Hukuk Genel Kurulu 2012/5-414 E. , 2012/658 K.
MAHKEMESİ : Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 23/06/2011
NUMARASI : 2011/154-2011/179
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce, davanın kabulüne dair verilen 18.03.2010 gün ve 2009/244 E. 2010/58 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.03.2011 gün ve 2011/953 E. 4939 K. karar sayılı ilamı ile;
(…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın yol olarak tapudan terkini istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Fındıklık niteliğindeki taşınmaza net geliri esas alınarak değerinin tespit edilmesinde yöntem olarak bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle davacı idare vekilinin tüm, davalı vekilinin ise aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak;
Dava konusu taşınmazın bilirkişi raporlarında belirtilen özellikleri dikkate alındığında objektif değer artırıcı unsur oranının taşınmazın tüm değerinin % 200'ü oranında olacağı gözetilmeden bu oranın daha düşük alınması suretiyle eksik bedel tespiti doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı idare vekili ve davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4650 sayılı Kanun’la değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesine dayalı, kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın yol olarak tapudan terkini istemine ilişkindir.
Davacı vekili, ..İli, .. İlçesi, ... Köyü sınırları içerisinde davalıya ait olan, 204 parsel sayılı taşınmazın, 42,60 m²'lik kısmının Karayolları Genel Müdürlüğü'nün 09.11.2007 tarihli ve 2007/199 sayılı kamulaştırma işlemine başlama kararına dayanılarak kamulaştırılmak istenildiğini, dava konusu taşınmaza kamulaştırma bedeli olarak kıymet takdir komisyonunca 2982,00 TL bedel takdir edildiğini, bu değerin taşınmazın gerçek değeri olduğunu ancak taşınmaz maliki ile anlaşılamadığını, pazarlıkla anlaşmaya çağrıldığı halde pazarlığa katılmadığını belirterek; davaya konu taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilen kısmının Kamulaştırma Kanunu'nun 10.maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti ile hazine adına yol olarak tapudan terkinine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Yerel Mahkemece; davanın kabulüne dair verilen karar; Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelerle davalı lehine bozulmuş, davacı İdare vekilinin temyiz itirazları ise reddedilmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; kararı, taraf vekilleri temyize getirmiştir.
1-Davacı İdare vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
Eldeki davada direnme hükmü davacı idare vekili tarafından temyiz edilmiş ise de; temyiz incelemesinin yapılabilmesi için gerekli temyiz karar harcı ile maktu temyiz yoluna (Yargıtay'a) başvuru harcının tahsil edildiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeye dosyasında rastlanamamıştır.
Bu nedenledir ki, Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede işin esasına girilmeden önce temyiz incelemesinin yapılabilmesi için davacı idarenin yargı harçlarından müstesna tutulup tutulmadığı; dolayısıyla davacı idarenin temyiz karar harcı ile maktu temyiz yoluna (Yargıtay'a) başvuru harcını yatırması gerekip gerekmediği hususu, ön sorun olarak ele alınmıştır.
Öncelikle “harç” kavramı ile ilgili şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar vardır:
Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini ise kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır.
Harç, bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar Burak: Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
Diğer bir deyişle harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK’ nun 23.12.1976 gün ve E:1976/11-7, K:6 sayılı ilamı).
Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve E:1968/12, K:65; 24.10.1974 gün ve E:1974/31, K:43;14.01.2010 gün ve E:2009/27, K:2010/9 sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun gerekçesinde harcın tanımı, “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmış ve bu tanım, Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve E:1986/20, K:1987/9; 14.02.1991 gün ve E:1990/18, K:1991/14; 28.09.1995 gün ve E:1995/24, K:52;Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK’ nun 7.12.1964 gün ve E:1964/3, K:5;Anayasa Mahkemesi'nin 31.03.1987 gün ve E:1986/20, K:1987/9 sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim 1982 Anayasası'nın 73/3.maddesi; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu açıktır. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacın gözden uzak tutulmaması gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (HGK'nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 1.maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da, bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 2.maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Bu arada yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK’ nun 16.12.1983 gün ve E:1983/5, K:6 sayılı ilamı).
Anılan Kanununun 'İstisna ve muaflıklar' başlıklı 13.maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş; 59.maddesinde ise; 'Harçtan müstesna tutulan işlemler' başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; 'Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.' düzenlemesi getirilmiştir.
492 Sayılı Kanun'un 13.maddesinin (j) bendinde ise, genel bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun (1) ve (3) sayılı tarifeye giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olduğu belirtilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, davacı Karayolları Genel Müdürlüğü (TCK), 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı Cetvelde belirtilen “Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri” arasında sayılmamakta; aynı Kanuna ekli (II) sayılı Cetvel uyarınca ““Özel Bütçeli İdareler” arasında yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, TCK, genel hüküm niteliğindeki 492 Sayılı Kanun'un 13/(j) bendinde belirtilen genel bütçeye dahil idarelerden olmadığından, bu madde yönüyle yargı harçlarından muaf değildir.
Hemen burada uyuşmazlığın çözümü bakımından, davacı TCK’nin harç sorumluluğunu düzenleyen ve özel nitelikteki 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunu'nun ilgili hükmüne de, değinmek gerekir.
Anılan Kanunun 12/(2) maddesi “ Genel Müdürlük; bu Kanun kapsamındaki görevleri dolayısıyla yapacağı işlemler yönünden, katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi hariç, her türlü vergi, resim, harç ve paydan, tapu ve kadastro işlemlerinden kaynaklanan her türlü döner sermaye ücretinden muaftır. Ancak, yargı harçlarının Genel Müdürlüğün haklılığı nispetinde karşı taraftan tahsiline ilgili merciince karar verilir.” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü üzere, madde metninde yargı harçlarının idarenin haklılığı nispetinde karşı taraftan tahsiline karar verileceği belirtildiğine göre, davacı idarenin 6001 sayılı Kanun kapsamındaki işlemleri dolayısıyla yargı harçlarından ve bu arada temyiz karar harcı ile maktu temyiz yoluna (Yargıtay'a) başvuru harcından müstesna tutulduğunun kabulü gerekir.
Nihayet, Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmede az yukarıda vurgulanan ilkeler ve varılan sonuç uyarınca, davacı idarenin 6001 Sayılı Kanun (m.12/2) kapsamındaki işlemleri dolayısıyla yargı haçlarından müstesna tutulduğundan, temyiz incelemesi yapılabilmesi için gerekli olan temyiz karar harcı ile maktu temyiz yoluna (Yargıtay'a) başvuru harcının yatırılmamış olmasının temyiz incelemesi yapılmasına engel olmayacağı sonucuna oybirliğiyle varılarak, böylece önsorun bu şekilde aşıldıktan sonra davacı idarenin temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
Yerel mahkemece, davanın kabulüne dair kurulan ilk hüküm davacı İdare vekili tarafından da temyiz edilmiş, davacı vekilinin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiştir.
Bu durumda, hakkındaki temyiz itirazları reddedilmiş bulunan davacı tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından, temyiz dilekçesi reddedilmelidir.
2-Davalı vekilinin temyizine gelince;
Uyuşmazlık; dava konusu taşınmaz bedelinin tespitinde objektif değer artırıcı unsur oranının hesaplama yöntemi bakımından doğru oranda uygulanıp uygulanmadığı; burada varılacak sonuca göre hükmedilen bedelin ne kadar olması gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun, “Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Esasları” başlıklı, 11.maddesinin, (ı) bendinde kamulaştırılacak taşınmaz malın bedelinin belirlenmesinde; “Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler” in de dikkate alınacağı düzenlenmiştir.
Somut olayda; mahkemece, dava konusu taşınmaz üzerinde uzman bilirkişiler ile keşif yapılmış, keşif sonucunda, düzenlenen ve karara esas alınan bilirkişi raporlarında; taşınmazın, ....Köyü sınırları içerisinde şehir merkezine 4 km ....havaalanına 5 km mesafede, serbestçe alınıp satılabilir nitelikte olduğu, taşınmazın m² birim değerinin 29,83 TL ve yukarıda yazılı özelliklerine göre de objektif değer artırıcı unsur oranının tarımsal değerinin iki katı olduğu saptanmıştır.
Mahkemece, bilirkişi raporu, hüküm kurmaya yeterli bulunarak, taşınmazın m² birim değeri 59,67 TL kabul edilmiş ve kamulaştırılan kısmın toplam değerinin 2541,80 TL olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Taşınmazın bilirkişi raporlarında belirlenen özellikleri dikkate alındığında, objektif değer artırıcı unsur oranının yüzde 200 oranında uygulanması gerektiği kuşkusuzdur.
Esasen Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında objektif değer artırıcı unsur oranının taşınmazın m² birim değerine “iki katı” (yüzde 200) oranında uygulanması gerektiği noktasında bir uyuşmazlık da bulunmamakta; uyuşmazlık bu oranın hesaplanma şeklinden kaynaklanmaktadır.
Burada önemle belirtmek gerekir ki, “iki kat” ve “yüzde 200” ibareleri aynı anlamı taşımakta; bir bütünün bir katı, o bütüne yine kendisinin eklenmesi suretiyle bulunan sonucu, iki katı ise, o bütüne kendisi ile birlikte iki katının eklenmesi ile bulunan sonucu ifade etmektedir.
Öteki deyişle, bir şeyin katı veya oranı demek o şeyin kendisine, katı kadar veya belirtilen oranın eklenmesi suretiyle bulunmasıdır.(m² değeri 29,83 TL + 59,76 TL = 89,59 TL).
Öyle ise, taşınmazın m² birim değeri bulunduktan sonra, Kamulaştırma Kanunu’nun, 11.maddesinin (ı) bendi gereğince, taşınmazın özelliklerine göre, bu bedele uygulanacak objektif değer artıcı unsur oranının tespit edilmesi, belirlenen bu oran karşılığı olan bedelin de taşınmazın m² birim değerine eklenmesi gerekmektedir.
Daha açık ifadeyle, taşınmazın objektif değer artırıcı unsur oranı eklenmiş m² birim değerinin belirlenmesinde, taşınmazın m² birim değerine belirtilen bu oran kadar eklenerek sonuca ulaşılmalıdır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.07.2011 gün ve E:2011/5-332, K:2011/467; 07.03.2012 gün ve E:2011/5-820, K:2012/131 sayılı ilamlarında da bu görüş aynen benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; mahkemece, yukarıda açıklanan hesap tarzı ile dava konusu taşınmazın m² birim değeri 89,59 TL kabul edilerek bu sonuca göre belirlenen bedel üzerinden karar verilmesi gerekirken, yanılgıya düşülerek daha düşük bedele hükmedilmiş olması doğru değildir.
Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: 1-Davacı vekilinin temyiz dilekçesinin yukarıda (1) no.lu bentte açıklanan nedenlerle REDDİNE,
2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davalı vekiline geri verilmesine, aynı Kanun'un 440/I.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.10.2012 gününde oybirliği ile karar verildi