11. Hukuk Dairesi 2019/1784 E. , 2020/69 K.
MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 27/12/2017 tarih ve 2013/328 E- 2017/1137 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi'nce verilen 17/01/2019 tarih ve 2018/581 E- 2019/43 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili asıl davada, müvekkilinin ülkemizdeki televizyon kanalları tarafından, Avrupa ülkeleri ile İsrail'de yayın yapmak üzere operatörler nezdinde münhasır sözleşme yapmaya yetkili olarak tayin edildiğini, müvekkilinin bu sözleşmelere dayanarak davalı şirket aracılığıyla anılan ülkelerdeki operatörlerle sözleşme yapıp Türk kanallarının kablo, uydu, dijital yayıncılar gibi platformlar üzerinden dağıtım ve yayımını sağladığını, ancak davalının bir süre sonra müvekkilini Türk televizyon kanalları nezdinde mesnetsiz beyanlarla kötüleyerek onları müvekkili ile yaptıkları sözleşmeleri sonlandırmaya ilişkilerini doğrudan kendisi ile yürütmeye çağırdığını, davalının Türk televizyon kanallarına gönderdiği mesaj ve e-postalarla 03.07.2013 tarihinde, aktivite raporunu doğrudan kanallara göndermek suretiyle müvekkilini bu ilişkiden çıkartma faaliyetine başladığını; 13.07.2013 tarihinde, müvekkili ile ilişkisinin sona erdiği, müvekkilinin vergi ödemediği; 15.07.2013 tarihinde, dağıtım sözleşmelerinin kolaylıkla kendisine temlik edilebileceği, müvekkilinin bu iş ilişkisinden çıkarılması halinde Türk televizyon kanallarının daha çok para kazanabileceği, müvekkilinin vergisel sorunları bulunduğu; 17.07.2013 tarihinde, müvekkilinin vergisel sorunları nedeniyle Avrupa dışında sözleşme imzalayamayacağı yönünden mesnetsiz iddialarda bulunduğunu, kanal temsilcilerinin bildirimi üzerine müvekkilinin durumdan haberdar olduğunu, yine 29.10.2013 tarihli e-posta ile müvekkilinin finansal durumu hakkında yanlış bilgiler vererek Avrupa ülkelerindeki sözleşmelerde kendisinin imzacı olmasını isteyen davalının haksız menfaat elde etmeye çalıştığını, davalının anılan eylemlerinin haksız rekabet teşkil edip, müvekkilinin müşterileri nezdinde itibarını sarstığını, tüm bu nedenlerle müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşmeyi haklı olarak sona erdirmek zorunda kaldığını ileri sürerek, davalı eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve men'ine, 150.000 TL manevi tazminatın haksız rekabetin gerçekleştiği tarihten itibaren avans faiziyle tahsiline, müvekkilinin davalı tarafın sözleşmeyi ihlal eden davranışları nedeni ile sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğinin tespitine karar verilmesini istemiş; birleşen davada ise, 08.11.2013 tarihinde davalı ile aralarındaki sözleşmenin feshedildiğini, fesih sonrasında davalının Türk televizyon kanallarıyla görüşerek müvekkiliyle imzaladıkları sözleşmeleri sonlandırmaları, nitekim ATV Avrupa kanalının bu yönde talebinin olduğu yönünde beyanda bulunduğunu, yine 22.01.2014 tarihinde yurtdışı operatörlerin bir kısmının taraflar arasındaki bu durum ve müvekkilinin operatörler nezdinde ki girişimleri nedeniyle kanallara ödeme yapamayacaklarını bildirdikleri yönünde kanallara e-posta gönderdiğini, ayrıca davalının internet sitesinde davacıyla sözleşmesi olan kanallara yer vererek müşterilerin kendileri yerine davalı ile iletişim kurmalarına yol açtığını, davalının fesihten ve asıl davadan sonra da haksız rekabetine devam ettiğini ileri sürerek, davalı eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ve men'i ile 150.000 TL manevi tazminatın haksız rekabetin gerçekleştiği tarihten itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline, haksız rekabet teşkil eden içeriğin davalının internet sitesinden çıkarılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili asıl davada, davacının Türkiye'de bazı televizyon kanallarına medya hizmeti sağladığını, 2004 yılında davacı şirketin hizmet sağladığı kanalların Avrupa ülkeleri ve İsrail'de yayınlanması için müvekkili ile adi ortaklık ilişkisine girildiğini, taraflar arasında düzenlenen bir sözleşme olduğunu ancak imzalanmadığını, her ne kadar sözleşme imzalanmasa da hak edilecek ücretin yarısının müvekkiline ait olmasının kararlaştırıldığını, bu şekilde ilişkinin yıllarca devam ettiğini, ancak davacının 2013 yılı içinde ortaklık yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davacının 08.11.2013 tarihinde imzasız sözleşmeyi yazılı fesih beyanı ile sona erdirmek istediğini, sözleşmenin 7.2 maddesi ile Brüksel mahkemelerinin yetkili kılındığından öncelikle bu yönden yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, müvekkilinin tüm işlemleri adi ortaklık yararına yaptığını, müvekkilinin davaya konu bildirimleri ortaklık ilişkisi sona erdikten sonra yaptığını ve davacının ihlallerinin müşteri kanallara onları bilgilendirmek maksadıyla bildirildiğini ,beyanların incitici olmadığını, müvekkilinin kanallar ile ilişkisini Avrupa ve İsrail'de sürdürmek istemesinin kanallara karşı mevcut yükümlülüklerini sürdürmeye yönelik olduğunu, müvekkilinin eylemlerinin hukuka uygun olup haksız rekabet teşkil etmediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuş; birleşen davada ise, asıl dava ile birleşen davanın aynı konuya ilişkin olduğunu ve davanın derdestlik nedeniyle reddinin gerektiğini, müvekkilinin eylemlerinin haksız rekabet teşkil etmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece taraflar arasında 2004 yılından beri bir ticari ilişki bulunduğu, her ne kadar davalı taraf adi ortaklıktan bahsetmiş ise de sunulan sözleşmede davacının imzasının bulunmadığı, ayrıca sözleşme içeriğine göre de adi ortaklığın kabulünün mümkün olmadığı, ticari ilişki henüz devam ederken davalının, davalı tarafça da inkar edilmeyen e-postalarla, davacı şirkete yönelik ifadelerinin 6102 sayılı TTK'nın 55/1 maddesi anlamında kötüleme teşkil ettiği, bunların bilgilendirme olarak gönderildiği savunulmuşsa da bunu ispata yarar delil sunulamadığı, davalının bu eylemlerinin taraflar arasındaki iş ilişkisini davacı açısından çekilmez hale getirdiği ve feshin bu yönüyle haklı sebebe dayandığı, birleşen davanın da fesihten sonra davalının devam eden eylemlerine ilişkin olduğu ve bu eylemlerin de asıl davadaki eylemler gibi haksız rekabet niteliğinde olup davacıyı manevi zarara uğrattığı, davalının birleşen dosyada içerik sağladığı internet sitesindeki içeriğin çıkarılması talebinin yargılama aşamasında konusuz kaldığı gerekçesiyle, asıl davada sözleşmenin haklı sebeple feshedildiğinin tespitine, asıl ve birleşen davada haksız rekabetin tespiti ve meni ile her iki dosyada da ayrı ayrı 15.000'er TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline, içeriğin çıkartılması talebi konusuz kaldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, davalı tarafından sunulan ve yetki şartı içeren sözleşmenin davacı tarafından imzalanmadığı ve haksız rekabetin Türkiye'de gerçekleşmiş olması nedeniyle Türk Mahkemelerinin yetkili olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin niteliğinin acentelik veya adi ortaklık olarak nitelendirilmesinin sonuca etkili olmadığı, davalı tarafından da inkar edilmeyip bilgilendirme kapsamında kaldığı iddia olunan e-postaların içerikleri ispatlanamadığından ve bu e-postalarla davalının doğrudan sözleşme ilişkisi içinde olmadığı davacının müşterileri olan televizyon kanallarıyla davacının sözleşmelerini sonlandırıp kendisi ile sözleşme yapmalarını istemesinin haksız rekabet niteliğinde olduğu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.536,98 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 06/01/2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, bu kararında temyiz incelemesi sonucunda onanması durumunda gerek Bölge Adliye Mahkemesi ve gerekse Yargıtayca hükmedilecek istinaf red harcı ile temyiz onama harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağına ilişkindir.
492 sayılı Harçlar Yasası'nın 2. maddesinde 'Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı',
(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde 'Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı',
1/e maddesinde de 'yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı' düzenlenmiştir.
Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen 'istinaf başvurusunun esastan reddi' kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen 'esas hakkında' karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.
Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki 'esastan' ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)
Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir.(Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)
1) Sayılı Tarifenin III-1-e maddesi tasdik (onama) edilen kararlar için nisbi karar ve ilam harcı alınacağını düzenlemiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesinin kararı niteliğine göre nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi mümkün olmayıp bu nedenle de maktu harç alınmalıdır.
Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası'nın 73/3 maddesindeki 'Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına' ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.
Diğer taraftan davalı, istinaf başvurusunun esastdan reddi kararını temyiz etmiş olup, red kararının temyiz incelemesi sonucunda alınması gereken onama harcı (1) sayılı Tarifenin 2.a maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Kararına, alınan harcın niteliğine göre maktu olmalıdır.
Bu halde, Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki nisbi karar ve ilam harcının maktu karar ve ilam harcı olarak düzeltilmesi suretiyle HMK 370/1. maddesi gereğince kararın onanması, Daire onama ilamında da nisbi yerine maktu onama harcına hükmedilmesi gerekirken karar ve ilam harçları konusunda yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesine ilişkin sayın e çoğunluk görüşüne katılamıyorum.