1. Ceza Dairesi 2012/37 E. , 2012/2558 K.
Tebliğname No: 1 - 2011/237094
MAHKEMESİ : Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ VE NO: 25/03/2011, 2006/325 (E) ve 2011/228 (K)
SUÇ : Eşini öldürme.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktule ve sanığın evli oldukları, evliliklerinin ilk yıllarında sanığın maktuleyi darp etmesi nedeniyle maktulenin bir süre babasının evine gittiği ve araya girenlerin barıştırması üzerine evine döndüğü, olay öncesinde köyün ortak suyunun sanığın ailesi tarafından izinsiz kapatılması ve hayvan besiciliğinde kullanılmasından ötürü sanığın ve maktulenin ailesi arasında oluşan husumet nedeniyle, adli merciilere yansıyan olayların gerçekleştiği anlaşılmakla, olay günü Polatlı ilçe merkezine taşınmak isteyen maktule ile sanık arasında tartışma çıktığı, sanığın maktuleyi, gözüne vurup yaraladığı, saat 19.00 sıralarında gerçekleşen bu olay üzerine maktulenin, komşuları olan tanıklar Fatma ve Abdullah'ın evine sığındığı ve onlara eve dönmek istemediğini, Polatlı'ya babasının evine gitmek istediğini söylediği, akrabaları ve komşuları olan Basri'ye haber verilmesi üzerine tarafların barıştırıldıkları ve aynı gün maktulenin evine döndüğü, sanığın aşamalardaki aksi kanıtlanamayan savunmasında, işinin saat 23.00 sıralarında bitmesi üzerine eve geldiğini, havanın soğuk olması nedeni ile sobanın bulunduğu odada maktule ve iki çocuğu ile birlikte uyuduklarını, yatmadan önce gündüz yaşanan olayla ilgili maktule ile aralarında konuşma geçmediğini, saat 02.00 ile 02.30 civarında küçük kızının ağlaması üzerine uyandığını, yatağa baktığında maktulenin yanında olmadığını anladığını, süt ısıtmak için mutfağa gitmiş olabileceğini düşünüp beklediğini, gelmeyince kapıyı açıp dışarı çıktığını, yanda ışıkları yanan yatak odasına girdiğinde, maktulenin ayakları yerde ve sırtı yatak üzerinde olacak şekilde hareketsiz yattığını, elbise dolabının orta bölmesinde muhafaza ettiği ruhsatsız av tüfeğinin, namlusu yukarı doğru hafif eğik vaziyette maktulenin bacaklarının arasında olduğunu görüp, maktulenin yüzüne dokunduğunda soğukluğu hissettiğini, o anki şok ile maktulenin üzerindeki kazağı kaldırdığında toplu saçma giriş yarasını gördüğünü ve öldüğünü anladığını, tüfeğe dokunmadığını, hemen komşulara haber verdiğini, patlama sesini yattığı odadan duymadığını beyan ettiği olayda,
06/01/2004 tarihli ekspertiz raporunda, olayda kullanılan silah üzerinde parmak izine rastlanmadığı, 17/12/2003 tarihli ölü muayene tutanağında, maktulenin göbek deliğinin 9 cm yukarısında 2x3 cmlik alt kısmı düzgün ve yukarıya doğru genişleyen tarzda üst kısmında parça artıklarının olduğu toplu saçma giriş deliğinin bulunduğu, 24/01/2004 tarihli otopsi tutanağında ise, maktulenin, 2. ve 3. paravertebral bel omurunun sağında av tüfeği fişeğine ait plastik tapanın ve çok sayıda saçma tanesinin olduğu, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi'nin 22/05/2006 tarihli ve 1369 sayılı raporunda, atışın toplu giriş mesafesi dahilinde yakın atış mesafesinden yapıldığı, cesedin bulunuş şekli, yara yeri, atış mesafesi, olayda kullanılan tüfeğin özellikleri ve ölenin fiziki gelişimi dikkate alındığında, bu atışın maktule tarafından ayak parmakları kullanılarak yapılmasının reddedilemeyeceği, Adli Tıp Fizik İhtisas Kurulu'nun 30/07/2009 tarihli ve 1234 sayılı raporunda atışın, bitişiğe yakın atış mesafesinden yapıldığı tespitlerine yer verilmesi,
Mahkeme tarafından yapılan keşif sonrası düzenlenen 07/11/2007 ve 31/11/2007 tarihli bilirkişi kurulu raporlarında ise, ayakları yere değecek şekilde 50 cm yükseklikteki yatak üzerinde başı öne eğik vaziyette oturan maktulenin elindeki tüfeğin lastikten yapılmış kaymayan dipçik kısmını halıya veya muşambaya dayayıp kendisine doğru eğerek, 5-10 cm kadar mesafeden namlusunu her iki eli ile sabitleyip tutması halinde, ayak parmağını kullanıp tetik bölümüne baskı yaparak ateş etmesinin, atış sonucunda silahtaki geri tepme (namlu ağzı basıncı) ile oturduğu yatak üzerine sırt üstü düşmesinin ve tüfeğin bacaklarının arasında kalmasının mümkün olduğunun, maktulenin sağ ve sol eli üstündeki atış artıklarının bu şekilde açıklanabileceğinin, sol el avuç içerisindeki atış artıklarının sol eli ile namluyu kovan atma boşluğuna yakın bir yerden tutmasından; sanığın sağ el avuç içindeki atış artıklarının ise ateş edilen silaha, yara yerine veya atış artığı bulunan şeylere dokunmasından kaynaklanabileceğinin, maktule tarafından bu şekilde yapılan atış neticesinde, yukarıya doğru genişleyen mevcut toplu saçma giriş yerinin ve fişeğe ait plastik tapanın vücut içerisinde kalması ile saçma tanelerinin dağılımına uygun yara tarajesinin oluşmasının tıbben mümkün olduğunun belirtilmesi karşısında;
Sanığın maktuleyi olay öncesinde darp etmesi, sanığın ve maktulenin aileleri arasında adli merciilere yansıyan husumet bulunması, olayda kullanılan silahın üzerinde parmak izine rastlanmaması ve sanığın savunmasında patlama sesini duymadığını beyan etmesi gibi olay ve olguların tek başına sanığın maktuleye karşı kasten öldürme suçunu işlediğini ispatlamayacağı gözetilmeksizin, mahkumiyete yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi;
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiilerinin duruşmalı incelemede ve temyiz dilekçesindeki temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, re'sen de temyize tabi olan hükmün, kararın onanması gerektiği görüşünde olduğundan üye M. Ü.'in karşı oyu ve oyçokluğuyla tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak (BOZULMASINA), 04/04/2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
KARŞI OY :
Suç tarihinde, sanığın eşi olan maktulü kasten öldürdüğü gerekçesi ile 765 sayılı TCK'nun 449,31,33.maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olup, sanığın maktüleye karşı kasten öldürme suçunu işlediğine ilişkin, mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın beraati gerekeceğinden oy çokluğu ile bozulmasına karar verilmiş ise de, suçun sabit olması karşısında çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
1) Olayın aynı zamanda tek tanığı konumunda bulunan sanığın savunmasını irdelediğimizde;
Zira; Bizzat sanığın savunmasında geçtiği, çoğunluk görüşünün de benimsediği üzere, maktül ile sanığın evli oldukları, köyün ortak suyunun sanık ailesi tarafından izinsiz kullanılması ile ilgili olarak iki taraf aileleri arasında da adli mercilere yansıyan olayların bulunduğu ve evliliklerinin ilk yıllarından beri hatta olay günü sanığın maktuleyi darp ettiği sabittir.
Sanık savunmasında, olay günü eşi maktüle Dilek ile aralarında bir tartışma olduğunu, ona tokat attığını, bu nedenle maktulenin komşularının evine gittiğini, bir süre sonra komşu olan tanık A.. S..'in beyanına göre, “ben gidip almam, gelirse kendi gelsin, gelmezse gelmesin” demesi sonrasında maktulün evine döndüğünde konuşup anlaştıklarını, yattıklarını daha sonra gece uyurken kızının sesine uyandığını, maktuleyi yanında göremeyince mutfağa gittiği sırada yan odadaki yatağı sırt üstü yatar vaziyette ve ayaklarının arasında av tüfeği olduğu halde gördüğünü, soğuk olduğunu anlayıp, kazağını açtığında tüfek giriş deliğini gördüğünü, tüfeğe hiç dokunmadan komşuları olan tanık A.. S..'in evine giderek haber verdiğini beyan etmiştir.
Sanığın bu savunmasına itibar etme olanağı bulunmamaktadır. Zira, savunma hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, maddi deliller ile de kısmen örtüşmemektedir. Kapıların açık olmasına karşın, silah sesini duymayan sanık, çelişki ile bebek ağlama sesine uyanabildiğini, devamında, maktulü yan odada sırt üstü yatar vaziyette ayaklarının arasında av tüfeği olduğu halde gördüğünü, yüzüne dokunduğunda soğuk olduğunu anlayıp kazağı açtığında tüfek giriş deliğini gördüğünü, tüfeğe hiç dokunmadığını belirtmesine karşın, dosyada maktülenin bulunduğu ana ilişkin konumlar fotoğraflandırılmış olup, maktülenin üzerinde ve giysilerinde hiç kan görmemesine karşın, maktuleyi kaldırmaya çalışmadan doğrudan kazağını hemde tek eli ile kaldırması düşündürücüdür. Kaldı ki, üzerindeki tüfeğe dokunamadan, maktülenin kazağını kaldırması da mümkün olamaz, çünkü, resimlerden de anlaşılacağı üzere normal şartlarda ve konumda tüfekde kazağın üstünde bulunması gerekirdi. O halde, tüfeğe dokunmadan kazağı kaldırmak mümkün olamaz. Bu nedenle sanığın ve tüfeği olay anında kullanan maktül iken tüfekte enazından maktulün parmak izlerinin bulunmaması da bir başka düşündürücü vakadır. Hatta, maktulenin bulunduğu şekliyle dosyada mevcut resimler incelendiğinde, sanığın savunmasında geçtiği şekliyle maktulün yatak kıyafetleri ile bulunmadığı, normal kıyafetlerle kalın çorabının dahi giyili bulunduğu dolayısıyle, “..konuşup anlaştıklarını, yattıklarını daha sonra gece uyurken kızının sesine uyandığını,” şeklindeki savunmasının aksine, maktulenin, normal giysilerde ve hiç yatmadığını göstermektedir ve bu dahi düşündürücüdür.
Yine, dosyada mevcut maktulün bulunduğu ana ilişkin fotoğraflar dikkatlice izlendiğinde, yatmakta olduğu yatağın örtülerinin dahi muntazam olduğu, hiçbir kırışıklığın sözkonusu olmadığı, bu şekilde intihar eden kişinin geriye doğru yatağa düşmesi durumunda, enazından örtünün muntazam durmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi, maktulün ellerinin konumunun da bu şekilde kalamayabileceği de bir gerçektir.
2) Dosyada mevcut teknik delillerin irdelenmesi durumunda ;
Ankara Jandarma Komutanlığının 12.01.2004 tarih, 203/425956-55529 sayılı ekspertiz raporunda; maktulenin sağ el dış, sol el iç-dış svapları üzerinde atış artıklarına rastlandığı, sanık Y.. A..'ya ait sağ el iç svabı üzerinde atış artığına rastlandığı tesbit edilmiştir. Bu durum ise, maktulenin kazağını tutması durumunda da oluşabileceği şeklinde açıklanabilmekte ise de, tek elle kazağı kaldırması ne derece doğaldır. Anlaşılamamıştır.
Otopside tanımlanan bulgular ve jandarma Kriminal Laboratuvarının giysi incelemesine ait bulgulara göre, kişinin ölümüne neden olan atışın av tüfeği saçma tanelerinin toplu giriş mesafesi dahilinde yakın atış mesafesinden yapılmış olduğu Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu Başkanlığının 22.5.2006 gün ve 1369 nolu raporu ile tesbit edilmiş olup, bu raporda daha da ileri gidilerek sonuç bölümünün 2 nolu bendinde, “..Cesedin bulunuş şekli, yara yeri, atış mesafesi, olayda kullanılan tüfeğin özellikleri ve ölenin fiziki gelişimi birlikte dikkate alındığında bu atışın uygun pozisyonda kendisi tarafından (ayak parmakları kullanılmak suretiyle) yapılmasının rededilemeyeceği belirtilmiştir. Yani, maktulün ayak parmaklarını kullanması, hiçbir şekilde dosya kapsamına göre iddia edilmediği, savunmada geçmediği ve dosyaya yansımadığı halde rapor varsayıma dayalı olarak verilmiştir. Bir an için bu varsayımdan hareket ile maktulenin ayak parmaklarını kullanarak tüfeğin mermi tertibatını kullandığını ve kendine ateş edip, intihar ettiğini kabul etmemiz durumunda da yine çelişkiler oluşmaktadır. Çünkü, cesedin bulunuş şekli itibariyle herkes tarafından kullanılabilecek ya da bilinebilecek olağanüstü bir intihar yöntemi değildir. Maktule de köyde yetişmiş, tüfek kullanma hususunda ileri teknikleri bilen biri olmayıp, mütevazi bir evhanımıdır. Her ne kadar mahkemece yapılan keşifte, bizzat maktulenin olay anında üzerinde bulunan el örmesi kalın yün çorapda kullanılmak suretiyle tatbikat yapılarak, çorap ile atışın mümkün olabileceği tesbit edilmiş ise de, bu yöntemi kullanan kişinin kışlık kalın çoraplarını kullanmak suretiyle kendisini zora sokmasının anlamı nedir. Ayrıca ayak başparmağını kullanması durumunda, maktulün dosyada mevcut resmi itibariyle kullandığı parmak itibariyle çorabın parmak arasına girmesi gerekirken, böyle bir duruma resimde rastlanmamıştır.
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 15.8.2005 tarih 42788/1821 sayılı raporunda, olayda kullanılan Sarsılmaz marka 12 kalibre, 61 cm. namlu uzunluğunda, tüm uzunluğu 113 cm. Ölçülen mekanizmalı av tüfeğinin yapılan incelenmesinde, ateş etmesine mani mekanik arızasının bulunmadığı, namlu ucu tetik arası uzunluğun ise 77 cm. olduğu, yine 30.6.2010 tarihli rapor ilede av fişeğini patlatması ile birlikte geri tepmenin meydana geldiği, suç konusu giysi üzerinde oluşan deliklerin, 4-5 cm./150 cm arasındaki mesafelerde yapılan deneme atışlarına ait delinmelerini aynı fiziksel özelliklere sahip olması nedeniyle, atışın bu mesafe aralığında herhangi bir mesafeden, herhangi bir kişi tarafından yapılmasının mümkün olduğu kanaati belirtilmektedir. TÜM BU HUSUSLAR çerçevesinde, teknik olarak, olayda kullanılan tüfeğin geri tepmeli olduğu, bu haliyle mahkemece gidilen keşif akabinde belirtildiği şekilde, “.....tüfeğin kendiliğinden kaymadığı “ şeklindeki mütalaanın sadece denemeye bağlı olduğu, teknik bilirkişi raporunun ise, teknik verilere göre değerlendirme yapması nedeniyle kabul de daha üstün tutulması gerektiği ortadadır. Bu durumda, tüfeğin teknik olarak geri tepme özelliği gözönünde tutulduğunda, maktulün bacaklarının arasında kalamayacağı sonucunu da ortaya çıkartmaktadır.
Otopsi raporundan da anlaşılacağı üzere, maktule 170 cm. boyundadır, Epigastrium orta bölümündeki av tüfeği saçma taneleri toplu giriş deliği bulunup, batın içerisinde 3. bel omuru sağında bir adet tapa görüldüğü belirtilmiş olup, bu haliyle yara trajesinin yere paralel seyir ettiği anlaşılmaktadır. Yakın atış mesafesinden ateş edildiği de kriminal raporlar ile tesbit edilmiş olup, (yakın atış mesafesi ise 4-5 cm. olarak tıbben tesbit edilmiş olmakla birlikte) tüfeğin namlusunun olayda maktulün vücuduna değmediği teknik olarak sabittir. O halde, maktulün fiziki özellikleri, özellikle boyu dikkate alındığında, tüfeğin tüm uzunluğunun 113 cm. olduğu da düşünüldüğünde, enazından 113cm + 4-5 cm = 117 cm.lik bir mesafeye kadar maktulün eğilmesi gerekir. Oturma konumundaki maktulün bu mesafeye kadar eğilmesi fiziken mümkün değildir. Zira, boyunun büyüklüğü buna engel olacaktır. Bu taktirde de yara trajesinin yara girişine göre yere paralel seyretmesi KESİNLİKLE, mümkün olamaz. Maktulün dosyada mevcut resime dikkatle bakıldığında oturma konumunda tüfeği ayak başparmağı ile ateşlemesi durumunda, hem tüfeğin karnına dayanması, hemde yara trajesinin aşağıdan yukarı doğru seyretmesi ancak teknik olarak mümkün olabilecek iken, bu durumda gözden kaçırılmaktadır.
Tüm bu hususlar çerçevesinde, sanık Y.. A..'nın, eşi maktule D.. A..'yı kasten öldürdüğünün kabulüne ilişen Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinin kararının isabetli olduğu gerekçesi ile çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
04/04/2012 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı E. G.'in huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık Y.. A.. müdafii Avukatlar H. B. ile A. Y.ın yokluklarında 05/04/2012 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.