Ceza Genel Kurulu 2012/12-1585 E. , 2013/88 K.TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇUTAKDİRİ İNDİRİM SEBEPLERİADLİ PARA CEZASITRAFİK KAZASIKARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (2918) Madde 68KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (2918) Madde 52KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (2918) Madde 48TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 50TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 85
Taksirle öldürme suçundan sanık E. Uyanık'ın 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.06.2006 gün ve 259-413 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.10.2009 gün ve 2591-10085 sayı ile;
“Duruşmanın devamı niteliğinde olup hükme esas alınan keşif tutanağında, raporu hükme dayanak yapılan bilirkişi Ö. Durduran'ın kimlik bilgileri ile yemininin yeraldığı bölümün önceden hazırlanıp çoğaltılması suretiyle CMK'nın 219. maddesine muhalefet edilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararında belirtilen eksiklikler giderildikten sonra ilk hükümdeki gibi sanığın cezalandırılmasına karar veren yerel mahkemenin 04.03.2010 gün ve 1334-159 sayılı hükmünün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.06.2012 gün ve 21424-14619 sayı ile;
'Adli sicil kaydı bulunmayan, olay nedeniyle tali kusurlu olan ve duruşmadaki iyi halinden dolayı TCK'nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim hükümleri uygulanan sanık hakkında, olaydan dolayı pişmanlık duymadığından ve kusurunun yoğunluğundan bahisle TCK'nın 50. maddesinde düzenlenen seçenek yaptırımların uygulanmasına yer olmadığına
karar verilmek sureti ile kararda çelişki oluşturulması' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 30.08.2012 gün ve 245316 sayı ile;
'...Hakimin TCK'nın 62. maddesinde sınırlı olmayan bir biçimde sayılan örneklerde olduğu gibi 'sanığın duruşmadaki haline göre' verilen cezadan 1/6 oranında bir indirim yapılmıştır. Yapılan uygulamada da Yüksek Daire kararında belirtildiği üzere herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu hususta herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
2- 5237 sayılı TCY’nın 50/4. maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmeye gelince;
...Bozmadan önceki 13.06.2006 günlü oturumda sanık müdafiinin, '...ayrıca duruşmadaki iyi hali, geçmişte sabıkasız olması, muhasebecilik işi ile uğraşması göz önünde bulundurularak lehine olan hükümlerin uygulanmasına ve ayrıca hakkında TCK 51. maddesinin de uygulanmasını, ceza yerine tedbir uygulanmasını ve tahliyesini istiyoruz' şeklinde beyanda bulunduğu, buna karşılık yerel mahkemece; yasada belirlenen cezanın alt sınırından uzaklaşılarak hüküm kurulduktan sonra, 'sanığın duruşmadaki haline göre verilen cezanın TCK'nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirilerek 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, olaydan pişmanlık duymayan sanık hakkında kusurun yoğunluğu ve kastının oluş şekli gözönünde bulundurularak TCK'nun 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına' karar verilmek suretiyle hükmolunan 2 yıl 1 ay hapis cezasının adli para cezasına çevrilmeyeceği yönünde irade ortaya konulmuştur. Hâkim, alt sınırdan uzaklaşarak hükmettiği 2 yıl 6 ay hapis cezasından takdir hakkını kullanarak 'sanığın duruşmadaki halini lehine değerlendirerek' verilen cezadan indirim yoluna gitmiş ancak TCK'nın 50. maddesi bakımından ise 'yargılama süresinde pişmanlık duymadığı ve suçun işlenmesindeki özellikleri' gerekçe göstererek hapis cezasının paraya çevirme yolunu tercih etmemiştir. TCK'nın 62. maddesi bakımından kullanılan takdir hakkı yasal ve yeterli gerekçe gösterilerek TCK'nın 50. maddesi bakımından ise kullanılmamıştır.
Yukarıda ayrıntısıyla açıklanan olaydan pişmanlık duymayan ve suçun işlenmesindeki özellikler ve dosya içeriğine göre hükmolunan 2 yıl 1 ay netice hapis cezasının para cezasına çevrilmemesine ilişkin olarak yerel mahkemece gösterilen gerekçede herhangi bir isabetsizlik ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Yine yukarıda arz ve izah edildiği üzere yasal ve yeterli olarak takdiri indirim maddesindeki gerekçelerden başka gerekçelerle verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesinde de herhangi bir isabetsizlik ve çelişki bulunmaktadır. Mahkemece TCK'nın 62 ve 50. maddelerinin uygulanması ve uygulanmaması bakımından gösterilen gerekçeler aynı değildir. Bilakis kanuna ve hukuka uygun olarak yasal ve yeterli olarak verilmiştir. Bu nedenle TCK'nın 62. maddesinin uygulanmasında gösterilen gerekçe ile TCK'nın 50. maddesinin uygulanmamasında gösterilen gerekçeler birbirinden farklı, olaya ve oluşa uygun olup bu durum herhangi bir çelişki de oluşturmamaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.11.2012 gün ve 27124-24453 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemenin TCK’nun 62. maddesinin uygulama gerekçesi ile aynı kanunun 50. maddesinin uygulamama gerekçesi arasında çelişki olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay tarihinde sanığın sevk ve idaresinde bulunan araçla seyir halindeyken karşıdan karşıya geçmek üzere yola giriş yapan ölene çarpması nedeniyle kazanın meydana geldiği ve yayanın kaldırıldığı hastahanede öldüğü,
Trafik Kazası Tespit tutanağında; saat 18.30 sıralarında, yerleşim yerinde, gündüzleyin, havanın açık, yerlerin kuru, yolun asfalt, hafif eğimli ve virajsız olduğu bir ortamda, sürücünün seyir halindeyken, ölenin yolun gidişe göre sağ kaldırımda yürüdüğü sırada aniden yola inmesi nedeniyle aracın sağ far çamurluk kısmıyla çarpması sonucunda kazanın meydana geldiği, 5 metre fren izinin olduğu, ölenin yola birden çıkması nedeniyle kusurlu olduğu, sanığın 2918 sayılı Kanunun 48/5 ve 52/1-a maddelerini ihlal ettiğinin belirtildiği,
01.06.2006 tarihli bilirkişi raporunda, kaza yerinde yaya geçidi olmadığı, kaza yerinden 150 metre öncesinde ve 200 metre sonrasında yaya geçitleri olduğu, bu nedenle ilk geçiş hakkının taşıt trafiğine ait olduğu, ölenin 2918 sayılı Kanunun 68/b-3 maddesini ihlal ederek, ilk geçiş hakkını sanığa ait araca vermeden, güvenli bir ortamın oluşmasını beklemeden, dikkatsiz ve kontrolsüz biçimde taşıt yoluna giriş yapması sonucunda % 60, sanığın ise görüşün açık olduğu kaza mahallinde uygun hızda seyretmeyip, tehlikeli biçimde araç kullandığı, alkolün olumsuz etkisi ile dikkatsiz ve tedbirsiz hareket ederek 2918 sayılı Kanunun 52/b maddesine aykırı olarak kullandığı aracın özelliğine, yolun ve trafiğin gerektirdiği şartlara göre aracın hızını ayarlamaması nedeniyle % 40 kusurlu olduğu açıklamalarına yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığı raporunda; sanığın alveol havasının incelenmesi sonucunda 0.26 promil alkollü olduğunun belirtildiği,
Sanığın olaydan sonra kollukta verdiği ilk ifadesinde; pişman olduğunu, çocuğun öldüğünü öğrenince yıkıldığını, sorgusunda da böyle bir olayın meydana gelmesi nedeniyle çok üzüntülü olduğunu beyan ettiği,
Yerel mahkemece sanığın taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmolunduğu,
Sanığın duruşmadaki iyi halini dikkate alarak hakkında TCK'nun 62. maddesini uygulayan yerel mahkemece 'olaydan pişmanlık duymayan sanık hakkında kusurun yoğunluğu ve kazanın oluş şekli ' gerekçesiyle hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca varılabilmesi için TCK'nun 62 ve 50. maddelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Takdiri İndirim Nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki; “Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme, 765 sayılı TCK’nun 59. maddesindeki; “kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile temelde aynı olmakla birlikte ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 sayılı TCK’nun 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCK’nun, tıpkı 765 sayılı TCK’nda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
5237 sayılı TCK’nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesinde, “1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,… çevrilebilir.
(2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz…” hükmü yer almaktadır.
Maddenin 4. fıkrasındaki düzenlemeye göre, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa, bu ceza, diğer şartların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilecektir. Ancak, bilinçli taksir hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır.
Ayrıntıları 07.06.1976 gün ve 4/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.
5237 sayılı Kanunun 50. maddesinin gerekçesinde, “Kişi; gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması halinde hapis cezasının yerine kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama getirmemiş, sanık lehine hareketle ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Anayasamızın 141. ve 5271 sayılı CMK'nun 34. maddesi uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması zoruldur. Gerekçe verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Yasal ve yeterli olmayan, dosya içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfiliğe yol açacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
5237 sayılı TCK'nun 50. maddesinin uygulanmamasına karar veren yerel mahkemece, sanığın duruşmadaki iyi hali dikkate alınarak aynı kanunun 62. maddesinin uygulanmasına hükmolunması, bir çelişki oluşturmamakla birlikte, kolluktaki ilk ifadesinde ve sorgusunda pişman olduğunu ve çok üzüldüğünü beyan eden, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre de olayda %40 oranında kusurlu olan sanık hakkında 'olaydan pişmanlık duymayan sanık hakkında kusurun yoğunluğu ve kazanın oluş şekli' biçimindeki dosya içeriği ile uyumlu olmayan gerekçeyle 50. maddenin uygulanmamasına karar verilmesi kanuna aykırı olup, bu aykırılığı bozma nedeni yapan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve onbir Genel Kurul Üyesi ise; itirazın kabulü gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.02.2013 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 05.03.2013 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.