3. Hukuk Dairesi 2021/5421 E. , 2021/10950 K.
MAHKEMESİ : ... 9. SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yeniden karar verilmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; maliki olduğu taşınmazı kiralamak isteyen davalı ile 01/06/2013 tarihli ve on yıl süreli kira sözleşmesi imzaladığını, davalının 19/08/2013 tarihinde kira sözleşmesini noter ihtarı ile feshettiğini bildirdiğini ancak kiralananı derhal teslim etmediği gibi kira bedellerini de ödemediğini, kiralananın ancak 2015 Mart ayında teslim alınarak yeniden kiraya verilebildiğini, kiralanının yüzölçümü itibariyle ancak büyük firmalarca kiralanabilmesi nedeniyle kiracı bulmakta zorlandığını ve bu yönde de zarara uğradığını, sözleşmenin kurulması ve teslimi ile yeniden kiraya verme tarihleri arasında geçen süredeki kira bedellerinden davalı kiracının sorumlu olduğunu iddia ederek; 2013 yılı Aralık ayı ile 2015 yılı Mart ayları arası dönemde işleyen kira bedellerinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; 01/06/2013 tarihli kira sözleşmesinin imzalanmasından sonra kiralananın iskan işlemlerinin tamamlanmadığının ortaya çıkması üzerine ... 16. Noterliğinin 17/07/2013 tarihli ihtarnamesi ile davacıya eksikliklerin tamamlanması için 15 günlük süre verildiğinin, aksi halde sözleşmenin feshedileceğinin ihtar edildiğini, ihtara rağmen eksikliklerin giderilmediğini, haklı sebeple sözleşmeyi feshettiğini, kiralananda hiç faaliyette bulunmadığını, kullanılmayan bir yer için kira istenmesinin kötü niyetli olduğunu, teslim tarihinin tek taraflı beyana dayalı kabul edilemeyeceğini, hiç kullanılmayan ve iç projelelendirme aşamasında ruhsat eksiği öğrenilen kiralananın 1,5 yıl sonra teslim alındığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince; kiralananın davalı şirkete kira sözleşmesi uyarınca teslim edildiğine ilişkin somut veri elde edilemediği, davalı şirket adına herhangi bir aboneliğin bulunmadığı, fiili olarak kiralananın teslim edilmediği, davacı tarafın edimini yerine getirmediği ve davalı tarafın fesih ihbarında bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davada dayanılan 01/06/2013 başlangıç tarihli ve on yıl süreli, sağlam boş çıplak iş yeri niteliğindeki kira sözleşmesi hususunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, kira sözleşmesinde aylık kira bedelinin her ay peşin banka hesabına 100.000 TL ödemeli ve her yıl ÜFE TÜFE 12 aylık ortalaması artış oranlı olarak kararlaştırıldığı, davalı kiracının sözleşme tarihinden sonra kiralanan taşınmazın iskan işlemlerinin henüz tamamlanmadığı gerekçesiyle kira sözleşmesinden dönme talebini içerir ... 16. Noterliğinin 19/08/2013 tarihli ve 20306 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile 200.000 TL kira bedeli ödemeleri ve 100.000 TL güvence bedeli ile 8.144 TL binanın dekorasyonu için mimarlık şirketine yapılan ödeme ve sözleşmenin imzalanması nedeniyle ödenen 28.350 TL damga vergisi toplamından oluşan alacağın ödenmesini talep ettiği, akabinde ihtarnameye konu alacak kalemleri için kiraya verene karşı 11/09/2013 tarihinde ... 15. İcra Dairesinin 2013/12494 esas sayılı icra takibi başlattığı, kiraya verenin bu icra takibine itiraz etmesi üzerine kiracı şirket tarafından itirazın iptali davası açıldığı, davacı kiraya veren tarafından davalı kiracıya karşı, ... 23.İcra Dairesinden başlattığı 2013/17055 esas sayılı icra takibi ile ödenmeyen 2013 yılı Ağustos, Eylül, Ekim ve Kasım ayları aylık 100.000 TL'den 4 aylık 400.000 TL kira bedeli ve ödenmemiş 5.541 TL elektrik fatura bedelleri olmak üzere toplam 411.064,39 TL alacağın tahsilinin istenildiği, icra takibine kiracı şirket tarafından süresi içinde itiraz edilmesi üzerine kiraya veren tarafından kiracının vaki itirazının iptali istemi ile ... 10. Sulh Hukuk Mahkemesinde 2013/1447 esas sayılı itirazın iptali davası açıldığı, davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarihli ve 2015/4486 E. 2016/1556 K. sayılı kararıyla; davalı kiracı tarafından kiralananın davacı kiraya veren tarafa usulüne uygun olarak teslim edildiğine ilişkin delil sunulmadığı, bu nedenle mahkemece kiralanan taşınmazın davacıya hangi tarihte teslim edildiği üzerinde durularak, davacı kiraya verenin kira alacağı hakkında sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, bozmaya uyan mahkemece 2016/1006 Esasa kaydedilen davada verilen karar ile kiralananın 2015 yılı Mart ayında tahliye edilerek kiraya verene teslim edildiğinin belirtildiği, bu kararın 09/11/2018 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmesi nedeniyle davalının kiralanan taşınmazı 2015 yılı Mart ayında usulüne uygun tahliye ettiğinin kabulü gerektiği, Yargıtay bozma kararında da açıklandığı üzere davalı kiracının kira sözleşmesini feshetmesine rağmen tahliye ve anahtarın teslimine ilişkin yazılı bir delil sunmadığı, bu durumda eldeki alacak davasında kira bedeli talep edilen aylar için kira sözleşmesinin ayakta olduğu ve tarafları bağladığı, ilk derece mahkemesince talep konusu kira bedeli hakkında tüm deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış gerekçe ile karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-a-6. maddesi gereğince tarafların sundukları deliller toplanarak birlikte değerlendirilip var ise ödenen kira bedelleri alacaktan mahsup edilerek sonucuna göre denetlenebilir ve gerekçeli bir hüküm kurulması için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine (temyiz yolu açık olmak üzere) karar verilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- İstinaf, bir işe yeniden başlamak, yeniden ele almak anlamına gelir.
İstinaf ile ilgili monografilerin karşılaştırmalı hukuka ilişkin bölümlerinde “geniş (tam) istinaf sistemi” “dar istinaf sistemi” ayrımına yer verilmektedir. Geniş istinaf sistemi davanın istinaf merciinde adeta yeniden görülmesi ve yeniden hükme bağlanması esasına dayanmaktadır. Dar istinaf sistemi ise ilk derece mahkemesinde hükme bağlanmış olan davanın yeniden görülmesinden ziyade o davada verilen hükmün denetlenmesi esasını benimsemektedir. Buna göre geniş istinafta ikinci derece mahkemesi önüne yeni vakıa ve deliller getirtilmesi konusunda bir sınırlama bulunmamakta, istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hususlarla sınırlanmamakta, istinaf yoluna başvurmanın hükmün icrasını erteleyici etkisine getirtilen istisnalar sınırlı tutulmaktadır. Buna karşılık dar istinafta kanun yolu incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı tutulduğu görülmekte, ikinci derece mahkemesinde yapılabilecek taraf işlemleri sınırlamalara tabi kılınmakta, yeni vakıa ve deliller ileri sürülmesi
istisnai hâllerle sınırlı tutulmakta, istinaf incelemesi sırasında hükmün teminat karşılığında icrasına imkan veren hükümler bulunmaktadır. Böylece geniş istinaf sistemi doğru karar verilmesi amacına öncelik verirken dar istinafın usul ekonomisini daha fazla gözettiğini söylemek mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinaf sistemini benimsemiştir. Gerçekten istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak re’sen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Budak, A.C.; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 25-26).
İstinaf sistemi kavram olarak açıklandıktan sonra istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin ilk hâlinde; “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması.
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması.
6) Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” hükmü yer almakta iken;
7035 ve 7251 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikler sonucu 353 üncü madde; “…(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a)Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.
6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar
verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi, esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise, aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.
'İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, ... 2017, s. 188).'
Bu nedenle madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.
Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemelerinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve /veya 'kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi' gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.
Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira,
davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarından birisi ile ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır.
Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.
Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtay'ın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, MİHDER, C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).
Doktrinde ayrıca; Yargıtayın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, MİHDER, C. 15, S. 43, s. 454).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; kira alacağı istemiyle açılan davanın görüldüğü ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri (ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek) delillerin tamamının toplanarak değerlendirildiği ve davacı kiraya verenin kiralananı kiracıya teslim yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlayamaması nedeniyle alacak hakkının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince; davaya konu kira sözleşmesi ile ilk derece mahkemesince toplanan diğer deliller incelenip değerlendirildikten sonra taraflar arasında kiralanan taşınmaz ile ilgili olarak görülen dava sonucu kesinleşen hüküm nedeniyle davalının kiralanan taşınmazı 2015 yılı Mart ayında usulüne uygun tahliye ettiğinin kabulü gerektiği, bu durumda kira bedeli talep edilen aylar için kira sözleşmesinin ayakta olduğu ve tarafları bağladığı ancak HMK'nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi uyarınca taraf delilleri toplanarak karar verilmesi gerektiğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; davaya konu sözleşme ile toplanan delilleri (ve bu bağlamda delil olarak gösterilen davada verilen kararlar ile Yargıtay bozma kararını) değerlendirerek tahliyenin 2015 yılı Mart ayında gerçekleştiğini ve davaya konu aylar bakımından kira sözleşmesinin ayakta olduğunu, maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak davanın esasını incelemek suretiyle belirlediği halde, bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre incelemesi yapılan dosyada 'esası incelemeden' karar verilebilecek olan, hallerden (6) numaralı alt bendinde sayılmış usule ilişkin hukuka aykırılık durumu ile ilgisi olmadığı halde usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde ilk derece mahkeme kararı kaldırılıp dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Bu halde söz konusu karar işin esasının incelenmek suretiyle verildiğine göre gerek HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ile gerekse bu hüküm ile uyum sağlanması ve kanunun bütünlüğünün korunması amacıyla 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendindeki hüküm karşısında, kesin nitelikte olduğu söylenemez. Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-(a) maddesine göre duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen durum davanın esasının incelenmeksizin karar verilmesi haline ilişkindir.
Hal böyle olunca bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünülmesine rağmen, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının dava dosyasının esasının incelenmek suretiyle kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma nedenine göre, davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 05/11/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
İlk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi Tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme ile HMK 353/1-a.6 maddesi uyarınca yargılamanın eksiklikler tamamlanarak kaldığı yerden devamı için dosyanın mahkemesine iadesine kesin olarak karar verilmiştir.
Daire çoğunluğu ile aramızdaki ihtilaf, Bölge Adliye Mahkemelerince HMK 353/1-a.6 maddesi kapsamında eksikliklerin tamamlanması yönünde verilen kararların temyizi kabil nitelikte olup olmadığı yönündedir.
1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, kanun yollarından İstinafı düzenleyen sekizinci kısım birinci bölümde yer alan, duruşma yapılmadan verilecek kararları öngören 353. Maddesi:
“(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda Bölge Adliye Mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
(…)
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” (…)
7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesine eklenen (g) bendine göre “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353. madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353. maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.
HMK 353/1-a maddesi kapsamında Bölge Adliye Mahkemelerinin verdikleri gönderme kararları usuli nitelikte olup madde 361 kapsamında temyizi kabil nihai kararlardan değildir. 353/1-a maddesinde, verilen kararın kesin olduğu belirtilmiş, ayrıca 362/1-g maddesinde de temyiz edilemeyeceği açıkça vurgulanmıştır. Yasal düzenlemeler açık ve yoruma imkân vermeyecek şekildedir.
BAM’ın verdiği eksiklik nedeniyle gönderme kararları HMK 353/1-a maddesi kapsamında kararlardır. Gönderme kararlarının uygulanabileceği kanunda başka usul hükmü bulunmamaktadır.
Kanunda kesin olduğu belirtilen kararlar aleyhine kanun yoluna başvurularak denetim yapılamaz. Mahkeme kararının hukuka uygun olmaması sonuca etkili değildir. Kanun koyucu, “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” denetimini BAM’a vermiştir. BAM denetimini yaparken hata da yapabilir. Verilen kararın kesin olması, kararda hata yapılması halini de kapsamaktadır. Aksi halde BAM takdiri yerinde ise karar kesin, yerinde değilse temyizi kabil hale gelir. Ayrıca BAM kararı yerinde değilse Yargıtayca bozma kararı verilmesi, yerinde ise kesinlik nedeniyle dilekçenin reddi kararı da çelişki oluşturacaktır. Çünkü karar yanlış ise bozma kararı veriliyorsa, doğru olduğunda da onama kararı verilmesi gerekmektedir.
HMK 353/1-a maddesi kapsamında Bölge Adliye Mahkemelerinin verdikleri gönderme kararlarının kesin olduğu, temyizi kabil nitelikte olmadığı Hukuk Genel Kurulunun da kabulündedir. (HGK 27.5.2021 t. E. 2020/(20)5-451, K. 2021/636 )
İlk derece yargılaması Bölge Adliye Mahkemesindeki yargılamayı da kapsamaktadır. BAM, ilk derece mahkeme kararını kaldırdığı zaman kendisi ilk derece mahkemesi yerine geçerek yeniden esastan hüküm kurmaktadır. Bu kararlar temyizi kabildir. Eğer BAM tarafından HMK madde 353/1-a kapsamında verdiği kararlara temyiz yolu açılacak olursa bir ara temyiz yolu olacak ve yargılamanın çok uzamasına yol açacaktır.
Sonuç olarak Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından HMK 353/1-a maddesi kapsamında verdikleri, “eksiklikler tamamlanarak yargılamanın kaldığı yerden devamı için dosyanın mahkemesine iadesi kararları”, yasanın lafzı ile kesin nitelikte kararlar olup 362/1-g maddesinde de temyiz edilemeyeceği açıkça belirtildiğinden temyiz incelemesinin mümkün olmadığı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.