ANAYASA MAHKEMESİ KARARI ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Esas Sayısı : 1992/27 Karar Sayısı : 1992/31 Karar Günü : 5.5.1992 R.G. Tarih-Sayı :12.03.1993-21522 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Trabzon Akçaabat Asliye Ceza Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU : 4.2.1329 tarihli 'Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın 1., 2., 3.,4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerinin Anayasa'nın 2., 6/3, 9. ve 140. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY : Akçaabat Kaymakamlığı İlçe Yönetim Kurulu, 26.12.1990 günlü, 13 sayılı kararıyla Sağlık Ocağı otomobilini devirerek tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu mağdurenin yaralanmasına neden olan Sağlık Memurunun Türk Ceza Yasası'nın 459. maddesi gereğince yargılanmasını gerekli görmüştür. Akçaabat Asliye Ceza Mahkemesi, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerinin iptali için 17.10.1991 günü Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ : İtiraz yoluna başvuran mahkeme kararında: 'A) OLAY: 24.08.1990 tarihinde, Akçaabat İlçesi Akçaköy Sağlık Ocağına ait 61 AC 448 plaka sayılı Jeep oto ile şoför Hüseyin BAYRAK sağlık memuru Cavit MEMİŞ, ebe Sema ARSLAN ve stajyer hemşire Yurdanur ÖZDEMİR'den oluşan görevli sağlık ekibi, Hüseyin BAYRAK'ın yönetiminde araçla Akçaabat Maden Köyüne aşılama (bağışıklık) çalışmaları için gittiklerinde, köy içinde aracın bir uçurumun kenarında kontak anahtarları üzerinde bırakılarak park edildiği, stajyer hemşire Yurdanur ÖZDEMİR'in aracın içinde arka koltukta oturduğu, diğer görevlilerin araçdan indikleri, aşılama görevine başladıkları, sağlık memuru Cavit MEMİŞ'in bir ara şoför koltuğuna oturduğu ve aracın üzerinde bulunan kontak anahtarını kullanarak aracı çalıştırdığı, geri vitese bağlanmış olan aracın çalışarak arka tarafdaki uçuruma doğru kaçtığı (5) takla attıktan sonra 200 metre sürüklendiği ve alt kısımdaki dereye 40 metre mesafede bir kestane ağacına dayanarak durduğu, Cavit MEMİŞ'in ilk takladan sonra, Yurdanur ÖZDEMİR'in bir kaç takladan sonra araçdan dışarı atıldıkları, mağdure Yurdanur ÖZDEMİR'in bu olay nedeniyle (60) gün mudatiştigaline engel olacak derecede yaralandığı, zabıtanın ve Trabzon Sağlık Müdürlüğünce görevlendirilen muhakkikin olayla ilgili soruşturma yaptıkları, adli zabıtanın soruşturma belgelerini Akçaabat C. Başsavcılığına gönderdiği, C. Başsavcılığının Hüseyin BAYRAK'ı sanık göstererek 'sanığın memur olması ve eylemin görev sırasında meydana geldiği' gerekçesiyle yargılamanın ilçe idare kurulunca yapılması için görevsizlik kararı vererek soruşturma belgelerini AKÇAABAT KAYMAKAMLIĞI'na gönderdiği, Kaymakamlığın daha önce sağlık müdürlüğünce başlatılan soruşturma ile C. Başsavcılığından gelen soruşturma belgelerini birleştirerek muhakkik Cemal KELEŞ'in düzenlediği fezleke üzerine, fezlekede ilgililer hakkında Men'i muhakeme önerilmesine rağmen; 26.12.1990 günlü 1990/13 sayılı İlçe İdare Kurulu (Memurin Muhakematı Komisyonu) kararıyla şoför Hüseyin BAYRAK'ın kontak anahtarını araçta bırakması nedeniyle görevi ihmal suçundan dolayı TCK'nun 230. maddesi uyarınca, sağlık memuru Cavit MEMİŞ'in ise yaralama ile biten kazaya neden olmaktan dolayı TCK'nun 459. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle Lüzumu Muhakemelerine karar verildiği, Hüseyin BAYRAK'ın itirazı üzerine Trabzon İl Memurin Muhakematı Komisyonunun 14.05.1991 günlü 54 sayılı kararıyla 'Cavit MEMİŞ'in süresi içinde itirazda bulunmaması nedeniyle lüzumu muhakeme kararının kesinleştirilmesine, Hüseyin BAYRAK'ın itirazı yerinde görülerek hakkındaki lüzumu muhakeme kararının bozularak sanığın Men'i muhakemesine ...' karar verildiği, soruşturma belgelerinin Akçaabat Kaymakamlığından C. Başsavcılığına oradan da mahkememize gönderildiği, mahkememizde MM.HK. uyarınca Cavit MEMİŞ hakkında açılmış bu davanın 1991/128 esas numarasına kaydedildiği ve yargılamanın devam ettiği anlaşılmıştır. B) MAHKEMEMİZİN YETKİSİ : Mahkememizde M.M.H.K.'na göre açılmış bir dava bulunduğundan 'bakılmakta olan davanın varlığı koşulu' gerçekleşmiştir. Anayasa Mahkememiz 30.04.1991 günlü, 1991/14 esas, 1991/10 karar sayılı kararı ile, benzer bir olay nedeniyle Dursunbey Asliye Ceza Mahkemesinin Anayasaya aykırılık başvurusunu, ilgili memur hakkında MM.HK. uyarınca yöntemine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığından '... başvuran mahkemenin yetkisizliği ...' gerekçesiyle reddetmiştir. Yüksek Mahkeme bu kararı ile yetkili mahkemenin başvurusu halinde MM.HK. bu esastan inceleyebileceğini öngörmüştür. YÜKSEK MAHKEMENİN; 1- 10.04.1963 günlü, 1963/20 esas, 1963/88 karar sayılı Söke Asliye Ceza Mahkemenin başvurusu üzerine verdiği kararında ki; '... şu halde mahkemenin, Anayasa'ya aykırı gördüğü kanun hükümleri daha önce idari makamlar tarafından uygulanmış olup mahkeme artık bu hükümlere dayanarak bir karar verecek değildir. İtirazın yetki yönünden reddi gerekir ...' şeklindeki gerekçeden, (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı:1, Sh. 230, 2. Bası) 2- 23.07.1963 günlü, 1963/272 esas, 1963/204 karar sayılı Bulanık Asliye Ceza Mahkemesinin başvurusu üzerine verdiği kararında ki; '... Bulanık Asliye Ceza Mahkemesi davada uygulayacağı kanun hükümleri hakkında değil, son tahkikatın açılmasından önce idari makamların uyguladığı kanun hükümleri hakkında Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunmaktadır ki, buna yetkisi yoktur. İtirazın yetki yönünden reddi gerekir ...' şeklindeki gerekçeden, (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:1, Sh. 414-415, 2. Bası) 3- 26.09.1968 günlü, 1968/14 esas, 1968/35 karar sayılı, Dudak Asliye Ceza Mahkemesinin başvurusu üzerine verdiği kararındaki; '... gerçi Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 13. maddesine göre memurların memurluk görevinden doğan veya memurluk görevini yerine getirilmesi sırasında işledikleri suçlardan dolayı bu kanun hükümleri uyarınca lüzumu muhakeme kararı alınmadan ve bu karar C.Savcılığına gelmeden savcılar, memur hakkında doğrudan doğruya kovuşturma yapamazlar. Ancak olayda C. Savcısınca açılmış ve mahkemece görülmekte bulunmuş bir dava vardır. Davanın yanlış açılması onun yok sayılmasını gerekli kılmaz. Mahkemece aksine karar verilinceye kadar işin dava niteliğini koruyacağı şüphesizdir. Bu nedenle çoğunlukça, yukarıda açıklanan görüş benimsenmemiş ve bakılmakta bulunan bu davanın var olduğu ve mahalli mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili bulunduğuna oyçokluğu ile karar verilmiştir...' şeklindeki gerekçeden, (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:7, Sh. 57-58, 1. Bası) Ve bu gerekçelere dayalı kararlarından ayrılarak yeni bir görüş belirlediği anlaşılmaktadır. Yeni görüş ve yorumun (1.) ve (2.) bentlerdeki kararlara göre genişletici yorumu, (3.) benddeki karara göre daraltıcı yorumu içerdiği açıktır. Yüksek Mahkemenin konu ile ilgili saptayabildiğimiz diğer kararları; 1- 20.09.1963 günlü, 1963/59 esas, 1963/225 karar sayılı, Adalet Partisi TB.MM. Grubunun başvurusu üzerine verdiği Mülkiye amirlerine ve bakanlara doğrudan doğruya, bazı suçlarda ise kefalet gösterilmemesi halinde tutuklama yetkisi veren M.M.H.K.nun 16. maddesinin iptaline ilişkin kararını (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı: 2, Sh. 41-42, 2Bası) 2- Yine yukarda sözü edilen 26.09.1968 günlü, 1968/14 esas, 1968/35 karar sayılı M.M.H.K.nun 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 13. ve 14. maddelerinin Anayasaya aykırı olmadığına ilişkin kararını, (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı: 7, Sh. 79-83, 1. Bası) 3- 22.12.1970 günlü, 1970/34 esas, 1970/47 karar sayılı, Ödemiş Asliye Ceza Mahkemesinin başvurusu üzerine verdiği, M.M.H.K.nun 13. maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın esasdan reddine ilişkin kararını, (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı: 8, Sh. 469 vd., 1. Bası) Anımsamak gerekiyor. Açıklanan nedenlerle ve yüksek mahkemenin önceki sınırlama kararları uyarınca M.M.H.K.nun 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 13 ve 14. maddelerini görülmekte olan davada uygulamak durumunda olan mahkememiz Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunmaya yetkilidir. Yüksek Mahkemenin, yukarıdaki maddelerle birlikte aynı yasanın iptal edilen 16. maddesi dışındaki yürürlükteki diğer hükümlerini de uygulama kabiliyeti kalmayacağı gerekçesiyle iptal etmesi gerektiği düşünülmektedir. C) ANAYASAYA AYKIRILIK İTİRAZININ GEREKÇESİ : 1- Osmanlı Döneminde çıkarılan muvakkat kanunların yürürlüğü sorunu; 1876 Anayasası'nın 42. maddesine göre, Meclisi Umumi, Heyet'i Ayan ve Heyet'i Mebusan Namlarıyla başka başka iki heyeti muhtevidir. Aynı Anayasanın 36. maddesine göre, Heyet'i Vükela (Hükümet) belli koşullar da muvakkat kanun hüküm ve kuvvetinde kararlar alabilir. 1876 Anayasasının 36. maddesi 1909 yılında yapılan Anayasa değişikliği kapsamında aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. '... Meclisi Umumi münakit olmadığı zamanlarda Devleti bir muhataradan veyahut emniyeti umumiyeyi harelden vekaye için bir zaruriyeti mükreme zuruh ettiği ve bu babda vazına lüzum görünecek kanunun müzakeresi için Meclisin celp ve cemine vakit müsait olmadığı halde Kanuni Esasi Ahkamına mugayir olmamak üzere Heyeti Vükela tarafından verilen kararlar Heyeti Mebusanın içtimaiyle verilecek karara kadar ba iradei seniye muvakkaten kanun hüküm ve kuvvetinde olup ilk içtimada Heyeti Mebusana tevdi edilmek lazımdır.' Maddenin ilk şeklinde 'ilk içtimada heyeti Mebusana tevdi edilmek lazımdır' hükmü yer almıyordu. Değişikliğin esası eklenen bu hükümle sınırlıdır. İttihad ve Terakki döneminde, Balkan Savaşından sonra seferberlik ve savaş hali nedeniyle Osmanlı Hükümetleri bugünkü kanun hükmünde kararnamelere benzer bir şekilde kanunu muvakkat adıyla bir çok kanun çıkarmış ve bu geçici kanunlar hukukumuzda uzun süre yürürlükte kalmıştır. Bunlardan birisi 04 ŞUBAT 1329 (1913) tarihli M.M. Hakkındaki Muvakkat Kanundur. Teorik olarak bu geçici kanun, Meclisi Mebusan'ın ilk oturumuna sunulup görüşülmediği için ve Cumhuriyet Meclislerinde de ele alınıp yasalaştırılmadığı için yürürlükte sayılmamalıdır. 20.04.1920 tarihinde kurulan TB.MM. bugüne kadar geçici kanun hakkında bir yasama tasarrufu ortaya koymamıştır. Ancak TB.MM. tarafından çıkarılan bir çok yasalarda Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanuna atıf yapıldığı ve memurların bazı suçları hakkında bu yasanın uygulanacağı öngörüldüğü için adı geçen geçici yasanın (78) yıl süre ile ve halen yürürlükte olduğunu görüyoruz. Bir geçici yasaya 78 yıl süre ile dolaylı yoldan yürürlük imkanı sağlanması hukuk sistemimiz açısından talihsizlik olmuştur. Geçici yasanın içerdiği konuların önemi ve kapsamı düşünülürse; Anayasal buyruk olsa da, hukuk devleti ilkesinin kök salmamasının nedenleri daha iyi anlaşılacaktır. Bab-ı ali baskını yoluyla 23 Ocak 1913 de hükümet düşürüldüğü, bu olaydan hemen sonra 04 Şubat 1913 de bu geçici yasanın yürürlüğe konulduğu düşünülürse, hangi tarihsel koşullar altında, hangi amaçla yürürlüğe konulduğu irdelenmeden nerede ise bir asra yakın bir süre ile bu geçici yasayı yürürlükte saymak hem yasama, hem de yargı organlarımız açısından isabetli olmamıştır. Yönetim (idare) bu yasadan memnundur. Çünkü yasama organının, Anayasanın tanımadığı bir yetkiyi kullanabilmektedir. Kuvvetler ayrılığı rejiminin anayasal planda kabul edildiği 1961 yılından beri ise, Anayasaya aykırı olarak yargı yetkisini kullanmanın rahatlığı içindedir. M.M.H.K. giderek yolsuzlukların, hukuksuzlukların soruşturulmaması yargı önüne getirilmemesi sonucunu doğurmaktadır. 1609 sayılı Yasa yerine yürürlüğe giren 3628 sayılı Yasanın 17/1. maddesi 'belli suçlardan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri uygulanmaz' hükmünü kapsamaktadır. Yasama organı dahi suç ve suçluların kovuşturulmasında bu yasanın engel olduğunu saptamış olacak ki, böyle bir hüküm düşünmüş ve vazetmiştir. Gerçi aynı yasanın 17/2.-3. maddesindeki istisnalar kuralı bertaraf edecek niteliktedir. 'Yolsuzluklarla mücadele amacıyla yürürlüğe giren 3628 sayılı Yasa'nın da uygulamada hiç bir sonuç doğurmayacağı anlaşılmaktadır. İrtikap, rüşvet, ihtilas, zimmete para geçirme, görev sırasında veya görevden dolayı kaçakçılık, resmi ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma ... suçlarında Memurin Muhakematı Kanunu uygulanmıyorsa da; belirtilen suçların çoğu-kez kanıtlanabilir şekliyle görevi ihmal, görevi suiistimal, zimmete sebebiyet suçları olarak gerçekleştirdikleri, meslekten olmayan kişilerin soruşturma yapmaları ve tutuklamanın işlememesi nedeniyle kanıtların karartıldığı ve toplanamadığı düşünülürse, yolsuzluklarla mücadele konusunda yargının konuya el atamadığı, savcının devreye giremediği, yönetimin hatalarının yargıya yüklendiği ve hukuk devleti ilkesinin kökleşemediği, adalete saygının azaldığı anlaşılmaktadır. Basında, kamuoyunda, parlamentoda, toplumun her kesiminde; yerel yönetimlerdeki yaygın imar yolsuzluğundan, merkezi yönetimdeki ihale yolsuzluklarına kadar bir çok yolsuzluğun yapıldığı ve bunların yeterince soruşturulamadığı, faillerinin mahkemeler önüne çıkarılamadıkları konusunda kanaat oluşmaktadır. Bağımsızlık ve teminat hükümlerinden yararlanmalarına karşın hakimlerin dahi soruşturma ve yargılamalarının meslekten kişiler tarafından yapılmasına karşılık belediye hizmetlilerinin dahi Memurin Muhakematı Kanununa göre yargılandığı, 3628 sayılı Yasanın 17/2-3. maddeleri karşısında irkitap ve rüşvet suçlarından dahi, müsteşar, vali, kaymakam ve personel rejimimizdeki karmaşıklık nedeniyle bir çok üst görevlinin Memurin Muhakematı Kanununa göre yargılandığı düşünülünce bu kanaatın giderek yaygınlaşması muhtemeldir. M.M.HK. hukuk devleti ilkesini zedelemektedir. Gerek uygulaması ve gerekse yasanın bizzat kendisi anayasaya aykırıdır. Yargıya müdahale niteliğindedir. Yargılanan kişi bakımından da güvenceli değildir. SOMUT OLAYA GELİNCE : Eylem bir trafik kazası olmasına karşın idari mercilerin yargı yetkisini kullanırken hukuk nosyonuna uzak oldukları kayırmacı ve kanıtları karartıcı tutumda oldukları, dosya kapsamından açıkca anlaşılmaktadır. Kuvvetler ayrılığı rejiminin benimsenmiş olması, yargılamanın sadece son soruşturmadan ibaret olmaması, ön soruşturma, son soruşturma ve hüküm evrelerini kapsaması ve meslekten kişiler eliyle yürütülmesi zorunluluğu, ilk soruşturma ve sorgu hakimliği kurumlarının hukuk sistemimizden çıkarılmış bulunması karşısında; Yüksek Mahkemenin sınırlama kararı gözönünde tutularak M.M.H.K.nun 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 13 ve 14. maddeleri, Anayasamızın hukuk Devleti ilkesini öngören 2. maddesine, '... hiçbir kimse ve organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisinin kullanamaz' hükmünü kapsayan 6/3 maddesine, yargı yetkisini düzenleyen 9. maddesine, hakimlik ve savcılık mesleği başlıklı 140. maddesine aykırıdır. Açıklanan nedenlerle dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.' denilmektedir. III- YASA METİNLERİ : A - İPTALİ İSTENEN YASA KURALLARI: İptali istenen Yasa tümüyle şöyledir: Madde 1- Memurinin vazifei memuriyetlerinden münbais veya vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında hadis olan cürümlerinden dolayı icrayı muhakemeleri şeraiti atiye dairesinde mehakimi adliyeye aittir. Madde 2- Memurinden birinin vazifei memuriyetinden dolayı veya ifayı vazife esnasında bir cürmü ika eylediği gerek doğrudan doğruya ve gerek bir şikayet ve ihbar ve iddia üzerine anlaşıldıkta o memur memurini merkeziyeden ise evvelemirde mensup olduğu nezaret veya daire ve memurini vilayetten ise vali ve mutasarrıf ve kaymakam veya merbut bulunduğu şubei idare amiri tarafından usulü muhakematı cezaiye kanununa tevfikan bizzat veya bilvasıta hakkında tahkikatı iptidaiye icra edilir ve evrakı tahkikiye zirine tahkikatı vakıanın hülasasını ve netayicini havi fezlekesi yazılarak bunun ziri dahi tahkikatı icra eden zat tarafından imza ve tahtim olunur. Madde 3- Tahkikatı iptidaiye evrakı mevaddı atiyede beyan olunan usul veçhile ait olduğu meclise tevdi olunur. Ve bu meclisin memurinden olan azaları içtima ederek suveri atiye veçhile tetkikatı idariyede bulunurlar. Ancak tahkikatı iptidaiye fezlekesini tanzim ve imza eden daire amiri bu heyetlerde aza sıfatiyle hazır bulunamaz ve alelumum esnayı tetkikte memuru mes'ulün mensup olduğu Nezaret veya idare canibinden izahat alınmak üzere ya daire amiri veya izam eyliyeceği memur celp ve davet olunabilir. Madde 4- Kazalarda kaza kaymakamı ile şuabatı idarei kaza rüesayı memurininden ve meclisi idarei kaza azasından maada bilcümle memurin ve müstahdemin ile nahiye müdür ve müstahdemini hakkındaki evrakı tahkikiye kaza meclisi idaresine ve sancaklarda mutasarrıf ile şuabatı idarei liva rüesayı memurininden ve meclisi idarei liva azasından maada bilumum memurin ve müstahdemini liva ve mülhak kazalar kaymakamlariyle şuabatı idarei kaza ve rüesayı memurini ve mecalisi idarei kaza azası hakkındaki evrakı tahkikiye meclisi idarei livaya ve vilayet merkezlerinde vali ile ba iradei seniye mansup memurini merkeziyei vilayetten ve meclisi idarei vilayet azasından maada bilcümle memurini merkeziyei vilayet ve mülhak liva mutasarrıflariyle şuabatı idarei liva rüesayı memurini ve mecalisi idarei liva azası ve merkezi vilayete mülhak kazalar kaymakamlariyle şuabatı idarei kaza rüesayı memurini ve mecalisi idarei kaza azası hakkındaki evrakı tahkikiye meclisi idarei vilayete ve bir vilayetin ba idarei seniye mansup memurini merkeziyesiyle meclis idaresi azası hakkındakki evrakı tahkikiye dahi Şurayı Devlet Mülkiye Dairesine tevdi edilerek işbu meclislerce mevaddı atiye veçhile memuru maznunun lüzum veya men'i muhakemesine karar verilir. Madde 5- (Değişik: 24 Teşrinisani 1330) Tahkikatı iptidaiye evrakı beyan olunan meclislerden birine geldikte bir hafta zarfında tetkikata mübaşeret olunarak tetkikatı mükemmele icra ve icap edenlerden tahriren yahut şifahen izahatı lazime ahzedilerek memuru maznunun tahtı muhakemeye alınmasına lüzum görülür ise lüzumu muhakemesi esbabını mübeyyin bir mazbata tanzim edilip memuru maznuna tebliğ edilir. Memuru maznun işbu mazbata aleyhine tebliğ tarihinden itibaren beş gün zarfında itiraz edebilir. Müddeti itirazın hitamında veyahut indelitiraz derecei saniyede icra kılınacak tetkikat neticesinde mezkur mazbata tasdik edildiği takdirde müstantik kararnamesi mahiyetinde olan işbu mazbata ve evrakı tahkikiye cünhalarda doğrudan doğruya mahkemeye ve cinayetlerde heyeti ithamiyeye sevk olunmak üzere ait olduğu mahkemei adliye müddeiumumisine tevdi olunur. Memuru mumalialeyhin tahtı muhakemeye alınmasına lüzum görülmez ise esbabının beyaniyle men'i muhakemesi hakkında bir mazbata yapılıp memuru mumaialeyhin mensup olduğu daire reisine ve var ise müddei şahsiye tebliğ edilir. Daire reisi ve müddei şahsi işbu mazbata aleyhine tarihi tebliğinden itibaren beş gün zarfında itiraz edebilirler. Bunlar tarafından itiraz vuku bulsun bulmasın men'i muhakeme kararları herhalde mafevki meclise sevk olunur ve oraca badettetkik mazbatai mezkure tasdik olunursa bir sureti musaddakası memuru mumaileyhe verilir. Madde 6- Tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men'i muhakemeye ait muamelatta işbu kanunda musarrah olmayan hususatta usulü muhakematı cezaiye ahkamına tevfikan hareket olunur. Bir meclisin kararı aleyhindeki itiraz mafevki mecliste ve bir vilayet meclisi idaresinin kararlarına vuku bulacak itirazat dahi Şurayı Devlet mülkiye dairesinde tetkik edilir. Ancak mutasarrıflar ve kaymakamlar hakkında mecalisi idarece ittihaz olunacak bu kabil mukarrerat itiraz vukubulsun bulmasın herhalde Şurayı Devlet mülkiye dairesinde tetkik olunur. Madde 7- Lüzumu muhakemesine karar verilen memurin bu kararı ita eden meclisi idarenin bulunduğu mahaldeki mahkemei adliyede muhakeme olunur. Şu kadar ki bir kaza meclisi idaresince lüzumu muhakemesine karar verilen bir memurun cürmü cinayet nev'inden ise muhakemesi merbut bulunduğu livada cinayet davasını rü'yet eden mahkemeye aittir. Vilayet merkezlerinin ba iradei seniye mansup memurini ile mecalisi idaresi azasından Şurayı Devlet mülkiye Dairesince lüzumu muhakemelerine karar verilen memurların icrayı muhakemeleri daireyi mezkurece lüzumu muhakeme kararında tayin ve tasrih edilecek en yakın vilayet merkezi mehakimi adliyesine aittir. Madde 13- Birinci madde mucibince hadis olacak cürümlerinden dolayı lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevk edilmek üzere evrakı ve lüzumu muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar tarafından memurin hakkında doğrudan doğruya takibat icrası memnudur. Madde 14- Bir memurun lüzumu muhakemesine karar verildikte mahkemeye sevkini mucip olan cürüm neden ibaretse yalnız o husustan dolayı muhakemesi lazımgelip esnayı muhakemede diğer bazı ceraimi de ika eylemiş olduğu veyahut diğer bazı memurların da o cürümde dahlü iştirakleri olduğu anlaşıldığı takdirde devairi aidesine malumat ita olunur. Devairi mezkurece dahi bu kanuna tevfikan tahkikat icra ve ikmali lazımgelir. B- DAYANILAN ANAYASA KURALLARI İptal istemine dayanak yapılan Anayasa kuralları şunlardır: 1. 'MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.' 2. 'MADDE 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.' 3. 'MADDE 9.- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.' 4. 'MADDE 140.- Hakimler ve savcılar adli ve idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hakim ve savcılar eliyle yürütülür. Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler. Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir. Hakimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler; askeri hakimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda gösterilir. Hakimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmi ve özel hiçbir görev alamazlar. Hakimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar. Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar, hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve derecelendirilirler, hakimler ve savcılara tanınan her türlü haklardan yararlanırlar.' IV- İLK İNCELEME : Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Haşim KILIÇ ve Yalçın ACARGÜN'ün katılmalarıyla 5.5.1992 günü yapılan ilk inceleme toplantısında; işin niteliği gözetilerek ve işin esastan incelenmesi uygun bulunarak başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen Yasa kuralları ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü : A. UYGULANACAK KURAL SORUNU : İtiraza konu Kanunun 14. maddesinin uygulanabilmesi için sanığın bir başka suç işlediğinin anlaşılması veya diğer bazı memurların suça iştiraklerinin anlaşılmış olması zorunludur. Mahkemenin elindeki işte böyle bir durum söz konusu olmadığı için anılan madde bakılmakta olan davada uygulanacak kural değildir. B. ANAYASA'YA UYGUNLUK İNCELEMESİ: 1. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın hukukumuzdaki yeri : Ülkemizde memurların görevlerinden doğan ya da görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı özel bir soruşturma yöntemine bağlı tutulmasının yüz yılı aşan bir geçmişi vardır. Bu konudaki ilk genel hukuksal düzenleme 1288 (1872) tarihli 'Memurin Muhakematı Nizamnamesi'dir. Bu düzenlemede, memurların görevlerinde işledikleri suçlardan dolayı uygulanacak yöntem gösterilmiş olup İmparatorluk Danıştay'ının kuruluşu ve görevlerini gösteren 'Şurayı Devlet Nizamnamesi'nde de bu sistem ile Danıştay'ın bağlantısı kurulmuştur. Daha sonra 1329 (1913) yılında çıkarılan 'Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat', bugüne kadar süregelen uygulamanın temelini oluşturmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında temel devlet kurumlarının oluşturulması aşamasında, henüz Cumhuriyet Danıştay'ı kurulmamış ve göreve başlamamışken Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat ile Danıştay'a verilen görevlerin yerine getirilememesi devlet hayatını yönetim ve adalet hizmetleri yönünden olumsuz biçimde etkilemiş ve bunun üzerine Danıştay'ın memurların yargılanması ile ilgili görevleri TBMM'nde kurulan özel bir kurula verilmiştir. Daha sonra 1927 yılında Danıştay'ın kurulup göreve başlaması ile bugünkü sistemin esasları ortaya çıkmıştır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'a dayanan sistem, 1924 Anayasası döneminde olduğu gibi 1961 ve 1982 Anayasası dönemlerinde de sürekli bir biçimde uygulanmıştır. Bu durumuyla sözü edilen Yasa, kamu yönetiminin gereksinimlerini karşılamış ve memurların yargılanmasında, kamu yönetimi ile yargı mercileri arasındaki bağlantıyı sağlamıştır. 2. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın Yapısı: Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat, memurların görevlerinden doğan ya da görevlerini yerine getirmeleri sırasında işledikleri ileri sürülen suçların, mahkemeye gelmeden önceki evrede kovuşturulmasını düzenleyen yasa'dır. Yasa'ya göre, görevinden dolayı ya da görevin yerine getirilmesi sırasında suç işleyen memurlar hakkında kamu davası açılabilmesi için, idari kurullarca memurun yargılanmasına karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi gerekmektedir. İnceleme iki kademeli olmakta, İlçe yönetim kurulu'nca verilen kararlar İl yönetim kurulu'nda, İl yönetim kurulu'nca verilen kararlar ise Danıştay'da itiraz üzerine ya da kendiliğinden, ikinci kez incelenmektedir. Üst dereceli memurlar hakkında ilk derecede Danıştay'da karar verilmekte, ikinci derece incelenmesi de yine Danıştay'da yapılmaktadır. Bir suçun mahkeme önüne gelebilmesi için gerekli evreler bu Yasa'da birleştirilmiş ve bu düzenleme; 'tahkikatı iptidaiye' olarak adlandırılmıştır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın getirdiği kovuşturma yönteminin adli kovuşturma yönteminden farkı, ilk soruşturmayı yapanla soruşturma sonucunu karara bağlayan mercilerin ayrı oluşudur. Yasa'nın 1. maddesinde; memurların görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı yargılanmalarında adliye mahkemeleri görevli sayılmakta, 2. maddesinde; sanık memur hakkında merkez veya il memuru olmasına göre Bakanlık, daire ve idare şubesi amirince veya vali ve kaymakamca doğrudan doğruya veya vasıtalı olarak Ceza Yargılama Usulü Yasası'na göre soruşturma yapılacağı, soruşturma sonucunun fezlekeye bağlanacağı, 3. maddesinde; ilk soruşturmayı yapan ve fezlekeyi düzenleyen daire amirinin bu kurullara üye olarak giremeyeceği, 4. maddesinde; memurun durumuna ve kimliğine göre ilk soruşturmayı inceleyerek 'lüzumu muhakeme' veya 'meni muhakeme' kararı verecek kurullar sayılmakta; 5. maddesinde; 'lüzumu muhakeme' ve 'men'i muhakeme' kararlarının hangi durumlarda, nasıl verileceği ve kararların nasıl kesinleşeceği ile itiraz yolları ve kesinleşen 'lüzumu muhakeme' kararlarının niteliği belirlenmekte; 6. maddesinde; itiraz mercileri saptanmakta ve Ceza Yargılama Usulü Yasası'na yollama yapılmakta, 7. maddesinde; yargılanmasına karar verilen memurların durumlarına ve kimliklerine göre yargılanacakları mahkemeler belirlenmekte, 13. maddede ise; yargılanma kararı savcılara gönderilmedikçe doğrudan işlem yapılması yasaklanmaktadır. 3. Sisteme Karşı Görüşler: Memurların yargılanmasında özel kuralların uygulanması, Türk hukuk ve adalet yaşamında, uzun tartışmalara neden olmuştur. Bir bölümü hukuksal yerindelikle ilgili olmakla birlikte genelde anayasal kural ve ilkelere dayanan eleştiri ve tartışmalar, yargı ve bilim çevrelerinde yoğunlaşmıştır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'a göre soruşturmayı yapan kamu görevlilerinin ve Danıştay dışındaki karar mercilerinin bağımsız olmadıkları, çalışmalarının yönetsel kabul edilerek yargı denetimine bağlı tutulması gerektiği, ceza uyuşmazlıklarının Danıştay'ın başında bulunduğu yönetsel bir sistem içinde karara bağlanmasının kuvvetler ayrılığı ve farklı yargı kurumları ilkesine dayanan Anayasa sistemine aykırı bulunduğu, yapılan soruşturmaların yargısal olduğu ve yönetim makamlarına verilmemesi gerektiği, vatandaşın yapılan soruşturmalara ve alınan kararlara güven duymadığı, soruşturmaların yargıç güvencesi olmayan kişilerce yapıldığı, bu yüzden memurlar için özel ve farklı bir soruşturma sisteminin getirilmesinin Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu görüşleri ileri sürülmüştür. 4. Kanunun Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu : a. Mahkeme, başvurusunda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın bazı maddelerinin Anayasa'nın 2., 6/3., 9. ve 140. maddelerine aykırı olduğu savıyla iptalini istemiştir. Ancak, konu Anayasa'nın yargı yetkisini düzenleyen 9. maddesi, hak arama özgürlüğünü öngören 36. maddesinin birinci fıkrası, yönetimin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutan 125. maddesi, kamu hizmeti görevlilerinin görev sorumluluklarını düzenleyen 129. maddesi ve hakimlik ve savcılık mesleğini düzenleyen 140. maddesi ile ilgilidir. b. Anayasa'ya aykırılık sorununun çözümlenebilmesi için inceleme kapsamına giren maddelerin bir bütünlük içinde olması nedeniyle Anayasa kuralları karşısındaki durumlarının birlikte ele alınmaları zorunludur. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın kapsamına giren suçların soruşturması yönetim organlarına bırakılmıştır. Ceza yargılama yöntemine ayrık olan bu özel düzenlemenin Anayasa'ya uygunluk yönünden denetlenebilmesi için öncelikle Yasa'nın anayasal dayanaklarının araştırılması ve bu Yasa'ya göre yapılan soruşturma ile soruşturmaya dayanan kararların yargı yetkisine etkisi üzerinde durulması gerekir. Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'na göre soruşturma yetkisi Cumhuriyet Savcısınındır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat ile getirilen sistemin temeli, bu Yasa kapsamındaki suçlarda Savcının soruşturma yetkisinin yönetim organlarınca kullanılmasıdır. 1924 ve 1961 Anayasalarında memurların yargılanmasını düzenleyen herhangi bir hüküm olmamasına karşın, Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası dönemindeki kimi kararlarında konuyu anayasal yönden yorumlamış ve sistemin bir bütün olarak Anayasa'ya aykırı olmadığına karar vermiştir. 1982 Anayasası'nın kamu hizmeti görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129. maddesinin son fıkrası ile konuya şu açıklık getirilmiştir : 'Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine tabidir.' 1982 Anayasası'nın hazırlık evresi ile yasama belgelerinde bu hükmün Anayasa'ya konulması nedenleri hakkında bir açıklama bulunmamaktadır. Belirtilen kural, başta Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat olmak üzere memurları kapsayan özel soruşturma ve izin sisteminin anayasal temelini oluşturmuştur. Ancak, yasanın anayasal temellerinin bulunması ilgili hükümlerin Anayasa'nın yargı ile ilgili diğer kuralları içinde ele alınıp değerlendirilmesine de engel değildir. c. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin mahkemeler dışında başka bir organca kullanılamayacağı ve mahkemelerin bu yetkiyi diğer organlarla paylaşamayacağı açık ve her türlü tartışmadan uzak bir biçimde belirtilmiştir. Yönetsel organlar tarafından yürütülen soruşturma 'yargı yetkisi'ne bağlanamaz. Adı ne olursa olsun salt soruşturma, yargı yetkisini kullanma sayılamaz. Soruşturma ile ilgili kurallar yargı yetkisini kullanma biçiminde yorumlanamaz. Esasen, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın yönetsel organlara verilen yargı yetkisini veya bu yetkiyi kullanma içeriğini taşıyan kuralları daha önce Anayasa Mahkemesi kararları ile iptal edilmiştir. Anayasa'da soruşturmanın Hakimler ya da yalnızca Cumhuriyet Savcıları tarafından yapılacağı yolunda bir kural yoktur. Ayrıca soruşturma yetkisinin yönetim organlarına verilmesi genel bir anlamda olmayıp Yasa'da gösterilen sınırlarla özel yöntemler içindedir. Bu nedenlerle soruşturmanın yönetim organlarınca yapılmasının, Anayasa'nın 140. maddesindeki 'Hakimlik ve savcılık görevinin meslekten hakim ve savcılar eliyle yürütülmesi'ni öngören kurala da aykırı bir yönü yoktur. d. Memurların yargılanması ile ilgili soruşturma sonucunda verilen kararlar, yargılamanın gerekliliği (Lüzumu Muhakeme) ve yargılamaya gerek olmadığı (Men'i Muhakeme) biçiminde sonuçlanmaktadır. İl Yönetim Kurulları'nın İlçe Yönetim Kurulları kararı üzerine 'yargılamaya gerek olmadığı' yolunda verdikleri kararların kesin olması, yargıçların sanığın suçsuzluğu yönünden verdiği kararlarla eşdeğer sonuçlar doğurması yönünden özel bir önem taşımaktadır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat sistemi içinde yer alan İl ve İlçe Yönetim Kurulları ve bu kurulların üyeleri, mahkemeler ve yargıçlarda bulunması gereken anayasal niteliklerden hiçbirine sahip değildirler. Bu nedenle İl ve ilçe Yönetim Kurulları , yargısal nitelikte karar veremezler. Anayasa'da açık ve dolaylı bir biçimde yer alan 'kanunla kurulma', 'tarafsızlık ve bağımsızlık' 'açık ve adil yargılama' ilkelerinin mevcut memurların yargılanması sistemi içinde uygulanma olanağı yoktur. Yargısal nitelikte sonuçlar doğurabilecek bir kararın sanık, müşteki veya kamu hizmetinin sahibi devlet tarafından merciine itiraz veya başka yollarla getirilememesi, kesin sonuçlu karar veren İl Yönetim Kurullarına yargı yetkisini kullandırma anlamına gelmektedir. Bu yönüyle Yasa'nın 6. maddesindeki İl Yönetim Kurulu kararlarına karşı yargı yerine ya da sistemin kendi içinde bulunan Danıştay'a başvuru yolunu kapayan kural, Anayasa'nın yargı yetkisinin ancak bağımsız mahkemelerce kullanılabileceği yolundaki 9. maddesi ile herkese geçerli araç ve yollardan yargı mercileri önünde savda bulunma ve savunma yapmak hakkını veren 36. maddesine ve yönetimin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutan 125 maddesine aykırıdır. Bu nedenlerle Yasa'nın 6. maddesindeki İl Yönetim Kurulu kararlarına karşı yargı yerlerine başvuru yolunu kapayan 'Bir meclisin kararları aleyhindeki itiraz mafevki mecliste ....... tetkik edilir' biçimindeki hükmün il yönetim kurulu kararları yönünden iptali gerekir. Ancak, itiraz yoluna başvuran mahkemece iptali istenilen Yasa'nın 6. maddesinin bir bölümü, Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'nin 23.11.1992 günlü, 21414 sayısında yayımlanan 27.2.1992 günlü ve Esas 1991/26, Karar 1992/11 sayılı kararıyla iptal edildiğinden bu bölüm hakkında yeniden karar verilmesine yer bulunmamaktadır. e. Yasa'nın 6. maddesinin iptal edilen hükmü dışında kalan hükümleri ile 1., 2., 3., 4., 5., 7. ve 13. maddeleri, yukarıda yazılan gerekçeler karşısında Anayasa'ya aykırı değildir ve bu maddelerin iptaline yönelik itirazın reddi gerekir. V- SONUÇ : 4.2.1329 günlü Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat'ın kimi maddelerinin iptaline yönelik itiraza ilişkin ilk incelemede işin niteliği gözetilerek esasa geçilmesine, A- Yasa'nın 14. maddesi, bakılmakta olan davada uygulanacak kural olmadığından, bu hükme yönelik itirazın Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesi gereğince başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, B- 6. maddesinde yer alan 'Bir meclisin kararı aleyhindeki itiraz mafevki mecliste ... tetkik edilir.' biçimindeki ikinci tümcesinin yalnız İlçe Yönetim Kurulu kararlarına yapılan itirazları sonuçlandıran İl Yönetim Kurulu kararlarına karşı yargı yolunu kapatması nedeniyle Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline 27.2.1992 gün ve Esas : 1991/26, Karar: 1992/11 sayılı ile karar verildiğinden bu konuda KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, C- Yasa'nın 1., 2., 3., 4., 5., 7. ve 13. maddeleriyle 6. maddenin yürürlükteki hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 5.5.1992 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Yekta Güngör ÖZDEN Başkanvekili Yılmaz ALİEFENDİOĞLU Üye Servet TÜZÜN Üye Mustafa ŞAHİN Üye İhsan PEKEL Üye Selçuk TÜZÜN Üye Ahmet N. SEZER Üye Erol CANSEL Üye Yavuz NAZAROĞLU Üye Haşim KILIÇ Üye Yalçın ACARGÜN