(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi 2020/1885 E. , 2020/5782 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İTİRAZIN İPTALİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı ile işe başlatmama tazminatı ve yıllık izin ücreti, bakiye ücret, bakiye ücret %5 fazlalık alacaklarının tahsiline karar verilmesini ve itirazın iptalini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dairemizin 03.04.2019 tarihli bozma ilamında “Somut uyuşmazlıkta, kısa kararın, 5. fıkrasında “Net 43.286,10 TL” izin ücretine, 7. fıkrasında “Net 59.503,04 TL” bakiye ücret alacağı %5 fazlalığına hükmedildiği halde, gerekçeli kararın ise, 5. fıkrasında “Net 43.486,10 TL” izin ücretine, 7. fıkrasında “Net 19.145,00 TL” bakiye ücret alacağı %5 fazlalığına hükmedilmesi açık bir çelişki oluşturmaktadır. Yukarıda açıklanan ilke ve esaslara uyulmadan, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılarak karar verilmesi bozma sebebidir.” denilmek suretiyle mahkemenin 16.12.2015 tarihli kararı bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmuş, önceki hükmün gerekçeli kararındaki hükmünde olduğu biçimde karar vermek gerektiği, bozma nedeninin sadece kısa karar ve gerekçeli karar arasındaki çelişki yaratılmasına ilişkin olduğu, bu durumda, mahkemenin önceki hükmü olan 16/12/2015 tarihli hükmünün gerekçeli kararındaki gerekçe ve hüküm doğrultusunda karar vermek gerektiği belirtilmiştir.
A) Öncelikle bakiye ücret alacağına ilişkin %5 fazlalığın tahsili talebi bakımından Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının somut uyuşmazlığa etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, 14/02/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 25/12/2019 tarih, 2019/108-2019/101 esas-karar sayılı kararı ile “13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 14. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE” karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu norm denetimini, görülmekte olan bir davada Mahkemenin başvurusu üzerine, bir başka ifadeyle itiraz (somut norm denetimi) yoluyla gerçekleştirmiştir. Anayasa Mahkemesince, ilk incelemede, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine karar verildikten sonra itiraz konusu kuralın benzer içeriğe sahip olan ve gazetecilere vaktinde ödenmeyen fazla çalışma ücretlerinin her gün için yüzde beş fazlasıyla ödenmesini öngören 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen ek 1. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 19/09/2019 tarihli ve esas 2019/48, karar 2019/74 sayılı kararıyla iptal edildiği de belirtilerek “Gazetecilere ücretlerini vaktinde ödemeyen işverenler, bu ücretleri, geçecek her gün için yüzde beş fazlasiyle ödemeye mecburdurlar.” hükmünü içeren 5953 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesinin 2 inci fıkrasının iptaline karar verilmiştir.
Bu durumda söz konusu iptal kararının bağlayıcılığı ile hangi uyuşmazlıklar bakımından hukukî sonuç doğuracağı sorunu ele alınmalıdır.
T.C. Anayasası’nın “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Aynı maddenin beşinci fıkrasına göre ise “İptal kararları geriye yürümez.”
İptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 esas-karar sayılı kararında “Türk Anayasal sisteminde, 'Devlete güven' ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasadaki bu düzenlemeden güdülen amaç, iptal edilen kanuna dayanılarak, daha önce yapılan işlemlerin geçerliliklerini koruyacağıdır. Ancak iptal kararının geriye yürümeyeceğini mutlak olarak anlamak ya da kabul etmek mümkün değildir. Bir kere iptal kararları geriye yürümeyecekse, dava mahkemelerinin davaları durdurarak sorunu Anayasa Mahkemesine havale etmesinin bir anlamı olmayacaktır (...: Anayasa Hukuku, ..., 2003, s.214).
Nitekim bu mülâhazalarla somut norm denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal kararı verilmesi durumunda, bu kararın geriye yürümesi gerektiği kabul edilmiştir. T.C. Anayasası’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.”
Anayasa’da yer alan açık hüküm gereğince, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilmesi durumunda, iptal kararı, itiraz yoluna başvuran mahkeme bakımından bağlayıcıdır ve geriye yürür. Bununla birlikte, bu kararın henüz kesinleşmemiş ve görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davalara etkisi ayrıca değerlendirmeye muhtaçtır.
İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C. Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.
Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (...: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, ..., 1966, s. 180; ..., ...: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, ..., C:2, s.214; ...: Anayasa Hukuku, ..., 2003, s.214; ..., : Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, ..., 1996, s.305;...: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, ..., 1992, s.72-73).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 esas-karar sayılı kararında da “Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler” hususları belirtilmiştir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 esas-karar sayılı kararında da “Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...” hususları ortaya konulmuştur.
Açıklanan bu hukuki olgular ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, bakiye ücret alacağının %5 fazlalığı hüküm altına alınmış ise de, 14/02/2020 tarih ve 31039 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile belirtilen alacağın %5 fazlalığının dayanağı olan norm iptal edilmiştir. Ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, bu iptal kararının kesinleşmemiş davalara da tatbiki gerektiğinden, mahkemece bakiye ücreti alacağının %5 fazlalığı talebi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, bakiye ücret alacağının %5 fazlalığı talebi, dava tarihinden sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedileceğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varıldığından, bu husus da mahkemece gözetilmelidir.
B) Taraflar arasında davacının 2011/Ekim ayı bakiye ücret alacağının olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda; davacı taraf iş akdinin feshedildiği 2011/Ekim ayının 14 günlük ücret alacağını talep etmiştir. Hükme esas alınan bozma öncesi bilirkişi ek raporunda; davalı işverence davacıya Ekim 2011 ayına ait 18 günlük net ücret tutarı 1.110,00 TL’nın 31.10.2011 tarihinde ödenmiş ise de 5953 sayılı Kanunun 14. maddesine göre davacıya Ekim 2011 bakiye ücretinin davalıdan tahsili gerektiği belirtilmiş ve net 1.850,47 TL bakiye ücret alacağı hesaplanmıştır.
Dosya içeriğinden; imzasız davalı muavin defterinde 31.10.2011 tarihinde 18 günlük Ekim ayı hizmet alımı ödemesi 1.110,00 ibarelerinin yer aldığı, davalı tarafça banka kayıtlarının delil olarak gösterdiği görülmektedir. Yine, dosya içinde yer alan davacıya ilişkin işe iade dosyasının davacı tarafça bir kısım Almanca banka dekontlarının sunulduğu, bu dekontlardan birinde davalı ismi ile 10 Ekim 2011 tarihinde 1850 Euro ibarelerinin bulunduğu, ayrıca davacı vekilinin işe iade dosyasında 27.03.2012 havale tarihli dilekçesinde 31.10.2011 tarihinde 1850 Euro ödeme yapıldığı beyanında bulunduğu görülmektedir.
Bu durumda, Ekim 2011 ayı bakiye ücret alacağı yönünden; banka kayıtları getirtilerek işe iade dosyasındaki davacı vekili beyanı ve tercüme ettirilmek suretiyle Almanca banka dekontları da dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı, sonucuna ve tüm dosya kapsamına göre karar verilmelidir.
C) Davacının yıllık izin alacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun 29. maddesine göre; “Gazeteciye bu Kanun’un 21. maddesinde yazılı yıllık izni vermeyen veya izni vermiş olup da, izin müddetine ait ücreti ödemeyen işverene, yıllık izin vermediği veya izin süresine ait ücretleri ödemediği kimsenin izin müddetine tekabül eden ücretler yekununun üç katı kadar idarî para cezası verilir; ayrıca gazeteciye ödenmesi gereken ücret toplamı, iki kat olarak ödenir.' Ancak bu düzenlemeye göre izin ücretinin iki kat olarak ödenmesi için, gazetecinin çalışırken talep etmesine rağmen izin kullandırılmadığını veya izin verilmediğini iddia etmesi gerekir. Çalışırken bu yönde talebi olmayan gazetecinin, fesih nedeni ile son ücret üzerinden hesaplanacak izin ücreti, 21. maddedeki sürelerle sınırlıdır. Başka bir anlatımla fesih nedeni ile son ücret üzerinden hesaplanacak izin ücreti 29. madde gereği 2 kat hesaplanamaz.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, hak kazanılan izin ücretinin iki katı tutarında izin alacağı hesaplanarak izin ücreti hüküm altına alınmıştır. Ancak davacı tarafça izin talep edildiği halde bu iznin kullandırılmadığı ileri sürülmediği gibi, dosya kapsamında bunu kanıtlamaya yarar herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Dolayısıyla, son ücret üzerinden tek kat olarak yıllık izin ücretinin hesaplanması gerekirken yıllık izin ücretinin iki katı olarak hesaplanması yerinde olmayıp, mahkemece bu yön gözetilmeksizin hatalı hukuki değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.