16. Ceza Dairesi 2018/666 E. , 2018/2114 K.
TALEP:
Cumhurbaşkanına hakaret suçundan sanık ... hakkında açılan kamu davasının sanık hakkındaki şikayetten vazgeçilmesi nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/8 maddesi gereğince düşürülmesine dair Orhangazi 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.11.2016 tarihli ve 2016/101 esas, 2016/896 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Benzer bir olaya ilişkin olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19.07.2017 tarihli ve 2017/1046 esas, 2017/4805 sayılı ilamında, “...Cumhurbaşkanına hakaret suçu, takibi şikayete bağlı suçlardan olmayıp resen soruşturulması ve Adalet Bakanının izin vermesine bağlı olarak da kamu davası yoluyla yargılama yapılması mümkündür. Kovuşturmanın Adalet Bakanlığı'nın “olur”una tabi kılınması söz konusu suçun takibinin şikayete bağlı olduğu anlamına gelmemektedir. Cumhurbaşkanının feragati şahsi hakların kullanımı açısından sonuç doğurucu olup, kamu davasının düşürülmesini gerektirmez...” şeklinde belirtildiği,
Dosya kapsamına göre, katılan müdafinin 17.08.2016 tarihli davadan feragat etme dilekçesine istinaden sanık hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmiş ise de, sanığa isnad edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturduğu, bu suçun kovuşturulmasının ise aynı maddenin 3. fıkrası gereğince Adalet Bakanının iznine tabi olduğu, bahse konu suçla ilgili olarak şikayet veya başkaca bir soruşturma veya kovuşturma şartının aranmadığı, Adalet Bakanlığının 11.11.2015 tarihli “Olur”u ile de sanığın kamuya ait ilan panosuna yazdığı hakaret içeren yazılar şeklindeki eylemi Cumhurbaşkanına hakaret eylemi olarak olarak değerlendirilerek Türk Ceza Kanununun 299/3 maddesi uyarınca kovuşturma izni verildiği anlaşılmakla, takibi şikayete bağlı olmayan suç bakımından yazılı gerekçeyle davanın düşürülmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10.01.2018 gün ve 94660652-105-06-11912-2017-Kyb sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.01.2018 gün ve 2018/6565 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-OLAY:
Orhangazi Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/57 esas sayılı iddianamesiyle sanık ... hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunu işlediği iddiasıyla Orhangazi 1. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Orhangazi 1. Asliye Ceza Mahkemesi 04.11.2016 tarihli ve 2016/101 esas – 2016/896 karar sayılı ilamıyla “kovuşturma aşamasında mağdur vekilinin şikayetten vazgeçtiğini” gerekçe göstererek sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan açılan kamu davasının TCK'nın 131/1, 73/4 ve CMK'nın 223/8 maddeleri gereğince düşürülmesine karar verdiği, bu karara karşı yerel Cumhuriyet savcısının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine istinaf talebinde bulunduğu, ancak İstanbul Bölge Adliye 3. Ceza Dairesi 18/01/2017 tarihli ve 2017/77 esas – 2017/82 karar sayılı ilamıyla “istinaf isteminin süresinden sonra yapıldığını” belirterek istinaf isteminin reddine yönelik karar verdiği anlaşılmıştır.
Söz konusu bu karar sanık yönünden; 18.01.2017 tarihinde kesinleşmiştir.
II-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun “takibi şikayete bağlı suçlardan olup olmadığı ve mağdurun şikayetten vazgeçmesi durumunda bu suçta kamu davasının düşmesine yönelik hüküm kurulup kurulamayacağının” belirlenmesine ilişkindir.
III-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
“T.C. Anayasasına göre, Cumhurbaşkanı Devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur.
Suç doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenmekte ise de, suçla korunan ve bu nedenle ihlal edilen hukuki değer devletin siyasal iktidar yapısıdır (Özek, Çetin, Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları Aleyhine Cürümler, İst 1967 s. 10).
Hakaret, bir kişiye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek şekilde bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle onur, şeref ve saygınlığa saldırmasıdır. Eylemin yüze karşı ya da yoklukta işlenmesi arasında fark yoktur. Gıyapta hakarette ihtilat ögesi aranmamaktadır.
Serbest hareketli suç olup, sözler, imalı şarkılar, yazı, çizim, resim, nefreti gösteren hareketler ve bunun gibi davranışlarla işlenebilir.
Manevi unsur genel kastır. Mağdurun sıfatı bilinerek hareket edilmelidir. Saikin siyasi olması şart değildir. Cumhurbaşkanlığı sıfat veya vazifesiyle alakalı saike de lüzum yoktur (Erem. age).
Hakaret suçları ifade özgürlüğünü sınırlayan hallerden bir tanesidir. Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerden vazgeçilmez ve devredilmez bir niteliğe sahiptir. İfade hürriyeti insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Temel hak ve özgürlüklerden olan bu hak birçok Uluslararası belgeye, Anayasa ve yasalara konu oluşturmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/1. maddesinde, T.C. Anayasasının 25 ve 26. maddelerinde yer verilmiş olup birbirlerine benzer şekilde; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve Ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve verme özgürlüğünü de içerir.” biçiminde ifade edilmiştir.
Ancak; ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı kısıtlıda olsa sınırlandırılmasının gerekeceği Uluslararası ve Ulusal alanda normlara konu edilmiştir.
Bu cümleden olarak Uluslararası alanda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10/2. maddesinde; “kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak ... başkalarının şöhret ve haklarının korunması ... için yasayla öngörülen bazı merasime koşullara sınırlamalar veya yaptırımlara bağlanabilir.”
Anayasanın 26/2. maddesinde “Bu hürriyetlerin kullanılması... başkalarının şöhret veya haklarının ... korunması amaçlarıyla sınırlanabilir.”
T.C. Anayasası ve Uluslararası mevzuat birlikte değerlendirildiğinde hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; Ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için Kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halukarda gelişini zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.
Özet olarak sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı ve nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından zorunlu olması gerekmektedir.
Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörüsünün gerekleridir (Tezca, Erdem Sancaktar, Türkiye'nin İnsan Hakları sorunu 2. baskı sy 462).
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzeni cebir yoluyla değiştirmeye yönelen nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle ceza yaptırımlarına bağlanmaktadır.
Bu doğrultuda Cumhurbaşkanına hakaret suçlarına TCK 299. maddede yaptırıma bağlanmıştır. Suçun koruduğu hukuki yarar yukarıda da izah edildiği üzere Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığıdır. Bu suçun oluşumu için “Onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun düşünce veya duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibari ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunun tayininde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir. Bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez” (Erman, hakaret ve sövme suçları sy 80 vd).
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, takibi şikayete bağlı suçlardan olmayıp resen soruşturulan suçlardandır. Ancak kamu davası yoluyla yargılamasının yapılması Adalet Bakanının “olur”una tabi kılınmıştır. Kovuşturmanın Adalet Bakanlığının “olur”una tabi kılınması söz konusu suçun takibinin şikayete bağlı olduğu anlamına gelmemektedir. Cumhurbaşkanının feragati şahsi hakların kullanımı açısından sonuç doğurucu olup, kamu davasının düşürülmesini gerektirmez.
Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü, haber verme ve eleştiri hakkı gibi bir hakkın kullanmasına ilişkin hukuka uygunluk nedenleri mevcut ise hukuk düzeni tarafından kişi cezalandırılmayacaktır. Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birinin olması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyecek eylem hukuka aykırı olacaktır.
Siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda kabul edilmektedir. Ancak hakarete hiçbir kimse katlanamaz. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret ayrı ayrı değerlendirilmesi gereklidir. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilemez. Türk toplumunun önemli bir kesiminin kendilerini siyasi liderlerle özdeşleştirdiği bu kişiler yapılan ve kamuya yansıyan hakaretlerin kendilerine yapılmış gibi tepkilere sebebiyet verip toplumdaki kutuplaşmayı artırdığı, adi olaylarda dahi birçok öldürme ve nitelikli yaralama ile sona eren eylemlerin başlangıcında hakaret ve sövme fiillerinin olduğu gözetildiğinde, bu fiillerin yaptırımsız bırakılmasının toplumsal barışı bozucu ve kamu düzenine zarar vereceğinden, demokratik toplumda yaptırım uygulanması zorunlu görülmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık ... hakkında, Orhangazi Cumhuriyet Başsavcılığının 26.01.2016 tarihli ve 2015/2313 soruşturma, 2016/57 esas, 2016/56 sayılı iddianame ile “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunu işlediğinden bahisle Orhangazi 1. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda Orhangazi 1. Asliye Ceza Mahkemesi 04.11.2016 tarihli ve 2016/101 esas, 2016/896 karar sayılı kararıyla, “her ne kadar sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaretten cezalandırılması için TCK 299/1 maddesi gereği kamu davası açılmış ise de kovuşturma aşamasında katılan vekilinin şikayetten vazgeçtiğini” gerekçe göstererek sanık hakkındaki kamu davasının TCK 131/1, 73/4 ve CMK 223/8 maddeleri gereğince kamu davasının düşürülmesine karar verdiği,
Görülmüştür.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, takibi şikayete bağlı suçlardan olmayıp resen soruşturulan suçlardandır. Ancak kamu davası yoluyla yargılamasının yapılması Adalet Bakanının “olur”una tabi kılınmıştır. Kovuşturmanın Adalet Bakanlığının “olur”una tabi kılınması söz konusu suçun takibinin şikayete bağlı olduğu anlamına gelmemektedir. Cumhurbaşkanının feragati şahsi hakların kullanımı açısından sonuç doğurucu olup, kamu davasının düşürülmesini gerektirmez.
Bu nedenlerle;
TCK'nın 299. maddesinde düzenlenen “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunun, takibi şikayete bağlı olmayıp resen soruşturulan suçlardan olması nazara alındığında, mahkemenin sanık hakkında açılan kamu davasını yürütmesi ve sonucunda bir hüküm kurması gerekirken 'kovuşturma aşamasında mağdur vekilinin şikayetten vazgeçtiğini' gerekçe göstermek suretiyle sanık hakkında açılan kamu davasının TCK'nın 131/1, 73/4 ve CMK'nın 223/8 maddeleri gereğince düşürülmesine karar vermesinde,
İsabet görülmediğinden, anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.
IV-SONUÇ VE KARAR:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Orhangazi 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.01.2016 tarihli ve 2016/101 esas, 2016/896 karar sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.