Hukuk Genel Kurulu 2017/2427 E. , 2020/262 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ergani Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen asıl davanın kabulü ve karşı davanın reddine dair karar davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda kısmen bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı erkek dava dilekçesinde; bir hafta önce Antalya’da çalışırken ortak çocuk İbrahim’in gece saatlerinde kendisini arayarak davalı-karşı davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığına yönelik olayı anlattığını, hemen eve gelerek davalı-karşı davacıya evliliği sürdüremeyeceğini ve ailesinin evine gitmesini istediğini beyan ettiğini ve kardeşlerinin davalı-karşı davacıyı ailesine bıraktıklarını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin tarafına verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı kadın vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; iddiaların doğru olmadığını, davacı-karşı davalının şu an amcasının kızı ile beraber yaşadığını, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını belirterek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuk Barış’ın velayetinin müvekkiline verilmesine, ortak çocuk lehine aylık 200,00TL iştirak nafakası, müvekkili lehine aylık 800,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 25.000,00TL maddi ve 25.000,00TL manevi tazminata karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ergani Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 12.11.2013 tarihli ve 2013/125 E., 2013/846 K. sayılı ilk kararı ile; davalı-karşı davacının sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu bulunduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin davacı-karşı davalıya verilmesine, ortak çocukların davalı-karşı davacı ile kişisel ilişki tesisine, davalı-karşı davacının maddi ve manevi tazminat ile nafaka taleplerinin reddine karar verilmiş, hükmün davalı-karşı davacı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece karar; davalı-karşı davacının boşanma davası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuş ve bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 28.11.2014 tarihli ve 2014/989 E., 2014/1556 K. sayılı karar ile ilk kararda yer alan gerekçeye yer verildikten sonra; resmî olarak boşanmanın kimi davalarda yılları alabildiği düşünüldüğünde sadakatsizliğe uğrayan tarafın evliliği resmî olarak bitmeden yeni bir hayat kurmasının olağan olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin davacı-karşı davalıya verilmesine, davalı-karşı davacı ile kişisel ilişki tesisine, davalı-karşı davacının boşanma, maddi ve manevi tazminat ile nafaka taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.02.2015 tarihli ve 2015/2056 E., 2015/1348 K. sayılı kararı ile;
‘’… Hüküm, davalı-karşı davacı kadın tarafından, kusur belirlemesi, velayetler, kendi tazminat, nafaka ve ziynet taleplerinin reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı-karşı davacı kadının tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, davacı-karşı davalı kocanın davasının kabulü ile, tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranan davalı-karşı davacı kadın yanında, davacı-karşı davalı kocanın da sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır. O hâlde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında ve boşanmaya sebep olan olaylarda her iki tarafın da eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekmektedir. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Davalı-karşı davacı kadının bir geliri ve malvarlığı bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O hâlde, davalı-karşı davacı kadın yararına uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken, mahkemece, tamamen kusurlu olduğu belirtilip, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak yoksulluk nafakası (TMK m.175) talebinin reddi doğru görülmemiştir.
3-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK m.186/1), geçimine (TMK m.185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır (TMK m.169). O hâlde; Türk Medeni Kanunu’nun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı-karşı davacı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle kusur belirlemesi, yoksulluk ve tedbir nafakası yönünden BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,…’’ karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
8. Ergani Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 20.10.2015 tarihli ve 2015/473 E., 2015/689 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçeye yer verildikten sonra; aldatılan eşten aldatan eşe sadık kalmasını, aldatan eşin duygularını ve itibarını düşünmesini, zedelememesini, hayatına boşanma davasının sonucuna göre devam etmesini beklemenin hiç de vicdani olmayacağı, davalı-karşı davacının ağır kusurlu davranışının yaşanan tüm olumsuzlukların başlangıcı olduğu ve tarafların davranışlarının eş değerde sayılmasının mümkün olmadığı, davacı-karşı davalının davranışının sadakatsizlik değil de eşi ile ilgisini keserek başka bir insanla hayatına devam etme olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda,
A) Davacı-karşı davalının da sadakat yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı lehine yoksulluk nafakası (TMK m. 175 ) koşullarının oluşup oluşmadığı,
B) Davalı-karşı davacı lehine, asıl dava tarihinden geçerli olmak üzere, tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetildiğinde uygun miktarda tedbir nafakasına (TMK m.169) hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davacı-karşı davalının da sadakat yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı lehine yoksulluk nafakası (TMK m. 175 ) koşullarının oluşup oluşmadığı uyuşmazlığına ilişkin değerlendirmede;
11. Öncelikle belirtilmelidir ki, yoksulluk nafakası, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan eş lehine hükmedilen bir nafaka türü olup, söz konusu bu nafaka boşanma davasında verilen ‘’boşanma hükmü’’ kesinleştikten sonra işlemeye başlayacaktır.
12. Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
13. TMK’nin 175. maddesinde geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424, 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
14. Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Eş söyleyişle, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Yine, yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür.
15. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D., Aile Hukuku, C. 2, İstanbul 2019, s. 302).
16. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması, diğer bir ifadeyle kendi kusurundan kaynaklanmamak koşuluyla yoksul olmaması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlakî düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir.
17. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; tarafların 10.01.2003 tarihinde evlendikleri, davacı-karşı davalı tarafından 04.03.2013 tarihinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davası (TMK m. 166/1) açıldığı, davalı-karşı davacı vekili tarafından ise 20.05.2013 tarihinde aynı hukuki sebebe dayalı karşı boşanma davasının açıldığı görülmüştür.
18. Mahkemece, davalı-karşı davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve bu sebeple boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu kabul edilerek davalı-karşı davacının nafaka isteminin reddine karar verilmiştir. Davalı-karşı davacıya yüklenen sadakat yükümlülüğüne aykırı davranma vakıasına yönelik bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Davacı-karşı davalı, 01.10.2013 tarihli duruşmada alınan imzalı beyanında; eşinin ortak ikametten ayrılmasından sonra bir başkası ile aile hayatı yaşamaya başladığını ifade etmiştir. Davacı-karşı davalı tanığı olan ortak çocuk İbrahim de ifadesinde; annesi evden ayrıldıktan sonra babasının, amcasının kızı ile evlilik hayatı yaşamaya başladığını belirtmiştir. Bu durumda sadakat yükümlülüğüne aykırı davranan taraflar boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurludurlar.
19. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgilerin incelenmesinde; davacı-karşı davalının mali ve sosyal durumunun tespiti için düzenlenen 29.03.2013 tarihli tutanakta, çiftçi olduğu, aylık 700,00TL kazandığı, abisinin evinde kaldığı; davalı-karşı davacının mali ve sosyal durumunun tespiti için düzenlenen 25.03.2013 tarihli tutanakta, ev hanımı olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır.
20. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu bulunan ve boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan, herhangi bir geliri ve mal varlığı bulunmayan davalı-karşı davacı lehine, davacı-karşı davalının mali gücü oranında uygun miktarda yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerekirken dosya kapsamına aykırı kusur belirlemesine bağlı olarak yoksulluk nafakası talebinin reddi bozmayı gerektirmiştir.
21. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
B) Davalı-karşı davacı lehine, asıl dava tarihinden geçerli olmak üzere, tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetildiğinde uygun miktarda tedbir nafakasına (TMK m.169) hükmedilmesinin gerekip gerekmediği uyuşmazlığına ilişkin değerlendirmede;
22. 4721 sayılı TMK’nin “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi:
“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır.” hükmünü içermektedir. Bu maddede Aile Hukukuna özgü özel tedbirler yer almaktadır.
23. Anılan maddede yer alan geçici önlemlerden birisi, boşanma ve ayrılık davası devam ettiği sürece maddi imkânları kısıtlı olan eşin bakım ve geçimine diğer eşin katkısını sağlayan tedbir nafakasıdır. Tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın (resen) takdir edilir ve geçici bir önlem olarak dava tarihinden kararın kesinleştiği tarihe kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir.
24. Öte yandan, boşanma ve ayrılık davalarında, tarafların kusur durumu hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafın da gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hâl değildir. Ancak eşlerin ekonomik durumlarının birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir.
25. TMK'nin 169. maddesi uyarınca takdir edilen tedbir nafakası, hâkim tarafından yargılama sırasında kaldırılmadığı takdirde boşanma davasında verilen kararın kesinleşmesi ile kendiliğinden sona erer.
26. Sayılan özellikleri itibari ile anılan madde hükmünün emredici bir hüküm olduğu anlaşılmaktadır.
27. İzah edilen sebeplerle; herhangi bir geliri ve mal varlığı bulunmayan davalı-karşı davacı lehine, asıl dava tarihinden itibaren davacı-karşı davalının mali gücü oranında uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken bu talebin reddi yasaya aykırı bulunmuş olup Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.