Hukuk Genel Kurulu 2019/806 E. , 2022/446 K.
MAHKEMESİ : (Kapatılan)Yargıtay 19. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mah. Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin bayilik sözleşmesi gereği teminat olarak verdiği senedin satılan mal karşılığı alındığı iddiası ile dava dışı şirket tarafından icra takibine konu edildiğini, ayrıca aynı borçla ilgili başka bir mükerrer icra takibi de yapıldığını, bu takipler nedeniyle davacının evinde ve işyerinde defalarca haciz işlemleri yapılıp, icra satışlarına maruz kaldığını, alacaklarına tedbirler konulduğunu, sonuç olarak müvekkilinin iflâsına neden olunduğunu, teminat senedinin iptali için açılan menfi tespit davasında hâkimin yargılama faaliyeti sırasında farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık, kesin kanun maddelerine ve delillere aykırı hüküm kurduğunu, davaya hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak baktığını, hâkimin hakkı yerine getirmekten kaçındığını, takdir yetkisini hep davalı lehine kullanıp verdiği aykırı kararların bir kısmından rücu ettiğini, bir kısmına ise direndiğini, davanın on bir sene uzamasına sebebiyet verdiğini, bu şekilde davacının maddi ve manevi zararına sebep olduğunu, önce adli yardım talepleri hakkında karar verilmeden harç ile ilgili ara kararın kurulduğunu, daha sonra ise bu karardan rücu edildiğini, mevcut olmayan sebeplere dayanarak hüküm verildiğini, verilen kararlarla mükerrer tahsilata göz yumulduğunu, mahkemenin 21.09.2010 tarihinde verdiği kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu ancak bozmadan sonra aynı hâkim tarafından kararlar verildiğini, hâkimin kendisinden beklenen özeni göstermeden tek taraflı hakkaniyete aykırı hukuk dışı kararlar verdiğini, Yargıtayın bozma ilamına uyulmadığını, gerekçe bölümünde yazdığı üzere yapılan tahkikata itiraz yokmuş gibi gösterildiğini, kurulan hükümlerden rücu edildiğini, kararların mesnetsiz birinci bilirkişi raporuna göre verildiğini, tüm itirazlara rağmen ek raporun aynı heyete hazırlatıldığını, gerçekle ilgisi bulunmayan rapor düzenlenip takip dosyasındaki çek sayısının arttırıldığı, bu şekilde bilirkişilerin işlemiş oldukları fiilleri tüm itirazlara rağmen hâkimin görmezlikten geldiğini ileri sürülerek; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)46/1-a,c,ç,d ve e maddelerine göre usul, esas, hukuk ve yasalara aykırı hâkim kararları ile on bir seneyi aşan dava süresi nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu zarar karşılığı olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000TL maddi ve 20.000TL manevi tazminat olmak üzere toplam 25.000TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; HMK'nın 46/1-c-e maddesinde belirtilen şartlardan hiçbirisinin somut olayda oluşmadığını, takdir hakkı kullanılarak verilmiş olan kararlarda hâkimin kasıt veya ağır ihmalinin bulunmadığını, soyut kanun hükümlerinin somut olaya tatbik edildiğini, dosyada özel amaç ile davranıldığına dair bir delil mevcut olmadığı gibi davacının sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delil de sunamadığını belirterek davanın zamanaşımı ve esastan reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 18.06.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/6 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, HMK'nun 46. maddesine dayalı olarak hakimin sorumluluğu nedeniyle Devlet'e karşı açılmış maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Ön inceleme sonuçlarına göre, taraflar arasında, davaya konu kararın duruşmalarına ihbar olunan hakim tarafından çıkıldığı ve gerekçeli kararların ihbar olunan hakimin de içerisinde bulunduğu heyet tarafından verildiği hususlarında ihtilaf bulunmadığı,
Taraflar arasındaki çekişmenin, ihbar olunan hakim tarafından yargılama aşamasında kanunun hükümlerinin dikkate alınıp alınmadığı, usul ve esas hükümlerine uyulup uyulmadığı, hakimin takdir hakkının davalı lehine kullanıp kullanmadığı, bilirkişilerin ve avukatların hukuka aykırı eylemlerine karşı hakimin göz yumup yummadığı, hakim tarafından hakkın yerine getirilmesinden kaçınılıp kaçınılmadığı, mevcut olmayan sebeplere dayanılarak hüküm verilip verilmediği, mükerrer tahsilata göz yumulup yumulmadığı, hakimin kendisinden beklenen özeni gösterip göstermediği, kararların gerçek dışı bilirkişi raporuna göre verilip verilmediği, Yargıtay'ın kararlılık kazanmış içtihatlarına ve yasal düzenlemelerine uyulup uyulmadığı, 24.01.2012 tarihli Yargıtay bozma kararının gereğine uyulup uyulmadığı, hakimin dava hakkında peşin hükümlü olup olmadığı, dolayısıyla hakimin 6100 sayılı HMK'nın 46/1-a, c, ç, d ve e fıkralarına göre usul, esas, hukuk ve yasalara aykırı karar verip vermediği, on bir seneyi aşan dava süresi nedeniyle davacının zarara uğrayıp uğramadığı, uğramış ise maddi ve manevi zararın miktarı, faiz talebinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Tahkikatın tamamlanmasından sonra tespit edilen maddi vakıalara göre işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Dosyaya sunulan belgelerin ve Yargıtay ilamlarının incelenmesinde, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2007/612 Esas sayılı dosyasında davacı ... vekili tarafından davalı Atermit A.Ş. aleyhine 200.000,00 USD bedelli bononun teminat olarak verilmesine rağmen bu teminat senedinin davalı tarafından takibe konulmasıyla yetinilmeyerek ayrıca on üç adet çekin de takibe konulduğu, yapılan haksız hacizler sonucu dava dışı şirketin iflas ettiği gerekçesiyle teminat olarak verilen bononun iptali için menfi tespit davası açıldığı, bu davada ihbar olunan hakim tarafından 16.04.2008 tarihli ara kararı ile davacı tarafa eksik harcın ikmali için süre verildiği, bilahare davacının adli müzaheret talebinde bulunduğunu ve ara kararından rücu edilmesini istemesi üzerine mahkemece 21.04.2008 tarihinde ara kararından rücu edilerek adli müzaheret talebinin değerlendirilmesi açısından müzekkereler yazılmasına karar verildiği, bilahare heyetçe 15.12.2008 tarihinde yine sosyal ve ekonomik durum araştırılmasına ilişkin ara karar kurulduğu, bu ara kararına karşı davacı vekilinin rücu talebinde bulunduğu, 05.03.2009 tarihli heyet kararı ile davacının adli müzaheret talebinin kabul edildiği, bilahare yapılan yargılama sonucunda İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi heyet kararı ile 21.09.2010 tarihinde menfi tespit davasının reddine karar verildiği, bu kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nce bozulduğu, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda ise davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen kararın yine davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine 13.12.2017 tarihinde onandığı, onama kararına yapılan karar düzeltme talebinin incelenmesi sonucunda ise 11.06.2019 tarihinde karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.
Yine dosya içerisinde bulunan delillerin incelenmesinde menfi tespit davası ilk olarak belirtildiği üzere İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde açılmış ve heyetçe davanın reddine karar verilmiş ve bu karar Yargıtay'ca 19. Hukuk Dairesi tarafından bozulmuştur. Bozma sonrası ticaret mahkemelerinin heyetten müstakil mahkemeye dönüşmesi üzerine dosya İstanbul 32. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne tevzi edilmiş, bu mahkemedeki ihbar olunan hakim tarafından ara kararı kurularak duruşma 04.04.2013 tarihine bırakılmış ve bilahare bu tarihte geçici olarak duruşmaya çıkan hakim tarafından Yargıtay bozma ilamına uyulup uyulmaması hususunda müstemir yetkili hakim tarafından karar verilmesi yönünde ara kararı kurulmuş ve 22.05.2013 tarihinde ihbar olunan hakim tarafından bozma ilamına uyulmasına karar verilerek ara kararları kurulmuştur. Yargılama sırasında bilirkişiye ilişkin ara kararları kurulmuş, rapor ve ek raporlar alınmış, yargılamaya ilişkin ara kararları da yerine getirildikten sonra yeniden ticaret mahkemelerinin heyete dönüşmesi üzerine İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne intikal eden dosyanın heyete tevdiine 23.10.2014 tarihinde karar verilmiştir. Bilahare heyetçe dosya incelendikten sonra 25.03.2015 tarihinde davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. Bu kararı veren heyette ihbar olunan hakim de bulunmaktadır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere karar temyiz ve karar düzeltme aşamalarından da geçtikten sonra kesinleşmiştir.
HMK'nun 46/1. maddesinin a, b, c, ç, d ve e bentlerinde belirtilen ve tahdidi olarak sayılan durumlarda hakimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda davacı yukarıda açıklandığı üzere hakimin HMK'nın 46/1-a,c,ç,d ve e maddelerine aykırı hareket ettiğini ve bu nedenle maddi ve manevi zararının oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu maddelerde belirtilen tazminat talepleri hakimin kayırma ve taraf tutması sebebiyle hukuka aykırı hüküm veya karar vermiş olması, açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı hareket etmesi, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanarak hüküm kurmuş olması, hüküm ve kararların değiştirilmiş, tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün söylenmiş gibi gösterilerek hüküm kurulmuş olması ve hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olmasıdır. Davacı, hakimin tüm bunları ihlal ettiğini ve yargılamanın on bir sene sürdüğünü, şirketinin iflasına sebep olduğunu iddia etmektedir. Somut olayda yukarıda açıklandığı gibi menfi tespit davası ihbar olunan hakimin yer aldığı ticaret mahkemesinde açılmış, adli yardım talebinde bulunulması üzerine her ne kadar ilk aşamada bu talebe dikkat edilmemiş ise de itiraz üzerine gerekli incelemeler de yapıldıktan sonra mahkemece talep kabul edilmiştir. Bilahare hakimin yargılama faaliyeti içerisinde gerekli incelemeleri yapması sonucu yargılama tamamlanıp karar verilmek üzere dosya heyete tevdii edilmiş, heyetçe davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararı davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nce yapılan inceleme sonucunda 24.01.2012 tarihinde karar bozulmuştur. Ancak yine yukarıda belirtildiği üzere kanun değişikliği nedeniyle ticaret mahkemeleri bir hakimli mahkemeye dönüştürülmüş ve bozma ilamına uyularak yargılama devam ettirilmiş ve dosyanın tekemmül etmesi ile bu kez de bir hakimli mahkemeler heyetli mahkemelere dönüştürülünce dosya karar verilmek üzere heyete tevdii edilmiş ve heyetçe sonraki celselerde karar verilmiştir. Yine bu heyetin içerisinde ihbar olunan hakimin dışında hakimler de bulunmaktadır. Tüm yargılama safahati bir bütün halinde incelendiğinde hakimin iddia edildiği gibi HMK'nın 46. maddesini ihlal edecek şekilde davrandığını ortaya koyan deliller bulunmamaktadır. Hakimin takdir yetkisi çerçevesinde yargılama yapılmış, heyetçe de kararlar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle HMK'nun 46. maddesinde belirtilen şartların somut olayda gerçekleşmediği anlaşıldığından,…” gerekçesi ile davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde:
“(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca; yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olan Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 05.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.