1. Hukuk Dairesi 2021/10523 E. , 2022/2802 K.
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali istemli dava sonunda Samandağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 03.12.2019 tarihli, 2019/315 Esas ve 2019/669 Karar sayılı ilam yasal süre içerisinde davacı vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde, davalılara ait 10 ada 43 parsel sayılı taşınmazın kısmen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, denizin uzantısı olan kumsal sahanın içinde bulunduğunu ileri sürerek bu kısmın tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar cevap dilekçelerinde, dava konusu taşınmazın kadimden beri tarım arazisi olarak kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlar, tapu kaydının iptali halinde bedelinin tahsili için dava açma haklarının saklı tutulmasını istemişlerdir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, davanın kabulü ile taşınmazın bilirkişi raporunda “A2” ile gösterilen 270,43 m2’lik kısmının tapu kaydının iptaline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen ilk kararına karşı davacı ve davalılar tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Birinci Bozma Kararı
Dairenin 03.12.2008 tarihli ve 2008/10673 Esas, 2008/12709 Karar sayılı kararı ile hüküm onanmış, onama kararına karşı davacı Hazine vekili ve davalılar vekili tarafından karar düzletme talebinde bulunulması üzerine Dairenin 05.11.2009 tarihli ve 2009/9333 Esas, 2009/11489 Karar sayılı kararı ile '...kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasa'nın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir…Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir… mahkemece kurulan hüküm bozma tarihi itibarıyla doğru olmakla beraber sonradan yürürlüğe giren ve kesin hüküm halini almamış eldeki davalara da uygulanacağı öngörülen yukarıda değinilen 5841 sayılı yasa düzenlemeleri karşısında tarafların karar düzeltme isteğinin HUMK’nun 440 maddesi gereğince kabulüne, dairenin 03.12.2008 tarih 2008/10673 Esas, 2008/12709 Karar, sayılı kararının ortadan kaldırılmasına yerel mahkemenin 30.05.2006 tarih, 2005/215 Esas, 2006/245 Karar sayılı kararının anılan yasa hükümleri doğrultusunda ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara tabi olup davada Hazine dava tarihi itibarı ile haklı bulunduğuna göre yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumluluğuna dair bir karar verilmesi gerekir' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar
Mahkemece hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4. Birinci Bozma Kararı Sonrası verilen Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
8. Hukuk Dairesinin 06.03.2019 tarihli, 2017/15276 Esas ve 2019/2363 Karar sayılı kararı ile “… Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanun'un 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur… Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 tarihli ve 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararıyla; “25.02.2009 tarihli ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Hal böyle olunca; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi, taşınmaza ait tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tedavüllerine esas tüm belgeler getirtilip keşifte uygulanması ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uymayan düşüncelerle usul ve kanuna aykırı olarak davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
6. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Üçüncü Karar
Mahkemenin 03.12.2019 tarihli, 2019/315 Esas ve 2019/669 Karar sayılı kararıyla; 20.09.2019 havale tarihli raporda “A” harfi ile gösterilen 309,51 m²'lik kısmın tapu kaydının iptaline, 122 ada 3 parsel sayılı taşınmaz olarak ayrılan 498,13 m²'lik kısma ve “B” harfi ile gösterilen ifrazla122 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 1634,23 m²'lik kısmına yönelik açılan davanın reddine karar verilmiştir.
7. İkinci Bozma Kararı Sonrası Verilen Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı ve davalılar temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
8.1. Davacı Hazine temyiz dilekçesinde özetle, eski 10 ada 43 (if: 112 ada 2) parsel sayılı taşınmazın 20.09.2019 tarihli fen bilirkişi raporunda belirtilen “A” harfi ile gösterilen 309.51 m2’lik kısmının tapu kaydının iptaline karar verilmesinin doğru olduğunu ancak Hazine adına tescile de karar verilmesi gerektiğini, krokide if:112 ada 3 parsel sayılı taşınmaz olarak ayrılan 498,13 m2’lik kısım ve raporda “B” harfi ile gösterilen if:122 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 1634,23 m2’lik kısmına yönelik davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olmadığını, bilirkişi raporlarının Yargıtay’ın bozma ilamında belirtilen eksik hususları giderecek nitelikte olmadığını, lehlerine vekalet ücreti takdir edilmediğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
8.2. Davalılar temyiz dilekçelerinde özetle, davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen hüküm kısmında davanın kabulüne yazılmasının bozmayı gerektirdiğini, taşınmazın tapulu arazileri olduğunu ve kıyı kenar çizgisinde olmadığını, mülkiyet hakkının sınırlandırılması halinde bedelin peşin ödenmesi gerektiğini, iptal edilen kısım ile ilgili dava açma haklarının saklı tutulması için 08.06.2005 tarihli dilekçe ile talepte bulunmalarına rağmen bu konuda karar verilmediğini, tazminat davası açılması için süre verilmesi gerekirken verilmediğini, kısmen ret için lehlerine vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemişlerdir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca açılan tapu iptali istemine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. Anayasa'nın 43 ve 3621 sayılı Kıyı Yasası'nın 5 inci maddesine göre kıyılar; Devlet'in hüküm ve tasarrufu altındadır, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmakta, öncelikle kamu yararı gözetilir. 4 üncü madde hükmüne göre Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi, Kıyı Kenar çizgisi: Kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınır, kıyı ise: kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır. TMK'nin 999 uncu maddesine göre de; özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz, tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.
9.2.2. Uyuşmazlığın bu niteliğine göre, öncelikle yöntemince kıyı-kenar çizgisinin belirlenmesi ve zemine uygulanması gerekir. Bu doğrultuda, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde idarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunup bulunmadığı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nden sorularak belirlenmelidir. İdarece oluşturulmuş ve kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi var ise, buna ilişkin karar ve dayanağı olan belgeleri ile kroki ve haritasının birlikte getirtilip dosya arasına konulması, mahallinde yerel ve teknik bilirkişi ile harita mühendisi aracılığıyla yapılacak keşifte araziye uygulanması, çekişme konusu taşınmazın yeri belirlenip harita üzerine işaretletilmesi gerekir.
9.2.3. İdarece oluşturulmuş kıyı kenar çizgisinin bulunmaması yahut idari yargı yerinde iptal edilmiş veya oluşturulan harita 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilen ilkeye göre ilgililerine tebliğ edilerek kesinleştirilmemiş ve davalının itirazına uğramışsa; adli yargı mahkemesince, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4.maddesindeki tanımlamalar dikkate alınarak, aynı Kanunun 5 ve 9 maddeleri ile 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları göz önünde tutularak, Kanun'un 9/2 maddesinde belirtilen bilirkişi kurulu aracılığıyla, keşif yapılarak açıklanan kural ve yöntemler doğrultusunda kıyı kenar çizgisi oluşturulmalıdır. Mahkeme aracılığıyla bu çalışma yapılırken, varsa idarenin önceden kıyı kenar çizgisi oluşturmak için yaptığı saptamalar ve bu konuda kurulan komisyonun çalışmalarının ortaya çıkardığı bilimsel değerlerin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.
9.2.4. İdarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarında, o yere ilişkin kamu görevlilerince önceden oluşturulmuş komisyon çalışmalarını içerir kayıt ve belgeler getirtilmeli, bunlardaki verilerle, mahkemece kıyı kenar çizgisi oluşturmak için bilirkişilerce yapılan çalışmalarda elde edilen veri ve bulguların örtüşmemesi durumunda, bunun nedenleri hakkında bilirkişilerden bilimsel gerekçelere ve maddi bulgulara dayalı, doyurucu ve denetime açık ek rapor alınmalıdır. Başka bir anlatımla, eldeki uyuşmazlıkta idari saptamalardan takdiri delil olarak yararlanılması zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.06.2003 tarihli ve 97/110 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yapılacak bu araştırmalarla, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin hangi tarafında kaldığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlendikten sonra, oluşacak durum, dosya içeriği, iddia ve savunma doğrultusunda toplanan diğer tüm deliller birlikte tartışılıp değerlendirilerek, uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.
9.2.5. Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 999/2 maddesi ise “Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.” hükmünü düzenlemiştir.
9.3. Değerlendirme
9.3.1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, (IV/2. ve IV/5.) paragraflarda yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararlarında gösterildiği şekilde işlem yapılarak hükme dayanak olan bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın “A” harfi ile gösterilen kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı belirlenerek tapu kaydının iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Taraf vekillerinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine.
9.3.2. Dava dilekçesindeki anlatımdan davacı talebinin dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmına ilişkin olduğu, mahkemece de kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmın tespiti yapılarak bu kısmın tapu kaydının iptali yönünde davanın tam kabulüne karar verildiği ancak kıyı kenar çizgisi dışında kalan kısımlara ilişkin bir dava bulunmamasına rağmen hatalı olarak kıyı kenar çizgisi dışında kalan kısımlar yönünden de ayrıca ret hükmü kurulması isabetsizdir.
9.3.3. Diğer taraftan, dava konusu 10 ada 43 parsel sayılı taşınmazın 2013 yılında 122 ada 2 ve 3 parsellere ayrılmasına rağmen infazda tereddüt oluşturacak şekilde hükmün birinci bendinde ada numarasının “112” yazılması ve TMK’nin 999/2 maddesi gereğince, hükme dayanak krokide “A” harfi ile gösterilen ve kabul kapsamında yer alan kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan alan olması nedeniyle kayda tabi olmayan bir taşınmaz haline dönüşen yerin aynı zamanda tapudan terkinine karar verilmesi gerekirken sadece tapu kaydının iptaline karar verilmesi de doğru değildir.
9.3.4. Ne var ki, anılan hususların düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, ilk derece mahkemesi kararının hüküm kısmının düzeltilerek onanması, 6100 sayılı HMK’nin geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 438/7. maddesi hükmü gereğidir.
V. SONUÇ
1. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Tarafların temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün birinci bendinde yer alan “(if:112 ada 2)” ifadesinin hükümden çıkarılarak yerine “(ifrazla 122 ada 2 parsel)” ifadesinin yazılmasına, hükmün birinci bendinin sonuna “tapu kaydının iptaline” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve tapudan terkinine” ifadesinin yazılmasına, hükmün ikinci bendinin hükümden tamamen çıkarılarak ile sonraki bent numaralarının buna göre teselsül ettirilmesine, mahkeme kararının bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harçlarının yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.04.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.