Ceza Genel Kurulu 2018/94 E. , 2019/156 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 151-220
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan sanık ...’in, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan ise sanıklar ..., ..., ... ve ...’in beraatlerine ilişkin İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.04.2011 tarihli ve 157-81 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.06.2013 tarih ve 6828-9043 sayı ile;
'...Sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, sanıklar ..., ..., ..., ...,.....ve ..... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından verilen hükümlere yönelik temyize gelince;
a- Katılan, müşteki, mağdur ve tanıkların beyanları, arama ve el koyma tutanak içerikleri ile oluş ve tüm dosya içeriğine göre; sanıklar ..., ..., ..., beraat kararı temyiz edilmeyen .....ve hakkında dava açılmayan Adnan Akgün ile isimleri ve sayıları belirlenemeyen şahısların sanık ... liderliğinde aile ilişkilerinin sağladığı kolaylık ve güven ortamından da yararlanarak birden fazla kişiye sistemli ve sürekli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vererek tefecilik yapmak suretiyle haksız ekonomik çıkar sağlamak amaçlı kurulan örgüt çatısı altında bir araya gelip işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı içerisinde, disiplinli ve süreklilik gösterecek biçimde amaçları doğrultusunda hareket ettikleri, örgüte yönelik yapılan operasyon kapsamında ruhsatsız tabanca, av tüfekleri değişik miktarlarda mermi ele geçtiği, bu şekli ile örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı, araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olduğu, sanık ...'in örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmadan borç paraya ihtiyacı olan kişileri örgüt elemanlarına yönlendirdiği anlaşılmakla, sanık ...'in silahlı örgüt kurma ve yönetme, sanıklar ..., ..., ...'ın örgüt üyesi olma, sanık ...'in ise örgüte yardım etme suçlarının sübuta erdiği, hukuki durumlarının buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile beraatlerine karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi ise 28.11.2013 tarih ve 151-220 sayı ile bozma kararına direnerek sanıkların ilk hükümlerde olduğu gibi beraatlerine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.11.2015 tarihli ve 69676 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen daireye gönderilmiş, 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesiyle 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.02.2018 tarih ve 4-3 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, sanıklar ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçlarından kurulan beraat hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...’in üzerine atılı suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, sanıklar ..., ... ve ...’e atılı suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve sanık ...’e atılı suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle,
1- Aleyhe olan bozma kararına karşı sanıklar ..., ... ve ...’in beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin,
2- Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden alınan nüfus kayıt örneğinde sanık ...’in direnme kararından sonra öldüğünün belirtilmesi hususunun,
3- Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin,
Değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 01.04.2011 tarihli iddianamesi ile; sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında 06.04.2006 tarihinde gerçekleştirdikleri iddia edilen eylemlerle ilgili olarak suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, sanıklar ..., ..., ... ve ...'in sorgularının 12.07.2006 tarihinde yapıldığı, yapılan yargılama sonucunda tüm sanıkların atılı suçlardan beraatlerine karar verildiği, hükümlerin Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.06.2013 tarih ve 6828-9043 sayı ile sanıklar ..., ..., ... ve ...'in atılı suçlardan, sanık ...'in suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Yerel Mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanıklar ve müdafilerine bozma kararı ve duruşma günü davetiyesinin tebliğe çıkarıldığı, davetiye tebliğine rağmen sanıklardan ..., ... ve ...’in duruşmaya gelmemesi üzerine yokluklarında yargılamaya devam edilerek, hazır bulunan diğer sanıklar ... ve ... ile sanık ...’in müdafisinin dinlenilmesi ile yetinilip, sanıklar ..., ... ve ...’den aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümlerde direnilmesine karar verildiği, diğer yandan, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden alınan nüfus kayıt örneğinde sanık ...’in direnme kararına konu hükümden sonra 22.08.2014 tarihinde vefat ettiğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesinin ikinci fıkrasında da yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhine sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi hâlinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin üçüncü fıkrasına göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'un 308. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Diğer taraftan, TCK’nın 64. maddesindeki;
“(1) Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddî menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur” şeklindeki düzenleme ile sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği, hükümlünün ölümü hâlinde ise, cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle, sanık ve hükümlünün ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun istikrarlı kararlarında açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Yine, TCK'nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Zamanaşımını kesen sebepler ise TCK'nın 67. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmıştır. Buna göre, bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Hâlinde, dava zamanaşımı kesilecektir.
TCK'nın 67. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları gereğince kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, ancak kesilme hâlinde zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından sanıkların aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı tüm sanıkların beyanının alınması gerektiği gözetilmeden, sanıklar ..., ... ve ...’in duruşmada hazır bulunmaları sağlanarak bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan yokluklarında yargılamaya devam olunarak direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK'un, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 326. maddesinin ikinci fıkrasına aykırıdır.
Diğer taraftan, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden temin edilen güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...’in direnme kararına konu hükümden sonra 22.08.2014 tarihinde öldüğü belirtildiğinden, 5237 sayılı TCK’nın 64. maddesi uyarınca ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılmalıdır.
Öte yandan, sanık ...’e yüklenen 'suç örgütüne üye olma' suçunun yaptırımı, TCK’nın 220 maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca “bir yıl üç aydan dört yıl altı aya” kadar hapis cezası olup TCK'nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır. Suç niteliği yönünden aleyhe temyiz bulunmayan ve 06.04.2006 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, zamanaşımını kesen en son işlem 12.07.2006 tarihli sanık ...’in sorgusu olup anılan tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran hiçbir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK'nın 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sekiz yıllık zamanaşımı süresinin Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünden sonra ancak dosyanın Ceza Genel Kuruluna intikalinden önce 12.07.2014 tarihinde dolmuş olması nedeniyle, sanık ... hakkındaki kamu davasının zamanaşımından düşmesine karar verilmesi gerektiği ileri sürülebilecek ise de; ölüm hâlinde, sanığın cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasına, “niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddî menfaatler” dışında hiçbir şekilde devam olunamayacağından ve bu kapsamda zamanaşımına ilişkin değerlendirme de yapılamayacağından, TCK’nın 64. maddesi uyarınca öncelikle ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bununla birlikte, sanıklar ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçlarının niteliği yönünden daha ağır bir cezayı gerektirmeyen ve 06.04.2006 tarihinde gerçekleştirildiği iddia olunan eylemlerle ilgili olarak adı geçen sanıklar hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 12.07.2006 tarihli sanıkların sorgusu olup bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK'nın 66/1-e maddesinde öngörülen sekiz yıllık asli dava zamanaşımı süresi, dosyanın Ceza Genel Kuruluna intikalinden önce 12.07.2014 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, aleyhe olan bozmaya karşı sanıklar ..., ... ve ...’in beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden direnmeye konu tüm sanıklar bakımından, hükümden sonra öldüğü belirtilen sanık ... hakkında ayrıca mahallinde gerekli araştırmanın yapılması zorunluluğundan ve ayrıca sanıklar ..., ... ve ... yönünden gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, ancak sanıklar ..., ... ve ... bakımından yeniden yargılama gerektirmeyen dava zamanaşımı hususunda, 1412 sayılı CMUK'un, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar ... ile ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçlarından açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.11.2013 tarihli ve 151-220 sayılı direnmeye konu hükümlerinin, aleyhe olan bozmaya karşı sanıklar ..., ... ve ...’in beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden direnmeye konu tüm sanıklar bakımından, hükümden sonra öldüğü belirtilen sanık ... hakkında ayrıca mahallinde gerekli araştırmanın yapılması zorunluluğundan ve ayrıca sanıklar ..., ... ile ... yönünden gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
Ancak sanıklar ..., ... ve ... bakımından yeniden yargılama gerektirmeyen dava zamanaşımı hususunda, 1412 sayılı CMUK'un, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar ... ile ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve sanık ... hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçlarından açılan kamu davasının, TCK’nın 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.03.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.