Hukuk Genel Kurulu 2017/1469 E. , 2018/1297 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “maden ruhsatının devri” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.12.2013 gün ve 2013/146 E. 2013/683 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 10.11.2015 gün ve 2015/9412 E. 2015/12740 K. sayılı ilamı ile;
“...Dava, maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı maden ruhsatının devri istemine ilişkindir. Mahkemece dava tarihi itibarıyla devir şartları gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmiş; karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı şirket, davalıların murisi ile imzalanan maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesi uyarınca, murisin maden ruhsatını devrettiği dava dışı şirkete karşı açacağı iptal davası sonucuna göre, davayı kazanması halinde, karşılıklı taraflarca bu satış vaadi sözleşmesinde belirlenen şartların yerine getirilmesi durumunda, davacı şirkete ruhsatın devrinin sağlanacağı konusunda anlaşmaya vardıklarını, murisin sözü edilen açtığı davayı kazandığını, haricen öğrendiği kadarıyla davalıların üçüncü kişilerle temas halinde olduğunu, ruhsatın üçüncü kişilere devredileceği biçimindeki bilgi uyarınca davalılara ihtar çekildiğini ancak bir sonuç alınamadığını bildirerek maden ruhsatının satış vaadi sözleşmesi gereğince kendisine devrini talep etmiştir.
Davalılar, murisleri tarafından açılan maden ruhsatının devri sözleşmesinin iptaline ilişkin davanın halen kesinleşmediğini, davacı şirket ile murisleri arasında imzalanan satış vaadi sözleşmesinde, açılan davanın kesinleşmesinden sonra beş gün içinde davacının durumdan haberdar edileceği bu tarihten itibaren bir ay içinde davacının cayma hakkı olup cayma hakkını kullanmaz ise ruhsatın devrinin sağlanacağını, davanın açıldığı tarih itibarıyla henüz ruhsatın devrine yönelik açılan davanın kesinleşmemiş olması nedeniyle bu aşamada eldeki davanın açılamayacağını, davanın, asıl sözleşmenin fesih edilmiş olması nedeniyle de reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmeye göre satıcının ruhsatı alıcıya devredebilmesi için öncelikle ruhsatın iptali için açılan davanın kazanılması ve kesinleşmesi gerekmekte olup, dava tarihi itibarıyla devir şartları henüz gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelerden davalıların murisi tarafından maden ruhsatının devrinin iptaline yönelik açılan Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/349 esas sayılı dosyasında görülen davanın kabulüne karar verildiği, 6. Hukuk Dairesinin 11/12/2012 tarih ve 2012/14309 esas 2012/16425 karar sayılı ilamı ile hükmün düzeltilerek onandığı, 30/10/2013 tarihinde karar düzeltme isteği reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK'nın 30. maddesinin başlığı 'Usul Ekonomisi İlkesi' olup madde hükmüne göre “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
Mahkemenin karar tarihi olan 18/12/2013 tarihinde dava konusu maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesinin uygulanabilmesi için beklenilmesi gereken satıcı tarafın açacağı iptal davasının sonuçlanıp kesinleştiği anlaşıldığından karar tarihi itibarıyla dava şartının yerine gelmiş olması nedeniyle usul ekonomisi kuralları da dikkate alınarak gereksiz masraf ve zaman kaybına neden olunmaması için işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan maden ruhsatının devri istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkili şirket ile davalıların murisi Mustafa Yaylacı vekili ... arasında akdedilen 16.10.2010 tarihli maden ruhsatı devir vaadi sözleşmesinin 2 numaralı başlığı altında belirtilen Amasya ili Merzifon ilçesi sınırlarında 20056299 ruhsat ve 3072152 erişim numaralı 943,34 hektarlık yerin mülkiyetinin ihtilaflı olduğunu, davalı tarafın açacağı dava sonucunda ihtilafın giderilmesi hâlinde bu yerin ruhsatının taraflarına devrinin kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve davalılara 120.000 TL avans verdiğini, davalıların murisi Mustafa Yaylacı tarafından Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/349 E. ve 2012/208 K. sayılı dosyasıyla dava dışı İ.M.C. Maden Araştırma Ltd.Şti. aleyhine açılan sözleşmenin iptali davasının kabulüne karar verildiğini, karşı tarafın temyiz istemi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince kararın onandığını, taraflar arasında akdedilen sözleşme gereğince maden ruhsatının müvekkili şirkete devrinin gerektiğini, davalıların dava konusu ruhsatı üçüncü kişilere devir edeceklerini öğrenmeleri üzerine 31.01.2013 tarihinde ihtarname keşide ettiklerini ileri sürerek maden ruhsatının davacıya devrine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili müvekkillerinin murisi Mustafa Yaylacı’nın Amasya ili Merzifon ilçesi Diphacı mevkiinde bulunan 450 hektar alana sahip maden ruhsatı ile 943,34 hektarlık ruhsatın sahibi olduğunu, müvekkillerinin murisi ile davacı arasında 450 hektar alana sahip birinci ruhsat için 16.10.2010 tarihinde “maden ruhsatı devir sözleşmesi” imzalandığını, bu sözleşmeye ek olarak 943,34 hektar alana sahip ikinci ruhsat için de “ek maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesi” imzalandığını, 943,34 hektar alana sahip ruhsatın şu anda dava dışı İ.M.C. Madencilik Ltd.Şti’nin mülkiyetinde olduğunu ve dava dışı şirket aleyhine sözleşmenin iptali için Merzifon Asliye Hukk Mahkemesinin 2011/349 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, davaya konu ruhsata ilişkin vaat sözleşmesinin birinci ruhsata ilişkin satış sözleşmesine ve yukarıda belirtilen mahkeme dosyasının sonucuna bağlandığını, ek protokolün 3-c maddesinde açıkça “Açılacak davanın lehe sonuçlanarak kesinleşmesi hâlinde, sözleşme konusu maden işletme ruhsatının satıcı adına tescil edilmesi ile birlikte iş bu durum tescilden itibaren 5 gün içerisinde alıcıya noter kanalı ile bildirilecek” denildiğini, İ.M.C. Madencilik Ltd.Şti. aleyhine açılan davanın karar düzeltme aşamasında olup henüz kesinleşmediğini, davacının birinci ruhsata ilişkin asıl sözleşmede üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini, bu nedenle davacı ile yapılan tüm sözleşmelerin 11.02.3013 tarihinde feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece Mustafa Yaylacı'nın dava dışı İ.M.C. Madencilik Ltd.Şti. aleyhine Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/349 E. sayılı dosyası ile açtığı davanın kabul edildiği ve ruhsatın Mustafa Yaylacı'ya iadesine karar verildiği, kararın Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11.12.2012 tarih ve 2012/14309 E. 2012/16425 K. sayılı ilamı ile sözleşmenin feshi ile yetinilmesi gerektiği hâlde idari bir işlem niteliğinde olan ruhsatın davalı tarafından davacıya iadesine ilişkin ibaresinin çıkarılarak hükmün düzeltilerek onandığı, Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesine yazılan müzekkereye verilen 13.06.2013 tarihli cevapta, bu karara karşı 25.04.2013 tarihinde karar düzeltme yoluna gidildiğinin ve dosyanın Yargıtay'da olduğunun bildirildiği, kararın dava tarihi (08.03.2013) itibariyle henüz kesinleşmediği, taraflar arasındaki sözleşmede satıcının maden ruhsatını davacı alıcıya devredebilmesi için öncelikle bu kararın kesinleşmesinin gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece her davanın açıldığı tarihteki duruma göre sonuçlandırılması gerektiği, hükmün uyuşmazlığın başladığı tarihten davanın açıldığı tarihe kadar gerçekleşmiş olayları kapsadığı, özel bir nedeni olmadıkça davadan sonraki olayları ve hakları kapsamadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava açıldığı sırada kesinleşmeyen ve satış vaadi sözleşmesinin uygulanabilmesi için beklenilen iptal davasının, yargılama sırasında kesinleşmesi durumunda, kesinleşen bu iptal kararının hükme esas alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Dava ve cevap dilekçelerinde bildirilmiş olan vakıalar davanın sınırını çizmekte ve mahkemece ancak bu vakıalar hakkında inceleme ve değerlendirme yapılabilmektedir.
İşte bu nedenledir ki, her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanır. Bir başka ifadeyle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından dava açılan güne kadar gerçekleşmiş olayları kapsar.
Aksinin kabulü tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi; temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dâhil olmak üzere yargılamanın son aşamasına kadar gerçekleşecek hukuki ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır.
Nitekim 28.11.1956 tarih ve 15/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” gerekçesine yer verilerek, davanın açılmasına kadar gerçekleşen hukuki ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya bakıldığında, taraflar arasında 16.10.2010 tarihli ek maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesi imzalandığı ve bu sözleşmenin 3-c maddesinde “Açılacak davanın lehe sonuçlanarak kesinleşmesi hâlinde, sözleşme konusu maden işletme ruhsatının satıcı adına tescil edilmesi ile birlikte işbu durum tescilden itibaren 5 gün içerisinde alıcıya noter kanalı ile bildirecek.” koşulunun getirildiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davacı eldeki dava ile taraflar arasındaki sözleşmede davalı tarafın açacağı dava sonucunda ihtilafın giderilmesi hâlinde bu yerin ruhsatının taraflarına devrinin kararlaştırıldığını, davalıların murisi Mustafa Yaylacı tarafından Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/349 E. 2012/208 K. sayılı dosyasıyla dava dışı İ.M.C. Maden Araştırma Ltd.Şti. aleyhine açılan sözleşmenin iptali davasının kabulüne karar verildiğini, karşı tarafın temyiz istemi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince kararın onandığını, taraflar arasında akdedilen sözleşme gereğince maden ruhsatının müvekkili şirkete devrinin gerektiğini ileri sürerek maden ruhsatının davacıya devrine karar verilmesini talep etmişse de, dava 08.03.2013 tarihinde açılmış olup, davanın açıldığı tarihte, dava konusu maden işletme ruhsatı satış vaadi sözleşmesinin uygulanabilmesi için kesinleşmesi gereken Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/349 E. 2012/208 K. sayılı iptal davasının henüz kesinleşmediği, iptal davasına ilişkin kararın Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11.12.2012 tarih ve 2012/14309 E. 2012/16425 K. sayılı kararıyla düzeltilerek onandığı, bu karara karşı karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine aynı Dairece karar düzeltme isteğinin reddine karar verilerek davanın 30.10.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davanın açıldığı tarihte dava konusu maden işletme ruhsatı dava dışı İ.M.C. Maden Araştırma Ltd.Şti.’nin kullanımında olup, davalılara devredilmediğinden dava tarihi itibariyle sözleşmenin 3-c maddesindeki koşul henüz gerçekleşmemiş, davalıların da davacıya maden işletme ruhsatını devir borcu doğmamıştır.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin her davanın açıldığı tarihteki duruma göre sonuçlandırılması gerektiği, hükmün uyuşmazlığın başladığı tarihten davanın açıldığı tarihe kadar gerçekleşmiş olayları kapsadığı, dava tarihi itibariyle sözleşmede belirtilen ruhsatın devrine ilişkin şartların henüz gerçekleşmediği, koşulları gerçekleşmeden sözleşme hükümlerine dayalı olarak dava açılamayacağı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında her ne kadar dava açıldığı tarihte Merzifon Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/349 E. 2012/208 K. sayılı kararı kesinleşmemiş ise de yargılama sırasında ve mahkemece karar verilmeden önce 30.10.2013 tarihinde kesinleştiği, Anayasa’nın 141/4 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi gereğince usul ekonomisi kuralları da dikkate alınarak gereksiz masraf ve zaman kaybına neden olunmaması için işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O halde, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.07.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.