitinde, idarenin denetim ve gözetim yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilip getirilmediği de her türlü tereddütten uzak bir şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır. Nitekim, bir kamu hizmetinin özel kişiler eliyle gördürülmesi, idarenin bu hizmetin denetim ve gözetimine yönelik sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Öte yandan, kamu hizmetinin özel kişiler eliyle gördürüldüğü durumlarda, idarenin denetim ve gözetim yükümlülüğünün ihlali ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının tesisi idarenin hukuki sorumluluğu için zorunluluk arz etmektedir.
Tüm bu belirlemeler ışığında somut uyuşmazlığa bakıldığında, ilgili mevzuat kısmında aktarılan hükümlerden, özel eğitim kurumlarının davalı idarenin denetim ve gözetimi altında bulunduğu; gerek eğitim öğretim hizmetinin yürütülmesi, gerekse yönetim bakımından bu kurumların belli dönemlerle davalı idare tarafından denetlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, temyizen bakılan davada, tazmin sorumluluğundan söz edebilmek için, davalı idarenin özel öğretim kurumu mahiyetinde bulunan davaya konu anaokulu üzerindeki denetim ve gözetim yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmemiş olması ve meydana gelen zarar ile bu yükümlülüğün ihlali arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden, 2012 doğumlu olan ve 0-36 aylık yaş grubunda bulunan davacının, 03/07/2015 günü, uyku odasına götürülmesi sonrası gözüne cisim batması sonucu görme yetisinde % 28 oranında kayıp oluştuğu; davalı idarenin denetim ve gözetim görevini gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmin edilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı; olay kapsamında, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün oluru ile Maarif Müfettişi tarafından yapılan soruşturma sonucu düzenlenen 28/09/2015 tarihli raporda, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan ve kurum ruhsatı gereği 36-66 aylık çocukların kaydolabileceği davaya konu özel anaokulu tarafından, 0-36 aylık yaş grubunda yer alan davacının ve başka çocukların hukuka aykırı olarak kayıtlarının yapıldığı ve bu suretle kurum açma izni dışında faaliyette bulunulduğu, onaylı yerleşim yeri planında derslik olarak belirlenmiş olan bölümün, plana aykırı olarak uyku odası amacıyla kullanıldığı, çalışma izni olmayan kişilerin eğitim ortamında öğrencilerle birlikte bulunduğu, olayın meydana geldiği yaz döneminde özel izinle açılması gereken anaokulunun, izin alınmadan faaliyetine devam ettiği tespitlerine yer verildiği; bahse konu rapor sonucunda, anaokul müdürü hakkında, yaş grubu uygun olmayan öğrencileri anaokuluna kaydetmesi, çalışma izni bulunmayan kişilerin eğitim öğretim ortamında bulunmasına izin vermesi, çalışma izin onayı biten usta öğreticinin onaysız olarak çalıştırılması, onay alınmadan Temmuz ve Ağustos aylarında eğitim öğretim faaliyetlerine devam edilmesi, onaylı yerleşim yeri planında derslik olan yerin uyku odası olarak kullanılması fiillerinin sübuta erdiği dikkate alınarak, 1/30 oranında aylıktan kesme cezasının teklif edildiği; uzman öğretici hakkında, gerekli güvenlik tedbirlerini almadan ve kontrollerini yapmadan öğrenciyi uyku odasına götürerek, gözünün yaralanmasına yol açtığı fiilinin sübuta erdiği belirtilerek, kınama cezasının teklif edildiği; anaokulu müdürlüğü hakkında ise, kurum açma iznine aykırı yaş grubunda öğrenci kaydedilmesi nedeniyle ruhsata aykırı faaliyette bulunulduğu fiili sübuta erdiğinden kurum açma izninin iptal edilmesi, onaylı yerleşim yeri planına aykırılık ve onaysız personel çalıştırılması fiillerinin sübuta ermesi nedeniyle 15 gün geçici olarak kapatılmasının teklif edildiği; davaya konu anaokulunda en son 2011 yılında denetim yapıldığı ve bu tarihten sonra olay tarihine kadar herhangi bir denetim ve inceleme gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır.
Buna göre; yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinde davalı idareye özel eğitim kurulumları yönünden yüklenen denetim ve gözetim görevine aykırı olarak, davalı idarenin davaya konu özel anaokulunun, denetimi yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmemesi ile davacıların kızının görme yetisini kaybetmesi sonucu uğradığı zarar arasında nedensellik bağının bulunduğu, denetim yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesinin hizmet kusuruna yol açtığı, bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın, hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmin edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Her ne kadar, temyizen incelenen ısrar kararında okul içinde (uyku odasında) yapılan etkinliklerin denetlenmesinin idarenin denetim ve gözetim sorumluluğunun kapsamında düşünülemeyeceği, dolayısıyla delici bir aletle oynayan çocuğun bu eylemi sonucu olan yaralanmanın, davalı idarenin yürüttüğü hizmetle herhangi bir illiyeti bulunmadığı ifade edilmiş ise de; davaya konu özel anaokulunun 2011 yılından sonra olayın meydana geldiği tarihe kadar denetlenmemiş olması, olay nedeniyle görevlendirilen müfettiş tarafından hazırlanan raporda, anılan okulun olayın meydana geldiği yaz döneminde izin alınmadan açılması, mevzuat gereğince kaydı yapılmaması gereken davacının okula kabul edilmesi, zarar verici olayın vuku bulduğu uyku odasının yerleşim planında derslik olarak gösterilmesi şeklinde aykırılıkların tespit edilmiş olması ve rutin denetimle giderilebilecek bu aykırılıkların zarar verici olayın meydana gelmesine doğrudan etki edebilecek nitelikte bulunması karşısında, davalı idarenin denetim ve gözetim yükümlülüğünü ihmal etmesi ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Öte yandan; dava konusu olay kapsamında, anaokulu veya çalışanları aleyhine adli yargıda açılan tazminat davası gözönünde bulundurularak, davalı idare yanında bu kişilerin de kusurlarının bulunduğu kabul edilmek suretiyle, belirlenecek müterafik kusur oranına göre, davalı idarenin tazminle sorumlu tutulması gerektiği açıktır.
Aynı şekilde, davacının, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 50.000,00 TL tutarında manevi tazminat isteminde bulunduğu, ancak sonrasında 12/10/2017 tarihinde kayda giren ıslah dilekçesi ile bu tutarı 80.000,00 TL'ye arttırdığı görüldüğünden, maddi ve manevi tazminat ayrımına gidilmeksizin, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın nihai karar verilinceye kadar bir defaya mahsus olmak üzere artırılabileceğini öngören 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, idare aleyhine takdiren hükmedilecek manevi tazminatta ıslahla arttırılan kısmın da dikkate alınması gerektiği tabiidir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2.Yukarıda özetlenen gerekçeyle davalı idarenin istinaf başvurusunun kabulü, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının kabul kısmının kaldırılması, davanın bu kısmının da reddi ve davacılar tarafından yapılan istinaf başvurusunun ise reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3.Kullanılmayan … TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 04/03/2021 tarihinde, kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz istemlerinin reddi ile temyize konu ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
KARŞI OY
XX- Dava; davacının kayıtlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığına bağlı özel anaokulundayken gözüne cisim batması sonucunda sol gözünde meydana gelen yaralanma nedeniyle, davalı idarenin denetim ve gözetim görevini gereği gibi yerine getirmediğinden bahisle, uğranıldığı iddia edilen 40.000 TL maddi (ıslahla arttırılarak 271.947 TL), 50.000 TL manevi (ıslahla arttırılarak 80.000 TL) zararın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının anaokulu ve çalışanlar aleyhine adli yargıda açıtığı tazminat davası ile yaralanma eylemi nedeniyle sorumlular hakkında görülen ceza davası kapsamında düzenlenen bilirkişi raporlarında, Milli Eğitim Bakanlığının olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığının ortaya konulduğu ve söz konusu raporların nitelik ve mahiyetleri itibarıyla temyizen incelenen karara mesnet alınacak özellikte bulundukları anlaşılmaktadır.
Bu itibarla; davalı idarenin olayda hizmet kusurunun bulunmadığını ortaya koyan bahse konu bilirkişi raporlarının da gerekçeye eklenmesi suretiyle, temyiz isteminin reddi ile temyizen incelenen Daire kararının gerekçeli olarak onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.