Hukuk Genel Kurulu 2013/20-300 E. , 2013/1629 K.
MAHKEMESİ : Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/11/2012
NUMARASI : 2012/1002 E-2012/1633 K.
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 01.12.2011 gün ve 2010/1624 E.-2011/2073 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20.Hukuk Dairesi’nin 28.06.2012 gün ve 2012/8269 E.-2012/9700 K. sayılı ilamı ile;
(...Yörede 1968 yılında yapılan kadastro sırasında Selçikli köyü, 2090 parsel sayılı 3550,00 m² yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliğiyle davalı gerçek kişilerin miras bırakanı İ. E.. adına tesbit ve tescil edilmiştir. Davacı Hazine, çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Yasanın 3302 sayılı Yasa ile değişik 2/B maddesine göre yapılan çalışmada Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer olduğunu, Orman Yönetimi tarafından Akhisar 1.Asliye Hukuk Mahkemesine aynı taşınmaz hakkında orman savıyla açılan davanın reddine karar verildiğini ancak kararın henüz kesinleşmediğini ileri sürerek çekişmeli taşınmazın davalıların murisi adına olan tapu kaydının iptali ve 2/B madde niteliğiyle Hazine adına tarla niteliğiyle tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, Akhisar Asliye Hukuk mahkemesinin 30.03.2010 tarih ve 2008/128-142 sayılı kararının taraflar arasında kesin hüküm niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalıp nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 1999 yılında yapılıp 13.04.2006 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır.
Mahkemece, davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu kabulü dosya içeriğine ve yasa hükümlerine uygun düşmemektedir. Şöyle ki; Akhisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.03.2010 tarih ve 2008/128-142 sayılı dosyasında davacı Orman Yönetimi çekişmeli 2090 sayılı parselin orman sayılan yer olduğu iddiasıyla dava açmıştır. Hazine ise, aynı iddiayla, yani taşınmazın orman sayılan yer olduğu iddiasıyla davaya katılmıştır. Oysa, temyize konu iş bu davada Hazine taşınmazın orman sayılan yer olduğu iddiasına değil, taşınmazın kesinleşen 2/B madde uygulaması kapsamından kalan yer olduğu iddiasına dayanmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 303. maddesi uyarınca bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddî anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Somut olayda; davanın tarafları aynı ise de, dava sebebi ve talep sonucu farklıdır. Bu nedenle, mahkemece işin esası incelenerek toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Diğer taraftan; 6831 sayılı Orman Yasasının 1744 sayılı Yasa ile değişik 2, 2896 ve 3302 sayılı yasalar ile değişik 2/B maddesi gereğince, nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla düzenlenen, 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Yasa”, 26/04/2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe girmiş ve aynı Yasayla 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Yasa ile 16/2/1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Yasa yürürlükten kaldırılmış, 6831 sayılı Yasanın bazı maddelerinde de değişiklikler yapılmış, bu cümleden olarak, diğer bir çok hükmün yanı sıra, 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan alanlara ilişkin tapu kaydına konulan şerhlerin silinmesi, bu alanlar için Hazine tarafından dava açılmaması, açılan davlardan vazgeçilmesi ya da davaların durdurulması, tapusunun iptaline karar verilen taşınmazların tekrar tapu sahibine iadesi gibi konular düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin, dava konusu taşınmazın niteliğine ve durumuna göre, görülmekte olan davaya etkisinin değerlendirilmesi için yerel mahkeme hükmünün bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemenin; “Akhisar 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/128-142 ayılı kararı ile davalılar lehine kesin hüküm oluştuğu” gerekçesi ile davanın reddine dair verdiği karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilerek ilk kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık; Akhisar 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/128 E.-2010/142 K. sayılı kararının eldeki dava yönünden kesin hüküm teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için kesin hüküm ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasındaki bağın üzerinde durulmasında yarar vardır:
Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenirlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin (ve bu arada Yargıtay’ın) de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle, kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).
Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.
Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar; ikrar (Mülga 1086 sayılı HUMK. madde 236; 6100 sayılı HMK. madde 188), senet (HUMK. madde 287; HMK. madde 193), yemin (HUMK. madde 337; HMK. madde 228) ve kesin hükümdür (HUMK. madde 237; HMK. madde 303).
Kesin hüküm; şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.
Şekli anlamda kesin hüküm; sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).
Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.
Hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları: 1086 sayılı HUMK’nun 237.maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması, maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesinde ise “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanım yapılmıştır.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynı olması; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih; dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise; dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E.-2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E., 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E., 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E., 2010/643 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Diğer taraftan, hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe de kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.
Somut olayda; dava konusu 2090 parsel numaralı taşınmaz 3.550 m2 miktarlı ve tarla vasfıyla 23.05.1968 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sonucu senetsizden davalılar murisi İ. E.. adına tespit edilmiştir. Yapılan tespite, Orman Bölge Şefliğince Kadastro Komisyonuna itiraz edilmesi üzerine; kadastro komisyonu 10.12.1968 tarihli kararı ile itirazın incelenmesi için dosyanın Tapulama Hakimliği’ne gönderilmesine karar vermiştir. Dosya kendisine gelen Tapulama Hakimliği 1969/46 E., 1969/327 K. sayılı karar ile itiraz hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın Tapulama Müdürlüğüne geri çevrilmesine karar vermiştir. Tapulama Müdürlüğü Komisyonu, yapılan inceleme sonucunda 2090 parsel sayılı taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğuna, orman idaresinin itirazının reddine karar vermiş, 16.09.1970 tarihli karar aleyhine Tapulama Mahkemesine dava açılmadığından komisyon kararı 27.10. 1970 tarihinde kesinleşmiştir.
Daha sonra Orman İşletme Müdürlüğü tarafından İ.E..mirasçıları aleyhine Akhisar 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/128 E., 2010/142 K. sayılı dosyası ile 2090 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman olarak tescili için dava açılmış, Hazine 21.04.2009 tarihli dilekçe ile davaya asli müdahil olarak katılmıştır. Dava sonunda 30.03.2010 tarihinde mahkemece “… bilirkişi raporları dikkate alındığında 2090 parselin ne arazi kadastrosu ne de orman kadastrosu ile orman sayılan yerlerden olduğu yönünde bir tespite konu olmadığı, 2/B uygulamasının da gerçek ve geçerli olmayan tespit ve değerlendirmelere göre yapıldığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar temyiz edilmeksizin 16.07.2011 tarihinde kesinleşmiştir.
Eldeki dava ile Akhisar 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/128 E., 2010/142 K. sayılı dosyasının tarafları ve dava konusu aynı olup mahkemece 2/B uygulamasının gerçek ve geçerli olmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş olduğundan verilen karar ile davalılar lehine kesin hüküm oluşmuş bulunmaktadır.
O halde direnme kararı yukarıda açıklanan gerekçelerle usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanun'un 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.12.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.