Ceza Genel Kurulu 2017/705 E. , 2021/526 K.
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ...'ın TCK’nın 85/1, 62, 50/1-a, 52/2-4 ve 53/6. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye ve sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.07.2013 tarihli ve 169-119 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.10.2014 tarih ve 28921-19616 sayı ile;
'...Sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Kaza saatinden 32 dakika sonra yapılan ölçümde 86 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın eyleminde bilinçli taksir hükümlerinin oluştuğunun ve cezasının 5237 sayılı TCK'nın 22/3. maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2-TCK'nın 53/6. maddesinde, 3 aydan az ve 3 yıldan fazla olmamak üzere sürücü belgesinin geri alınabileceği düzenlenmiş ise de, aynı Kanun'un 3/1. maddesi uyarınca tayin olunacak güvenlik tedbirinin fiilin ağırlığı ile orantılı, ... ve hakkaniyet kurallarına uygun olacak şekilde belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin TCK'nın 53/6. maddesi uyarınca tali kusurlu sanık hakkında yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeksizin ve hakkaniyete aykırı olacak şekilde sürücü belgesinin takdiren 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmisi,' isabetsizliklerinden ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkın saklı tutulması suretiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 24.12.2014 tarih ve 316-361 sayı ile;
“...Sanığın ölen yayayı 50-60 metre mesafeden hemen yol kenarında gördüğü hâlde hızını azaltmadan, yayanın hemen yola çıkma ihtimaline binaen tedbir amaçlı olarak şerit değiştirmeden ve kavşağa yaklaştığı hâlde yavaşlamadan, yayayı herhangi bir şekilde ikaz etmeden yoluna devam ederek dikkatsiz ve tedbirsiz davrandığı kusurun derecesi ile ilgilidir.
Bunun yanında sanığın 0,86 promil alkollü olması hususunun TCK'nın 22/3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi için sanık aleyhine hiç bir delil yoktur. bilinçli taksir kavramından söz edebilmek için meydana gelen neticenin öngörülmesi ancak istenmemesi gerekir. Alınan alkol nedeniyle sanığın kazayı öngörme ya da sonucun umursanmama gibi bir durum yoktur. Kazanın gerçekleştiği yerin Karadeniz sahil yolu olarak adlandırılan çift geliş, çift gidiş yolda meydana gelmesi, meydana gelen kazanın aksi kanıtlanamayan sanığın bir gün önceden aldığı alkolün etkisiyle oluştuğuna dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Maktülün yola aniden çıkması, sanığın da yayanın yola çıkabileceğini ön görerek ön tedbir mahiyetinde yeterli mesafeden ikazda bulunmamış olmasından dolayı kusurlu olduğu nazara alınarak iddia makamının belirttiği hususların basit taksir kavramındaki 'taksire dayalı kusurun ağırlığı' içinde değerlendirilmesi gerektir. Kaldı ki olayda mağdurdaki hastalık nedeniyle de oluşan asli kusur da göz önüne alındığında bilinçli taksirin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır.
Yine sanık hakkında her ne kadar tali kusurdan dolayı alt sınırdan ceza tayin edilerek sürücü belgesinin geri alınması tedbiri 3 yıl süreyle verilmiş ve bu husus bozma konusu yapılmış ise de meydana gelen kazanın alkolün etkisiyle oluştuğuna dair delil bulunmasa da netice itibariyle sanığın alkollü şekilde trafiğe çıktığı ve 0,86 promil alkollü olduğunun tespit edilmesi karşısında, benzer durumlarda alkollü şekilde trafiğe çıkmayan kişilerle durumunun ayrılmasında zorunluluk olduğu,' şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.02.2016 tarihli ve 54977 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 264-912 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 19.04.2017 tarih ve 128-3339 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Bir kişinin ölümü ile neticelenen olayda, sanığın eylemini taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiği,
2- Sanığın sürücü belgesinin TCK’nın 53/6. maddesi gereğince 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmesinin suçla orantılı olup olmadığı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
14.08.2012 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık ...’ın 14.08.2012 tarihinde saat 10.05 sıralarında sevk ve idaresindeki 61 ... 001 plakalı otomobili ile ... ili istikametinden ... ili istikametine doğru seyir hâlindeyken ... ilçesi...Mahallesi civarına geldiğinde yol üzerinde yürümekte olan yaya ...’ya aracının ön kısımları ile çarpması neticesinde yaya ...’ın olay yerinde hayatını kaybettiği; kazanın oluşumunda ölenin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 84. maddesinde yayalara ait kusurlardan sayılan “Yol içerisinde koşmak, yürümek”; sanığın ise aynı Kanun’un 52/1-a maddesinde belirtilen “Kavşaklara, dönemeçlere, tepe üstlerine yaklaşırken araçların hızlarını azaltmamak” kurallarını ihlâl ettikleri,
Kazanın, yerleşim yeri dışında, 10 metre genişliğinde, tek yönlü, üç şeritli, asfalt kaplamalı, kuru yüzeyli, yaya geçidinin olmadığı, hafif eğimli, düz yolda gerçekleştiği,
14.08.2012 tarihinde saat 10.37’de yapılan alkolmetre ölçüm sonucuna göre; sanıkta 0,86 promil alkol tespit edildiği,
14.08.2012 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağına göre; kazanın, ... No:19/A sayılı adresin karşısında bulunan üçgen refüj yanında, tali yoldan ana yola girişine yaklaşık 50 metre olan Araklı-... istikametinde gerçekleştiği, ölenin üç şeritli olan sahil yolundaki üçgen refüjün sağında yolun kaldırım tarafında bulunan birinci şeridinde yatar vaziyette görüldüğü, kaza yeri ile ölenin düştüğü yer arasında yaklaşık 46 metre, kaza yeri ile sanığın aracı arasında da 115 metre mesafe bulunduğu, ölen ile kaldırım mesafesinin ise yaklaşık 2 metre olduğu sanığın aracının, ön kaputunda yer alan motor kısmının tahminen 15 cm içe doğru ezilmiş, ön tamponunun kırılmış, ön camın da orta kısmından içe doğru çökmüş olduğu, sanığın aracının arka kısmından başlayarak sahil yoluna bağlanan kavşağa doğru 73 metre, refüje ise 5.10 metre mesafede kan lekesinin olduğu, bu kan lekesine 11.80 metre uzaklıkta ikinci bir kan lekesinin daha bulunduğu, olay yerinde herhangi bir fren izine rastlanmadığı,
Ölü muayene tutanağına göre; ölenin, kafa bölgesinden almış olduğu darbenin niteliği ve çarpmanın etkisi sonucu kafa ve boyun bölgesinde yaralanma ve boyun kırığı oluştuğu, servital vertebra kırığına bağlı beyin-omirilik siniri kesisi sonucu solunum ve dolaşım yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği,
Soruşturma aşamasında yapılan keşfe istinaden trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen 08.10.2012 tarihli rapora göre; olay yerindeki mevcut iz ve delillere bakıldığında sanığın ölene çarptıktan sonra 61 metre kadar öleni aracın önünde sürüklediği ve 73 metre sonra durduğu dikkate alındığında, sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 52/1-a maddesinde belirtilen “Araçların hızını kavşaklara, dönemeçlere, tepe üstlerine yaklaşırken azaltmamak” kuralını ihlâl etmesi nedeniyle tali kusurlu; ölenin ise yaya geçidinin olmadığı, alt ve üst geçidin bulunmadığı yolda aracın geçişini zorlaştıracak biçimde aniden yola çıkarak yol içinde yürümek suretiyle kazanın oluşumuna sebebiyet vermesi nedeniyle aynı Kanun’un 84. maddesinde yer alan yayalara ait kusurlardan sayılan “Yol içerisinde koşmak, yürümek, oynamak, oturmak” kuralını ihlâl ettiğinden asli kusurlu olduğu,
Kovuşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 09.05.2013 tarihli rapora göre; sanığın, yönetimindeki otomobil ile seyri sırasında yolun kenarında görmüş olduğu yayanın yola çıkabileceğini öngörerek ön tedbir mahiyetinde yeterli mesafeden ikazda bulunmaması, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedenleriyle alt düzeyde tali kusurlu; ölenin ise, taşıt yolunu etkin bir şekilde kullanmaması, seyir hâlinde bulunan vasıtaların hız ve yakınlığını dikkate almadan yola girip sanık idaresindeki otomobilin çapmasına maruz kalarak can güvenliğini tehlikeye düşürmesi, ilk geçiş hakkını sanığın yönetimindeki otomobile bırakmayıp dikkatsiz, özensiz ve nizamlara ayrıkı hareket etmesi nedeniyle asli kusurlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ...; ablası olan ölenin kendisinin yanında ikamet ettiğini, ölenin yedi yıldır biraz hasta olduğunu, belli olmayan saatlerde evden ayrıldığını ve nereye gittiğinden de haberinin olmadığını, bu nedenle sık sık kaybolduğunu ve kendisini tanıyanlar tarafından eve getirildiğini, kazayı görmediğini, şikâyetinin bulunmadığını,
Tanık ...; sevk ve idaresindeki araçla ... ilinden ... iline doğru seyir hâlinde olduğunu sırada yan yoldan ölenin yola doğru yürüdüğünü gördüğünü, ölenin yola çıkacağını tahmin ederek yavaşladığını, ancak yönetimindeki aracın önünde bulunan sanığın sevk ve idaresindeki aracın bir anda yan yoldan çıkan ölene sağ şeritte hızlı bir şekilde çarptığını, çarpmanın etkisiyle ölenin havaya fırladıktan sonra yere düştüğünü,
Tanık ...; sanığın kullandığı aracın içerisinde seyir hâlinde oldukları sırada Araklı ilçesindeki tünelden çıkarken gözlerini kapattığını, ses üzerine gözlerini açtığında sanığın ölene çarptığını söylediğini, akabinde araçtan indiklerini ve ambulansı aradıklarını, sanığın en fazla 70 -100 km hızla ilerlediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık; olay günü sevk ve idaresindeki araçla yanında arkadaşı tanık ... bulunduğu hâlde seyir hâlindeyken Araklı ilçesinden çıktıktan sonra ...Mahallesi kavşağına doğru ilerlediği sırada 50-60 metre uzaklıkta elinde değnek olan öleni yol kenarında yani ...- ... karayolu içerisinde en sağdaki şerit hizasında ayakta durur vaziyette gördüğünü, kendisinin sağ şeritten gittiğini, hızının yaklaşık 90 km civarında olduğunu, ölenin aniden yolun ortasına doğru atladığını, olayın aniden gerçekleşmesi nedeniyle frene basamadığını, daha sonra ölene çarptığını anlayınca aracını sağa çektiğini, ölene aracın tam önünden çarptığı için ölenin ayaklarının yerden kesilerek ön tarafa doğru fırladığını ve akabinde aracın sağ ayna tarafından yolun sağına doğru düştüğünü, öleni uzaktan gördüğünü ancak yola çıkacağını düşünmediği için uyarı amaçlı kornaya da basmadığını, sorunsuz bir şekilde geçeceğini düşünerek şerit değiştirmediğini, ölene çarptıktan sonra frene basabildiğini ve aracını durdurduğunu, bir gece önce rakı içtiği için 0,86 promil alkollü olduğunun tespit edildiğini, kazanın gerçekleşme şekli ile alkollü olması arasında bir bağlantı bulunmadığını, kusurunun olmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırayla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanığın eylemini taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiği;
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle işlenir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; 'dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.' şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirli suçlarda bulunması zorunlu olan hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda, gerek icrai gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmez. 5237 sayılı TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.
TCK'da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; 'kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi' şeklinde tanımlanarak, bu durumda taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın gerekçesinde; 'Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, ... kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.' açıklamasına yer verilmiştir.
Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir. Örneğin, sevk ve idaresindeki araçla trafikte seyri esnasında, kendi yönündeki araçlara kırmızı ışığın yandığını ve diğer istikametten gelen araç veya yayaların hareket etmeye başladığını görmesine rağmen şoförlük yetenek ve tecrübelerine güvenerek süratle yola girip yaya veya araçlara çarpan fail, gerçekleşen zararlı neticeyi öngörmesi ancak istememesi nedeniyle bilinçli taksirden sorumlu olacaktır.
Görüldüğü üzere, bilinçli taksirde meydana gelen netice, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten fiilinin kanunda suç olarak düzenlenen bir neticeye sebebiyet verebileceğini öngördüğü ve bu neticeyi istemediği hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hâli, bunu öngörmemiş bulunan kimsenin durumu ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek bir harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, 'neticenin fail tarafından öngörülmesi' ölçü alınarak basit ve bilinçli taksir ayrımına gidilmiştir.
Bu aşamada, Adli Tıp Beşinci İhtisas Kurulunun alkolün güvenli sürüş yeteneğine etkisine ilişkin görüşüne değinilmesinde fayda vardır.
Promil, alınan alkolün bin mililitre (1 litre) kandaki oranını gram cinsinden gösteren ölçü birimidir. Alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak kurulan orantı üzerinden kandaki alkolün promil cinsinden seviyesi belirlenir. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir.
Bilimsel olarak kanda bulunan belirli bir alkol oranının her insanda aynı sonuca yol açtığı söylenemez. Bunda kişinin bünyesel özellikleri, yaşı, cinsiyeti, alkol kullanma sıklığı vb. etmenler rol oynamaktadır. Bu nedenle kişinin kullandığı alkolün güvenli araç kullanma yeteneğini ortadan kaldırıp kaldırmadığı yönünden somut olaydaki durumun araştırılması gerekmektedir. Önemli olan, suç oluşturduğu kabul edilen davranışın icra edildiği sırada kişinin kanındaki alkol oranıdır. Kandaki alkol oranının her saat için ortalama 0,15 promil azaldığının bilimsel olarak kabul edilmesi nedeniyle olaydan sonraki saatlerde yapılacak ölçümlerde bu hususun gözetilmesi gerekir. Hâkim, alkol oranı, olay tutanağı, bilimsel görüşler ile failin aracı kullanma şekli, olay sonrasındaki konuşmaları ve diğer hareketleri gibi harici davranışlarına ilişkin tanık gözlemlerini değerlendirerek kişinin aldığı alkol nedeniyle kaza sırasında güvenli araç kullanma yeteneğinin bulunup bulunmadığını tespit etmelidir.
Öte yandan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu tarafından, 0,30 promil ve altında kan alkol düzeyine sahip olan olan kişilerin aksi ispatlanmadıkça güvenli sürüş (araç kullanma) yeteneklerinin bozulmadığının, 1,01 promil ve üzerinde kan alkol düzeyine sahip sürücülerin ise bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduklarının ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin emniyetli sürüş yeteneklerinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü gerektiği, 0,31-1,00 promil kan alkol seviyesine sahip sürücülerin ise güvenli sürüş yeteneğini kaybedip kaybetmedikleri hususunun ivedilikle yapılacak detaylı bir hekim muayenesi ile tespit edilmesi gerektiği belirtilmektedir. (Faruk Aşıcıoğlu-Belkıs Yapar-Aliye Tütüncüler-... Belce, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Açısından Alkol, Adli Tıp Dergisi, cilt 23, sayı 3, 2009, s. 15.)
Yine, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca, belirlenen alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecelerde bireysel farklılıklar görülmekle birlikte; düşük konsantrasyondan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecelerde gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ve beyin arasındaki iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler hâline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz yönde etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir arada yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini gibi becerilerde olumsuz yönde etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu, bu durumdaki bir sürücünün risk alma eğiliminin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve kaza ihtimalinin arttığının bilimsel olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun suç tarihinden sonra 11.06.2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile değişik 48. maddesinin altı ve yedinci fıkralarında;
“Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.
Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiş, maddenin altıncı fıkrasında, yapılan tespit sonucunda kandaki alkol miktarı 1,00 promilin üzerinde çıkan sürücüler hakkında TCK'nın 179. maddesinin 3. fıkrası hükümlerinin uygulanacağı, yedinci fıkrasında ise hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde, ayrıca TCK'nın ilgili hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, sevk ve idaresindeki otomobil ile 14.08.2012 tarihinde saat 10.05 sıralarında, yerleşim yeri dışında, 10 metre genişliğinde, tek yönlü, üç şeritli, asfalt kaplamalı, kuru yüzeyli, hafif eğimli, düz yolda seyir hâlindeyken olay yerine geldiğinde kendi seyrine göre yolun sağ taraftan yola giren yaya Elmas'a çarptığı, çarpmanın etkisi ile 61 metre sürüklenen adı geçen yayanın olay yerinde hayatını kaybettiği, sanığın kazadan yaklaşık 32 dakika sonra yapılan ölçümde 0,86 promil alkollü olduğunun tespit edildiği ve bilirkişi raporlarına göre sanığın, seyri esnasında yolun kenarında görmüş olduğu yaya ölenin yola çıkabileceğini öngörerek ön tedbir mahiyetinde yeterli mesafeden ikazda bulunmaması ve aracının hızını kavşaklara ve dönemeçlere yaklaşırken azaltmaması hususlarına riayet etmemesi nedeniyle tali kusurlu, ölenin ise seyir hâlinde bulunan vasıtaların hız ve yakınlığını dikkate almadan yola girip sanığın idaresindeki otomobilin çapmasına maruz kalarak can güvenliğini tehlikeye düşürmesi ve ilk geçiş hakkını sanığın yönetimindeki otomobile bırakmayıp dikkatsiz, özensiz ve nizamlara ayrıkı hareket etmesi nedeniyle asli kusurlu bulunduğu sabit olan olayda;
Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunun kandaki alkol düzeyinin saatte 0.15 promil azaldığı ve kandaki 1.01 promil ve üzerindeki alkol düzeyinin sürücülerin güveni sürüş yeteneklerini olumsuz etkilediği yönündeki tespitleri karşısında, olaydan 32 dakika sonra yapılan ölçümde 0.86 promil alkollü olduğu belirlenen sanığın olay anında kanındaki alkol düzeyinin 1.01 promilin altında olduğu ve bu düzeyin sanık sürücünün güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıran oranda olmadığı, ayrınca sanığın, savunmasının aksine yerleşim yeri dışında, görüşe açık düz yolda seyir hâlindeyken ölene çarpıp yaralanmasına veya ölümüne sebebiyet verebileceğini öngördüğünden ve otomobiline, şoförlük tecrübe ve yeteneklerine, şansına ve yolun boş olacağı ihtimaline güvenerek neticenin gerçekleşmesine sebebiyet verdiğinden de bahsedilemeyeceği, açıklanan sebeplerle objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı harekette bulunmak suretiyle yaya ...'nın ölümüne yol açan sanığın, eylemini basit taksirle gerçekleştirdiği ve inceleme konusu olayda bilinçli taksirin uygulanma şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün direnme gerekçesinin isabetli olduğuna karar verilmelidir.
2- Sanığın sürücü belgesinin TCK’nın 53/6. maddesi gereğince 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmesinin suçla orantılı olup olmadığı;
Yerel Mahkemece “Meydana gelen kazanın alkolün etkisiyle oluştuğuna dair delil bulunmamasa da netice itibariyle sanığın alkollü şekilde trafiğe çıktığı ve 0,86 promil alkollü olduğunun tespit edilmesi karşısında, benzer durumlarda alkollü şekilde trafiğe çıkmayan kişilerle durumunun ayrılmasında zorunluluk olması gerektiği” şeklindeki gerekçeyle sanığın sürücü belgesinin TCK'nın 53/6. maddesi uyarınca 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
TCK’nın 'Güvenlik tedbirleri' başlıklı 53. maddesinin uyuşmazlığa ilişkin altıncı fıkrası; 'Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar' şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere TCK’nın 53/6. maddesinde hâkimin takdirine bağlı olarak ortaya çıkacak iki tane hak yoksunluğu tanzim edilmiştir. Bunlar; mesleğin veya sanatın yerine getirilmesinin yasaklanması ve sürücü belgesinin geri alınmasıdır.
TCK’nın 53/6. maddesinde düzenlenen tedbirlere ancak taksirli suçlardan mahkûmiyet hâlinde hükmedilebilir. Bu hak yoksunluğuna hükmetmek zorunlu değil, takdiridir. Hâkim hak yoksunluğuna hükmedebileceği gibi, hak yoksunluğuna hükmedilmesine yer olmadığına da karar verebilir. Taksirli suçtan dolayı mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere hak yoksunluğuna hükmedilebilecektir. Bu süre, taksirin yoğunluğuna ve zararın ağırlığına göre tespit edilecektir.
Öte yandan, TCK’nın 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan her hâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK'nın 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve TCK'nın 3. maddesinde düzenlenen 'orantılılık' ilkesi bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmeli, somut olayın özellikleri itibarıyla bazı hâllerde alt hadden bazı hâllerde de üst hadden tayin edilecek cezanın haklı ve ölçülü bir ceza olacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Öğretide de bu konuda “...TCK'nın 3/1. maddesi, 61. maddeden çok daha geniş bir anlamı barındırmakta, fail hakkında takdiri indirim nedeni de dahil olmak üzere, tüm indirim ve artırım maddelerinin uygulanmasında, daha açık bir deyişle bütüncül açıdan, failin eylemi ile cezanın ağırlığı arasında bir orantı denge olması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca TCK'nın 3. maddesi hükmü sadece temel cezanın belirlenmesinde değil, aynı zamanda her türlü indirim ve artırımın uygulanmasında, kesinleşen cezalar için uyarlama yargılamasında göz önünde tutulması gereken bir düzenlemedir...TCK'nın 3/1. maddesindeki ... ve orantılılık ilkesi gereği, özellikle işlenen eylem ile verilecek cezanın orantısız olduğu durumlarda, uygulayıcı mümkün olduğu oranda, temel cezanın belirlenmesi, indirim ve artırım maddelerinin uygulanması ve cezanın şahsileştirme kurumunu gözeterek, adaleti sağlamaya çalışacaktır.” (Osman Yaşar-... .. Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, ... Yayınevi, 2. Bası, ..., 2014, s. 57-58.) şeklinde görüşler mevcuttur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Birinci uyuşmazlık konusunda anlatıldığı şekilde gelişen olayda; sanığın tali, ölenin ise asli derecede kusurlu olması karşısında, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere hak yoksunluğunu gerektiren TCK’nın 53/6. maddesindeki güvenlik tedbirine hükmedilirken, temel ceza alt sınırdan belirlenmesine karşın TCK'nın 3. maddesinde yer alan 'orantılılık' ilkesine aykırı olacak şekilde TCK’nın 53/6. maddesinde yer verilmeyen gerekçeyle sürücü belgesinin en üst had olan 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün direnme gerekçesinin isabetli olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... Asliye Ceza Mahkemesinin 24.12.2014 tarihli ve 316-361 sayılı mahkûmiyet hükümdeki direnme gerekçesinin;
a) Birinci uyuşmazlık konusu bakımından İSABETLİ OLDUĞUNA,
b) İkinci uyuşmazlık konusu bakımından İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.